Geçen yıl Uyum Yayınları’ndan çıkan Cılgalar adlı kitabıyla öz yaşamının bir bölümünü aktaran ve Anadolu kültürüne Malatya-Arguvan çevresinden bir pencere açan Süleyman Kılıç, bu kez aynı yörenin şaka ve yarenliklerden bir toplamı sayfalara döküyor. Derlemesinin, toplumsal hoşgörüyü yansıttığını ve bizatihi bu toplumun içinden çıktığını belirten Kılıç, “Şakalar ve yarenlikler hoşgörünün sınırlarını alabildiğine genişlettiği gibi, hoşgörü de şaka ve yarenliklerin sınırlarını genişletmiştir” diyor.
Arguvan Belediye Başkanı Mehmet Kızıldaş da kitaba yazdığı önsözde şöyle diyor:
“Kültürel yönden ülkede ve dünyada haklı bir üne sahip olan Arguvan türkülerinin yanı sıra Arguvan insanının yaşam biçimini konu alan başka bir türle karşımıza çıkıyor sevgili Süleyman Kılıç.
Bizleri, geçmişin büyülü dünyasına götüren Cılgalar kitabından sonra Heyketler kitabıyla bir kez daha mest oluyoruz. Arguvan insanının geçmiş tecrübelerinden yola çıkarak yarattığı, güldüren, güldürürken düşündüren anlatılar yer alıyor kitapta.”
Kitabın önsözünden alıntıdır.
HEYKETLERLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME
Prof. Dr.Cüneyt Akalın
Hoca Nasreddin Argavunlu mu?
Bozkırın İnsanlarının Heyketler’i
Süleyman Kılıç nam er kişi yıllar yılı İstanbul’un kaldırımlarını çiğneyip, yollarında gezindikten, USİAD’larda yöneticilik yapıp, İstanbul Üniversitesinde masterini tamamladıktan, evlenip çoluk çocuğa karıştıktan, üstelik particilik de yaptıktan sonra, birden memleketini, köylülerini hatırlamış.
Ama ne hatırlama…Taşına, toprağına, çiçeğine, böceğine, eşeğine kadar…Arguvan’ı, köylerini yazıp duruyor. Her yıl bir kitap çıkartıp, edebiyatımıza yeni bir tarz, dilimize yeni sözcükler sunuyor. Cılgalar’ı bu yıl Heyketler izledi. Heyketler neymiş diye kitabın sonundaki sözlüğe baktım, bulamadım, meğerse önsözde imiş: “Eğlence ya da yergi amaçlı konuşma” demekmiş. Süleyman Kılıç’tan hem Arguvan’ı hem de halkın dilini öğreniyoruz. Günahı boynuna…
Önsöz yazan Belediye başkanından en uzak köylüsüne kadar herkes Süleyman Kılıç’ın Heyketler’i için seferber olmuş. Kimi anlatmış, kimi resim vermiş, kimi omuz...
Heyketler “Derin Arguvan’ın dışa vurmuş hali sanki…
Böyle yazı girişi mi olur? Kimse darılmasın, Heyketler’e ancak böyle bir giriş yakışır.
Arguvan’dan insan manzaraları
Gelelim sadede ve ciddiyete. Süleyman Kılıç bir çığır açıyor adeta… İstanbul’un çok çeşitli mekanlarını bırakıp köyünde, kasabasında hazine arıyor, buluyor da… Aslında aradığı hazinenin nerede olduğunu bildiği için, el atıp kolayca çıkarıveriyor. İşin sırrı burada.
Yaptığı şey basit: Köylülerine mikrofon uzatıyor ya da sağda solda kalmış anıları bulup çıkarıp, derliyor.
Karşımıza bozkırın bir köşesinden insan manzaraları çıkıyor. Çoluklu-çocuklu, kadınlı erkekli bir topluluk…Görmüş geçirmiş, günü gelmiş acıyı bal eylemiş, kavruk, çilekeş Anadolu insanları… Fonda Malatya/ Arguvan, bir geçit töreni, bir resim galerisi sanki…. Hangi birini anlatmalı? Ahmet’in öyküsünü mü, Mehmedinkini mi? En iyisi anlatmayıp okura bırakmak.
Abidin Bozkırın o güzel insanlarının resmini yapabilir miydi? Kılıç, Abidinlerin, Nazımların yarım bıraktığı işi tamamlamaya çalışıyor.
