ARGUVAN HABER

Yazar Mehmet Ali Çabuk ile kitapları, yaşamı, ve geçmişe bir yolculuk.

DUYURULAR

Bilinmeyen hikayelerin öyküleri gün ışığa çıktı

Bilinmeyen hikayelerin öyküleri gün ışığa çıktı

Yazar Mehmet Ali Çabuk ile kitapları, yaşamı, ve geçmişe bir yolculuk.

Murat Altunöz/Söyleşi

Mehmet Ali Çabuk Kimdir ? Bize kısaca kendinizden bahsedermisiniz ?

- 1953 yılının Kasım Ayı'nın ilk günlerinde Malatya- Arguvan- Atmé Jor Aşiret kolunun Goçaryon köyünde dünyaya gelmişim.Komşu kadınlar doğmama yardımcı olurlarken Babam tarlamızda karasaban ile çift sürüyormuş. Göbeğimi eski bir bıçak ile kesen komşu teyze beni kundaklayıp, tarlamıza doğru koşmuş. Uzak tarlamıza yaklaşınca uzaktan Babama seslenmiş. ''Lo Xıdo lo loooo mızgînı lawaqi te bû, tûye çı mızgînye wamındî/Hıdır müjde bir oğlun oldu. Müjdeme ne vereceksin'' Babam ise öküzlere ''Oooha'' der ve Çift sürmeyi dudurur, eğreti oturur ve tabakasını çıarır cıgara sararken Müjdeci kadına seslenir. ''kilovek hecir, kilovek muhuj, yeki izar/bir kilo incir, bir kilo üzüm, bir de izar'' deyip cıgarasında nefes alır.
İşte ben O çocuğum, yani Mehmet Ali Çabuk.
Köyümüzde ilkokul yoktu. Bir Türkmen köyünde ilkokula başladığımda Türkçe bilmiyordum. Koca köyde sağır ve lal gibiydim.
İlkokulu bitirince yedi yıllık Akçadağ Öğretmen Okulu'nu kazandım. 
Bitlis, Malatya, Gümüşane, İzmir ve İstanbul'da 33 yıl öğretmenlik yaptım. İki kızım var. Şu an emekli öğretmen olarak İzmit'e yaşamımı sürdürüyorum.

-’İki Dedem vardı’ adlı romanınızda daha çok Ermeni, Türk, Kürt ilişkilerinden ve aşiretlerden bahsetmişsiniz. Nedenini açıklar mısınız?

-'İki Dedem Vardı' Romanı yazmama neden olan olaylar, 1914-1938 yılları narası yaşanan ve toplumlar üzerinde büyük travmalar yaratan dehşetin büyüklerimiz tarafından bizlere aktarılması ile ben ve yaştaşlarım üzerinde oluşturduğu etkilerdendir.
''İki Dedem Vardı'' Romanımdan bu konu ile ilgili bir alıntı:
''Güz güneşi rehavetine dalınacaktı ki, arka, arkaya üç tane uçak grubu, yeri göğü yarak geçtiler. Dersim'den dönen uçaklar görevlerini layıkıyla yapmanın rehavetinde, pilotlar ise alacakları madalyaların hayali ile gözden kayboldular.
Yamaçtaki kadın tüm köye seslendi:
-Kes na hıştın, gışt kuştun.(Kimseyi bırakmadılar, hepsini öldürdüler.)
Gürültüye çıkan çocuklar, bu sözü duydular. Duydular duymasına da ruhlarına bunu nasıl nakşettiler. Acaba ileride bu sözün etkisi devlete nasıl dönecekti. Ya da onlar bunu çocuklarına anlattıklarında, çocukları ya da torunları nasıl etkilenecekler. Bu etki madalya mı dağıtacak? Yoksa; ‘Gel hesaplaş’ mı? diyecek.
İbrahim, Hanife’ye seslendi:
-Aptallar savaşırlar. Savaşçılar en son, İki Kılıçlı Kürt Silo’ya dönüşürler.
-Ölenlere yazık.
-Savaşta daima egemen olan yenilir. Bana bir tek savaş gösterin ki mağdur olan yenilmiş olsun.
-Ama Ermeniler yenildi.
-Acaba…? Senin gibi düşünmüyorum. Ermeni’ler ancak mağrur savaşı yaparlarsa yenilirler.''

Torunlar ve çocuklar bu olayları unutmadılar.Hiçbir zaman unutacaklarını da sanmıyorum. Kültürel aktarım yoluyla nesilden nesile geçecek, tıpkı gensel geçişler gibi... 
İşte ''İki Dedem vardı'' Romanına kaynaklık eden etkileşim yukarıdaki alıntıda saklıdır.

