GECEKONDULU BERBER MUSTAFA'NIN
HAYALİ YUKARI SÜLMENLİ DE TUTMADI
Seni her özlediğimde kalbime bir yıldız koyuyorum. Ne kadar özledin diye sorarsan kalbimde bir gökyüzü taşıyorum, bunun için seni çok seviyorum köyüm.
Türkiye' de siyasetin çok ahlaksız ve sıkıcı bir iklimi olduğunu biliyoruz. Bu sıkıcı iklimden bir nebzecik kaçıp, o günlerde yoksul bir ilçenin yoksul köylerinde yaşanan sıkıntıları, acıları geçmiş kültürümüzün bir parçası olarak yöresel şive ve konuşmalarla kaleme aldığım bu öyküm, bire bir yaşanmıştır. 1960’lı yılların sonlarına doğru yoksul insanları kaçınılmaz olarak bulan sıkıntılı ve acılı günler anlatmakla yazmakla bitmez ilgiyle okuyacağınızı umarım.
Bikköğ Hasan Şıha konağın penceresinden, “Duydun mu ula?” diye seslendi.
“Ne oldu ula?” dedi Berber Mustafa.
“Hacigücöğü yakmış” dedi. Hasan Şıh.
“Ne dey Ula? Neyitmiş de?”
“Tıraştan sonra ispirtöğle saçını başını ıslatmış, kulağındaki kılları yakam derken adamın yüzünü gözünü yakmış. Şemen peşkiri kafasına sarıp kurtarmış” dedi.
Yıl 1966…
O yıl ekinler de pek de evhan oldu. Berber Mustafa yazı yaban çakmak taşı ve loğ yapmak için taş araya araya yorulmuştu. Yılda iki heğbe düvenlere takılmak için çakmak taşı ve baharda ancak 4 loğ satabiliyordu, bu da iki seklem buğday yapıyordu. Kendisinin ekinceliği yoktu bununla, çoluk çocuk çok kalabalıktı, geçim olmazdı. Bir gün at sırtında Tahir köyden gelirken; Yukarı Sülmenli’de Beböğ, Tuvsiz İsmail ve Bikköğ yol kenarındaydı. Selamlaştılar sohbet ederlerken, berber Mustafa’nın gözü Beböğ, Bikköğ ve Tuvsiz’in yüzlerine takıldı. İkisi de yarım yamalak tıraş olmuşlar, her taraflarını kestirmişlerdi. “Kör jiletle kazımışlar yüzlerini” diye içinden geçirdi. Onlar kendisiyle sohbet ederlerken; aklından ben tıraş etsem gaymak gibi yüzleri olurdu dedi, sohbeti kısa kesip atına dehhh dedi. Gecekondu köyüne doğru yola çıktı.
Kafaya kesin koymuştu, günlerdir aklından geçiyordu, yoharı köye berber olacaktı: Zaten askerde berberdi, gomutanları bile tıraş etmişti evine vardı, aklından geçenleri garısına anlattı: Yoharı köyün sarı bursa güzel buğdaları vardı, her evden adam başı urup gırat buğda alsam dedi, tam 170 teneke buğda yapar. Garısının da çok hoşuna getti; vallaha çoh eyi olur, vakit geçirmeden gedem şeherden, ustura, tıraş sabunu, çanta, cillet, ispirtöğ, alam gelem dedi. Soğra yoharı köyde ücünün dükkânında toplanıylar, orda geder pazarlık yaparım diye hayel ederek dalıp getti ve gülümsedi.
İki yıllık bir gısır geçileri vardı gözden çıkarmıştı: Dımbıdı’nın gamyonuna atıp, şehre getti. Geçi umduğundan eyi para etti, avrada bir pazen fıstan, basmadan öynük ve tüm tıraş malzemelerini aldı o parayla, cebinde de tam 125 kuruşu kaldı. Köye döndüğünde avradı bile şaştı, bu kadar malzeme ve ayna bile almıştı. Bunu eyi etmişsin nasıl tıraş ettiğini görür sesleri çıkmaz yoharı köylülerin dedi. Haklısın dedi berber Mustafa gülüştüler, sabahı zor etti sarı bursa buğda, heç çalışmadan yömüyeye, çüte cubuğa getmeden, çobanlardan daha çok alacağım kendi kendine gülümsedi, gafam çalışıyı deyip, doru atına bindi, avradına, “Himmet et Fatma” diye selendi. Fatma da, “Himmet Şahı Merdan Ali’den” diye gür bir sesle seslendi.
Yoharı köye vardı, Ücünün dükkânın önüne atını bağladı, içeri girdi, “Selamın aleyküm” dedi! “Aleyyyykümselam Mustafa, hoş geldin” dediler. İçerisi çoh galabalıktı. Ücünün dükkânında yüklükte Ücü, Medetleri Hasan, Pala Musa, Tortorların Memi, Gebüklü İsmail, Çütcü Sadık, Ali Rıza, Bikköğ, Hasan Şıh, Abbasların Laz… Berber Mustafa hoş beşten sonra lafı açtı, “Askerde berberdim, çok güzel saç sakal tıraşı yaparım. Bahın saç makinem, usturam, sabunum” diyerek çantasında ne var ne yok hepsini ortalığa döktü. Köylüler şaştılar, hepsi gıcır gıcıri... “Eyyy, nasıl olacak?” dediler. “Durun, Gazi (Deveci) sobanın başındaydı onu bir tıraş edem görün, ondan sonra pazarlık edek” dedi.