Küfürün güzelliği
Kitap Can Yücel’den bildik bir fıkra ile başlıyor. Yargıcın sorusuna Can Yücel’in “biz g.t’e g.t deriz” yanıtıyla. Can Yücel yerel galerinin tek yabancı siması… Doğrusu yakışmış.
18 yaşından küçüklere okutmak doğru mu, emin değilim! Bizim buralarda küfür saydığımız şeylerin çoğu oralarda ekmek peynir gibi tüketiliyor anlaşılan. Hele g.t hemen her satırda karşımıza çıkıyor. Yazar buna “köylü bilgeliğinin kendini ifade tarzı” tanısını koymuş. İnanmak okura kalmış ama ben ikna oldum sanki…
Arguvan adındaki kasaba
Arguvan deyip geçmeyelim. Bozkırın kurak-çorak bir köşesindeki insan zenginliği nerden geliyor? Çoğu ilkokulu zar zor görmüş bu insanlar, bilgeliği hangi kitaptan, hangi hocadan öğrenmişler?
Sakinlerin sorunlarını biraz şaka biraz dokundurma ile çözdükleri ilginç bir belde Arguvan. Uzun yıllar ilçede bir olay çıkmayınca Adliye merkeze taşınmış ardından sıra Cezaevine gelmiş.
Bu kadar karışık, çatışmalı bir dünyada bir barış adası… Mucize mi oluyor? Arguvan neyi kanıtlamaya çalışıyor? Süleyman Kılıç öyle sakin anlatıyor ki, dünyanın düzeninin neden Arguvan’ın tam tersi olduğunu düşünmeye başlıyor insan.
Süleyman Kılıç bu ilginç dünyayı tatlı tatlı anlatıyor. Yeri geliyor akrabalarını, komşularını konuşturuyor. Hazırcevap köylüler yeri geliyor, kaymakama vb. lafı oturtuyor. Bol bol eşek hikayesi
Anlatıyor. (Eşek Arguvan köylerinin vazgeçilmezi imiş geçmişte, şimdilerde değişmiş olabilir, ne de olsa Almanya’ya çok göç verdi Arguvan) Eşeklerin yerini Mercedeslerin aldığını üzülerek anlıyoruz anlatılanlardan.
Sonuç
Süleyman Kılıç edebiyatımıza yeni bir boyut getiriyor sanki.
Düşünce planında ise o yoksul, alçakgönüllü insanların taşıdığı büyük potansiyeli bizlere aktarıyor. Sait Faik’in İstanbul’daki deniz kokan emekçi kahramanlarının yerini bozkırın toprak kokan emekçileri, çobanları, rençberleri alıyor.
Bir zamanlar, Yaşar Kemal’lerin, Fakir Baykurt’ların, Mahmut Makalların bize tanıttığı, sonraları Neo-liberal dalgaların altında kalarak ezilen, Göç dalgasının etkisiyle sağa sola savrulan ama sağduyu pusulası ile yollarını şaşırmayan köylü insanlarımız, yani Anadolu’nun en köklü kültürünün kahramanları, hayatla Arguvan’ın rahle-i tedrisinde tanışan yazarın kaleminden yeniden karşımıza çıkıyor.
Piyasaya çıkan kitap (1) no. taşıyor. Arkası gelecek demek….
Bozkırın seyrek nüfuslu bir köşesinden yüzlerce sayfa Heyketler çıkaran, bizi hem güldüren hem de düşündüren Süleyman Kılıç bize bakalım daha neler anlatacak?
Heyketler’in (2) no. şimdiden merakla beklemeye başladık.
ANLATIM TÜRÜ OLARAK “HEYKETLER”
Askar Yılmaz'ın yazısı
Arkadaşım Süleyman Kılıç’ın Heryketler-1 kitabını okuyunca “Mayıs Sıkıntısı” filmini anımsadım. “Mayıs Sıkıntısı” filminde Yönetmen “Nuri Bilge Ceylan üç kişiden oluşan bir ailenin günlük ev içi ilişkiler etrafında dönen yaşam devinimlerini kameraya kaydetmiş. Süleyman Kılıç Heyketler-1 de, kapsamlı köy muhabbetlerini, eğlence/yarenlikler içeren söylenceler biçiminde derlemiş. Derlenen gülmece ve yarenlikler, yıllar öncesine uzanıyor. Anlatı ve gülmeceler köylülerin saflığını yansıtmakla kalmıyor, eski toplumun dayandığı düşünüş olgunluğunu ortaya koyuyor.
