ARGUVAN HABER

VELİ AĞBABA; HAK İHLALERİNDE SİYASİ KİMLİĞE BAKMAYIZ

TÜRKİYE

Miyase İlknur-Cumhuriyet Pazar Ekinde CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ile röportaj yaptı. Veli Ağbaba parti içinde hep sola kanatta olduğunu söylüyor ve partisinin ancak sola açılması halinde büyüyeceğine inanıyor.

Miyase İlknur-Cumhuriyet Pazar Eki
Hak ihlallerinde siyasi kimliğe bakmayız

Parlamentoda ilk dönemi olmasına karşın adını en çok duyduğumuz milletvekillerinden biri o. Nerede hak ihlali varsa dört arkadaşıyla birlikte Veli Ağbaba’yı orda görmek mümkün. Malatya Milletvekili olmasına karşın Türkiye’deki insan hak ve ihlallerini dile getirdiği için Türkiye milletvekili sıfatını hak edenlerden. Köylü ve Almancı bir ailenin çocuğu olan Veli Ağbaba, üniversite öğrencisi iken siyasete bulaştı. Eskişehir’de üniversitede okurken gençlik eylemlerinin değişmez aktörü olduğunu söyleyen Ağbaba “Bizim dönemin polisleri daha vicdanlıydı” diyor.

Partimiz sola açılırsa büyür...

Kâh Pozantı kâh Silivri Cezaevi önünde açıklama yaparken görürsünüz CHP Malatya milletvekili Veli Ağbaba’yı. Bir bakarsınız Kürecik’te eylem yaparken kameralara takılır. Meclis’te sanayi komisyonu üyesi olmasına karşın dört milletvekili arkadaşıyla birlikte önce Pozantı sonra diğer cezaevlerindeki hak ihlallerini dile getirdiği için herkes onu İnsan Hakları Komisyonu üyesi sanmaya başladı. Veli Ağbaba parti içinde hep sola kanatta olduğunu söylüyor ve partisinin ancak sola açılması halinde büyüyeceğine inanıyor.

Adını ilk kez CHP Malatya il başkanı olduğunda duymuştuk. Türkiye’nin en genç il başkanıydı. 2002 genel seçimlerinde aday olmış, ancak merkez yoklaması ile saptanan listede üçüncü sıraya konmuş ve seçilememişti tabii. 2007 genel seçimleri öncesi Malatya’da CHP’nin mitingini izlemeye gitmiştik. Bir grup gazeteciyle Kernek’te otururken yan masada oturan gençten biri yanımıza gelerek “Siz merhum İstanbul İl Başkanımız Mehmet Bölük’ün arkadaşıydınız galiba, başınız sağolsun” dedi. Kim olduğunu o zaman öğrendik. Sonraki Malatya seyehatlerimizde sürekli buluştuk. İnşaat malzemeleri satan aile şirketinde kaysılı, kirazlı sohbetlerimiz sık sık şu diyaloglarla bölündü.

- Veli oğlum, bana biraz fayans ve çimento lazım. Ama parayı kaysıyı satınca ödeyecem ona göre. - Canın sağolusun dayı. Ne zaman ellin bollaşırsa o zaman ödersin.

- Veli kurbanım, bizim çatı akıyor da, izolasyon malzemeleri alacam. Ama parasını taksitle verecem olur mu? - Olur emmi niye olmasın? Ne lazımsa arkadaşlar versinler.
Peşin verdiği malların parası için ne senet ne sepet yapmadan vermesine şaşırmış sormuştuk:

