Bilirim, perşembe akşamlarının oradaki mistik havasını. Özellikle perşembe akşamları, halkımız cuma akşamı der, oranın bir başka olacağını. Özellikle kadınlar ve çocuklar toplanır. Kömbe, kek, börek, şeker, daha çok da bisküvi dağıtılır lokma diye. Kısmeti olanlar, ikramları kabul ederken, Allah kabul etsin, der. Eller, gökyüzüne açılmıştır. Dudaklar, Allah’a yakarıyla kıpırdarken, gözler kapanmıştır. O insan, oradayken oradan uzaklardadır artık. Tanrı’sıyla baş başadır, Tanrı’sına, önce en yakınları, sonra da darda kalan tüm varlıklar için yakarmaktadır.
Yalnız; sevgisi, umudu, yakarısı soyut olarak havada kalsın istemez. Bir köşeye mum yakar, mum yanarken dileğini yollar içinden. Lokma dağıtır, iyilik etmenin rahatlığını yaşar. Çitlerle çevrilmiş, bir köşesinde mumların yakıldığı mermerin; öteki yanda heybetli, asırlık bir çam ağacı ile asırlık asmanın olduğu alan, buraya gelenlerin kutsal alanıdır. Asmanın dallarında iplikler, yazma kenarından alınmış iğne oyaları, giysi parçası çapıtlar, minyatür bebek salıncağı, ev resimleri… O heybetli çam ağacının gövdesi, öpülüp okşanmaktan parıl parıl parlamaktadır. Geçen yıla kadar, çitle çevrili bu alanın güneyinde kerpiç evler vardı. Önce kerpiç evleri yıktılar.
Bir kez üç kadının ilginç konuşmasına tanık oldum. Mumlarını yakıp ellerini gökyüzüne açarak dua ettikten sonra çam ağacına yöneldiler. Çam ağacının gövdesini öpe okşaya çevresinde birkaç kez döndüler. Sonra bu ağacın dibindeki çakıl taşlarını alarak çamın kabuklarının arasına yerleştirmeye başladılar. Taşları yerleştirirken de evin kaçıncı kat olacağını, kaç odalı olacağını dilek şeklinde duyurdular. Bunlar, son derece ciddi, kendinden geçmiş bir samimiyetle yapıldı. Buradaki tüm insanları, aynı ruh haliyle yakarırken gözlemledim. Son derece samimiler, ciddiler.
İnsanlarda sevgiyi somutlaştırma ihtiyacı vardır. Bazılarımız hemen “batıl inanç” diye karşı çıkabilir. Olabilir, batıl inançsa da kime zararı var? Burada bir araya gelerek sohbet etmek, hatır sormak kötü mü? İkramlarda bulunarak sohbet etmek… Dertlerine derman olunacağını ummak, bu umuda somut olarak bir adım daha yaklaştığına güvenerek rahatlamak… Tanrı’ya ve tüm canlılara sevgiyle yakın durmak… Herkese iyilikler dilemek… Oradaki asırlık çam ağacı ile üzüm asmasına çapıt bağlayarak, onları kesilmekten kurtarmak, az şey mi? Kime zararı vardı bu insanların mum yakarak dua etmesinin; lokma dağıtmasının, asmayla çamın dallarına dilek çapıtları bağlamalarının?
Dün oradan geçerken felaketin başlangıcına tanık oldum. Bundan birkaç ay önce, halkın kutsal kabul ettiği bu ziyaretin güneyindeki kerpiç evleri yıkmışlardı. Bir yandan da beton apartmanın yapımına başlanmıştı. Ataköy Mahallesi’nin üçüncü sokağındaki bu ziyaretin çitlerinin söküldüğünü, mumların yakıldığı mermerin, batıdan altının oyulduğunu; en acısı da asmanın kesildiğini gördüm. Dilek çapıtlarıyla bezeli asmayı, kökünden kesip atmışlar. Bir anlamda, çaresiz insanların umutlarını kesip atmışlar. Süslü bir kurban gibi yerde yatıyor kesilmiş asma. İş makinesiyle çalışmalar sürüyor bitişik arsada. Korkarım, öpülüp okşanarak gövdesindeki kabukların arasına çakıl taşlarından konaklar yapılan çam ağacının da günleri sayılı.
Müteahhit, önce çitleri söktü, sonra mermerin altını oydu; asmayı kökünden kesip attı. Sıra, üstünde dilek mumları yakılan mermeri çöpe atmak ve asırlık çam ağacını da kökten yok etmekte. Kerpiç evleri yıktınız, yerlerine betonları diktiniz. Halkın inançlarını, umutlarını, sevgisini de yerle bir ettiniz, anladık da… O güzelim asma ile çam ağacından ne istiyorsunuz? Onların size ne zararı var? Asırlık çam ağacıyla üzüm asması; yapacağınız beton sefer tası, modern cezaevi örneği binaların önünde yaşasalar olmaz mı? Hani belki o sefer tası apartmanlarda oturanlar da pencereden bakınca, azıcık yeşil ve dallara konan, ötüşen kuşlar görür de mutlu olur. İnsan olduğunu, insan olması gerektiğini hatırlar, diyorum.
Sultan KILIÇ - MALATYA
[email protected]
[email protected]