BİR BOŞLUĞU DOLDURUYOR
Kılıç’ın Cılgalar’dan sonra Heyketler-1 çalışması sosyal, tarihsel ve kültürel yönüyle bir boşluğu dolduruyor. Gülmeceler, kaybolmaya yüz tutmuş insan ilişkileri, özlü anlatım dilini ve hoşgörüyü yansıtıyor.
Yoğun emeğe dayalı eski tarım toplumunda eğlence, yarenlik ve “laf çakma” olmadan olmaz. Heyketler-1'de, gülmece-yarenlik, şehir insanı için kaba ve kırıcı karşılanabilir. Anadolu köylüsünün geniş hoşgörüsü içinde küfür ve dokundurma gücendirmez. O anda aklına gelen bir sözü varsa söyler. Yoksa sonraya bırakır, bir fırsatını bulduğunda söyler sözünü.
KÜFÜR “GÖNÜL KÖPRÜLERİNİ” YIKMAZ
Heyket, anlatıcının kişiliğiyle yakından ilgilidir. Küfürlü ve dokundurucu söz söyleme, toplumda kabul gören insanların harcıdır. O tür insanlar özellikle tahrik edilir, kışkırtılır. Toplum açık sözlü, küfürle karışık anlatıma hazırlıklıdır. Küfür ve dokundurucu sözler, kolay kolay “gönül köprülerini” yıkmaz. Tersine dinleyenler haz duyar. Karşılıklı atışma, “laf vurma” köy meydanı tiyatrosuna dönüştüğü olurdu
Eski köy toplumunda ilişkilerin sınırları bellidir. Kimse kimseye bağıramaz, hakaret edemez. Küfür etmek büyük ayıp ve yapılan ayıbın bedeli ağırdır. Toplum “komşunun külüne” gereksinim duyulan yakın ilişkiler içindedir. “Eline, beline diline sahip olma” bir yasadır. Bu yasa sadece Alevi toplumunu bağlayan bir yasa olarak görülmemeli. Eski toplumda “Eline, beline diline sahip olma,” toplum bireylerinin sınırlarını belirleyen, bireyleri hizaya sokan ahlak kuralıdır.
Toplumu hizaya sokan, davranışları sınırlayan ahlak yasları, topluluğu bir arada tutar. Söz ustalığı ve “taşı gediğine koyma,” heyket anlatımı sözel kültürü ifade eder.
DOĞAÇLAMA DİPLOMASİ
Heyketler-1 de köylü ve devlet adamı arası laf sokma dikkat çeker. Devletin köye, köyün devlete yabancı olduğu bir dönemi yansıtır. Köylülerin devlete ve “dövlet adamına” uzak durduğu dönem. Devlet adamı “zenginin davulunu” çalan adamdır. Devlet kurumlarıyla ilişkilerde görülen “dokundurma,” köylülerin “dövlet adamına” olan hıncının ifade ederdi.
Köylüler, diplomasiyi bilmeden, devlete karşı doğaçlama diplomasi uygular. Eski toplumda köylü devlete yabancı olduğu kadar şehire de yabancıdır. Köy şehir ve devlet köylü yabancılaşması, feodal ilişkilerin etkili olduğu bir dönemi ifade eder. Ancak 1961 Anayasası devletin yeniden “derlenip toparlanmasını” sağlamakla kalmadı, demokratik ve özgürlük ortamının önünü açtı. Türk insanını etkilemeye başlayan devrimci kültürel dalga genç ve devrimci bir kuşağı ortaya çıkardı. Halkçılık yeniden toplumsal birliğin paydası oldu.
İÇİNİ SOĞUTMANIN YOLU
Süleyman Kılıç’ın Heykatler-1eserinde hem yabancılaşma hem de yabancılaşmanın kırılmasına yol açan gelişmeler anlaşılır. Heyketler-1 de, köylüler için en büyük amir kaymakamdır. Kaymakama küfür etme, “iç soğutma” yoludur. Köyünün yolunun yapımı için rüşvet verilen dananın deli olduğunu söyleyen kaymakama köyün muhtarı “Gaymakam Beğ, ben o danayı sana akkıl danışasın diye değil, kesip yeyesin diye getirdim” der.