- Ya ödemezlerse?  - Yoksul kesim borcuna daha sadıktır abla, merak etme kayısıları satınca getirirler. De ki, ödemediler. O kadarcık kayıpla batmayız. Ben büyük inşaat şirketlerine sattıklarımla ayakta dururum. Hem biz politika yapıyoruz. Bu insanlarla “Yok önce parayı öde, ya da şu senete imza at” denir mi? Seçim zamanı gidip bu insanlardan oy istemeye yüzümüz olsun.
İşte o yoksul kesim vefasını gösterdi Veli Ağbaba’ya. Önce eğilim yoklamasında onu birinci sıraya taşıdı sonra da Ankara’ya Meclis’e vekilleri olarak gönderdi. O da hakkını verdi doğrusu. Sadece kayısı sorunlarını dile getiren Malatya milletvekili olmadı. Türkiye’deki insan hakları ihlallerini dile getiren bir avuç milletvekilinden biri oldu. Milletvekilliğinin yanına önemli bir aktivist olarak da öne çıktı. Parlamentonun en çalışkan milletvekillerinden biri olan Ağbaba ile çocukluğunu, siyaset serüvenini ve partisinin Cezaevi Komisyonu ile birlikte yaptığı çalışmaları konuştuk.

- Sen hem köy hem Almancı çocuğusun. Nasıl bir çocukluk geçirdin? - Ben 1968 yılında Yazıhan ilçesi Karaca köyünde doğdum. Köyümüz Türkmen Alevi köyü. Babam ben iki yaşındayken Almanya’ya işçi olarak gitti ve bir yıl sonra da annemi aldı yanına. Yani ben iki yaşımda babadan, üç yaşımda da anadan ayrı ablamın gözetiminde büyüdüm. Ben altı yaşında iken beni de Almanya’ya götürdüler. Altı aylık bir Almanya maceram oldu. Ayrılırken çok zorlandım. 

- Çok mu sevmiştin Almanya’yı? - Yok ondan değil. Almanya’dan ayrılmak koymadı, anam ve babamdan ayrılmak koydu bana. İlkokula doğduğum köyde başladım. Ablam, beş kardeşe analık ve babalık yaptı. Annem ve babamı ancak yıllık izinlerinde görebiliyorduk. Onların gelişlerinde evde düğün bayram oluyordu. Hiç unutmuyorum ilkokul ikinci sınıftan üçüncü sınıfa geçerken bana bir bisiklet almışlardı. Bizim köye 5 km. mesafede Kuruçay diye bir bölge var; o bisikletle köyden Kuruçay’a düşe kalka gide gele bisiklet sürmeyi öğrendim. Sonra babam Malatya’da kurulan bir aile şirketine ortak oldu. 1977 yılında da Almanya’dan kesin dönüş yaptı. Biz de aynı yıl, yani ilkokul 4. sınıfta iken Malatya’ya geldik. 

- Ablanız size bakarken evli miydi? - Hayır bekârdı. Benden 15 yaş büyüktü. Ablam çok otoriterdi. Başımızda tek büyük o olduğundan beş kardeşi başka türlü idare edemezdi. Ondan çok korkardık. Anneme ancak 1977’de kavuşabildik. Bizim köyümüz bölgede sosyal bilinci, okuma-yazma oranı ile ünlüdür. Ben ilk tiyatroyu köyde izledim. Ara tatillerde üniversite öğrencileri gelip etkinlik yapıyorlardı. Siyasi forumlar yapılırdı. 

- Ortaöğrenimini nerde yaptın?
- Malatya Sümer Ortaokulu’nda okudum. Liseyi de Turan Emeksiz lisesinde tamamladım. Ben Turan Emeksiz Lisesi’nin son mezunlarındanım. Siyasete ilgim de lise çağlarında başladı. Babam hergün eve gazete alırdı. Ben o dönemde CHP milletvekillerinin hemen hepsinin adını ezbere bilirdim. Bizim çevremiz de oldukça politikti. 1980 askeri darbesini Malatya’da karşıladık. O günlere ilişkin unutamadığım iki olay var. Biri işkencede ölen komşumuzun taziyesine komşuların korkarak gidişini anımsarım. Bir de benim ortaokulda Aydın Demirkol adlı ülkücü bir öğretmenim de işkencede öldürülmüştü. 12 Eylül’e ilişkin en belirgin anım da Kenan Evren geldiğinde bizim elimize bayrakları verip yollara diziyorlardı. O zaman da politiktim. Sol kimliğim artık olgunlaşmaya başlamıştı. İlkokul sıralarında kartpostallardan tanıdığım Nâzım Hikmet, Ahmed Arif ve Hasan Hüseyin’in şiirlerini okumaya başlamıştım. 1985 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi’ne girdim. Üniversitede 1986 yılında yapılan ilk öğrenci eylemlerine katıldım.

