İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı ve Karaciğer Nakil Enstitüsü Müdürü Arguvanlı Hemşehrimiz Prof. Dr. Sezai Yılmaz, “Bizim bugün karaciğer naklinde kullandığımız malzemelerin hemen hemen hepsi yurt dışından geliyor. Bir şekilde bu sanayi bize eşlik etmek zorunda. Bizimle beraber, bizimle aynı derecede koşmak zorunda. Bunlar bir şekilde üretilecek” dedi.
Türkiyem TV’de İnanç Kara Ölmeztoprak tarafından hazırlanıp sunulan Bilge Bakış Programına konuk olan İnönü Üniversitesi Karaciğer Nakil Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sezai Yılmaz, mesleki çalışmalarının yanında günlük yaşamına ilişkin açıklamalarda bulundu.
“5 TANE KARACİĞER NAKLİ YAPTIĞIMIZ GÜNLER OLDU”
Prof. Dr. Yılmaz, “2014 yılında da çok yoğun bir gündemimiz var. Tamamen bilimsel bizim gündemimiz, başka da bir gündemimiz olamaz. Akademik ve bilimsel gündemimiz var. 2013 yılını 304 karaciğer nakil ile kapattık. Çok büyük bir rakam. Ulaşılabilecek bir rakam değil. 304 operasyon ile bu hesapta biz günde, tatil günlerini de çıkartmazsanız her gün bir karaciğer nakli yapmışız gibi görünüyor. Ama şu bir gerçek, aynı gün 5 tane karaciğer nakli yaptığımız günler oldu. Ekibimiz de kalabalıklaştı. Çok iyi arkadaşlarımız var, çok yetenekliler. Hepsi çok üstün özellikler kazandılar. 12-13 arkadaşımız karaciğer nakillerinde çok etkin ve yetkin görevlerdeler” dedi.
“KAYBEDİLMEYE GÜNLERİ KALMIŞ HASTALAR OLARAK GELİYORLAR”
Prof. Dr. Yılmaz, “2014 yılı bizim açımızdan önemli bir yıl. Neden? Her şeyden önce Karaciğer Nakil Enstitüsü Hastanesi’nin inşaatının kabası bitmek üzere. Onun iç donanımı ve iç dizaynı yapılacak” diyerek, şöyle devam etti:
“304 tane karaciğer nakili yapılması, dünyada parmakla gösterilecek bir merkez olduğunuzu gösteriyor. Bugün her hangi bir merkezde 10 tane karaciğer naklide yapabilirsiniz, yüzde 100 başarıyla yapabilirsiniz. Seçersiniz son derece sorunsuz hastaları, bunlarda hiçbir problem olmaz. Bizim 2014 yılındaki 304 karaciğer nakil operasyonumuzun yüzde 82’i başarılı. Yüzde 18’i ise 1 yılın altında yaşamış. Bizim aldığımız 304 hastanın her halde 100 tanesi diğer merkezler tarafından hiçbir şekilde kabul edilmeyen, tamamen ölüme terk edilmiş insanlar. Dolayısıyla biz bu ağır vakalara da nakil yaptık ve yapıyoruz. Örneğin 10 yaşındaki çocuk bir şekilde karaciğer komasına girmiş, makineye bağlanmış, beyni neredeyse gidiyor, kaybedilme olasılığı çok yüksek. Hiçbir merkez bunu kabul etmiyor. Hastayı alıp size getiriyorlar. Anne baba diyor ki,’Yüzde 1’de olsa risk, bu çocuğa karaciğer nakli yapın.’ Yüzde 1 diyorlar, sizin çocuğunuz olsa yapmaz mısınız? Biz Malatya olarak veya üniversitemiz olarak insanlara bu seçeneği sunuyoruz. Bu ümidi sunuyoruz. Ama bunun yanında karaciğer nakli yapılıp da karaciğer komasından çıkamayan beyni gittikçe bozulan hastalar olabiliyor. Bu yüzde 18’lik kayıp da işte bu hastalar oluşturuyor. Yoksa iddia ediyorum, teknik olarak bu ameliyat burada mükemmel yapılıyor. Gerçekten hastalar bize çok kötü vaziyette geliyorlar, inanılmaz vaziyette geliyorlar, 1 hafta, 10 günü kalmış, kaybedilmeye günleri kalmış hastalar olarak geliyorlar.”
