ARGUVAN KAVUNU
Yöremizde insanlar eskiden gurbete gittikleri zaman geçici işlerde çalışırlardı. Bizim yörede çok eskiden ilkbaharda herkes İstanbul’da çalışmaya giderdi. Daha çok küfe (sepet) ile sırtında salatalık, çilek ve mevsimine göre meyve satarlardı. Sonbahara kadar kazandıkları parayı köyüne getirip evinin ihtiyaçlarına harcar kışı geçirir geçirmez yine gurbetin yolunu tutarlardı. Altı ay gurbette, altı ay köyde geçinip giderlerdi. Henüz çok az insan İstanbul’da yerleşik hayata geçmişti. Daha sonra İstanbul bu yarı göçebeleri teker, teker çekip götürdü.
İlk İstanbul’a gidenler ya halde çalışıyor ya da inşaatta çeşitli işler yapıyorlardı. Halde genelde kavun karpuz işlerinde çalışıp (kamyon boşaltmak, mal yüklemek gibi) boş kalan zamanlarında el arabası ile mahallede kavun ve karpuz satarak ek bir gelir elde ediyorlardı. Bazıları sadece sergi (manav) açıp sabit bir yerde satış yaparak bunu meslek haline getiriyorlardı. İstanbul’da kavun-karpuz satıcılarının hemen, hemen hepsinin Malatyalı olduğunu söylesek abartılı olmazdı. Hem halde çalışarak hem satış yaparak kavun-karpuz konusunda uzmanlaşmışlardı. Eline aldığı bir karpuz veya kavunun içinin iyimi yoksa kötümü olduğunu elleriyle vurarak bilirlerdi. Bu zamanla emeğin uzmanlaşmasından kaynaklanıyordu. Yavaş yavaş halde toptancılık yapmaya başlayanların sayısında da bir artış oldu. Toptancı olunca üreticilerle görüşüp daha fazla bilgi sahibi olmaya başladılar. Böylece halde çalışmak, el arabası ile satış yapmak, sergi açmak ve toptancılık derken kavun ve karpuz yetiştirmek kimsenin aklına gelmiyordu. Eskiden Fırat boylarındaki köylerde bu üretim yapılsa da diğer yöreler bu konudan habersizdi. Yemek için ekilse de satış için kimse ekmiyordu. Ta ki iki Narmikan’lı çıkıp kavun ekene kadar.
1992 yılında Mustafa Uzun ve Hacı Aslan Narmikan’da ektikleri kavunun verimini ve tadını fark ettirince yörede yeni bir gelenek başladı. Satıcılıktan üreticiliğe adım atılmış oldu. Narmikan kavunu marka olma yolunda ilerlemeye başladı. Susuz yetişmeleri ve oldukça tatlı olmaları örnek teşkil edince giderek Arguvan’ın diğer köylerinde de ekilmeye başladı. Böylece Arguvan kavunu tadı ile rakının yanında yer alırken türkülerin diyarı artık kavunların da diyarı olmaya adaydı.
Hasat zamanı görüştüğümüz üreticilerden Mehmet Çelik ve Kemal İnce emeklerinin karşılığının tam olarak yansımadığını; fakat üretici olmanın ayrı bir zevk olduğunu söylediler. Mazot, gübre ve ilaçların pahalı olması; kavun hasadının geç başlaması fiyat konusunda üreticiyi zor durumda bırakıyordu. Sergide oturup birlikte çorbalarını kaşıklarken sorunlarını konuştuğumuz üreticiler “ Geçinecek kadar para kazanıyoruz, bu sene verim iyi. Sadece Narmikan’da on beş bin dönüm kavun ekildi. Bu yıl kilosu otuz beş - kırk kuruştan alıcı buluyor. Tüccarlar tarlalarda dönüm olarak alım yapsalar da, daha çok kilo ile almayı tercih ediyorlar. Arguvan kavunu artık bir marka oldu.” dediler.
Kavun-karpuz Malatyalılar için ekmek kapısı sayılırdı, birçok Malatyalı bu alanda geçimimi sağladı. El arabası ya da at arabası ile satış yapanların sesi “ Kesmece, kesmeceee bunlar ” diye sokaklarda yankılanırdı. Alıcı satın aldığı kavun-karpuzun nasıl çıkacağını bilmediği için, bu satış uygulanırdı. Üçgen şeklinde kesilen karpuzun rengi ve tadı alıcıya gösterilip “ tadına muhayyer ” denilerek satış gerçekleşirdi.
Bellikler’de rahmetli Hüseyin Sivrikaya aldığı karpuzlar kelek ( olgunlaşmamış, ham ) çıkınca yine de sokakta “ Kesmece, kesmece “diye bağırır. Sesini duyan bir kadın yanına gelir “ hele bir tane seç de kes bakalım” der. Hüseyin amca “ benim bıçağım yok hanım” der. Kadın “ Dur ben evden alıp geleyim” diyip eve gider. Az sonra kadın elinde bıçakla gelince Hüseyin amca kenara çekilir. Kadın “ Ne oldu karpuzcu” der. Hüseyin amca “ Ben bıçaktan korkarım hanım” der. Kadın bıçağı bırakıp tekrar gelir. Karpuzunu alır o sırada Hüseyin amca oradan uzaklaşır. Ertesi gün kadın Hüseyin amcayı görünce “Karpuzcu senin bıçaktan niye korktuğunu şimdi anladım ” der. Böylece karpuzun kabak olduğu anlaşılır.
Arguvan kavunu için kimsenin bıçaktan korkmasına gerek yok. Kesip tadına rahatlıkla bakabilirsiniz. Türkülere rakı, rakıya da kavun ne güzel uymuş. Biraz da beyaz peynir varsa değme keyfine. Kırkağaç kavunu gibi bir gün Arguvan kavunu da marka olursa kimse şaşırmasın; çünkü bunu tadıyla çoktan hak ediyor.
Rıza Parlak-22.09.2009
Rıza PARLAK
22.09.2009