‘’Bu kenti terk et, bu kenti yerle bir edeceğim!’’
İlya çok üzgün olarak:
‘’ Allahım, ben bu kentte yaşadım. Bu kenti seviyorum. Neden bu kenti yok edeceksin? ‘’ Dedi.
Allah :
‘’Bu kent adaleti, hakkaniyeti, iyiliği, doğruluğu terk etti. Kendilerine verdiğim bu değerleri ayaklar altına aldı. Bu nedenle yok olacaktır! ‘’
….ve Akbar bir gecede yerle bir oldu. Taş taş üstünde kalmadı. ‘’
Daha dün bu yaşananlar bugün hikaye zannedilmekte, insanoğlu bunlarda bir anlam aramakta ve hala şunu kendine sormakta ‘’ Neden o ilkel çağlarda küçük kavimler için çok peygamber geldi de insanlığın küresel boyutta savaş, yıkım, hastalık, çevre vb. büyük felaketlerin yaşandığı dönemde bir uyarıcı gelmedi? ’’
‘’ Niçin bir çok kavim tartıya hile karıştırdı, başka ilah edindi, zenginlikleri ve yapılarıyla böbürlendi veya bir deveyi kesti diye vb. yok oldular? ‘’
‘’ Şimdi insanı şaşkına çeviren, en akıl almaz, en dehşet verici yıkımlar, ölümler, yolsuzluklar vb. olaylar karşısında neden bir şey yapılmamakta, Allah’ın gazabına uğranmamaktadır? ’’
Evet, bütün bunlar gelecekteki insanlıağının yükselişinde, devletlerin eşitlik, adalet, demokrasi, sevgi, kardeşlik ve hakkın sınırları temelinde inşa edilmesi için; iyi, doğru, yüksek ahlak ve karaktere sahip SALİH kulların yaratılması için insanlığın sınanmasıydı.
Biz toplum ve devlet olarak bu sınamadan geçebilir miyiz? Hayır.
Çünkü; toplumu ve devleti oluşturan temel değerler artık terk edilmiştir. Ülkeyi kuran asli unsurlar cehalete, fakirliğe, çaresizliğe terk edilmiştir. Tarım ülkesi temel gıda maddelerini dışarıdan almaktadır,ürettiği ürünleri halk beş kat pahalı haliyle almakta, çiftçi kazanmamaktadır. Ülkenin temel tarım, sanayi, teknoloji vb. fabrikaları tamamen sermayeye, yabancılara satılmıştır. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkenin tüm deniz işletmeleri ve limanları yabancıların elindedir. Ülkenin temel zenginliği sayılan madenler az fiyata yabancılara satılmıştır.
Ülkenin en güzel doğal alanları sadece zenginlerin kullanımına açılmış, doğal çevre tahrip edilmiştir. Her savaşta, kıtlıkta, zor durumlarda ; çiftçiden, işçiden, memur ve tüm emekçilerden fedakarlık beklenmiştir. Ama sadece devlet eliyle, hile ve hurdayla zenginleşen, rant kesimi hiçbir bedel ödememiş, hiçbir fedakarlık yapmamıştır. Her koşulda en iyi hayatı yaşamıştır. Ülkenin asli unsurları bir avuç rant -sermayenin tabakasının ayakları altında ezdirilmiştir.
Bu çağda yüzde yirmi oranında insanımız okuma yazma hatta Türkçe bilmemektedir. Özellikle bir ülkenin en temel gücü olan kadınlar cehalete mahkum edilmişlerdir.
Devlet ; her bir vatandaşı ülkenin kutsal bir değeri olarak görmesi gerekirken, bizzat kendisi ayrım yapmış, insanları ideolojik, etnik, dini kamplara ayırmış, ‘’bu benden’’ diyerek taraf tutmuş, çatışmaları bizzat desteklemiştir.