“ZAMANLA HER NOKTADA YARIŞIYORUZ”
Karaciğer nakillerinde adeta zamanla yarıştıklarını belirten Prof. Dr. Yılmaz, “Organ nakli iki türlü olabiliyor. Ya kadavradan, ölüden alınabiliyor, ya da canlı birinden, akrabadan alınabiliyor. Ölüden alındığı zaman o karaciğer normalde öyle buzun içerisine atılıp getirilmiyor. Çok özel olarak çıkarılıyor, birtakım işlemler yapılıyor, bu da o organın uzun süre yaşamasına sebep veriyor. Karaciğer yaklaşık 24 saat canlı kalabiliyor. Samsun’dan, Eskişehir’den karaciğer buraya geldiği zaman, o zaman süresince canlılığını kaybetmiyor. Ne kadar hızlı o organı o insana takarsanız, o kadar başarılı olursunuz. Zamanla her noktada yarışıyoruz” dedi.
“TOPRAĞA GİDEN ORGANLAR HAYAT VERİYOR”
Organ bağışının eskiye göre iyi, ancak halen istenilen seviyede olmadığını belirten İnönü Üniversitesi Karaciğer Nakil Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sezai Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ülkemizde organ bağışlarını arttığını söyleyebiliriz. Halen önemli bir noktaya geldik mi, gelmedik. Halen batının beşte biri, altıda biri oranında organ bağışları yapabiliyoruz. Organ bağışları çok yetersiz. İnsanlar bir şekilde ölüyor, Allah’ın takdiri. Bunların organları kullanılmadan toprağa gidiyor. Bu organlar hasta insanlara hayat verebilir. Bunları kullanmak lazım. Kolay da değil. Bu bir kültür, bu bir gelenek, zaman lazım. Bu durumu aşmamız lazım. İnsanları yaşatmamız için, insanlara sağlığını kavuşturabilmek için bunu aşmamız lazım. Çok çalışmalar yapılıyor. Devletimiz de yapıyor. Aşama kaydediyor muyuz, kaydediyoruz. Ama yavaş. Organ nakline Diyanet İşleri Başkanlığı hep pozitif baktı. Malatya İl Müftümüz, organ bağışına benden daha çok olumlu bakıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı hep bu işin yanında oldu, hep yardımcı ve hep organ bağışını teşvik edici bildiri ve yayınlar yapıyorlar.”
“TÜRKİYE’DE ALKOLE BAĞLI SİROZ ÇOK AZ”
“Hepatit B hastalığının karaciğer naklinden sonra nüksetme olasılığı yüzde 10’dur. Ama ameliyattan sonra kişinin Hepatit B nüksetmesin diye mutlaka bir takım ilaçları ömür boyu alması lazım. Ama Hepatit C için durum farklı. Hepatit C ameliyatından 1 hafta sonra Hepatit C insanların kanında tekrar ortaya çıkar. Fakat bu Hepatit C’nin hastalık yapma olasılığı, yani tekrar karaciğeri bozma veya Siroz yapma olasılığı son derece düşüktür. Hastalıklar belli, bunlar doğumsal olabilir, bir kişi doğduğu zaman maalesef genetiksel sebeplerden dolayı karaciğer hastası olabiliyor. Örneğin anneden Hepatit B almış olabiliyor, anneden doğarken almış olabiliyor veya daha sonradan bir takım hastalıklar nedeniyle Hepatit B veya Hepatit C almış olabilir. Onun dışında çok az kişi belki , bizim ülkemizde hemen hemen yok denecek kadar az, alkole bağlı siroz, çok az. Avrupa ve Amerika’da çok fazla ama bizim ülkemizde o kadar değil. Bunun dışında örneğin bir çocuk kullandığı bir ilaca bağlı olarak bile karaciğerini kaybedebiliyor, basit bir ilaca bağlı veya mantar yemeye bağlı. Bölgemizde çatpat denen maddeyi çocukların ağızlarına götürmeleri gibi nedenler insanların karaciğerlerini kaybetmeye sebebiyet verebiliyor. “
