AŞIK ÇOBANİ
AŞIK ÇOBANİ
Asıl adı Gazi Kaya olan ve İstanbul'da 10 Mart 2008 günü geçirdiği kalp krizi sonucu aramızdan ayrılan, Aşağı Sülmenli Köyün'de toprağa verilen Âşık Çobani’ye rahmetler, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Kitabımızdan ve özel derlemelerimizden yararlanarak kendisini ve şiirlerini tanıtmaya çalışacağım. Süleyman Özerol
11 Mart 2008, saat 12 sıralarında Ersoy Eren, Âşık Çobani’nin “Hasretim Yârime” adlı türküsünü Hüseyin Şahin ile birlikte hazırladığımız “Arguvan Türkleri” kitabımızın hangi sayfasında yer aldığını sorduğunda aklıma gelen bize yazdığı kendi ağzından yaşamöyküsü oldu. Çobani’nin aramızdan ayrıldığını söylediğinde ise, yaşamöyküsünün 507. sayfada yer aldığını anımsattım. Bir süre sonra da Arguvan Haber’de haber olarak vermişti...
Asıl adı Gazi Kaya olan ve İstanbul'da 10 Mart 2008 günü geçirdiği kalp krizi sonucu aramızdan ayrılan, Aşağı Sülmenli Köyün'de toprağa verilen Âşık Çobani’ye rahmetler, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Kitabımızdan ve özel derlemelerimizden yararlanarak kendisini ve şiirlerini tanıtmaya çalışacağım.
Çobani, gönderdiği mektubunda yaşamöyküsünü şöyle anlatıyordu.
"1948 yılında Arguvan Merkez ilçemizde dünyaya geldim. Üç yaşlarında iken babamın ekonomik zorluklar nedeniyle köy köy çobanlık ve hizmetkâr yapması dolayısıyla Arguvan Aşağı Sülmenli köyüne gelmiş ve ben burada okul çağıma kadar büyüdükten sonra ilkokulumu Aşağı Sülmenli İlkokulunda bitirdim ve bende aynen babam gibi hizmetkâr ve çobanlık yapmaya başladım. Tabii ki fakirlik durumundan okuyamadım.
1963 yılında evlendim, şimdi 6 çocuk babasıyım. Devlet tarafından bana bir şey verilmediği için çobanlık yapmaya devam ettim. Bu acı ve kederli dertlerle yoğruldum ve bu ateşte piştim. Bu acı gerçek karşısında kendimi anlatmak için saza ve türkülere sarıldım ve ilk eserim olan “Çoban Olmam” türkümle bunu dile getirdim. İsmin Gazi Kaya, fakat eserlerimde meslekim olan çobanlık ismimle kendimi tanıtmaya çalıştım, yani Çobani olarak tanıttım. Bu plaktan sonra 6 adet kaset yaptım. Bütün sevenlerime ve sevdiklerime bildirir teşekkür eder saygılar sunarım. Âşık Çobani"
Bu mektuba göre yaşam öyküsünü düzenleyerek kitabımızda şöyle verdik.
“1948 yılında Arguvan’da doğdu. Çobanlık ve hizmetkârlık yapan babası Aşağı Sülmenli köyüne göçtüğünde üç yaşındaydı. İlkokulu burada okudu. Çobanlık ve hizmetkârlıkla uğraşmaktan dolayı daha okuyamadı. 1966 yılında evlendi, 6 çocuk sahibidir.
Acı ve kederli yaşamını anlatmak için saza ve söze sarılmış, mesleği nedeniyle de kendisine Çobani mahlasını almıştır. “Çoban Olmam” türküsü ile başlamış, 1973 yılında ilk plağını, daha sonraki yıllarda da 6 kaset yapmıştır. Yöredeki bazı olayları ağıt/destan biçiminde sazı ve sesiyle dile getirmiş “İki Kardeş Bir Tabuta Koydular”, “Sabahınan Duydum Kanlı Olayı”, ayrıca önceden bilinenlerden de okumuştur (Celal Oğlan, Otuz, Üç Gün Oldu Asker Olalı gibi)."
Yine kitabımızın başka bir bölümünde şunlar yer aldı:
"Yaşam öyküsü ile ilgili bilgiler hem kitabın hazırlık aşamasında gönderdiği mektupta, hem de türküleri söyleyenler bölümünde bulunan Âşık Çobani, ilk plağını 1973 yılında yapmış, daha sonra doldurduğu kasetlerde yöre türkülerinin yanında yörede yaşanan bazı olayları ağıt destan biçiminde sazı ve sesiyle dile getirerek 6 kaset doldurmuştur. Çobani’nin kitabımızın ana metninde yer alan yapıtları şunlardır:
Beydağı Dumanın Çeker Göldağı (TM: 68)
Gençler de Köylerden Kaçar (TM: 169)
Gittim Ziyarete Diledim Dilek (TM: 185)
Hasretim Yârime Bir De Yavruma (TM: 222)
Ölümler Acısı Olur mu Böyle (TM: 296)
Sabahınan Duydum Kanlı Olayı (TM: 314)
Günümüzde bazı türküleri başkaları tarafından kasete okunan Âşık Çobani’nin “Hasretim yârime bir de yavruma” türküsü en tanınmış yapıtlarındandır. Bu türküyü 1985 yılında yaşadığı acı bir olaydan esinlenerek yazıp seslendirdiği tarafımıza gönderdiği özel mektubunda dile getirmiştir. Arguvan’ın çeşitli yerlerinde yaşanan olaylar üzerine ağıt/türkü yaktığı bilinen Çobani, birçok Arguvan türküsünü de kasetlerine okumuştur. Ağıtlarından bazılarının öyküsü de kitabımızda yer almıştır.
