SULAMA KANALINI ONARMAYAN DEVLET, SULAMA BARAJI VAADİYLE TEDİRGİN EDİYOR
Ev yapmayı göze alamamışlar; ama ağaç dikmeyi göze almışlar Atma’nın Bırik Yoncalı) mezrasında kimsesiz kalan bu insanlar. 1960’larda masrafı devletten; emeği vatandaştan 3 bin metrelik bir sulama kanalı yapılmış bölgeye. Sulama kanalına güvenerek yüzlerce kayısı, ceviz, elma ağacı dikmiş köylüler. Bakımı yapılmayan sulama kanalı, hasarlarından dolayı son üç yıldır, yöreye su ulaştıramıyor. Köylüler de taşıma suyla ağaçlarını kurtarmaya çabalıyorlar. Ne yazık ki meyve bahçelerinin çoğu kurumuş.
Köyleri, baraj suları altında kalacak diye ne sondaj yapabiliyorlar ne de yeni borular döşeyebiliyorlar. Baraj da 36 yıldır yılan hikâyesine dönen bir masalla bir türlü gerçekleşmiyor. Köyde kısmi istimlâk yapılmış. Muhtar doğmadan baraj hikâyesi başlamış. Ev yapacak olanlar yapamamış. Bağ bahçe donatacak olanlarsa var olan sulama kanalına güvenerek çabalamışlar. Üç yıllık susuzluktan emeklerinin çoğu kurumuş.
ORTADA BİR ÖLÜ VAR; AMA…
Brik (Yoncalı) muhtarı Mehmet Ali Teker, köyünün baraj kapsamında yok edileceği kararının alındığı tarihlerde henüz dünyaya gelmemiş, genç bir muhtar. Köyünün sorunlarıyla uğraşmaktan, bu konularda uzmanlaşmış. Yalnız, devlet kurumlarının, dilekçelerine yanıt vermemesinden, dilekçelerini kabul etmemesinden, ortada duran soruna sahip çıkmamasından yakınıyor. Herkes, bir başkasına yolluyor. Bu soruna kimse sahip çıkmıyor. Herkes, kaçıyor. Ortada kalan ölüye kimseler sahip çıkmıyor. Köyümüz, can çekişiyor; onlarsa seyrediyor. Biz, kurtuluşumuz için çırpınırken işimizi zorlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar, diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Baştan söyleyeyim, bu şekilde baraj istemiyoruz. Baraj yapacaklarsa bizi alt ve üst yapısını hazırladıkları, yine bu yörede bir yere derhal yerleştirsinler. Ben doğmadan önce başlamış köyümün belirsizlik endişesi. Dedemle babam da son yıllarını tedirgin yaşadılar bu dünyadan göçmeden. Olmayan barajın meteoroloji uzmanıyla su ölçen elemanları emekli bile oldular. İkinci dönem emeklileri var sırada. Ne güzel iş değil mi?” diyor.
1975’ten beri baraj hikâyesi sürüyor. 1976’da baraj alanına hâkim dağın tepesine karakol temeli atılıyor. Bodrum ve ilk katın duvarları örülmüş, öylece bırakılmış. Karakola gitmek için yol yapılmış, o da zamanla harap olmuş.
ZURNANIN SON DELİĞİYMİŞİZ, OLMAZ OLASICALARIZ
Gezimizin ilerleyen bölümünde Yoncalı baraj alanının tepesine kondurularak yarım bırakılan karakol binasını ve karakol için yapılan yolu gördüğümüzde, Atmalılar Derneği Başkanı Mehmet Ali Başıbüyük, şöyle sitem edecek: “Atmalılar Derneği olarak, eğitim için Kömürlük’e bir okul yapmaya kalkıştık. Devlet yetkilileri burnumuzdan getirdiler. Halk devlet işbirliği kapsamında okul yapmanın koşullarını bile bize gelince değiştirdiler. %49 devlet, %51 vatandaş katılımını Türkiye’de sadece Atmalılar için uygulamadılar. Bize, %75 siz öderseniz okul yapabilirsiniz, dediler. Hatta bundan önceki Malatya Valisi Halil İbrahim Daşöz, “siz zurnanın son deliğisiniz” bile dedi. Biz Aleviyiz ve de Kürdüz ya, devlet için zurnanın zırt dediği yeriz, zurnanın son deliğiyiz. Olmaz olasıcalarız.