“KARACİĞER NAKİL ENSTİTÜSÜ SAĞLIK SANAYİSİNİ DE GELİŞTİRECEK”
Karaciğer Nakil Enstitüsü’nün kurulması ile ilgili olarak da konuşan Prof. Dr. Yılmaz, “Karaciğer Nakil Enstitüsü fikri 2008 yılından önce ortaya çıkmıştı. Ama o zamanlar üniversite yönetiminin süresi dolmuştu, yeni bir yönetim gelecekti. Karaciğer nakilleri yeni yeni ivme kazanmıştı. Fakat önemliydi, karaciğer nakil ameliyatlarını yapıyoruz, ediyoruz; bu iş böyle kalmamalıydı. Bunun üzerine bir takım değerli şeyler, bir takım kıymetli şeyler koymak lazımdı. Üniversitemizi, şehrimizi ve ülkemizi ön plana çıkartacak bir takım çalışmalar yapılmalıydı. Bunun da enstitüleşmeyle mümkün olabileceğini ben o zaman hep söylüyordum. Nitekim önce üniversitemizde, sonra YÖK’de ve sonra Bakanlar Kurulu kararıyla İnönü Üniversitesi Karaciğer Nakil Enstitüsü kuruldu. Çok önemli, hemen arkasında örnek bir marka olacak hastane inşa edilmeye başlandı. Kalkınma Bakanlığı’nın çok ciddi katkıları oldu. Çok örnek bir hastane ve kalite bir hastane. Dünyada tek hastane olacak. Bu Malatya’ya kazandırılıyor. Üniversitemizin inanılmaz eforu ve isteği sonucunda Karaciğer Nakil Hastanesi kuruluyor. Bu hastane ile birlikte çok hasta akışı olacak, birtakım yenilikler olacak, bilimsel araştırmalar olacak, karaciğer nakillerinin sanayileşmesi gerçekleşecek beraberinde. Bizim bugün karaciğer naklinde kullandığımız malzemelerin hemen hemen hepsi yurt dışından geliyor. Bir şekilde bu sanayi bize eşlik etmek zorunda. Bizimle beraber, bizimle aynı derecede koşmak zorunda. Bunlar bir şekilde üretilecek. Bunlar beraberinde kesinlikle gelecek. Bence en önemlisi dünyaya çağ açacak veya dünyanın önüne açacak değişik şeyler çıkacak. Bunu belki biz görürüz, görmeyiz bilmem. Ama hayvanlardan insanlara karaciğer nakilleri yapılacak. Bu bilimsel çalışmalar burada olacak. Enstitüleşmenin amacı budur zaten. Sanayinin, bilimin, ameliyatların en önde gideni burada oluşacak. Bizim Türk milleti olarak çok çalışmamız lazım. Bizim ülkemizde her şey var, bütün imkanlarımız var, zeka var, bizim de birtakım şeyleri yerine getirmemiz lazım. Bir takım yenilikler ve bir takım icatlar olacak. Karaciğer nakilleriyle ilgili olarak bunların artık Malatya’da olması lazım. Bunların buradan çıkacağına inanıyorum. Çok yetenekli arkadaşlarımız var. Çok çalışkan genç arkadaşlarımız var. Çalışılacak, ama 3 yıl, ama 5 yıl, ama 10 yıl sonra, bunlar başarılacak. Adımı atılacak, bunun devamı gelecek diye düşünüyorum. Çok büyük işler ancak yönetimlerin desteği ile olur. Karaciğer Nakil Enstitüsü gerçekten çok büyük bir iş. Bu iş burada bu hale geldiyse, ben hep söylüyorum; üniversite yönetiminin çok büyük desteği sayesinde geldi. Zamanında üniversite yönetimi buna destek verdi, başlattı. Daha sonradan gelen yönetim daha da fazla destek verdi, bayrağı yükseğe çıkarttı. Onun için emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Bunu burada söylemem lazım.”