Şimdi de şiirlerinden-türkülerinden örnekler verelim.
Atma Aşreti
Beydağı dumanın çeker Göldağı
Arguvan’ın yiğit Atma Aşreti
Cevhere benziyor susuz toprağı
Arguvan’ın yiğit Atma Aşreti
Seçim günü gelir neşeli köyler
Tütmez bacaları topraktır evler
Zengini fakiri misafirperver
Arguvan’ın yiğit Atma Aşreti
Ezilir büzülür çoktur çilesi
Mertlik yiğitliktir yoktur hilesi
Çobansız sürünün Gacer Yaylası
Arguvan’ın yiğit Atma Aşreti
İnsanlık sizindir sizin olacak
Hastaları şifa derman bulacak
Haksızlar gidecek haklı gelecek
Arguvan’ın yiğit Atma Aşreti
Gözlerin yaşlıdır yanıktır sinen
Vah beni aşiret seni Güngören
Çobani’den size bin kere selam
Arguvan’ın yiğit Atma Aşreti
Neyimiş
Gittim ziyarete diledim dilek
Anan baban verdi vermedi felek
Yalvarak yakarak barabar gidek
Feleğin de bana kastı neyimiş
Pınarın başında süzülüp durma
Felek vurdu zaten bir de sen vurma
Allah’ını seversen kusura kalma
Dönüp sormadım ki derdi neyimiş
Dereye aşağı kekliğin izi
İki yüzden gülmez ayıran bizi
Bana düşman oldu zalımın kızı
Dönüp sormadım ki derdi neyimiş
Fırat kenarında çadırım kurdum
Ağlamak sızlamak hep benim derdim
Hayaline yattım düşümde gördüm
Bu feleğin bana kastı neyimiş
Zaten sevdalının başı dertli olur
Bilmem ayrılığın sonu ne olur
Helbe bir gün duydun Çobani’m ölür
Bu feleğin bana kastı neyimiş
İki Gardaş Bir Mezara Koydular
Ölümler acısı olur mu böyle
İki tabut bir mezara koydular
Turan’ın muradı Emek Zekine
İki gardaş bir mezara koydular
Hüseyin der Fatma ne oldu
Kırşehir yolunda uykuya daldı
Turan der gardaş hayat son buldu
İki gardaş bir mezara koydular
Dört göz bekler eşi yanına gelsin
Cenazeler geldi Yusuf ne bilsin
Gözü yaşlı Fatma ağlasın gülsün
İki gardaş bir mezara koydular
Zehir oldu Almanya’nın parası
Kırık kemikleri derin yarası
Zekine ağlama yoktur çaresi
İki tabut bir mezara koydular
Sülmenli yukarı bir de aşağı
Gözyaşı akıttı Göçeruşağı
Acılar acısı doktor bıçağı
İki gardaş bir mezara koydular
Yazı yazman mezarımın taşına
Neler geldi kalanların başına
Anam ağlar gelin gider işine
İki gardaş bir mezara koydular
Çobani’mden Allah rahmet eylesin
Ehmalkarlık kader buna neylersin
Öldüğümü dostlarıma söyleyin
İki gardaş bir mezara koydular
Gelin Senem’in Ağıtı
Sabahınan duydum kanlı olayı
Al kanlar içinde öldü bu gelin
Bütün İsa Köyü giymiş karayı
Al kanlar içinde öldü bu gelin
Bu gelin bu gelin allı bu gelin
Bu gelin bu gelin öldü bu gelin
Daha görülmemiş böyle bir ölüm
Cenazeme getirin anam Eşe’yi
Zalım kocam kırdı döndü köşeyi
Depemde dolaşır domdom fişeği
Al kanlar içinde öldü bu gelin
Bağlantı
İbrahim Memedali Hasan Hüseyin
Mezarımı Sadıkbey’e eşmeyin
Kocam vurdu başkasından bilmeyin
Al kanlar içinde öldü bu gelin
Bağlantı
Cenazeme gelen hısım akraba
Üç kardeşim bir de anam yok babam
Suçumu söylesin çavuş Mustafa’m
Al kanlar içinde öldü bu gelin
Bağlantı
Hiç çocuğum yoktur ağlaya dura
Sahat üç buçukta patladı sila(h)
Bir kaşık düşmanı katil Abdullah
Al kanlar içinde öldü bu gelin
Bağlantı
Arguvan ağladı duydu acıyı
Başçavuş hâkimi getir savcıyı
Ellemeyin doktor yaram sancıyı
Al kanlar içinde öldü bu gelin
Bağlantı
Çobani’ye söylen yazsın destanım
Kaderim böyledir Senem’dir adım
Benim suçum varsa sorsun Allah’ım
Al kanlar içinde öldü bu gelin
Bağlantı
Hasretim Yavruma
Hasretim yavruma bir de yârime
Görem dedim göremedim neyleyim
Sıralanmış yüce dağlar yurduma
Aşılmaz ki aşam gidem neyleyim
Geçiyi günlerim seneler doldu
Bu hasretlik bile bize dert oldu
Ayrılmazdık derken bize ne oldu
Muradıma eremedim neyleyim
Çok düşündüm bulamadım çareyi
Yârden aldım sarılmayan yarayı
Felek neden böyle açtın arayı
Yollar ırak gelemedim neyleyim
Bu dünyanın vardır bir tek âlemi
Kırılsın yâd ele vurmam elimi
Eller için sert söylese dilimi
Kesilsin kökünden başka ne deyim
Süleyman ÖZEROL