ARGUVAN HABER

GELEMEM, EMMOĞLU GELEMEM

ARGUVAN

Türkü Taştan Gelen Ses: “GELEMEM, EMMOĞLU GELEMEM!”

Türkü Taştan Gelen Ses: 
“GELEMEM, EMMOĞLU GELEMEM!”

Süleyman ÖZEROL
Araştırmacı-Yazar

Malatya Yorum Gazetesinin 12 Ekim 1999 tarihli sayısında İNCE DÜŞÜNCELER
köşemde “Arguvan Türküleriyle Gömün Beni” bağlığı altında yazdığım yazıyla Şemsi Belli’yi ölüm yıldönümünde anmıştım.
20 Mart 2004 günü Ankara Arguvanlılar Derneğinin yemeğinde Dr. H. Basri Kılıç’ın
okuduğu “Türkü Taşı” şiirini dinleyince, 2 Mart 1998 günü arkadaşım Hüseyin Şahin ile Kızıldeli Ziyareti hakkında araştırma yapmak amacıyla Yazıhan’ın Fethiye köyüne gittiğimizde gece evine konuk olduğumuz İmam Ustanın sözünü ettiğim yazımdaki bir aktarımını anımsadım. Dr. Kılıç şiiri aynı zamanda bu geceye yetiştirdiği Arguvanlı Ozanlar-II kitabının girişine de koymuştu. 
İmam Usta şöyle anlatmıştı:

“Şemsi Belli 1994 baharında Malatya’ya gelmiş. Dedesinin eskiden yapılı olup da taşları dağılan, dökülen mezarını onartmak için usta ararken tanıdık biri beni tavsiye etmiş. O da beni buldu ve birlikte Arguvan’ın Yenisu (Kızıluşağı) köyüne gittik. Akşam yemeğinden sonra gelenler oldu, sohbet ederken gelenlerden biri şöyle dedi:
- İyi ki geldin, bizim hocamız yok, bize hoca aldırasın, dedi.
Şemsi Belli adama dönerek şunları söyledi;
- Ben ölürsem iki Arguvan türküsü söylen, sonra gömün. Hoca moca da istemez. Ardından ekledi; İsteyecekseniz köye yararlı bir şey isteyin...
Ertesi gün mezarı temizleyerek yeniden yaptık. Bana bir kitabını armağan etti; Anayaso... 
Şemsi Belli, kitabın dördüncü sayfasına şunları yazmış;

“Yenisu Köyü, 17.5.1994, Değerli hemşerim İmam Güler’e...
Şemsi Belli

Hasan Basri Kılıç
şiiri Eymir Köyü internet sitesinden (www.eymirkoyu.com) aktarmış. Siteye de Şemsi Belli’nin oğlu Bengü Belli tarafından verildiğini söylüyor.

Türkü Taşı

Öldükten sonra da duyabilseydim
Göldağından coşup gelen
Delicoş çayın sesini 
Köyümün toprağına gömülmek isterdim

Kayalar dururdu dört bir yanımda
Üstü yosun tutmuş kayalar
Bir kayada dört satırlık bir özlem:

Ne dua isterim, ne de bir fatiha
Oturun, dinlenin taşımda yeter
Bu can belki ezgilerle dirilir
Bir türkü söyleyin başımda yeter 

Bir kayada Arguvanlı bir sazcı
Dooost dost diye inletirdi sazını

Bilseydim ki
Ölüler de efkârlanır, mutlanır
Ölüler de dirilerle konuşur
Türkü Taş’la konuşurdum sizinle

Şemsi BELLİ/Eylül–1995

Bu şiiri, Şemsi Belli’nin 17 Mayıs 1994 tarihinde Kızıluşağı’nda okuduğunu, İmam Ustanın aklında da ortadaki dörtlüğün kalmış olacağını, onu da bana anlattığını düşündüm. Çünkü anlatım ile bu kadar örtüşemezdi!

1995 Ağustosunun son günlerinde beni telefonla arayan Şemsi Belli, Arguvan Türküleri ile ilgili çalışmamıza her türlü desteği sunacağını, rahatsızlığı nedeniyle bir süre beklememizi istemişti. Ancak, 11 Ekim 1995’de aramızdan ayrıldı. Acaba bizim için bir hazırlığı olmuş muydu, bilemiyoruz. Ancak, bilinen bir şey var ki, daha önceden temelini attığı bu şiiri bir “vasiyet” olarak bırakmış.

Nazım, Anadolu’ da bir yere gömülmek isterken, “Taş maş da istemem” der. Şemsi Belli ise hem köyünün toprağına gömülmek, hem ölümünün ardından dua-âmin yerine Arguvan türküleri söylenmesini, hem de baş taşının bir Türkü Taşı olmasını istemiş!

Eğer, köyünün toprağına gömülseydi, diğer vasiyetleri de yerine getirilir ve o da Türkü Taş’tan ses verirdi mutlaka:

“Gelemem, Emmoğlu gelemem
Hepinizin gözleri uykulu, yorgun
Hepinizin avurtları çökük
Bir kibrit aydınlığında bıraktım yüzlerinizi
Yüzlerinize bakamam Emmoğlu!”

Ve hala uykulu, yorgun yüzler bir kibrit aydınlığında. 
Ve hala avurtlar çökük!
Ve hala teslimiyetçilikleriyle, kaderci benlikleriyle başbaşalar!
Ve hala aydınlarımız, kırk yıl önce yapılan bu özeleştiriye yanaşamıyorlar. 
Çünkü Rıfat Ilgaz’ın dediği gibiler:
“Korkuluk!”
Yorum yapabilmek için lütfen sitemizden üye girişi yapınız!
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.