Bu kadar masraf ederek yıkıma terk ettikleri karakol, harap olan yol, boşuna masraf olmuyor; bizim yapacağımız okul, boşuna masraf oluyor bu zihniyete göre…” diyerek Mehmet Ali Başıbüyük, böyle sitem edecektir. Biz yine Bırik (Yoncalı) Muhtarı Mehmet Ali Teker’i dinleyelim:
150 HANEDEN 12 HANEYE DÜŞTÜK
Devlet eliyle iskân hakkımızı kaybettiğimizi sonradan öğrendik. On iki yıl gecikmişiz başvuru için. Ben çocuktum o zaman. Şimdi ‘fiziksel iskândan’ yararlanarak köyümüzün merasını yerleşim alanına çevirtmek istiyoruz. 150 hanelik köyümüz, bu baraj belası yüzünden 12 haneye düşünce hayvanlarımız da çok azaldı nasılsa. Bir de bakın, tam karşımızda Gaz (Kaz) denen alan var. Bizi devlet oraya yerleştirsin.
1960’larda yapılan sulama kanalı, ihmal yüzünden 3 yıldır köylerimize su taşıyamıyor. Kınık mezrasından kanalla gelen su olmayınca bin kök ağacımız kurudu. Binlercesi de kuruma aşamasında. Traktörle su taşımakla başa çıkamıyoruz. 60 kök ağacımızı yeni kestim; kurumuştu.
DEVLET, TEPEMİZE BİNMEK İÇİN O ZAMAN KOŞAR
Belirsizlik kadar kötü şey yokmuş. Diken üstünde yaşıyoruz, hayata tutunmaya çabalıyoruz. Bir tek Atatürk büstü kaldı bize devletten. Büstü, gözümüz gibi koruyoruz. Büste bir şey olursa hayatımızı karartacaklarını biliyoruz. Bunca derdimize koşmayan devlet, o zaman tepemize binmek için bahane yaratarak koşar.” diyor.
BU KÖYÜN GENÇLERİNE NEDEN KIZ VERMİYORLAR?
Atmalılar Derneği Başkanı Mehmet Ali Başıbüyük, esprili bir şekilde: “Bu köydeki delikanlılara kız bile vermiyorlar. Yersiz yurtsuz görüyorlar delikanlıları. Kızlarının geleceğini karartmak istemiyorlar. Bakın, muhtarımız da hâlâ bekâr.” diyor.
HAY, SİZİN GİBİ MÜHENDİSLERİN…
Köyün yaşlı bilgeleri, önü tutularak barajda toplanması planlanan suyun, çok hızlı, şiddetli aktığını… Coştuğunda koca kayaları, ağaçları önüne katıp yaprak gibi götürdüğünü. Bu durumda, hangi mühendisin bu sudan baraj oluşturmaya karar verdiğine akıl erdiremediklerini söyleyerek baraj yapılsa bile barajın ömrünün on yıl olacağını iddia ediyorlar. Kırk yıldır hayatımızı zindana çevirmelerine değer miydi, diye yakınıyorlar.
ARGUVAN BALININ ÇİÇEKLERİ
Ben, yazmak için İHD Malatya Şube Başkanı Murat Oral da rapor hazırlamak için sürekli soru soruyoruz. Fotoğraf çekiyor, kamera kaydı yapıyoruz. Köyün doğası, insanları harika; ama boşalmış köy. Bir avuç insan, direniyor, toprağından kopamıyor. Ata topraklarında yaşama tutunmaya çabalıyor. Atma dağlarının mert, çalışkan, temiz, dirençli insanlarıyla şimdilik vedalaşıyoruz. Kuzeydoğuya doğru yola koyuluyoruz. Devletin 36 yıldır baraj yapmaya niyetlendiği dağlara gidiyoruz.
Dağlar, meşelerle; yeşil alanlar da sarı, kırmızı, beyaz, mor çiçeklerle bezenmiş. Değişik kuş sesleri arasından keklik sesleri ayırt ediliyor. Birçok yerde arı kovanları sıralanmış. Her yan çiçek olunca Arguvan balı da övgüyü hak ediyor.
KARŞIMA ÇIKANLARIN ADETA YAKASINA YAPIŞIYORUM
Yoncalı baraj şantiyesindeki hasta kangaldan haber alamıyorum. İlk iyi haberi, Arguvan Jandarma Komutanı Hıdır Akdağ vermişti. Hastayı takip etmek istiyorum. Arguvan dağlarında telefonlar çekmiyor. Bu nedenle her fırsatı değerlendirme gereğini duyuyorum.
Malatya’daki Meyvecilik Araştırma Enstitüsü’nde karşılaştığım Tarım İl Müdürü Hamit Aygül’den, kangalın tedavisinin sürekliliğini sağlamasını rica ediyorum.
Yazılarımı okuyarak beni kutlamak için arayan Arguvan Belediye Başkanı Hüseyin Taştan’dan da hasta köpekle veterinerin ilgilenmesini sağlamasını rica ediyorum.
Gelecek bölüm: (Dağın altından çıkan su, hangi derdin ilacı? )
Sultan KILIÇ