10.01.1941’de, Malatya- Arguvan’ın Karahüyük köyünde dünyaya gelir Ali Ekber Elçi. Hanım ve Kalaycı Abdullah Elçi'nin altısı erkek, üçü kız olan dokuz çocuğunun baştan üçüncüsüdür.
Ali Ekber Elçi, Karahöyük İlkokulu'nu bitirir. Astsubay okuluna gider. İkinci yarıyılda okulun disiplinine dayanamadığından okula dönmez. İstanbul'a gider. İstanbul'da çalışır, askerliğini yapar. 1960'larda Almanya'ya işçi olarak gider. Demir döküm, çelik halat yapım fabrikasında çalışmaya başlar. 1968'de Gülen Kılıç ile evlenir. Ali Hıdır ve Özlem adlı iki çocukları olur. Çifte vatandaş olan Ali Ekber Elçi, demir tozlarının arasında 65 yaşını tamamlar. Demir tozlarının bunca yıl tahrip ettiği ciğerleri, beş yıllık emekliyken kanser acılarıyla yaşama veda etmesine sebep olur.
Çok sevdiği, kilometrelerce yol gelerek görmeye gittiği Karahöyük köyünden uzakta, ‘acı vatan Almanya'da, ebedi vatanında uyumaktadır. Ölümü kendine konduramadığından köyüne gömülmek gibi bir vasiyeti de olmamıştır.
Torunları Belin, Berdan ve kendi adını taşıyan Ali Ekber'i görebilmiştir. Bir onurlu yaşam böyle noktalanmıştır. Karahüyüklü Şair Öğretmen Ali Kılıç'ın öğrencisi ve damadıdır. İşte Ali Kılıç’ın, çok sevdiği öğrencisi ve damadı Ali Ekber Elçi’nin kaybından duyduğu acıları dile getirdiği şiiri:
Şu ellere göre dünya ürüşan
Akam gidem, sele suya karışam
Bugün ben bir evladımı kaybettim
Gözümün yaşından halım perişan
Takatım yoktur ki yanına varam
Morgdaki yavrumun yüzünü görem
Geri kalanlara teselli verem
Almanya'da yavrularım perişan
Ailene verdin bütün varını
Onların uğruna koydun serini
Alaman'da bu dünyayı terk ettin
Yaktın bizi Karabilan torunu
Yeni doğan torununu gördün mü?
Körpecik yüzüne yüzün sürdün mü?
Sen adını torununa verdin mi?
Yaktın bizi Karabilan torunu
Ali Kılıç, hastalandı zar oldu
Hasta hasta şiir yazmak zor oldu
Elbisen dolapta asılı kaldı
Yaktın bizi Karabilan torunu
Sultan KILIÇ – Malatya