“İNANMASI LAZIM, İNANDIRMASI LAZIM VE HEDEFİ DE GÖSTERMESİ LAZIM”
Prof. Dr. Yılmaz, “Karaciğer Nakil Enstitüsü’nün temeli atılırken çok mutlu oldum ve sevindim. Kalkınma Bakanımız Cevdet Yılmaz Bey çok müstesna ve çok kaliteli bir insan. Hiç unutmuyorum; makamında yaklaşık 1 saat süren bir konuşma yaptım. Anlattıktan sonra, dedi ki, ‘Bunu Malatya’ya yapmamız lazım. Hiç kafamda soru işareti yoktur,’ O kadar bize inandı. Bu noktada sayın bakanımızla karşı karşıya gelmeyi de bir şans olarak görüyorum. Çok güzel bir hizmet Malatya’ya sunuluyor. Buna sayın bakanımız Cevdet Yılmaz vesile oldu. Kendisine çok teşekkür ediyorum. O gün gelerek Malatya’da temel atma törenine katıldı. Malatya için güzel bir gündü. Sonbahar gibi Karaciğer Nakil Enstitüsüne geçeceğiz diye düşünüyorum. İnşaat çok hızlı gidiyor. Devletin inanılmaz büyük bir katkısı var. İnanacaksınız, hedefi göstereceksiniz, herkesten çok çalışacaksınız, o zaman çalışma arkadaşlarınızda, herkes çok çalışır ve hedefi kilitlenir ve başarı kendiliğinden gelir. Ama herkesten çok sizin çalışmanız lazım. Siz çalışmayıp, insanlar çalışsın derseniz, böyle başarı olmaz. En önde, önce o ekibin başındaki insanın çalışması lazım. İnanması lazım, inandırması lazım ve hedefi de göstermesi lazım” şeklinde konuştu.
“HABERLERİ AMELİYATHANEDE ANLATILINCA DUYUYORUM”
Günlük yaşamı ile ilgili olarak da konuşan Prof. Dr. Yılmaz, “Haberlere hiç bakmam. Ben nerede haberleri öğreniyorum, biliyor musunuz? Ameliyathanede arkadaşlar konuşurken öğreniyorum. Bir tek orada öğreniyorum. Orada herkes, şu oldu, bu oldu, falan, filan, ben de ‘Ne oldu, ne bitti, falan filan’ diyorum. Gündemi orada öğreniyorum. Birkaç arkadaşımız çok meraklı, çokta iyi biliyor, çokta iyi takip ediyor. Onlardan en iyi tablet bilgileri alıyorum. Hepsi o kadar. Yoksa benim hiç takip etme şansım yok” dedi.
‘Hayatınızda bir bire ne olmasını istersiniz?’ sorusuna ise Prof. Dr. Sezai Yılmaz, “Olmaz ki birden bire. Hep emekle, hep çabayla oluyor. Bir takım şeyler oluyorsa ona mutlaka emek vermek lazım. Yıllarınızı vermeniz lazım” şeklinde cevap verdi.
“ÇOCUK HASTALARIN İYİLEŞMESİ BANA KEYİF VERİYOR”
Çocuk hastaların kendisini daha çok etkilediğini belirten Prof.Dr. Yılmaz, “Hastaların iyi olduğu sonucunu görmek her şeyi unutturuyor. Özellikle çocuk hastalara her türlü özeni gösteriyorum. Beni çocuk hastalar daha çok etkiliyor. Ben kesinlikle çocuk hastalardan daha fazla etkileniyorum. Onların hayata dönmeleri beni daha çok mutlu ediyor. Diyeceksiniz ki, hastanın çocuğu mu olur, büyüğü mü olur? Ama çocuk hastalar daha çok etkiliyor beni. Karaciğer nakli olan çocukların hayata dönmesi gerçekten bana keyif veriyor” dedi.
