2021’İN BİR ANLAMI: HACI BEKTAŞ, YUNUS EMRE, AHİ EVRAN

Birleşmiş Milletlere bağlı kısa adı UNESCO olan Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü, 2021 yılını Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre ve Ahi Evran Yılı olarak ilan etti. UNESCO’nun yeni yıllara özgü bu ve bunun gibi kararları özü itibarıyla farkındalık yaratmaya ve tarihsel önemini pekiştirmeye yönelik faaliyetler yürütmeyi amaçlar.  Ve UNESCO konuyla ilgili tanımlamasında Hacı Bektaşi Veli’nin vefatının 750.yılı, Yunus Emre’nin vefatının 700.yılı, Ahi Evran’ın vefatının da 850.yılında olduğu özellikle vurgulanmıştır.

Hal böyle olunca Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre ve Ahi Evran’ı anma ve bununla birlikte onların öğretilerini bilince çıkarmaya yönelik etkinliklerin, erenlerin asıl olarak damgasını vurdukları coğrafyada gerçekleşmesi gerekir. Her üç bilgenin de kendini var ettiği, öğreti ve felsefesini yaydıkları yer (Ahi Evran ve Hacı Bektaşi Veli’nin kısmen de olsa Yukarı Mezopotamya’daki varlıklarını da buna dahil etmek gerekiyor)  Anadolu ve Rumeli’dir. Ancak 2021 yılının neredeyse ortasına yaklaşıyoruz. Evet, salgın günlerine yönelik önemler içindeyiz. Bir yandan onun dayattığı kurallarla yaşamaya da alıştık. Salgının başlangıcından bu yana geçen 14 ay içinde en azından bazı etkinlikleri dijital platformda sürdürmemiz gerektiğinin de farkına varmış durumdayız. Hatta daha görünür ve etkin olanın, yaşam enerjisini daha önde ve diri tutan olduğunun da bilincine biraz daha yakınlaşmış da bulunduk.

En azından 2021 yılının, Anadolu toplumunun pirini, ozanını anmak; öğretileri ve şiirleri çerçevesinde varlıklarını dinamik kılmak için neden bizim için önemli bir fırsat olmasın?

Hacı Bektaşi Veli ve Yunus Emre elbette yaşadıkları döneme ait semai tanrı inancı ve dar kimlik biçimlerini aşabilmiş olan figürlerdendir. Yunus Emre şiirlerinde, insana ve onun varlık haline dair derinliği ne denli oluşturduysa Hacı Bektaşi Veli’nin öğretilerinin özünde de aynı şey vardır. Birkaç ipucu bile bunu anlamamıza yeter sanırım.

 
“İncinsen de incitme”                                       “Her ne arar isen kendinde ara”     
“Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme”       “Arifler hem arıdır hem arıtıcı”
“İnsanın cemali sözünün güzelliğidir”              “Ara bul”
“İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır”    “Kadınları okutunuz”
 
UNESCO, Türkiye Milli Komisyonu ve onun önerisine ortak olan kimi Balkan ülkeleri ve İran ve Azerbaycan’ın desteğiyle Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre ve Ahi Evran’ı kültürel bir değer olarak kabullenmiş ve 2021 yılına dair ilanını yapmıştır. İçinde bulunduğumuz yılın neredeyse yarısına gelmişken bu konuda Alevilerin kurduğu ya da yoğun olduğu dernek, vakıf, belediye ya da sivil toplum örgütlerinden hiç ses çıkmaması, faaliyete geçmemiş olmaları düşündürücüdür. Eğer yapılan etkinlikler oldu da duymadıysak kusurumuz affola!  Bildiğimiz kadarıyla bu konuda çeşitli etkinlikler düzenlemeye dair bir karar, bir ses ancak Almanya’dan Avrupa Alevi Birliği Federasyonundan gelmiştir. Federasyon kendisine bağlı birimlerde yıl boyunca çeşitli etkinlikler yapma kararını geçtiğimiz şubat ayından bu yana hayata geçirmektedir. Gün geçtikçe ülke içinden de çeşitli seslerin çıkmasını beklemek hakkımızdır.