- O zamanın Eskişehir’inde Ali İsmail’i sopalarla öldüren polislere benzer polisler yoktu anlaşılan.
- Biraz daha vicdanlıydılar. Bizim o dönem Eskişehir’de siyasi şube müdürü Gaffar Okan’dı. Onunla Emniyet’te tanışıklığımız vardır. O zamanki polisler gözümüzü korkutmaya çalışıyor, takip falan ediyordu ama sokak ortasında öldüresiye dövmüyorlardı. Karakolda korkutmak için dövüyorlardı. 12 Eylül’ün baskıcı ortamına rağmen bugünkü kadar polisten korku yoktu. Şimdi polisten daha çok korkuyor insanlar. Okul bitince Malatya’ya döndüm. Aile şirketinde çalışmaya başladım. 1993 yılında 25 yaşında iken SHP’ye üye oldum. Bir yıl sonra yapılan yerel seçimlerde Belediye Meclis Üyesi oldum. O genç yaşıma karşın beni Belediye Meclisi Grup Başkanvekili yaptılar. SHP- CHP birleşmesi sırasında il yönetimine girdim. 1998 yılında il başkanımızın istifasıyla ilçe başkanlarının ve ilçe yönetiminin zorlamasıyla il başkanlığına seçildim. 1999 seçimlerinde benim İl Başkanlığım döneminde Malatya örgütü büyük bir başarı gösterdi. İki milletvekili çıkardı ama partimiz baraja takıldı. 2002 yılında da milletvekili adayı oldum. Adaylar merkez yoklamasıyla yapıldı ve beni üçüncü sıraya koydular. 2003-2005 yılları arasında meşhur bir Yüksek Disiplin Kurulu Üyeliğimiz var. 2007’de milletvekili aday adaylığı, 2009’da aday olmadım. 2010 yılında istemediğim halde ilçe başkanlarının zorlamasıyla il başkanı seçildim.

Bizim komisyonun eşi yok

- İl Başkanı seçildikten sonra görevden almadılar mı?

- 2005’te şu meşhur Sarıgül’ün ihraç istemiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na sevkedilmesine ilişkin oylamada ben çekimser kalmıştım. Sekiz kişi Sarıgül’ün ihraç edilmesine karşı oy kullandı 6 oy ihraç edilmesi yönündeydi ben de çekimser oy kullandım. Çünkü ihraç istemi politik bir karardı. Sarıgül ihraç edilmeyince parti kurultaya gitmişti anımsarsanız. O nedenle yönetim bana kızgındı. Malatya’da bana selam veren örgütlerin tamamı görevden alındı. Benim politika yapmamın önü kesilmeye çalışıldı. Ben biraz geriye çekildim ve hiç bir yere aday olmadım.Genel Merkeze gittiğimizde öcü gibi bakılıyordu. Altan Öymen’in dönemini hiç unutamam. Halkla birlikte çözüm toplantıları partiyi halkla buluşturmuştu. Partide hep solda tanımladım kendimi. Partinin sola açılması halinde büyüyeceğini hep savundum. Hâlâ da o inançtayım.