-O dönemde aşiretlerin halk üzerindeki etkileri nelerdir ?

- O dönem tamamen feodalizmin hakim olduğu bir dönem olup, Aşiretler ve ağalık bir toplum düzeni gerekliliği idi... Aşiretler okul idi, üretim biçimini barındırıyordu, hukukun kaynağı idi... Kısacası aşkların ,sevdaların, heveslerin, coşkuların, acının, hüznün, tüm güzellik ve çirkinliklerin oluştuğu atmosfer idi... Kendini bulmanın, yaratmanın, çözülmenin düzeni idi. Kısacası Aşiretler insan yaşam pratiğinin her özelliğini içöinde barındırıyordu. Ve halk üzerindeki etkisi belirleyici idi...

-Aşiretler arasındaki hukuk nasıldı ?

-Aşiret içi ve aşiretler arası hukuk bence bugünkü hukuktan daha ileri idi. Ağalar hiç bir zaman tek başlarına hukuksal kararlar alamazlardı. Mutlaka rusıpilere danışılırdı ve ORTAK KARARLARLA sonuçlara varılırdı. Benim aşiret kolum yani Atmé Jor dokuz köyden ibaret olduğu halde; Divriği, Arapgir, Hekimhan, Keban, Arguvan ve hatta Malatya'nın bazı merkez köylerine kadar olan geniş coğrafyada HUKUKU bizim Atmé Jor Ağaları tesis ederdi. Ağalarımızı Güneş ve Ay'a yemin etmeleri çok bağlayıcı ve sonuç alıcı idi... 
Aşiretler arası hukuk konusunda ''İki Dedem Vardı''adlı romanımdan bir alıntı yapamadan geçemeyeceğim.

''-Sarıçiçek’ten misafirler geldiii… 
Bu ses İki Kılıçlı Kürt Silo’nun sesiydi. Altı tane atlıydılar. Selam verip oturdular. Sohbetin havası değişti. Arapgir’li misafirler ikinci plana düştü. Beş yıllık yayla meselesiydi. Kan dökülmüş, çok rüşvetler verilmiş, acılar yaşatmıştı köylülere. Devlet çözememişti, Musafendi sevinçle iç geçirdi. Kârlı bir barış olacaktı. Verilen rüşvetlere yazık olmuştu. Derinlere daldı. Köylerden akil adamlar toplayacaktı. Muhakeme edilip görüşülecekti. Ortak sentezle karar oluşturulacaktı. Kişilerin onuru hesaba katılacaktı. Sonra davalı köy ihtiyarları ile birebir görüşülüp empoze çalışması yapılacaktı. Daha sonra büyük barış yemeği düzenlenecekti. Büyük barış yemeğinde yapacağı konuşmayı aklından geçirdi. Çok köyden tanıkların olması önemsenecekti. Ve büyük barış yemeğinde söyleyeceği son sözleri gayri ihtiyari ağzından sesli çıkıverdi:
‘Her kim ki alınan bu karara riayet etmezse davalısı olarak beni bilecek. Düşmanı olarak beni bilecek. Başına neler geldiyse bilsin ki o işi başına getiren kişi ben olacağım. Tanıkların ve karşılıklı davalıların huzurunda Güneşin Gözü’ne (Çaw-I Re’ye) ben Musafendi yemin ve kasem ederim.’
Ay akşamdan doğmuştu, o akşam. Musafendi İki Kılıçlı Kürt Silo’yu yanına çağırdı: 
-Onbeş at hazırla, Tıfıl ile sende olacaksın. 
Fişekliklere sarındılar, mavzerlerini okşayarak kucakladılar. Nal şakırtılarını arkalarında bırakarak köyden uzaklaştılar. Küçük baş hayvanlarını gece otlatan, çobanların meraklı bakışları arasından hızla geçiyorlardı. Müthiş bir heyecanın verdiği coşku ile bambaşka görüyorlardı. Ay ile Dünya sürtüşmesi merdane bir esin kaynağına dönüşmüştü. Ay ışığında oluşan yağlı boya tablosunun içine dalmış olan yirmibir atlının, o yüce dağların esini olan yüksek perdeden merdane haykırışlarla kılamlarını toplu seslendirişleri yaşamın derin yoğunluğunu yaratıyordu.
Fistonu sur la xa maka/ Kırmızı fistanını giyinme,
wa sarxado mezo maka/ Eda ile bakış yapma.
fistone sur tu co dakay/ Sana kırmızı fistan lazım değil,
Baré bajno ta zırova/ Öncelikle belin ince.