“KLASİK TÜRK MÜZİK DİNLİYORUM, BİR FİLMİ 10 GÜNDE BİTİRİYORUM”
“Ailemde Türk Halk Müziği ile uğraşan insanlar var. Erhan Yılmaz, benim amcam olur. Babam da uzun yıllar Atatürk Ortaokulu’nda müzik derslerine girdi. Amcam ve babam daha çok Türk Halk Müziği ile meşguldü. Ama ben Klasik Türk Müziğini çok seviyorum. Benim en büyük dinlenme aracım Klasik Türk Müziğidir. Sanat müziği değil, daha gerilerden, son zamanlarda Meral Uğurlu’yu dinliyorum, Münip Utandı’yı dinliyorum, Buhurizade Mustafa Itri’yi dinliyorum, Mustafa Çavuş Efendiyi dinliyorum, Dramalı Hasan’ı dinliyorum. Çok keyif alıyorum. Hiç dinlemediğim şeyleri dinlemekten çok daha keyif alıyorum. Ama bulamıyorum, her halde çok geniş bir arşivim oldu, bine yakın bir CD var diye düşünüyorum. Son günlerde Çiğdem Gürdal diye güncel bir şarkıcı var, onun da eserleri çok güzel. Ameliyat esnasında da zaten genellikle bunları dinliyorum. Zekai Tunca’yı çok beğeniyorum. Sanatçıların da çalışkan olması lazım, ama üretim az. CD satan bir mağazaya girsem, hiçbir şey değişmemiş. İkinci hobim sinema. Kesinlikle sinemaya gidemiyorum, çünkü bir filmi bazen 3 günde, 5 günde, 10 günde bitiriyorum. Her gün 10 dakika, 15 dakika seyrediyorum. Türk filmleri biraz daha keyifli oluyor. Mağazaya gidişlerim Ankara ya da İstanbul’a herhangi bir toplantıya gittiğimde uçağı bekleyene kadar zamanım oluyor, o zamanda gidiyorum, müzik yada film DVD’sine bakıyorum.”
“ÖZEL HAYATIM 12. YA DA 13. SIRADA GELİYOR”
Prof. Dr. Yılmaz, “Yaşamımın çok büyük bir kısmı, her halde diyebilirim ki, 16, 17 saati hastanede geçiyor, zaman zaman 24 saati hastanede geçiyor. Uyumaya fırsat bulmaya çalışıyorum. Yani uyuyarak biraz daha dinçleşiyorum. Öze l hayat her halde 11., 12 .ya da 13. sırada diye düşünüyorum. Zaten böyle olmasaydı, karaciğer nakillerindeki sonuç ortaya çıkmazdı. Başka türlü olmaz. Ben işte iyi istirahat edeyim, başka şeylere çok zaman ayırayım, mesai saatlerinde de bu işi yapayım dediğiniz zaman, ortaya böyle bir soncu, hele de karaciğer nakli gibi muazzam zaman alan, yorgunluk yaratan, inanılmaz zorluklar barındıran bir iş ortaya çıkmaz diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.
“DAMARIMDA SARI-KIRMIZI KAN AKAR, MALATYASPOR’LUYUM”
“Malatya yaşadığımız, doğduğumuz ve çocukluğumuzun geçtiği bir şehir. Burada anılarımız var. Malatya’da yaşamaktan ben keyif alıyorum. Memnunum, başka bir arayış içinde de değilim” diyen Prof. Dr. Yılmaz, “Ben Malatyaspor’u çok seviyorum, ben bir tek fırsat olursa, zaman olursa Pazar günleri Malatyaspor’un maçına giderek kendime zaman ayırıyorum. Kendime zaman ayırdığım tek yer orası. Keyif veriyor, başarıları beni mutlu ediyor, oradaki birlik ve beraberlik atmosferi, insanların bir arada sevinmesi veya üzülmesi güzel bir şey. Ben Malatyaspor’luyum. Damarımızda akarsa sarı-kırmızı akar, ama Malatyaspor’un sarı-kırmızısı, başka takımların değil. Ben bir tek Malatyaspor’u tuttum, başka takımlara ilgi duymadım” dedi.