ÇOCUKLUKTAN GENÇLİĞE YAŞAM HİKÂYELERİ-I
Aklınıza zaman zaman çocukluk ve gençlik yıllarınız geliverir ansızın.Başlarsınız hatırlamalara.. Bölük pörçük hatırladıklarınız olabileceği gibi detayına kadar hatırladıklarınız da olabilir… Zaman bazen inişli bazen zor-engebeli bir yolculuk, bazen de bir daha yaşayabilseydim dedirten biçimiyle gelip geçiyor…
Günler günleri, yıllar yılları kovalamış; bir de bakmışsınız ki bebeklikten çocukluğa, çocukluktan da gençlik-delikanlılık çağına erişmişsiniz. Bu hemen her coğrafyada böyle gelmiş, böyle gitmiştir. Kimimiz iyi bir çocukluk geçirmiş, kimimiz de yaşamın gazabına uğramıştırız çocukluğumuzda…
Çocukluğun ilk yıllarında kız-erkek ayrımına gidilmeden hep bir arada oyunlar oynamışız; saklambaç, körebe, yedi tuğla, istop ya da uzun kış gecelerinde bir evde oyunu, davacı-sopacı, bilmece sorma, beştaş oynamıştırız beraberce. 11-12 yaşından itibaren cinsiyete dayalı farklılaşma ön plana çıkar ; kızlar kendi aralarında, erkekler ise kendi aralarında oyunlar oynamaya başlamışlardır. Artık kendilerine geleneksel kültür çevresi içinde biçilen roller gereğince yetiştirilirler.Özellikle erkek çocuk babasının yanında tarlaya, bostana, bahçeye koşar, çocukluğunda evin varsa danasını-kuzusunu otlatmaya giderken, kız çocuğu anneliğe dayalı rollerle yetiştirlir; ev temizliği, yemek yapma, dikiş, nakış…
Hele gençlik yıllarımız… Bazen pembe bazen de boz bulanık geçmiştir. Çoğu zaman çocukluğumuzu yaşayamadan gençliğimizi bir anda yaşar hale gelmişizdir bazılarımız.Şiir yazmayanımız yoktur sanırım ilk gençlik yıllarında…Uzaktan uzağa sevda çeken ve bir türlü sevdiğine açılamayan az mı genç delikanlı vardı.
Sözettiğim gibi bir şiir defteri de benim oldu. Bugün aklıma nereden estiyse bakmak geldi deftere.Neler yazmamışız ki; sevda, hasretlik, gelenekler, görenekler, methiyeler, sitemler…
Yok yok defterimde, şaşırdım! “ Nasıl yazmışım bütün bunları” diye düşünmedim de değil. “Uzun İnce Bir Yol-Hikayem” başlığını attığım şiir denememde adımın koyulmasıyla başlamışım :
“Koymuşlar ismimi Hüseyin diye
Derler “Yaradan”dan bize hediye
Bir boğaz eklendi bizim haneye
Arzedeyim size işte hikâyem”
Eğer aileniz; geniş aile yapısında ataerkil bir aile ise büyükbaba hanenin reisidir. Böyle bir geleneksel aile yapısında altmışlı yıllarda anne-baba çocuğunu kucağına alamaz, sevemez, ilgilenemezdi bile…Biz de böyle bir ataerkil aile içinde büyümüşüz. Yaramazlık yapsam dahi kaçarım Dedemin yanına. O, beni çok sever, korur. Anne-babanın rolü aile büyüğünün yanında sessiz kalmaktı, bunu da almışım “ Yol Hikayesi”ne:
“Çocuğum anlamam çok olur hatam
Dedemin yanında bakamaz babam
Sevmek istese de sevemez anam
Arzedeyim size işte hikâyem”
Çocukluk yılları, çocuğun doya doya yaşaması gereken yılları olsa gerek:
“Damların ardında bostan ekerdim
Yaz gelince dana-doluk güderdim
Fırat’a girip de yüzmek eylerdim
Arzedeyim size işte hikayem”
Ya bostan beklemeden gelmişsinizdir ya da dana-kuzu otlatmadan. Evden yufka ekmek arasına kesme şekeri koyduğunuz da olmuştur, ekmeğe salça sürüp dürüm ederek karnınızı doyurduğunuz da… Bir elinizde dürüm diğer elinizde ya çelik çomak oyunu için sülü-deynek ya da top oynamak için plastik, bazen de ip yumağından sararak yaptığınız futbol topunuz… Çocukluk işte… çamurdan, taştan, ağaçtan, telden…Hemen her malzemeden oyuncak yaparsınız…Oyunlar kurarsınız çeşit çeşit.Kibrit kutusundan sinema yaptığınız da olur, telden biçer-döver imal ettiğiniz de.. İşte çocukluktaki oyunlarımızın dizelere yanıması şöyle olmuş “Uzun İnce Bir Yol-Hikâyem” de:
“Mak kaçırma”, “çizgi”, “saklamda bicik”
Harman yerlerinde oynardık “ hücük”(*)
Koşar yorulmazdık yaşımız küçük
Arzedeyim size işte hikâyem”
Çocukluk yılları hep oyun oynamakla mı geçer, hayır tabii… Bir gün, bir güz günü elinizden tutar aileden bir büyüğünüz, bu genelde ya büyük babanız ya da babanız olur çoğunlukla, alır okula yazdırmaya götürür sizi. Artık okulu da olur çocuk öğrenim-öğrenme süreci örgün ve yaygın eğitim olarak yaşamın hemen her devresinde devam etmektedir zaten… :
“Zamanı gelince okula vardım
Son iki yılımda şehirde kaldım
İlk mektep okuyup diplomam aldım
Arzedeyim size işte hikâyem.”
