ARGUVAN ORTAOKULU ANILARIMIZIN EN GÜZEL RENGİDİR

“Ne lüzum var şuna buna sormaya
Senden ayrı ne hal oldum gör beni'
 Sabahattin Ali'

 
Hademe Zeynal'ın ufacık gözleri heyecandan parlıyordu, yüzünde tatlı bir gülümseme, köse sakalından olsa gerek boş yerler heyecandan kıpkırmızı olmuş, elindeki zili sağ koluyla ha bire sallarken, yanında okul kâtibi Halis ise Takım elbisesi, bükülmüş bıyıkları ile Hasan Takmaz ve Müdür Abdurahmanın hemen yanında elinde bir tomar kâğıtla bekliyordu. Sol tarafta ise Bahattin Duru, Reşit Bıyıklı, Hasan ve Hüsniye Hepdurluk kümelenmiş derken ilk zil sesini işiten talebeler giriş kapısının önünde saf tutuyorlardı.

Tek tek isim okunarak yapılan genel yoklamada, ismi okunan talebeler “burdaaa” diye heyecanla karışık bir ses tonu ile bağırıp susuyorlardı. Benim ise yoklamada art arda söylenen ve oldukça hoşuma giden, Mineyik köyünden olduklarını öğrendiğim peş peşe Bedriye Temiz ve Kadiriye Temiz diye seslenişti. Yoklamayı Beden öğretmeni Hasan Takmaz yapıyordu onun tok gür sesi ile yapılan bu sesleniş ve iki kız öğrencinin “burdaaa” karşılığı yoklamaya renk katıp bir şiir kafiyesi uyumundaydı. Kadriye ile on beş yıl sonra meslektaş olacağımı beraber çalışacağımı nerden bilirdim.

Deli Feride ise sahanın karşı köşede hem kızları Ufuk ve ışığı takip ediyor hem de yeni gelen öğretmenlerle tanışmak ve göz göze gelmek için fırsat kolluyordu.

1970 Yıllar sarı ay yıldızlı sarı fularlı ortaokul şapkası rengârenk takım elbiseleri ve ayakta fotinli köylerinden kara öynük ve beyaz yakalığı atıp gelmiş gençler turluyordu önündeki düz futbol sahasını andırır kocaman sahada,

Bir köşede Aşağı Sülmenli Yukarı Sülmenli ve Ektir’den gelmiş gençler; Diğer köşesinde İsaköy Mohramam (Morhamam) Narmikan gençleri kümelenmiş bir başka yerde Maman, Kınık, Ömerağa, Şatıruşağından gelen gençler...

Orta kısımda Arguvan’ın yerlileri şımarık bir şekilde dalaşıyor konuşuyor. Şapkasını tam burnunun üstüne indirmiş şiş göbek Hasan Hüseyin Taştan, Vahap Gültekin, Kubilay, Kasım, Burhan, karınlarının tokluğu ve yollarda yorulmamanın keyfinden olsa gerek şen şakraklar. Tatil günleri de Arguvan çarşıda turlayan yerliler, çarşıda öğretmenlerle göz göze gelip, selam, hal hatır faslından, tanımanın verdiği avantajı da bol keseden kullanıyor, şımarıklığın tadını doyası çıkarıyorlar.

Köylerden gelenler kış yaklaşana kadar yayan gidip geliyorlar, yağmurlar yağmaya başladığında köy yollarında, gediklerde, eşeğin sırtında pendek odun, ortada masa, sandalye, sofra bezi, kap kacak, beş numara lamba ve bir teneke gazyağı, ikide bir eğen yükü düzeltmekten yorgun düşmüş gözleri parlayan altı köşe şapkalı baba ve yanında anadan babadan ayrı bir mekanda kalmanın şaşkınlığını yaşayan talebe: Gelecek için kurulan hayaller, ümitler ve öğütlerin hakkını vermek için gazyağı ve beş numara lamba ışığı ve ders çalışmaktan uykusuz geçecek geceler. İlkokuldan deliçoş, özgürce çocukluğunu yaşadığı günler, oyunlar ve anasına babasına nazlandığı ağladığı ve güldüğü günlerin geride kaldığının fark etmesinin ezikliği ve hüznün solgunlaştırdığı talebe...

1970 Yılının Ekim ayının ilk günleri hava bunaltıcı sıcak Müdür Abdurrahman kâtip Halis, Hademe Zeynal (Zeynel), Reşit Bıyıklı Öğretmen, Hasan ve Hüsniye Hepdurluk, Bahattin Duru yoğun bir hazırlık yapıyorlar açılış konuşması için zil çalıyor kravatlar köyden gelen çocuklar için boyna atılmış kement gibi sıkıyor terliyor kızarıyorlar.

