KÜRTLERDE ATAYI KUTSİLEŞTİRME GELENEĞİ 

Sultan Sinemil ve iki Sinemilli Aşiretlisi ileri geleni ile Atma Aşireti’nden Muse Xardi Divriği ile Maden arasındaki coğrafyaya ilk gelenlerdir. Andığımız dört kişi Sinemil ve Ama Aşireti ileri gelenidirler.

Muse Xardi’nin mezarı Galli Ispayon yaylasında ziyarettir (çevirme). Ocağa ve Aşirete ismini veren Pir Sultan Sinemil’in türbesi ise Elaziz (Elazığ) ili Keban ilçesinin Piran yöresi Akgömlek köyünde bulunmaktadır.

Her iki Aşiret ileri geleninin de kutsileştirilmiş olması dikkatlerden kaçamaz. İlk etapta şu soru akla geliyor. ‘’Peki, neden kutsiyet katmanın sebebi nedir?’’ Yıne ilk etapta akla gelen ‘’Atayı unutturmama kaygısı…’’ Bendeniz Mehmet Ali Çabuk ninelerimizin sabahleyin yataklarından kalktıklarında ‘’Ya Muse Xardi tu bıgayno coréma’’/Ya Muse Xardi sen imdadımıza yetişesin’’ duasını akşam yatarken de duydum. Ve büyüdüm Muse Xardi ve Sultan Sinemil’i okudum, ilgimuyandı.Araştırınca iki ziyaret karşıma çıktı. Rivayet sandığım bilgi gerçeğe  dönüştü. Bu durumda Kürtlerin atalarını unutturmamak iöin kutsiyete büründürmeleri ilk akla gelendir.

.......YA SARE SUVAN/ya sabahların başı/yaratanı
.......BARE BIRBONGON/şafakların öncüsü
.......DARYE MURADON/muratların kapısı
.......XADONE DUNON/dünyanın sahibi
...........YA XIZIR/ya hızır
...........TU BIGAYNO CARÊMA/sen çağrımıza yetiş
………. Ya Muse Xardi
…….. Tu bıgayno coréma/Sen imdadımıza yetişesin
LA ZULUMÊ, ZALIMON/zalimlerin zulmunden
LA XIYANATÊ, XOYINON/hainlerin hıyanetinden
LA DIZON, LA ORSIZAN/hırsızdan arsızdan
LA QADON, LA BALON/kadadan beladan
TU MA BIPARÊZİ/sen bizi esirgeyesin
...........YA XIZIR/ya hızır
...........TU BIGAYNO CARÊMA/sen yetiş çağrımıza
……….Ya Muse Xardi
…….. Tu bıgayno coréma/Sen imdadımıza yetişesin

             SİNEMİLLİ ADININ ve OCAĞININ KÖKENİ

Sinemil Dili hakkında rvayet edilirki; Ağuçan, Mineyik, Kara Pir Bad ocaklarının soy kütüklerinde de geçen Ebu’l Vefa-i Kürdî’nin “Sinemil” adında torununun olduğu tespitlidir.  Divriği’de Kara Pirbad ve Ocağı soy kütüğünde Anadolu-Mezopotamya Aleviliğinin kuramcılarından Tacü’l Arifin Seyyid Ebu’l Vefa’i Kürdi’nin torunlarından birinin adı Sinemil’dir. Rivayetlere göre Sinemil Ocağı beşinci İmam Muhammed Bakır’a dayanır. Mürşidi Ağuçan ve El Kakes Ebul Vefa Kürdî ise dördüncü imam İmam Zeynel Abidin’e dayandırılır. 

Sinemilli Aşiret Halkının dili Kürtçenin Kurmanci lehçesidir. Kantarma ve Göcük Köyleri Sinemilli Ocağı’nın merkezlerindendir. Mürşidi Ağuçen Ocağı olan Sinemilli Ocağının talipleri özellikle Elbistan, Pazarcık, Malatya yörelerinde yoğundur.  Erzincan, Elazığ, Gümüşhane-Şiran, Kayseri-Sarız da Sinemilliler yaşamaktadır.
Sinemilli Ocağı’nın dedeleri-talipleri Elbistan’da Kantarma ve Gücük köylerinde; Pazarcıkta Maksutuşağı (Maxsî) ve Bozlar; Erzincanda Vağaver, Nadaroğlu ve Apuşta köylerinde; Elazığda ise Bayındır Köyünde ikamet ederler.
 
Rivayete göre Sultan Sinemil’in 4 çocuğu vardır. Kalender, Haydar, Aziz ve Nadar . Elbistan’daki Dedeler Kalendersoylu olup  “Bavan (Babalar)” denir. Bavan dört koldur. Dedan, Dalli, Kalan ve Memıkan. Sinemil Ocağının buradaki Rehber (Delil) görevi ise Memikan’dadır. Aziz’in soyu Pazarcıkta ve Nadar kolu Erzincan’dadır.