Diğer bir yandan siyasal İslamcı AKP iktidarı ta baştan UNESCO’nun 2021 yılına dair bu tanımını hemen şovlarından birine çevirme hamlesi yapmıştır. 29 Ocak’ta partili cumhurbaşkanı imzasıyla yayınlanan bir genelgeyle 2021 yılı için “Bizim Yunus” ibresine vurgu yapılıp, Yunus Emre’nin etkinliklerle anılacağını açıklamıştır. Genelgeye Alevi Dernekleri Federasyon Başkanı Celal Fırat Independent Türkçe gazetesinde 1 Şubat 2021’de yer alan bir haber içerisinde tepki göstermiştir. "Yunus felsefesi Aleviliktir" diyen Fırat, "Bizim Yunus adıyla anma genelgesi hazırlanmış. Bu durum 'özneyi nesneden önce kabul eden' Yunus felsefesine ters düşer. Oysa Yunus felsefesi Aleviliktir. Sevgisizliği öfkeyi, ret etmeyi, yok saymayı kabul etmez" ifadesini kullanmıştır.Celal Fırat açıklamanın devamında genelgenin derhal iptal edilmesini, UNESCO'nun kararına uygun olarak Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli'nin 2021 yılında birlikte anılması çağrısı yapmıştır.

İktidarın bakış açısına böylesi tepki gösterdiğine göre Alevi Dernekleri Federasyonunun da yapacağı şeyler mutlaka vardır ama bu konuda sorumluluk salt bu derneklere değil irili-ufaklı çok sayıda hemşeri odaklı dernekler dahil vakıflar, belediyeler ve kültür platformlarına da fazlasıyla düşmektedir. Sadece Alevi kimlikli kişi ve kurumlardan öte  kinci, ayrıştırıcı, ikiyüzlü, yiyici  siyasal İslam’ın iktidarına karşı olan ilerici demokrat güçler Hacı Bektaş’ın, Yunus’un değerlerine özellikle bu yılda sahip çıkma anlayış ve gücünü gösterebilmelidir.

Anadolu’nun şair ve ozanlarının kültürü; erenlerin insan odaklı bilgelik ve yol göstericilik faaliyetleri her şeyden önce kendini bu kültürün bir parçası ve devamcısı olarak gören Aleviler tarafından öncelikle sahiplenilmesi gereken bir olgudur.  Hacı Bektaşi Veli’nin görüşlerinden yakinen etkilenmiş olan Yunus Emre dili ve felsefesiyle de insana, halka odaklıdır. Aleviler üzerinde öteden beri uygulanan asimilasyon politikalarının müsebbibi, sapına kadar harama batmış, yolsuzluğa bulanmış ve İhvancı siyasal iktidar aradan Yunus’u alarak “Bizim Yunus” demeyi hak etme ahlakının çok uzağındadır. İktidarın salt anlayışı değil dili ve buna bağlı olarak dayattığı kültür de siyasal İslam’ın dilidir. Yunus Emre ise gücün ve iktidarın dayatmalarının dışında saf insan aklı ve mantığının bir temsilcisi olarak özellikle de dörtlüklerini Arapça ya da Farsça değil anadili olan Türkçe üzerine kurmuştur.