1971 Yılının Mart ayı Okula jeneratör alınıyor. Damlarda lamba ışığında ders çalışan öğrenciler gece okula gelip elektriğin huzmeli parlak ışığında ders çalışacak ve kurulacak Hoparlörler sayesinde müzik dinlenilecek kurulum yapılıyor. Müdür Abdurahman'ın deneme, deneme sesi parazitler arasından zor duyuluyor. Nihayetinde Hoparlörler çalışmaya başlayınca ilçe birden şenleniyor cızırtılı parazitli de olsa ses çok hoş hoparlörde o zamanın moda türküsü var;

''Karşı köyden davul sesi geliyor,

Baba vallah Zeynep gelin oluyor,

Gidin onu anasında isteyin

Vermezlerse karşı koyun eyleyin.''

Kahvelerde kâğıt oynayanlar bu türküyü işitince oyuna ara veriyorlar bol sigara içiyorlar duman, duman gidiyor bu türküyle: Gırpık Satöğ, Bumbuk, İpşiroğlu, Hıdır Elma, Kahveci Abdurahman, yani kısaca esnaf bu türkü çalınca dükkânlarına girmiyorlar kapıda başları ellerinin arasında bu türküyü dinliyorlar.

Peşinden gelen türkü ise, ''Amanın Zühtü ben sana yandım Zühtü'' Biraz oynak hava ne tesadüf bir tane 'de taksici Zühtü var sanki bu türkü ona yakılmış: Garibim İspanyol paça pantolon giymiş; anahtarları kemerine takmış yanlarını yel tutuğundan hastalıktan hafif eğilerek gidiyor herkes onu görünce hoparlörde bas bas bağıran... “Amanınnn Zühtü” diye takılıyorlar Deli Feride pencereden başını çıkarıp çarşıya doğru bağırıyor taksici Zühtü’yü görünce, “Olaaa Zühtü, amanın Zühtü” diye Arguvan’ın gençleri Zühtü'yü görünce koro tutuyorlar, Zühtü ise tüm bu olup bitenlere gülümsüyor, ilçenin en sevilen tek taksicisi ne kadar sevildiğini anlamanın keyfini çıkarıyor

Okulun yan tarafında badem ağaçlarının dibinde öküzlerle, sabanla tarlayı süren Mecdin ise türkü saatinde mola verip türkü dinleyip efkârlanıyor.

Rüzgârlık gönlerde hoparlörün çıkardığı ses İsaköy Eşigge gediğine kadar ulaşıyor, Gırpığın Oğlu Niyazi’nin çarşıda ikide bir her bağırışında üç sefer ağzını sol tarafa makaslayarak, ''Cihan Turizim, Cihan Turizim, Cihan Turizim'' haykırışını hoparlör sesinin bastırmasıyla işitilmiyor. Bu fırsattan yaralanan rakibi Dımbidi ise kamyonunu yolcuyla doldurup Malatya’ya doğru arkasında egzoz dumanıyla yol alıyor.

Müdür Abdurahman keyfine diyecek yok kocaman ilçeye türkü dinletmek insanları motive edip sakinleştirmek ona inanılmaz keyif veriyor. Çarşıda hocam ne güzel ettin ellerine sağlık bol bol türkü dinliyoruz diyen esnafın memnuniyeti müdürü daha da keyiflendiriyor.

Sağır Ali’nin evinde kalanlar odalara kadar yankılanan türkülere eşlik ediyorlar amanın Zühtü türküsü herkesin dilinde Ziraatçı Kenan bile şarabını yudumlarken arada bir amanın Zühtü diye haykırıyor.

Ne yazık ki çok geçmeden Mazot karaborsaya düşünce jeneratörün Fantom savaş uçaklarının sesiyle eşdeğer gürültüsü de kesiliyor. Bu kez herkes suskun oluyor deli Feride ise çırtik çalıp oynayamıyor. Zühtü ise çok rahat… Köşker Muharrem ise Hoparlör çalışırken 3 şişe ispirto içerken bire düşüyor talebeler ise 90 gün elektrik ışığında ders çalışıyor tabi ışıklara hayranlıkla bakıp ders çalışma numarası yapanlar ise çoğunlukta.

Bu duruma en çok da Gahveci Abdurahman üzülüyor. Açık hava bahçesinde türkü dinleyip çay kahve yudumlayanlar azalıyor. O şen şakrak günler geride kalıp da karaborsaya düşen mazot sıkıntısı jeneratörün sesini kesince, ilçenin üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi derin bir sessizlik, arada bir Gırpığın oğlu Niyazi’nin ağzını sol tarafa makaslayarak, ''Cihan Turizim, Cihan Turizim, Cihan Turizim''  sesinden başka bir ses işitilmiyor…

Herkesin bir anısı olan Arguvan orta mektebi 1975 yıllarda liseye dönüşüyor. Yeni lise daha sonra 1980 yıllarda yukarıya taşınsa da eski okulu görenler hüzünlenip gözleri doluyor. Ne de olsa gençliğimizin en güzel günleri anıları orada geçti değil mi? Biraz espriler ile süslenmiş sitemizdeki bu ilk öykümü umarım gülümseyerek okursunuz…

Ali Adıgüzel

 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

banner40

banner45

banner57

banner39

banner44

banner56