Hikâye akışında ilk yol ayrımı gözükmüştür; ya okumaya-eğitime devam edilir ya da erkenden bir meslek edinsin diye usta zanaatkâr yanına verilir… Köyde de kalırsa da çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşır ailesi ne ile geçimini sağlıyorsa çocuk- genç de başlar çalışmaya:
“Dutların dibinde pamuk ekerdik
Gider bostanlardan karpuz çekerdik
Mişmiş’ten elma’dan meyve ederdik
Arzedeyim size işte hikâyem.”
Çocukluktan gençlik çağına geçişte büyüklerinin kendini anlamadıklarından dem vurur çoğu zaman.Bu arada okula devam kararı alındıysa, hem okullu olmuştur, yeni bir çevre ve arkadaşlar edinmiştir.Sevdalanmaya adımını atmış, saz çalmayı öğrenmiş, türküler yakmaya başlamıştır sevdiğine… O küçücük yüreğine nice sevdalar sığdırmaya başlamıştır bile:
“Ortaokul, Liseyi tahsil eyledim
Bu sırada saz çalmayı belledim
Aşık oldum çok türküler söyledim
Arzedeyim size işte hikâyem”
Okul yaşantısı, kurslar, sınavlar…Çocukluğundan başlayan bu koşuşturmacalar bir Üniversiteyi bitirince bitmiş midir?... Bir yarıştır yaşamımız; bazen yavaş, bazen hızlı,
bazen yorgun, bazen sevinçli çoğu zaman da “keşke” lerle geçen bir ömür. Yaşamdan kopana kadar devam etmek gerekliliği duyduğumuz bir süreç içinde bulmuşuz kendimizi. Üniversite sonrası askerlik, ardından bir işe yerleşme ya da iş kurabilme, evlilik…
Askerlik dönüşü iş aramaktan ve bulamamaktan çok sıkıldığınız hatta rahatsız olduğunuz zamanlar olur..Hele hele de askerlikten sonra bir çalışacak iş bulamadıysanız, bir de üstüne üstelik evliyseniz vay halinize!
Babamın yanında bir sene geçti
Nüfusu ailenin bizimle beşti
İş aradım yoktu, iflahım kesti
Arzedeyim size işte hikâyem”
Yine yaşam içinde bir şeylere yetişme ya da bir şeyleri yapabilme, yerine getirebilme telaşı içindeki koşuşturmacılarımız… Neticede aileyi geçindirebilecek bir iş bulabildiyseniz şanslısınızdır:
“Neticede ben de işe kavuştum
“Maaş” derler, onun ile tanıştım
Böylece ben de “memur” olmuştum
Arzedeyim size işte hikâyem”
Örneğin altmışlı yılların başında başlayan yaşam sürecinizden kesitte nice değişimler olur bunların kimileri sizi mutlulukların en güzeline de taşıyabilir bunlardan biri, belki de en güzeli aileye yeni katılan üyelerdir; Özge, Ali ve Murat… Yaşamımızı anlamlandıran üç güzellik nişanesi…
Yaşam devam ediyor; biz ellili yaşlarda da olsak annemiz-babamızın yanında hala çocuğuz, bizimkiler de bizim yanımızda öyle. Yaşamımız böyle işte; bir yerden başlıyor, tekrar yeni bir yer, yeni bir durak… Tekrar yeni bir yer, yeni bir durak…. Akıp gitmekte yaşamımız. Önemli olan bir yerinden yaşama tutunmak; acısıyla-sevinciyle, iyisiyle-kötüsüyle, çirkiniyle-güzeliyle… Sonuç mu, sonuç olarak; biz yaşamın içinde tutunurken hep güzel yönlerini bulmaya çalışalım.Öyle algılayalım…En önemlisi de yaşamda bu olsa gerek…
-------------------------------------------------------------------------
(*) Mak kaçırmak: Yuvarlak yassı bir taşla oynanan oyun.
Hücük: Çelik-çömlek-Sülü-Deynek oyunun yöredeki adı.