Wi dılimin, wi dılimın/ Bu gönlümü, bu gönlümü,
Amé çirkan wi dılimın/ Biz ne yapacağız bu gönlümü.''

-Şéx Said Olayını Aşiretliniz nasıl değerlendirmiş.

- Bence Şex Said Olayını da ''İki Dedem Vardı' Romanımdan alıntı olarak aktaralım. Eskiden radyo ve benzer haber araçları yoktu. Haberler kulaktan kulağa gelirdi Gelinceye kadar da bir takım değişikliklere uğrardı.
- Alıntı 
''Akşam beş-altı kişi geldi. Artık eskisi gibi yoklama ve saire yapılmıyordu. İki Kılıçlı Kürt Silo’da eskisi gibi konuşmuyordu. Ona en az sıra geliyordu.
- Şex Sait, her tarafı zapt etti.
-Evet ya, hiç sorma zapt etti.
-Kürtler ayrı devlet kuracakmış.
-Kürt devleti değil hilafeti getireceklermiş. 
-Bütün Doğu ve Güneydoğu illeri teker teker düşmüş. 
-Asker Ankara’ya doğru kaçıyormuş.
-Çok kan akacakmış çoook.!
-Bütün batı, kuzey ve güneybatıdaki askerler Şex Sait kuvvetlerine saldırmak için harekete geçmişler. Mustafa Paşa büyük emir vermiş. Uçak ve büyük top kullanacaklarmış.
- Şex Sait dualıymış. Daha tek askeri ölmemiş.
- Paşa yenildiğinde değil. Mahsus geri çekiliyor.
-Çekiliyor ki öldürülecekler iyi tespit edilsın.
-Desene malı meydana çıkarmaya çalışıyor.
-Elbette, başka nasıl bulacak hain olanı.
-Yani hain mi Şex.
-Şex’e hain demen. Kerametli Şex.
- Keramet olmasa askerleri ölür.
-Habire asker topluyorlar.
-Cıncığın Mustafa’da bu gün askere alındı.
-Çok kan akıyor.
-Habire asker cenazeleri geliyor.
-Asker ölümlerinin çoğuda gizleniyor.
-Mustafendi asker toplamaktan bıktık, diyor.
-Mahsul olmuyor.
-Kıtlık belirtileri var.
-Mustafendi ‘böyle giderse bu halk aç kalacak’ diyor.
-Salgınlar bitmek bilmiyor. 
-Veremden ölen ölene.
-Ya sıtmaya ne dersiniz.
-Herkes sıtmalı.
-Sıtmasız olan var mı?
-Çocuklar yaşamıyor, gebeler beslenemiyor.
- Hayvanlarda hasta.
-Hayvanların eti, sütü, yünü, derisi hep hasta.
- Dalaktan ayrı hasta, dabaktan ayrı hasta.
-Zaten hastalıklar hayvanlardan insanlara geçiyor.
-Kdabela’dan Musa’da kötü yaradan gitti.
-Ermeni şifa buluyordu hastaya. Şimdi o da yok.
-Ermeni vurulalı bet- bereket kalmadı.
-Tertele çapulu ile zengin olacaklarını sandılar.
-Çapulun rahatlığı iki sene sürdü.
-Şimdi de sefalet.
-Atmé Jharı’da arazi yok. Bizde kıt.
-Taa Urfa’ya buğday almaya gitmişler. Katırlarla gidiş –geliş onsekiz gün sürmüş.
- Onsekiz gün.
- Dabak hastalığı ortalığı kırıp geçirdi.
- Hayvan alan -satan yok.
- Alınıp-satılacak hayvan yok ki.
- Tek sağlam hayvan yok ki.
- Et yok, süt yok, yağ yok, peynir yok.
- Yavan ekmek ‘Ye memet ye’
- Yaşlı insanlarımız tek tek öldü.''
''İki Dedem Vardı'' Romanında; Koçgiri, Şéx Said, Zilan, Ağrı, Dersim olayları duyumlar üzerine olananlatım biçimi ile anlatılır. Halk üzerindeki etkileşim çok aşırıdır. Her akşam halk toplandığı evde duyumlar anlatır. Bazen tekrar tekrar çok kereler anlatılır. Kendi kişisel veya toplumsal olaylarını da aynı zaman ve anlatım ile anlatırlar.
Kitapta Kürt Çocuk oyunlarına geniş yer verilmiş QİNT ve ÇÛŞIK çok özenle canlandırılmıştır. Serî Sale, Baran Bardan, Neri Bardan, Roja Xızır, Heside, Harfonık, paz xödon gibi belirli günler,düğünler, bayramlar, adet, gelenek ve görenekler, töreler özenle anlatılmaya çalışılırken YERELDEN, EVRENSELE pagan dinlerinin etkileri, Yahudilik, Hırıstıyanlık, Zerdüştilik, Atmé Jor'ın Alevi olması münasebeti ile ençok da Alevilik özen ile olaylar içerisine pratize edilmiştir.
Kitapda NEFRET değil SEVGİ işlenmiştir.