Devlet; halk için var olmamış, onu kendisine köleleştirmiş ,hiçbir zaman koruyamamıştır. Ülkenin insanları toplu katliamlardan geçmiş, en temel istekleri ağır şekilde bastırılmış, kadınlar sokak ortalarında öldürülmüş, caddeler güvenli olmaktan çıkıp çete, mafya, serseri vb. egemenliğine girmiştir.
Vatandaşlarının huzur, refahı ve gelişimi için var olması gereken devlet, vatandaşı cahil ve fakir bırakarak kendine tabi, çaresiz canlılara dönüştürme çabasında olmuştur. Terörle, kıtlıkla, toplumsal çatışmalarla sınamış, ‘’bana razı olmazsanız bunlar olur’’ tehdidine devam etmiştir. Her bir siyasiden daha donanımlı olan sadece ÖSS’ye hazırlanan gençler, kendi insanları, çok yoğun çabaya rağmen eğitim ve ekmek kapısı derdindeyken; Afgan, Bulgar, Kıbrıslı ve Suriyeli insanları doğrudan üniversiteye almak, iş bulmak, çalışmadan maaşa bağlamak ve özel okullar desteğiyle yetersiz olup sadece zengin olanlara tüm kapıları açmak, bürokrasiye yerleştirmek, eşitlik ve adalete aykırı devlet düzeni kurmak sadece bizim ülkemizde görülebilir uygulamalar halini almıştır.
Siyasi bulmadan, yakın aramadan, rüşvet vermeden herhangi bir işin usulüne uygun yapılacağı, bir vatandaş olarak kamu hizmetinde değer göreceğine inanan insan kalmış mıdır?
Bir gün olup ekmek parası çıkarmak, çoluk çocuğuna bakmak için limon satarak geçinmek amaçlı çalışmak isteyen birinin. Bu ülkede çete, mafya, memleketlim, diye adamını bulmadan, haraç vermeden evet çalışabilir , diyen kimse var mıdır?
Bir devlet ki kendi kuruluş değerleri olan cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik, devletçilik ve devrimcilik (sürekli gelişme) ülkelerine kendi eliyle erozyona uğratmış, anlamsızlaştırmış hatta ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Ne kendisi ne derin devleti ne bir bürokratı bu değerler doğrultusunda hareket etmemektedir. Hatta devleti kuranlar değersiz görülmekte ve onlara hakaret edilmektedir. Bunları yaşarken devlet kaynaklarını kendi rahatları için kullanarak, halk için hiçbir fedakarlık yapmamış, hiçbir güçlüğe katlanmamış hiçbir bedel ödememiş bu insanların, kendilerinin daha iyi hayat yaşamaları için canlarını vermiş atalarına en azından saygılı olmaları beklenirken böyle bir anlayış bizim dışımızda hiçbir ülkede görülmemiştir.
Bir devlette yönetici olmak; büyük bir çabanın, alın terinin, yeteneklerin ve Tanrının bir lütfudur. Devlet için, halk için kendini adamaktır. Tarihte saygıyla andığımız nice önderimiz olmuştur : Sadece halkın refahı için çalışan, mütevazi, haramdan, haksızlıktan, adaletsizlikten kaçınan asla yalan söylemeyen, taraf tutmayan, iyi, doğru, ölçülü, erdemli… Şimdi ise bu değerler bozulmuş, sadece siyasilere yakın, büyük yolsuzluklar yapan, çoğu suç işlemiş, arkasında aşireti veya cemaati olan temel devlet memuru olma nitelikleri bile aranmayan, devletin yasasına, yönetilmesine, işleyişine yön veren ama devlete ve halka yakın hiçbir nitelik taşımayan insanlar, ülkenin yönetimlerine gelmişlerdir. Demokrasi ve seçimin arkasına sığınarak bir ülkenin tüm işleyiş ve geleceğini şekillendirmektedirler. Şu an milletin meclisi dahi milleti temsilden çok, ayrıcalıklı ve elit bir tabaka yaratmanın dışında halk için anlamlı bir şey değildir. Hangi ülkede halkını 45 yıl çalışarak emekli ederken, kendilerini ikinci yılda ve ayrıcalıklı olarak emekli eden bir mec lis vardır?