 
“Erenlerin gönlünde            “ Ey bana derviş diyen        “ Ben dost ile dost olayım
Ol Sultan dükkan açtı           Nem olası derviş benim     Canımı kurban vereyim
Nice bizim gibiler                  Dervişlik yaylasında            Ölmez evvel öleyim
Anda konuban göçtü”         Hareketim kış benim”         Dünya baki kalmaz bana”
 
Sabahattin Eyüboğlu, “Yunus Emre, bütün kinlerin, ayrılıkların ötesine bütün insanlara kardeşçe seslenir. Acıyı tatlıya, umutsuzluğu umuda, ölümü yaşamaya çeviren bir büyü var Yunus’ta” der. Şimdi böyle bir değeri insana ve doğaya karşı her türlü kötülüğü kendine görev edinmiş iktidar gücünün eline bırakmak kendimize de kötülük yapmak sayılır! Aynı şekilde Hacı Bektaşi Veli’nin akıl, doğruluk, insan ve varlık açısından evrensel özelliği olan ilkelerini karanlığa karşı yüksek sesle ifade edeceğimizin etkinlikler kurmayı da yapılması gerekenlerden saymak kaçınılmazdır.

Ahi Evran, Hacı Bektaşi Veli ve Yunus Emre Kimdir?

Ahi Evran: 1171 yılında Büyük Selçuklu İmparatorluğunun hüküm sürdüğü İran topraklarındaki Hoy şehrinde dünyaya gelmiştir. Asıl adı Nasirüddin Mahmud’tur. Çocukluğu ve gençliği Horasan’da geçmiş, Abbasilerin Bağdat’ta kurduğu Fütüvvet Teşkilatına katılmış; fütüvvet şeylerinden dersler almıştır. Daha sonra 1204 yılında Anadolu’ya geçen Ahi Evran, orta Anadolu’da Fütüvvet Teşkilatının bir benzeri olan Ahilik Teşkilatını kurmuştur. Kendisi de bir debbağ (derici)dır. Ahilik, belirli kuralları, ahlaki ilke ve öğretileri olan zanaat ve esnaf örgütüdür. Nasirüddin Mahmud, Anadolu’daki Ahiliğin öncü kurucusu ve piri sayıldığından kendisi Ahi Evran, Ahi Baba olarak da anılır; esnaf ve zanaatkârların ereni kabul edilir. 1261 yılında Kırşehir’de vefat etmiştir.

Hacı Bektaşi Veli: 1209 yılında Horasan bölgesindeki Nişabur şehrinde doğmuş, 1271’de Sulucahöyük’te ölmüştür.  Asıl adı Seyyid Muhammed’dir İlk eğitimini Ahmet Yesevi’nin yol erenlerinden Lokman Perende’den almış ve sonrasında İslam’dan etkilenen Alevi Türkmen topluluklarının inanç ve kültürü üzerine dünyevi temelde bir bakış açısı ile kendine has öğretisini oluşturmuştur. Bu nedenle Aleviliğin özü Bektaşiliğin varlık ve insan odaklı öğretisiyle zenginleşip yaygınlaşmıştır. Hacı Bektaşi Veli, dergâhını orta Anadolu’da Sulucahöyük’e kurmuştur. Dergahında çile çekip eğitim gören, el alan erenler, Anadolu ve Rumeli’de (Balkanlar, Arnavutluk, Macaristan, Romanya…) Bektaşiliği yaymışlardır.

Yunus Emre: 1238 yılında Eskişehir’e bağlı Sivrihisar’da doğmuştur.  Sulucahöyük’teki Bektaşi dergâhına giden Yunus Emre, buradan şimdi Ankara’nın bir ilçesi olan Nallıhan’daki Taptuk Emre dergahına gönderilmiştir. Yunus’un inanç ve tasavvuf bilinci onun yaşamının asıl ekseni olan şairliğine yoğun biçimde yansımıştır. Dili, şiirlerinden anlaşılacağı üzere halkın konuştuğu saf Türkçedir. Yunus’un dizelerinde Bektaşilik öğretisinin tamamen kendisine özgü açık ve saf zenginliğinin ışıltısı kendini belli eder. Kolay öğrenilen ve ezberlenen şiirleri ozanlar, dervişler aracılığıyla geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Yunus Emre 1320 yılında vefat etmiştir.  
  
Hatice Eroğlu Akdoğan
  
 
 
 

 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

banner40

banner45

banner57

banner39

banner44

banner56