BİR ZAMANLAR MASALCILAR

Geçmişe dönüp baktığımızda “bir zamanlar…” diye söze başlayıp, yaşanmış bitmiş oluşuyla geride kalan şeyleri biraz da özlem duygusuyla anmaya kalkışırız. Geldiğimiz noktadan geriye dönüşün olmayacağı aşikârdır. Nasıl ki traktörü kaldırıp yerine karasabanı koyamayacaksak, televizyonu kaldırıp onun yerine ev halkını eğlendirici, onlara masallar hikâyeler anlatacak canlı birini de koyamayacağımız gibi... Ama tüm bunlar, nostaljinin tatlı dünyasına girip, yaşanmışlıklardan zevk duyup, geçmişin atmosferini hayalimizde yeniden canlandırmamıza da engel değildir.

Sözü dolaştırmadan çocukluğumuzun masallarına getireceğim. Kır yaşamının bir dönem en önemli yanlarından biri, kış akşamları anlatılan masal ve hikâyelerdi. Tıpkı o eğlenceler bu günkü eğlencelerden nasıl farklıysa, o kışlar günümüz kışlarından da farklıydı. Bir kere ocak ayı dendi mi en az bir metrelik kardan dolayı hayat kerpiç damların içine hapsolurdu. Ta ki cemre toprağa düşüp havalar ısınıp sokaklar, yollar açılıncaya kadar. Zaman, televizyonun olmadığı, pilli radyonun da çok az evde bulunduğu dönem.. Zaten benim çocukluğumdan sonraki kuşak artık televizyon izleyen çağın çocuklarıydı. Yani adamakıllı masal dinleyerek eğlenen son kuşak sanırım ben yaştakilerin çocukluk dönemiydi.

Televizyon, göçler derken köylerimize bir yandan kent kültürü yerleşti diğer yandan da köyler işsizlik, eğitim gibi sorunlar nedeniyle boşaldıkça boşaldı ve kimsesizleşti.

“Masalcı”, “Masalcı Bacı”, “Masalcı Ana”, “Masalcı Nine” denilen masal ve hikâye anlatıcılar hem zaman olarak geride kaldı hem de yaşlarını alıp hayata bir bir veda etmeye başladılar. Bizim masalcımız da “Zöhre Bacı” diye hitap ettiğimiz amcamın karısıydı.

Zöhre Bacım yaklaşık beş yıl önce 87 yaşında öldüğünde içimde bir şeylerin koptuğunu hissetmiştim. Çünkü o masal, hikâye, destan anlatmak gibi sözlü halk kültürünün önemli bir şahsiyetiydi. Onun masalları etrafında çok hayaller kurmuş, anlattığı masalları süsleyerek başka çocuklara da ben aktarmıştım. Ölümü bana bir insanın fiziki olarak ortadan kalkmasından ziyade yaşayan bir sözlü kültür elçisinin kaybından dolayı duyduğum bir boşluk hissi niteliğindeydi.

Gelelim masal akşamlarına. Uzun kış gecelerinin akşamında Zöhre Bacımın evinde, sobanın başında kendi çocukları da dahil bir sürü kuzen olarak

toplanırdık. Kadınlar kendi aralarında konuşurken çocukların gürültüsü ayyuka çıkardı. Sonra Zöhre Bacı, bizi susturmak için hemen bir masal düzeni oluştururdu. Duvarda asılı gaz lambasının dibindeki halı yastığa kendisi yaslanır, biz de etrafında sıkı-fıkı bir halka oluşturduk. Masal olağanüstü maceralarıyla birlikte hepimizi sürüklerken sonunun gelmesini hiç istemezdik. Eğer masal kısa ise büyük bir hayal kırıklığına uğrar hemen yenisini isterdik. Uzun olduğu kadar, soğuk ve elektriksiz ortamda zifiri karanlık gecelerde gönlümüzü eğlendirmenin, çocukluk enerjisini teskin etmenin başka yolu yok gibiydi. Masalların arasına çoğu kere de Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber, Kerem ile Aslı gibi halk hikâyeleri de karıştırıldığı olurdu. Bir de tabi olarak Hz. Ali’ye ilişkin kahramanlık hikâyeleri de bunların arasında çokça yer alırdı.

Bizim akraba çevremizin masalcısı gibi, başka mahallelerin veya birbirine akraba olan toplulukların da masalcısı vardı. Adı masalcı olmasa da en iyi masal bilen ve bunu iyi anlatabilenler masalcı olup ünleniyordu.

Başkaları bu konuda nasıldı bilmem ama Zöhre Bacım gerçek bir masalcıydı. Yani bize masal anlatmasının ötesinde birikimini önemseyen zeka kapasitesine sahip biriydi. Ve kendisi “daha benim bildiğim ne ki, asıl masalı benim anam anlatacak ki…” deyişinden onun bu yeteneği gerçekten de iyi bir masal kişisi diye duyduğumuz kendi anası Sultan Ana’dan almış olduğu aşikârdı. Sultan Ana, Arguvan’ın girişindeki Eskiköy denilen yerde otururdu. Dolayısıyla onu dinleme şansımız yoktu. Ama ilk eşini seferberlik zamanında kaybetmiş, acılar ve açlıklar içinde pişmiş Sultan Ana’nın masal ve hikâyelerini dinlemiş olan torunları da onun bu konudaki yeteneğine hayran olduklarını belirtmekteydiler.

Zöhre Bacımın tat veren masalları yanında onun “asıl masalcı” dediği annesinin döneminde çocuk olmayı da az hayal etmedim değil. Hadi bu neyse de günümüz çocuklarının sözlü kültür aktarıcısı masalcı, hikâyeci kadınların olduğu bir ortamı teneffüs etme şansları ne yazık ki yok. Masalcılık da dönüştü; masal kitaplar, masal kasetleri, masal cd’leri, masal linkleri istenmedik ölçüde çok fazla.

Halkın sözlü kültürünün çok önemli bir taşıyıcısı olan masalcı büyüklerimizin anıları, onlardan kalan ve yazılı hale getirilen masalların içinde sevgi ve saygıyla yaşasın diyelim ve yazıya masal noktası koyalım: Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

banner40

banner45

banner57

banner39

banner44

banner56