Sinemilli Aşireti inanç bakımından çok özel bir statüye sahiptir. Atma, Kürecik, Şixraş, Behram Gazili aşiretleri ocak ve dolayısı ile Dedeleri Sinemilli Aşiretlidirler. Her ne kadar ayreten Alxas Aşiretini ayrı olarak ananlar varsa da, bu düşünceye katılmıyorum. Alxaslar Atmi Aşiretlidirler.


Türkiye’de  aşiretlerin belgeli tarihleri 500 yıldan öteye geçmiyor. Bu açıdan aşiret tarihi yazmanın zorlukları var. Atma Aşireti ile ilgili ilk belgeye 1560 yılında ulaşabiliyoruz. Bu konu başlı başına bir bilim kurulu tarafından ele alınmalı. Kilise yıllıklarına ve 3000 yaşında olan, dünyanın en iyi korunan İran arşivlerine başvurularak araştırmalar yapılarak, bilimsel sonuçlar elde edilmelidir.
Atma Aşireti ile ilgili belgeli, önemsediğimiz olay tarihleri ile (1560-1766) aşağıya çıkarılmıştır. 1750 yıllarından sonra belge sayısı artış göstermektedir.

KRONOLOJİ
           (1560-1766)
 
1560                 Malatya’nın Keder Beyt nahiyesinin Salay Basan mezraında üç-dört neferden oluşan bir topluluk
1563                 Maraş’ın Alma Kuşağı mezraında başkalarıyla birlikte tarım yapıyorlar
1643                 Arapgir’in Horun/Horan beldesinde Atma köyü olarak ikamet ediyorlar. Vergi veren nüfus 84, toplam nüfus 700-800 civarı
1645-1650 (?)   Horun’dan göç ve Atma köyünün ortadan kalkması
1690-1694        İçlerinden bir bölümü Beydili ve Bozulus oymaklarıyla birlikte Suriye’nin Rakka kentine iskân ediliyor
1720                 İçlerinden bir bölümü Harran Ovası’na yerleştiriliyor
1734                 Arapgir Sancağı’na bağlı timarlı göçebe topluluk durumundalar. Sivas-Kangal’ın güneydoğusundaki Alaca-han’a yerleştirilmeleri yönünde karar çıkıyor
1736-37           Divriği saldırıları ve Padişahın ‘’vur emri’’
                                               1766                 Bin çadırlık bir topluluk durumundalar