Gazi (Deveci) nasıl sevindi peşkiri Gazinin omuzuna attı, önlüğü bağladı, Arko sabunuyla, yüzünü köpük köpük etti. Soğna usturayla başladı, sabunları elinde topluyor, ara sıra usturayı belindeki uzun kemere sürüp tükrükle ıslatıyor, beş dakkada gaymak gibi tıraş etti. Gazi ye aynayı tuttu, Gazi şaştı, elini yüzüne attı gaymak gibi yumşak… Bikköğ, “Ula bu Mustafa canbaz gibi” deyip gülümsedi.
“Eyyy, ne isteyecen” dedi pala Musa. Berber Mustafa, “Adam başı, urup gırat buğda isterim” deyince Hasan Şıh, “Çoh ula Mustafa, sen ne deysin, Allah’ı seversen” dedi. “Vallaha çoh değil, yarım mucura üç jillet ediyi varın siz hesap” edin deyince, Medetlerin Hasan, “Çoh değil, haklı, ancah gurtarır” dedi. Oşgin oynayan Tortorların Memi dönüp cıgarasını ağzından çıkarıp, “Çoh değil eyi eyi” dedi. İtiraz eden galmadı, herkes sevinmeye başladı, anlaştılar.
Haftada bir sefer gelecek, saç sakal, çoluk çocuk tıraş edecek, adam başı urup gırat (üç mucur) buğda, bayram da yakın, köylüler daha jillet almıyor, Ücünün dükkânından. Dükkâncılar Ellez Emmi, Abbasları Gazi, Memöğ ve Aslan daha köyde cillet satılmaz diye sitem ediyorlar. Bayramdan iki gün önceden geldi, dükkâncı Garamuğun oğlu Emöğ’ün dükkânının önünde başladı tıraş etmeye Tortorların Rıza, Memet Çavuş, Seyit Çavuş, Şemen, Avni derken dükkâncı Aslan tıraş olandan sonra Hacı Gücöğ oturdu. Hacı Gücöğ’ü özenerek güzel tıraş etti. İspirto şişesinden avuçla boşaltıp, Hacı Gücöğ’ün yüzünü gözünü ovaladı. Hemen ardından kulaklarının kılları yakmak için muhtar çakmağını çalmasıyla birlikte Hacı Gücöğ’ün yüzü gözü alevler içinde kalmasın mı? Telaşlandı, dudakları korkudan bembeyaz oldu, şapkasını ters çevirip alabildiğine vurduysa da söndüremedi. O zamana kadar Şemen peşkiri hacı Gücöğ’ün yüzüne sarınca söndü, adamın kulakları yüzü gözü kıpkırmızı olmuştu, avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Bektaş Emminin oğlu İrıza Emmi bir kova suyu kafasına aktarınca, Hacı Gücöğ’ün feryadı kesilip kendisine geldi. Berber Mustafa çantasını topladı, doru atına atladı korkudan benzi beti geçmiş perişan halde, “Nalet olsun, az daha adam ölecekti, hapislerde çürürdüm” diye ağlarımsı bir halle ilene ilene köyüne getti.
Hayalleri bir anda sönmüştü. Vardı avradına durumu anlattı. “Allah vere de çevre köylerde duymayalar. Daha kimse benden tıraş olmaz, malzemeler elimde kalır” dedi. Ocakta ekmek pişiren hanımını ter bastı, “Şansımız mı var, Mustafa şansımız mı var?” diye ilendi. “Eyyy şikâyet var mı?” dedi gocasına. “Yoh, şikâyet etmezler emme ben daha getmem o köye. Çoluk çocuğun oyuncağı olurum” dedi. Üzgün üzgün günlerce duvar diblerinde derdini kimselere açmadan dertli dertli cıgara içti. Depe gibi heybetli yapısı erimeye başladı, bunu sezen avradı gocasını teselli etmeye çalıştı. “Herif derde düşersin, çoluh çouk perişan olur, canın sağ olsun, başka köylere uzak köylere gedersin olmazsa çakmak taşı ve loğ yaparsın eskisi gibi” dediyse de Berber Mustafa’nın üzüntüden avurtları çöktü, gözleri çukura düştü, gözleri çapaklanmaya başladı. Sık sık geceleri sabaha gadar öksürüyordu, bir türlü gabüllenmek istemiyordu
İmla hataları için hepinizin affına sığınırım anılarla dolu köyümün güzel insanların şivesi ile yaşanmış bir öyküyü kaleme aldım öyküde adı geçip hakka yürüyenlere rahmet okur mekânları cennet olsun derim, hepinizi çok seviyorum.
Olay gerçek olup, yöremizde yaşanmıştır. Bu tür öyküler devam edecek. Türkiye'de siyasetin çok ahlaksız ve sıkıcı bir iklimi olduğunu biliyoruz. Bu sıkıcı iklimden bir nebzecik kaçıp, eski köy ilişkileri ve yaşamının sizlerin anılarınızı tazelemesi ve gülümsetmek için geçmiş yaşamdan bir kesit sundum.
GECEKONDULU BERBER MUSTAFA'NIN HAYALİ YUKARI SÜLMENLİ DE TUTMADI
- 29 Temmuz 2016, 09:58
- 1.6B
Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.
Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.
YORUMLAR
sanki̇ yaşar kemali̇n romanindan bi̇r sayfa okudum,oldukca güzel yerel şi̇ve i̇le tatlandirilmiş gerçek yaşanmiş bi̇r öykünün anlatimi ancak bu kadar güzel olur..yüreği̇ne ve kalemi̇ne eli̇ne sağlik yazarim...bi̇r bi̇ri̇nden güzel öykülerle bi̇ze geçmi̇ş zamanlarin güzel günleri̇ni̇ canli olarak yaşatiyorsun selam ve saygilarimi yolluyorum