-Şuan ki Kürt Alevi Aşiretlerle, 100 yıl önceki aşiretler arasındaki farklılıklar nelerdir ? Kültürel anlamda bir yozlaşma ve yok olma var mıdır ?

-Yok olma ile var olma yanyana yürümekte yani iç içe... Bir taraftan yaşanan yok oluşların yerini, yeni ve daha gerçekçi ve sonuç alıcı kültür almakta... Büyük Doğal Sistem daima en doğruya ve en Haqqa gider. Müthiş bir toplumsal alt-üst oluş yaşanıyor günümüzde... Bunu çok önemsemeli ve görerek umutlanmalı. Tabi ki büyük kayıplar var, yok değil... Kelimelerimiz, deyimlerimiz, kıssalarımız, masal ve heyketlerimiz bir bir kayboluyor.
Fiziki asimilasyon ile nüfusumuzda azalmalar oluyor... Kendini yitiren yada yiten kişi ve aile sayısı çok fazla.

-Son kitabınız neyi anlatıyor ?

''Etmî/Etmanekî Aşireti Tarihi ve Röportajlar'' adlı kitabım Ozanyayıncılık tarafından basıldı. Ancak hala dağıtıma verilmedi. Bana söylenene göre ''Bir hafta içinde dağıtıma verilecek'' Ancak bu arada yayınevi şahsıma 480 adet kitap gönderdi.Kitaplar anında bitti.
Kitap Aşiretimizin tarihini (76 sayfa) ve ileri gelenlerimiz, rusıpilerimiz, akademisyenlerimiz ile yapılan 43 röportajları kapsıyor . 430 sayfadır. Kitabı yazabilmek için uzun ve yorucu bir çalışmam oldu. Aşiretlimizin yaşadığı Ağrı, Van, Bitlis, Siirt/Baykan, Mardin-Nusaybin/Midyat, Diyarbakır/Kulp, Urfa, Antep, Maraş, Malatya, Sivas yerleşkelerini köyköy dolaştım ve 83:30 saatlik video kaydı yaptım. Tarih konusunda 800 yıl kadar geriye gidebildim. Röporatjların bu denli güzel ve aranan bilgileri açığa çıkarabileceğini doğrusu tahmin edememiştim. Röportajlarda aile secereşleri yanında, yakın tarih, kültürümüz açığa çıktı. Yazılı hale gelmesi ise sevinç yarattı.
Şu anda Türkiye'de enkalabalık aşiret ATMİ Aşiretidir. Tahmini nüfusu birbuçuk milyondur. Aynı zamanda en duyarlı ve kurumsallaşma yolunda olan aşiret, yine Atmi/Atmaneki Aşireti olup, 'Atmani Vakfı' adı ile vakıflaşmaktadır.

-Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir ?

- Bu günlerde bir roman yazmaya başlayacağım .Taslağı beynimde hazır... Alevi Aşiretlerin Sünnüleşmesi ve Özellikle 17. yüzyıldaki Büyük Alevi asimilasyonu ile Osmanlı İmparatorluğunun Alevileri Müslümanlaştırarak Alili Aleviliği geliştirmesi ve şimdilerde başlayan uyanışı çok geniş bir zaman dilimine yayarak romanlaştıracım. Anadolu'yu gezmek Pirlerimizi ve bilenlerimizi ziyaret etmek, kokularını almak, yüzlerini, sözlerini, mimiklerini okumak, onların dizlerinin dibinde oturarak içselleştirmek cancanalaşarak yazmak düşüncem var. Bu konuda Alevilerin bir boşluğu var. Karınca kararınca bişeyler karalamak arzusundayım.

-Mehmet Ali Bey söyleşi için çok teşekkür ediyorum.

-Asıl ben teşekkür ederim, benimle röportaj yaptığınız için. Sağ ve var olun, hep aramızda olun.





Yorum yapabilmek için lütfen sitemizden üye girişi yapınız!
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.