BİR BOŞLUĞU DOLDURUYOR
Kılıç’ın Cılgalar’dan sonra Heyketler-1 çalışması sosyal, tarihsel ve kültürel yönüyle bir boşluğu dolduruyor. Gülmeceler, kaybolmaya yüz tutmuş insan ilişkileri, özlü anlatım dilini ve hoşgörüyü yansıtıyor.
Yoğun emeğe dayalı eski tarım toplumunda eğlence, yarenlik ve “laf çakma” olmadan olmaz. Heyketler-1'de, gülmece-yarenlik, şehir insanı için kaba ve kırıcı karşılanabilir. Anadolu köylüsünün geniş hoşgörüsü içinde küfür ve dokundurma gücendirmez. O anda aklına gelen bir sözü varsa söyler. Yoksa sonraya bırakır, bir fırsatını bulduğunda söyler sözünü.
KÜFÜR “GÖNÜL KÖPRÜLERİNİ” YIKMAZ
Heyket, anlatıcının kişiliğiyle yakından ilgilidir. Küfürlü ve dokundurucu söz söyleme, toplumda kabul gören insanların harcıdır. O tür insanlar özellikle tahrik edilir, kışkırtılır. Toplum açık sözlü, küfürle karışık anlatıma hazırlıklıdır. Küfür ve dokundurucu sözler, kolay kolay “gönül köprülerini” yıkmaz. Tersine dinleyenler haz duyar. Karşılıklı atışma, “laf vurma” köy meydanı tiyatrosuna dönüştüğü olurdu
Eski köy toplumunda ilişkilerin sınırları bellidir. Kimse kimseye bağıramaz, hakaret edemez. Küfür etmek büyük ayıp ve yapılan ayıbın bedeli ağırdır. Toplum “komşunun külüne” gereksinim duyulan yakın ilişkiler içindedir. “Eline, beline diline sahip olma” bir yasadır. Bu yasa sadece Alevi toplumunu bağlayan bir yasa olarak görülmemeli. Eski toplumda “Eline, beline diline sahip olma,” toplum bireylerinin sınırlarını belirleyen, bireyleri hizaya sokan ahlak kuralıdır.
Toplumu hizaya sokan, davranışları sınırlayan ahlak yasları, topluluğu bir arada tutar. Söz ustalığı ve “taşı gediğine koyma,” heyket anlatımı sözel kültürü ifade eder.
DOĞAÇLAMA DİPLOMASİ
Heyketler-1 de köylü ve devlet adamı arası laf sokma dikkat çeker. Devletin köye, köyün devlete yabancı olduğu bir dönemi yansıtır. Köylülerin devlete ve “dövlet adamına” uzak durduğu dönem. Devlet adamı “zenginin davulunu” çalan adamdır. Devlet kurumlarıyla ilişkilerde görülen “dokundurma,” köylülerin “dövlet adamına” olan hıncının ifade ederdi.
Köylüler, diplomasiyi bilmeden, devlete karşı doğaçlama diplomasi uygular. Eski toplumda köylü devlete yabancı olduğu kadar şehire de yabancıdır. Köy şehir ve devlet köylü yabancılaşması, feodal ilişkilerin etkili olduğu bir dönemi ifade eder. Ancak 1961 Anayasası devletin yeniden “derlenip toparlanmasını” sağlamakla kalmadı, demokratik ve özgürlük ortamının önünü açtı. Türk insanını etkilemeye başlayan devrimci kültürel dalga genç ve devrimci bir kuşağı ortaya çıkardı. Halkçılık yeniden toplumsal birliğin paydası oldu.
İÇİNİ SOĞUTMANIN YOLU
Süleyman Kılıç’ın Heykatler-1eserinde hem yabancılaşma hem de yabancılaşmanın kırılmasına yol açan gelişmeler anlaşılır. Heyketler-1 de, köylüler için en büyük amir kaymakamdır. Kaymakama küfür etme, “iç soğutma” yoludur. Köyünün yolunun yapımı için rüşvet verilen dananın deli olduğunu söyleyen kaymakama köyün muhtarı “Gaymakam Beğ, ben o danayı sana akkıl danışasın diye değil, kesip yeyesin diye getirdim” der.