- CHP milletvekilleri içinde sizin isminiz sivrilen beş on milletvekilinin içinde. Hatta ilk beş içinde diyebilirim. Kayısıdan başka konulara da eğildiğiniz için sanki Malatya değil de Türkiye milletvekili gibi tanınıyorsunuz. Daha ilk dönemde bunu nasıl başardınız. - Parlamento açılıp çalışmaya başladığında insan hakları haftasında bir çalışma başlattık. Bir adi suçlu, bir siyasi suçlunun durumları hakkında basın toplantısı yaptık. Sonra o aileler bizim cezaevlerini ziyaret etmemizi istediler. Ben de Tekirdağ cezaevinde puşu davasından yatan Cihan Kırmızıgül’ü ziyaret ettim. Devrimci Karargâh Davası sanığı Baha Okkar ile Mehmet Yeşiltepe, sonra Basri Vardar elektrik kaçakçılığından tutuklanan lösemi hastasını ziyarete gittim. Tanık olduğum hak ihlallerini açıklardım. Basında yer alınca her cezaevinden bu yönde talepler gelmeye başladı. O arada bizim iki kurultay üstüste geldi. Tiwitter’den Pozantı Cezaevi’nde tecavüz iddialarını okuduk. Biz beş arkadaşımızla birlikte atlayıp Pozantı’ya gittik. Olayın ne kadar korkunç olduğunu detaylarıyla tespit ettik. Kamuoyuna duyurduk. Bu beş kişi bu olaydan sonra partimiz tarafından Cezaevleri Komisyonu olarak görevlendirildi. Tamamen tesadüf. Ben o zamana kadar sanayi komisyonu üyesiydim.Bu komisyonda şu anda aktif olarak Manisa Milletvekili Özgür Özel, Muğla Milletvekili Nurettin Demir, şimdi Erzincan Milletvkeli Muharrem Işık da katılıyor. Şimdiye kadar yüz yirminin üzerinde cezaevi ziyaretimiz oldu. 75’in üzerinde cezaevine gittik. Bizim bir de özelliğimiz şu: Bu komisyon hiç kimseyi ayırmadı. Biz mahkûmlara bakarken siyasi kimliklerini unutuyoruz. Hangi davadan ne için yattığını unutuyoruz. Önce hasta tutuklularla ilgili bir rapor hazırladık. Orda İBDA-C lideri Salih Mirzabeyoğlu’na da gittik. Hizbullah tutuklularına da KCK ve Ergenekon tutuklularına da gittik. Bu raporların kamoyuna duyurulmasından sonra artık cezaevlerinden birinin başı, dişi ağrısa bizi arıyorlar. 

- Dünyada sizin bu komisyonun bir benzeri var mı acep?  - Bizim gibi dünya parlamentosunda bir komisyon yok. Keşke biz de olmasaydık. Biz dünyada en çok tutuklu milletvekili ziyaret eden milletvekilleriyiz, biz dünyada en çok tutuklu gazeteci ziyaret eden milletvekilleriyiz, biz dünyada en çok tutuklu öğrenci ziyaret eden milletvekilleriyiz, biz dünyada en çok sendikacı ve avukat ziyaret eden milletvekiliyiz. Dünyada bu kadar çok tutuklu milletvekili, gazeteci, sendikacı, avukat, öğrenci, siyasetçi olan başka bir ülke gösteremezsiniz. Tabii bunlar sadece bizim ortaya çıkardığımız. 

- Malatya’da nasıl karşılanıyor bu çalışmalarınız. Kayısı sorunlarını ihmal ettiğinizi söyleyenler oluyor mu?- Ben bu çalışmaları yaparken Malatya’nın zamanını çalmamaya özen gösteriyorum. Malatya’da çok olumlu karşılanıyor. Özellikle bir Malatya Milletvekilil ulusal bazda sorunlara ilgi göstermesi ve haber olması parti tabanında olumlu bulunuyor. Sonuçta bizim tabanımız da sol bir taban. Ben Malatya’da 28 Şubat’ın mağdurlarının yanına da gidiyorum, bu dönemin mağdurlarının yanına da gidiyorum.

- Bölgene ne kadar sıklıkla gidiyorsun?
- Haftada bir gitmeye çalışıyorum. Perşembe akşamları Malatya’ya gidiyorum, pazartesi sabahları da Ankara’ya geliyorum. Üç günü Malatya’ya ayırıyorum. Hanım çocuklar Ankara’da. Bir kız, bir erkek çocuğum var. Eşim İngilizce öğretmeni Ankara’da.

 

Yorum yapabilmek için lütfen sitemizden üye girişi yapınız!
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.