Azzet bibiyle bu kez Malatya dışına çıkıyoruz. Kent merkezindeki eşilen yollardan bıktık. Ne kaldırım var doğru dürüst ne de sağlıklı yaşam için bir yürüyüş yolu. Kaldırımları gölgeleyen ağaçların çoğu ya kökten kesildi ya da kabak budamayla kütüğe çevrildi. Başımıza güneş geçmesin; kazılan çukurlara, çöken asfaltlardan kanalizasyonlara düşmeyelim diye Orduzu’daki Pınarbaşı’na gidiyoruz.
Pınarbaşı’ndaki göletin suyu yükselmiş. Koyu yeşil gölete ak bulutlar inip yapışmış. Çevredeki ağaçların, tepelerin görüntüsü yansımış. Katmerlenmiş, çoğalmış ağaçlar, tepeler, bulutlar. Akşamüstü kurbağaları şarkılarına başlamış. Hafiften esen yel, Azzet bibinin başındaki kareli siyah beyaz çarşafını ırgalıyor. Azzet bibi, çarşafını katlayarak yere seriyor; yan yana oturuyoruz göletin kıyısına. Bu güzellik Azzet bibiyi de coşturuyor. Arguvan türkülerini mırıldanıyor, çevreden birileri duyar endişesiyle. “Aşağıdan bir yel esdi/ Irgaladı dallarımı/ Ben feleğe neyledim ki/ Gine gırdı gollarımı…”
Azzet bibiye sitem ediyorum. Bu kadar güzelliğin karşısında bile hüzünlü türkü söylediği için. Türküyü değiştiriyor. Hah, şimdi neşeli bir şey söyleyecek, derken… “Irgalıyı, ırgalıyı/ Ben gedersem yar galıyı…” diye yine bir ayrılık türküsü söylüyor. Hiç neşeli bir türküsü yok sanırım, diyorum içimden. Su sesi, kurbağa sesi, yel sesi, suya dalıp çırpınan kapkara su kuşlarının sesleri…
Mutluluğumuza diyecek yok. Bundan sonra şehir kaldırımlarında tökezlemekle canımızı sıkmayalım. Hep Orduzu Pınarbaşı’na gelelim, diye sohbet ederek yola koyuluyoruz. Asfalttan uzak, doğayla baş başa bir yürüyüş için Yıldıztepe’nin doğusundaki bir cılgayı tercih ediyoruz. Anadolu Lisesi’nin arkasından Yıldıztepe’ye tırmanırken bir garip köpek havlamasıyla olduğumuz yere mıhlanıyoruz.
Sesini duyduğumuz köpekten önce mavi bir otomobil görünüyor. Köpek, arabanın önüne atlıyor. Garip haykırışları sürerken kuyruk da sallıyor. Aracı durduran adam, kapıyı açıyor. Köpek, araca doğru seğirtiyor. Adamın üstüne atılıyor. Ön ayaklarını, adamın omuzlarına koyuyor. Köpeğin ağlayan, inleyen sesi değişiyor; mutlu hırıltılar çıkarıyor. Keyifle kuyruk sallıyor. Saldırı değilmiş meğer, hasret kavuşmasıymış. Hoşumuza gidiyor, gördüğümüz kavuşma.
O da ne? Adam, köpeğin ayaklarını kendi omuzlarından indiriyor. Aracına hızla girip kapısını kapatıyor. Köpeğin havlamaları değişiyor. Patileriyle camı tırmalıyor. Köpekten kurtulan adam, süratle kaçıyor oradan. Köpek, köpek havlamasının dışında ağlama sesleri çıkarıyor. Ölümüne koşuyor aracın ardından. “Sen, beni sevmiştin. Küçücük bir yavruydum anamdan ayırdığında. Çocuklarına arkadaş olayım diye getirmiştin beni. Anamdan, kardeşlerimden ayırmıştın. Kısa sürede çok sevmiştim sizleri. Bağlanmıştım sana. Sokakların savaş ortamına alışarak büyümedim ki… Nasıl yaşarım sensiz. Senden ayrı kalmak beni mutsuz eder. Sensiz bu tepelerde ne yaparım? Gitme, bırakma beni buralarda.” dercesine ağlayarak araca yetişmek üzere var gücüyle koşuyor, koşuyor… Araç, gözden kayboluyor. Köpekse ağlamayı ve koşmayı sürdürüyor soluk soluğa…
Azzet bibi, çömeliyor yere. Başındaki tülbentinin uçlarını gözlerine bastırıyor. Bana da sırtını dönüyor. Gözyaşlarını görmemi istemiyor. Köpeğini getirip dağ başına terk eden iki ayaklı yaratığa verip veriştiriyor: “Eşşek sıpası, uşahların sevinsin deye al hayvanı. Ayır anasından daha enikken. Bıhınca da getir bayıra seyiple. Yeddi yıl yatasın bir yan üsdüne. Etleriğe gurtlar düşe. Arabaların altında galasın. Parça pinçik olasın. Etleriği etrafdan topluyalar. Ağzı var dili yoh bu hayvanı, getirip depelere seyipliyisin. Allah, seni büldüğü gibi yapsın. Keşke şu hayvan gader olaydın. Bah, seni nası seviyi, ardından nası gopuyu? Heç insaf yoh bunlarda çağam. Günümüz gözel, gözel dedin. Aha, bir namıssız içine s.çdı günümüzün. Şeherin dişine attım canımı. Bela, burada da geldi beni buldu. Ganlar s.çasın herif. Adamım, deye sallanır gezer bu deel mi? Hayvan gader olamamış. Boyu devrülesice…”
Ben de Azzet bibiye sırtımı dönüyorum. Çöküyorum yere. Gözlerim yanıyor. Boğazıma bir taş oturuyor. Soluğum, sığmıyor ciğerlerime. Gözlerim yanıyor…
Sultan KILIÇ [email protected]