Bir fırsatını bulup kaymakamın yüzüne karşı küfür edilir. Kaymakamı köye davet eden muhtar, yolda yürürken tarlasında çalışan kapı komşusuna “merhaba” der gibi küfürle sataşır. Köylü muhtarın mesajını almıştır. Muhtarın misafiri olarak köye giden kaymakama dolaylı yolla küfürle dokunur
KÖYLÜLERİN KULLANDIĞI DİL SADEDİR
“Heyket” anlatımı, “oha dersin boyunduruk kırdırırsın, oha dersin çift sürdürürsün” kuralına dayanır. Amaç “oha!” diyerek “boyunduruk kırdırma” yerine “oha diyerek çift sürmeyi” yeğler. Çifte koştuğu öküzü sözleriyle idare etmeyi bilen toplumun “komşuluk” ilişkisi terbiyeye dayanır. “Eline, beline diline sahip olma” anlayışı ile “heyket” anlatımları birbiriyle çelişmez.
Köylülerin kullandığı dil sadedir. Sıfat ve zamirler, dolaylı anlatımlar, “mektepli” dilinden çok sade ve doğaçlama bir dil kullanılır. Günlük konuşma diline etki eden küfür sözcükleri kimseye dokunmaz. Daha doğrusu kırsal dilde kullanılan gülmece/yarenlik küfürü de içerir.
YABANCILAŞAN KAYMAKAMDIR
Sınırlar zorlanmadan toplum içi yarenlik, anlatım dili ve anlatıcının söz söyleme ustalığını ifade eder. Küfür edecekse, önce kendine küfür edilmeyi kabullenir. Heyket anlatımı öncelikle sözü olanın sözünü söylenebilmesidir. “Kaymakamı geldi it mi geldi” sözü, köyün terbiyesi içinde hem bir mizah hem de “dokundurmadır.”
Köylü kadınının “ Şuna bak...önünden sanki kaymakam mı geçiy, eşeğin s.ki mi geçiy…” benzetmesi doğal yabancılaşmayı yansıtır. Yabancılaşan ve yabancı olan kaymakamdır, hakimdir, savcıdır, jandarmadır, devlet adamıdır. Misafir de olsa köye çağırılan devlet adamına karşı “saf ve cahil” görünen köylü ve dolaylı yoldan sözünü söyler. Bir bakıma siyasi dokundurma ve öfke giderme biçimidir heyket anlatımı.
Küfüre karşılık vereme o denli kolay değildir.
HEYKETİN SINIRLARI GENİŞTİR HAZ VERİR
Köylülerin kendi dilleri ve kendi anlayışlarına uygun yarenlik/mizah haz verir. Heyketler-1, dar anlamda köy yaşamını sergileyen bir anlatı biçimi olmanın dışında, insan ilişkilerinde yarenlik/eğlencenin önemi daha iyi anlaşılır. Köylerde en yaygın anlatım biçimlerinden olan heyket anlatımı sınırları geniştir.
DUYULAN SOLCULUK
1970’li yıllardan sonra köy gençliğini de etkileyen maceracı solculuk, köylülerin binlerce yıllık sabırlarına terstir. Maceracılık, tarihsel bilgiden yoksun, hiçbir siyasi programı dayanmaması bir yana, çalışma anlayışına terstir. Eski solculuk toplumsal yabancılaşma ve tembelliği doğurur. Maceracı ve halktan kopuk solculuk köylülerin anlayışına terstir. Eski sol anlayış, “Duymuşlar ki Horasan'da halı dokunuyor, ama enine mi, uzununa mı?” sözleriyle eleştirilir.
TİYATRAL ANLATIM
Anlatıma dayalı bir tür olması nedeniyle heyketler, tiyatro anlatımına benzer bir anlatımı andırıyor. Sayın Kılıç’ın bu ilginç derlemesinden çıkarılacak pek çok sonuç var. Heyketler-1, unutulmaya yüz tutan eski kültürü ve toplumsal ilişkileri yeniden güncellemiş. Okuyucunun algısı dışında kalan, eski döneme özgü kültürel renkler en doğal yollarla okuyucuya sunulmuş.
HALKÇI ANLATIM DİLİ-ÖZGÜN ESER
Cılgalar'dan tanıdığımız Süleyman kılıç, yazım kaynakları ve yazım dilini bulmuş. Araştırdığı alanın diline ve kültürüne de yabancı olmadığı anlaşılıyor. Halkçı yazım ve anlatım alanında var olan bir çizginin sürdürücüsü olma yolunda. Bence Cılgalar ve Heyketler -1, Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Talip Apaydın ile başlayan köy yaşamının farklı yönleriyle anlatıldığı özgün bir eser.