Bir fırsatını bulup kaymakamın yüzüne karşı küfür edilir. Kaymakamı köye davet eden muhtar, yolda yürürken tarlasında çalışan kapı komşusuna “merhaba” der gibi küfürle sataşır. Köylü muhtarın mesajını almıştır. Muhtarın misafiri olarak köye giden kaymakama dolaylı yolla küfürle dokunur
KÖYLÜLERİN KULLANDIĞI DİL SADEDİR
“Heyket” anlatımı, “oha dersin boyunduruk kırdırırsın, oha dersin çift sürdürürsün” kuralına dayanır. Amaç “oha!” diyerek “boyunduruk kırdırma” yerine “oha diyerek çift sürmeyi” yeğler. Çifte koştuğu öküzü sözleriyle idare etmeyi bilen toplumun “komşuluk” ilişkisi terbiyeye dayanır. “Eline, beline diline sahip olma” anlayışı ile “heyket” anlatımları birbiriyle çelişmez.
Köylülerin kullandığı dil sadedir. Sıfat ve zamirler, dolaylı anlatımlar, “mektepli” dilinden çok sade ve doğaçlama bir dil kullanılır. Günlük konuşma diline etki eden küfür sözcükleri kimseye dokunmaz. Daha doğrusu kırsal dilde kullanılan gülmece/yarenlik küfürü de içerir.
YABANCILAŞAN KAYMAKAMDIR
Sınırlar zorlanmadan toplum içi yarenlik, anlatım dili ve anlatıcının söz söyleme ustalığını ifade eder. Küfür edecekse, önce kendine küfür edilmeyi kabullenir. Heyket anlatımı öncelikle sözü olanın sözünü söylenebilmesidir. “Kaymakamı geldi it mi geldi” sözü, köyün terbiyesi içinde hem bir mizah hem de “dokundurmadır.”
Köylü kadınının “ Şuna bak...önünden sanki kaymakam mı geçiy, eşeğin s.ki mi geçiy…” benzetmesi doğal yabancılaşmayı yansıtır. Yabancılaşan ve yabancı olan kaymakamdır, hakimdir, savcıdır, jandarmadır, devlet adamıdır. Misafir de olsa köye çağırılan devlet adamına karşı “saf ve cahil” görünen köylü ve dolaylı yoldan sözünü söyler. Bir bakıma siyasi dokundurma ve öfke giderme biçimidir heyket anlatımı.
Küfüre karşılık vereme o denli kolay değildir.
HEYKETİN SINIRLARI GENİŞTİR HAZ VERİR
Köylülerin kendi dilleri ve kendi anlayışlarına uygun yarenlik/mizah haz verir. Heyketler-1, dar anlamda köy yaşamını sergileyen bir anlatı biçimi olmanın dışında, insan ilişkilerinde yarenlik/eğlencenin önemi daha iyi anlaşılır. Köylerde en yaygın anlatım biçimlerinden olan heyket anlatımı sınırları geniştir.
DUYULAN SOLCULUK
1970’li yıllardan sonra köy gençliğini de etkileyen maceracı solculuk, köylülerin binlerce yıllık sabırlarına terstir. Maceracılık, tarihsel bilgiden yoksun, hiçbir siyasi programı dayanmaması bir yana, çalışma anlayışına terstir. Eski solculuk toplumsal yabancılaşma ve tembelliği doğurur. Maceracı ve halktan kopuk solculuk köylülerin anlayışına terstir. Eski sol anlayış, “Duymuşlar ki Horasan'da halı dokunuyor, ama enine mi, uzununa mı?” sözleriyle eleştirilir.
TİYATRAL ANLATIM
Anlatıma dayalı bir tür olması nedeniyle heyketler, tiyatro anlatımına benzer bir anlatımı andırıyor. Sayın Kılıç’ın bu ilginç derlemesinden çıkarılacak pek çok sonuç var. Heyketler-1, unutulmaya yüz tutan eski kültürü ve toplumsal ilişkileri yeniden güncellemiş. Okuyucunun algısı dışında kalan, eski döneme özgü kültürel renkler en doğal yollarla okuyucuya sunulmuş.
HALKÇI ANLATIM DİLİ-ÖZGÜN ESER
Cılgalar'dan tanıdığımız Süleyman kılıç, yazım kaynakları ve yazım dilini bulmuş. Araştırdığı alanın diline ve kültürüne de yabancı olmadığı anlaşılıyor. Halkçı yazım ve anlatım alanında var olan bir çizginin sürdürücüsü olma yolunda. Bence Cılgalar ve Heyketler -1, Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Talip Apaydın ile başlayan köy yaşamının farklı yönleriyle anlatıldığı özgün bir eser.
Güncelleme Tarihi: 30 Aralık 2022, 08:16