50’li yıllarda demokrasiyi yerleştirdik. 60’larda toplumsal dayanışmayı sağladık. 70’lerde sanayi değişimini-dönüşümünü sağladık. 80’lerde toplumsal huzuru gerçekleştirdik. 90’larda çağ atladık. 2000’lerde ülkenin çevresini değiştirdik. 2010’da ileri demokrasiye geçtik. Yani her 10 yılda çağ atladık, çağ atladık. Oysa bu ülkenin 10 milyon insanı asgari ücretle geçinmekte, 20 milyonu açlık sınırında, 3 milyonu işsizdir. Hangi vatandaşımız kendini güvende hissetmekte ? Kim zor durumda kalırsa devletin kendisine yardım eli uzatacağına inanmakta ? Kim kötü günlerde açlık, işsizlik kaygısı, geçim sıkıntısı taşımamaktadır? Sadece bu ülkenin kaynaklarını kendileri için kullanan rant kesimi rahattır. Bu ülke içinde herhangi bir vatandaş bunların yaptığı yolsuzluk, usulsüzlük, devleti ve halkı soymadaki yaşanmışlıkları bir roman yazabilecek kadar iyi bilmektedir.
Demokrasi, özgürlük, adalet, eşitlik, farklılığa saygı her ülkenin temeli olması gereken değerlerdir. Bu değerler isim ve tanımdan çok yüksek bir kültürün, olgunluğun ve anlayışın ürünüdür. Yoksa cumhuriyet bir rejim adı, demokrasi sadece bir seçim, iktidar ise çoğunluğun oy vermesi değildir. Temel anlayış herkesi bir değer olarak görme, farklı fikirlerde olsa da yaşatma, her insanı kendisine ve topluma yararlı bireylere dönüştürme, yeteneklerini geliştirmesi için eşit fırsatlar tanıma ve hak edişlere bağlı görevlendirme olmalıdır. ‘’Beni halk seçti, istediğimi yaparım, istediğimi atarım, kendi çevremi korurum, çoğunluğun çıkarını tanımam’’ sadece bizim ülkemize özgü demokrasi görüntüsü arkasındaki anlayışlardır.
Ülkenin bu sorunlarını çözmesi, halka daha iyi bir gelecek sağlaması, topluma iyi önderlik etmesi, toplumun huzur ve refahını sağlayacak, adil ve demokratik bir değer yaşatacak ve bu anlayışları toplumda hakim kılacak, yüksek karakter ve erdemleriyle topluma örnek olacak, devlet organizasyonunu yeniden kuracak ve böyle bir ülkenin vatandaşı olmaktan gurur duyacak bir toplum yaratma amacıyla seçilmiş siyasiler ;Malesef ki tarihimizin çoğu zamanında olduğu gibi bu özellikleri göstermek yerine, toplumsal sorunların bizzat kaynağı olmuşlardır.
Bunlar ki ülke kaynaklarını talan etmişlerdir. Bunlar ki toplumu cehalete ve fakirliğe mahkum etmişlerdir, eşitlik, adalet ve demokrasi değerlerini ayaklar altına almışlardır. Halkı çaresizliğe itip kendilerinden elit ve ayrıcalıklı bir sınıf yaratmışlardır. Bunlar ki halkı terör, enflasyon, kıtlık, işsizlik, çatışma vb. tehditlerle sindirmeye çalışmışlardır. Ülkeyi ve halkı soyanları görmezden gelmişler, hırsızlık ve yolsuzlukları önleyememişlerdir. İnsanlarımızı taraf veya bertaraf haline getirmişlerdir.
Artık üniversitelerimiz bilimsel değildir.
Yargıçlarımız adil değildir.
Medyamız tarafsız değildir.
Devlet memurları ise iktidarın memurlarıdır.
İnsanlarımız ,bu ülkenin siyasilerine, adaletine, eğitimine, mutlu ve huzurlu bir geleceğe inanmamaktadırlar.
AKBAR YIKILMALIDIR !
İRFAN GÖKSU