ALADAĞ'IN ETRAFINDA ÖLDÜK ÖLDÜK DİRİLDİK
''Aladağın başına canım oy oy Ekin ektim düzüne gülüm oy oy...''
Tırpan vururken, şahra daşırken, menç güderken, önce Ali ağanın düzünü süzer sonra aladağa bakar, gökyüzünde guşlara seslenirdim...
Uçun kuşlar uçun, burada vefa yok
Öyle akarsular, öyle hava yok
Yukarı Sülmenli'den Tortorlar'ın eğitmen İsmail Efendi, müdür Mustafa Gürses'ten, Ali ağanın düzünden 380 dönümlük hazine arazisini Yukarı Sülmenli merası olarak koparmış ve bu arazinin adını ''GIRTILLIK'' koymuşlardı. Eğitmenin köylülerinin, Parçıkenlilerle sınır kavgası yapmamaları için Nahiye müdürü Mustafa Gürses, jandarmaları ile sınıra betondan yapılmış özel taşları yarım metre toprak altına gömdürüp krokisini çizdirmişti.
Aladağ'ın düzünün şah damarı olan derin bir dere; Kırmalardan ,Ektir Midemoğlun'dan başlar kıvrıla kıvrıla kumu geçtikten sonra bir örme boyu derinlikle yılgınlı dere ile birleşirdi.
Midem Oğlu'nda (kırmalarda) yük otu ederken aniden yağan yağmurun seline kapılan Ektir'li dede Yusub'un iki kızı Hatce ile Fatma, Aladağın düzünde derin bir cızıh gibi görülen Yayıhlı deresinde üşüşen etcil kuzgun kuşlarının elinden alındı. Eşek üzerine pendek yapılarak iki genç kız çamurlar içinde gözleri oyulmuş olarak köye Ektir'e getirildi.
Bu olaydan bir yıl sonra hasta olup eşek sırtında şeherden gelen Tortorların Bektaş dede, sakızın kaşta oğluna : ''..Ula Turan turan eşekten beni indir şeyle uzat ki rahat ölem...'' demesi üzerine eşekten indirip uzattığında aladağın düzüne baka baka ve ekin tarlaları bereketin sembolu olan bildırcın sürülerini fark edip onca acısına rağmen gülümseyerek hakka yürüyordu 1967 Yılında :Aladağın öte yüzünde köyün ve Arguvan havalesinin en zengin bir o kadar asaletli,Seferberlik çavuş olan Hasan Çavuş şehere gederken çöllüllüğün tepedede romorkun gancadan çıkması ile çuvallarla buğda yükün üstünde romorkun altında kalıp ölürken yönü aladağa doğru son nefesini verdi...
Aradan bir yıl geçmişti ki, Aladağ'ın düzünün seksen veren tarlalarını geçtikten sonra Hacı Guyunun yokuşta freni patlayan Guşulu Ali Rıza'nın gamyonun takla attığında Yukarı Sülmenli'den gazcı Rıza'nın yani köy muhtarının oğlu bıyıkları yeni terlemiş Hacı Yücekaya gamyonun altında kalıp, Aladağ'ın düzüne baka baka ağzından kan gelip öldü. Aladağ'ın avuç içi gibi düzlüğü gözünün önüne geldi.
Aladağ'a ulaşan bir derede, Yukarı Sülmenli garaca yolu Tilki tepesinden başlayıp, yılan kıvrımı şeklinde Hacı yerinde iki adam boyu olup Ağıl tarladan cehennem deresine ulaşır, en uzun ve en korkutucu bu dere İcimin Haydar Ölmez ile öküz yaymadan gelen belinde çiğdem desteleri ile önde giden, Süleymen ağanın gardaşı Hüseyin Çamur'u ani yağmurlu sellerin iğilediği bu derede Haydar'ın gözü önünde sele kapılmış ve derenin adını ''Ganlı Piyer..'' koymuşlardı.
Aladağın düzüne güney tarafından Parçiken'den başlanır, Aladağ'ın düzünden geçerken Köşker Mehmet Aslan'ın traktörünün arka koşum tarafında, bir şafak vakti, başı yıldızlarla süslü Aladağ'ı seyrederek giden Satı Kaya bacı gencecik yaşında koşum tahtasından fırlayıp şeher yoluna düşer orada hemen ölür. Koşum tahtasında oturan Satı bacının düştüğünü anlayan Köşker Mehmet Aslan, motoru sert fren yapar bir toz bulutu aladağa doğru savrulur...
Parçiken yokuşunu çıkıp şeherden köye doğru gelen Sarı kız kamyonu da, Aladağ'ın kanadı dedikleri seki şeklinde düzlükte bir tümsekte takla atar. Aşcı Mehmet'in öldüğü ve onlarca yaralının güz devlükleri; boyaklı şeker, çay, ayakkabı etraflarına saçılır yarasız belasız kurtulan Köse, boyaklı şekerleri, ayakkabıları topladıktan sonra ''Haydı gedek gızıklı (hanımı) şimdi cendermeler gelir...'' demesi yıllarca konuşulur. Rahmetli babam da ölümden döner. Bu olayda ne tesadüf ki ben de oradaydım ama sıfır yaşında anamın garnındaymışım akşam sabah dünyaya ve yaşama merhaba diyecek aşamadaymışım.
Aladağ'ın düzü çok bereketliydi. Ektir'in sığır sürüsü Midemoğlu'ndan, Yukarı Sülmenli'nin sığır sürüsü Gızıl Yokuş'tan, Aşağı Sülmenli'nin sığır sürüsü Boz Tepe'den bir toz bulutu içinde ''Ohaa gel, gurtlar yeye seni...'' sesleri ve arada bir sığırlara değnekle vurma sesleri arasında şafak vakti ulaşırlardı, Aladağ'ın düzünde Aladağın eteklerinin nimetleri ve bereketi memelerinde süt dolu dönerlerdi, yorgun argın böğürerek köye girerlerdi.
Aladağ'ın gırtıllık kanadı, gebre otları vardır her derde deva, koyu yeşil saçılırlar alabildiğine. Biz onlara, çocuk dilinde yaban garpuzu derdik. Mahşeri sıcaklarda bile yeşilliğinden ödün vermez, koyu yeşildir. Susuzluğa meydan okurlar. Eşek hıyarı, kerküç, pisik elması, züvan, gaygana otu, dil ganadan, çordik... Bu otlar, susuz tarlaları ve yol boylarını süsler.
Atamız, dedemiz bu susuz bereketli topraklarda hayat bulmuş,ölmeden ayakta kalmış , nimetlerine saygı duymuş, gün olmuş öküzlerle, atlarla ve şimdilerde ise motorlarla yüzyıllardır garıştırılıp, karnımız doyurup yüzümüzü güldürmüştür. Memleketim benim ''doğduğum ve doyduğum yere'' saygı ile...
Bu ikinci bölüm.Birinci bölümünü okudunuz mu ?