ATMA AŞİRETİ KISA TARİH VE DİL

‘’Moğollar 13 Şubat 1258'de Bağdat’a girdi ve şehir bir hafta boyunca yağmalandı, halk katledildi. Hülagü Han, zamanın Fransa Kralı IX. Louis'ye yazdığı mektupta ordusunun yaklaşık 200.000 kişiyi öldürdüğünü söylemektedir.’’
(bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/H%C3%BClag%C3%BB_Han)
Ancak İslam kaynakları, katledilen insan sayısının çok daha fazla olduğunu yazacaktı.
Pazarcık’ta Sn. Ali Bozdağ ile röportaj yaparken, huzurda bulunanlardan, İngiliz Binbaşı Noel’i karşılayanlardan, Yakup Hamdi Paşa’nın kardeşi Şéxo Mehmet’in torunlarından Ahmet Bozdağ söz aldı.
Bakalım ne dedi:
“Bir Moğol müfrezesi Êtmî/Êtmanekî Aşiretlilerinin yaşadığı yaylaya gelmiş. Misafir edilmişler. İkram yapılmış. Ancak Müfreze Kumandanı ağadan gecelik kadın istemiş…’’ Şu bildik hikâye burada da karşımıza çıkıyor. ‘’Erkekler kadın elbisesi giyerek, gece askerleri öldürüyorlar. Moğol dehşetinden başlarına gelecekleri bildikleri için, eli ayağı tutan her aşiretli kaçmaya başlıyor. İhtiyarlar ise kalıyor. İhtiyarın biri, evdeki iki kuşu yanına alıyor. Birinin kanatlarını yoluyor, diğerini de sapasağlam bir şekilde kalburun altına koyuyor. Derken bir zaman sonra kalabalık bir Moğol müfrezesi geliyor. Birbirlerinin dilinden anlamıyorlar. Kuşları saklayan ihtiyar, kalburun altındaki iki kuşu çıkarıyor ve askerlere gösteriyor. Sonra da her iki kuşu birden salıveriyor. Kanatlı kuş kaçıyor. Kanadı yolunan kuş ise ortada kalıyor. Birbirinin dilini hiç anlamayan iki topluluk böylece gü-cü kuvveti olanların hepsinin kaçtığını, kolu kanadı olmayan yaşlıların ise kaldıklarını anlıyorlar…’’
Bu durumda Moğollardan kaçmışız. Bu da rivayet, ama belgeye dönüşmemiş bir rivayet.
Kim bilir belki de aşiret savaşta savaşçılarını kaybetti. Aşiretin geri kalanı da genlerini ileri taşıma telaşı ile alelacele, panik içinde, yaşlılarını dahi geride bırakarak kaçıyorlar. Kaçış kararı bu durumda çok ani, hem öyle olması da gerekli.
Ancak Moğollarla bir mücadele var.
Pazarcık ve havalisi ileri gelenlerinden Sn. Ali Bozdağ ‘’Moğollar’’ diyor, ‘’Çok uzun bir aşiret tarihi bilgisine sahibim. Ailemizden bizlere intikal ettiğine göre, Moğollarla aşiretimiz arasındaki çok ciddi bir olaydan sonra yurdumuzu terk etmiş ve dağılmışız.’’
Başka birçok rivayet var. Ancak nereden çıkıp geldiğimizin belgesi yok. Bir gün gelecek, bilimden daha çok yararlanacağımız günler olacak. İşte o zaman, o aradığımız belgelere sahip olabileceğiz.
Kimine göre Xorasan’dan geldik.
Kimilerine göre Gulhur’dan geldik.
Kimilerine göre Urmiye civarından geldik.
Hatta bazılarına göre Suriye’den…
Musi Hardi’den yola çıkarsak, Sinemilli aşiretlileri ile geliyor. Keban-Maden arası yaylalarda dolaşıyor. Neden Sinemillilerle geliyor, bilemiyoruz, ancak Besni-Pazarcık tarafına da aşiret yine Sinemillilerle gidiyor. Bu bağlılık nasıl bir rastlantıdır?
Destekleyici ek:
‘’Asıl adı Sinan olan aşiretin kurucusu Sinan’ın (Kürtçe kısaltılmışı ile Sino) geliş yeri olduğu söylenen ‘Meşhed’ adlı yer ‘Milan’ adlı kabileye ait olmayı ifade eder. Doğusu Kürtçe grameri Sinemilli olmaktadır. Sinemillilerin ortak dedesi olan Sinan’ın, 13. Yüzyılın ortalarında İran’ın doğusundaki Mehşed ve Kirmanşah (Horasan’dan kasıt bu olmalıdır. Ek > Kul Seyyid) arasındaki bölgeden birkaç arkadaşıyla beraber gelerek, Harput bölgesinde bir tekke kurduğu söylenir. Doğrusu hiçbir tarihsel kaynak yoktur.
Sözlü kaynak olarak değeri vardır. Bu kısa belirtmenin ardından Sinemillioğlu hakkında kimi doğrudan gözlemlere dayalı şu bilgileri aktarmakta yarar görüyorum: Sinemilli, önceleri Harput’a (Elazığ’a) bağlı Keban İlçesinin Piran Köyü’ne yerleşmişler ve orada bir dergâh kurmuşlardır. Uzun süre o bölgede kaldıktan sonra başta Maraş olmak üzere Erzincan, Malatya, Sivas ve Kayseri’nin (Özellikle Sarız Ek > Kul Seyyid) köylerine dağılmışlardır. Halen Keban’da Sinan’ın mezarının bulunduğu Piran Köyü ile birlikte Birvan Köyü’nün halkı orada kalmışlardır. Ancak Piran, Kürtçe konuşmakta ve 300 yıl kadar önce Sünnileşmiş bulunmaktadır…’’
Musi Hardi olayı gerçek ise, Etmî/Etmanekî Aşiretinin dağılmadan önceki yurdu Xorasan idi.
Biz Atmé Jor (Malatya kolu) ise farklı bir bilgiye sahibiz. Bazı yazılı kayıtlara göre, Fehmi Çıplak, Battal Gazi Çıplak ve Atma ağalarının bir röportajda anlattıkları üzere, Irak’ın Kelhur aşiretinden kopup Berez’e geldikleri söylenmektedir. Gerçekten de yapılan araştırma göstermiş ki, Kelhur/Gulhur diye Irak’ta bir aşiret varmış. Ama neyin nesidir tam olarak bilinmiyor. Ancak atalarımızdan bize gelen ‘’KELHUR’’ kelimesi/adı bir gün bizi bir yerlere götürürse hiç şaşırmayalım.
Berez’e gelmişlerse, Berez Çukurca ve Diyarbakır’da var, bura-lara gelmiş olabilirler.
Bu arada rivayet belge halini alıyor. Yakın dedelerimiz Kelhur Aşiretinin Irak’ta var olduğunu bilmeden, ‘’Biz Kelhur’uz’’ diyorlardı. Ayrıca ‘’Berez’’ diye bir yerin varlığını bilmeden “Berez’e gelmişiz” diyorlardı. ‘’Kelhur’’ ve ‘’Berez’’ gerçek çıktı. Öyle ise rivayet de belgeleşti. Araştırmanın devam etmesi gerekiyor. 



KELHUR/GULHUR AŞİRETİ İLE İLGİLİ



“1524 yılında Safevi hükümdarı Şah İsmail’in ölüm haberi üzerine Kelhur klanına mensup Zülfikar Han, Safevilere karşı ayaklanıp Bağdat’ı ele geçirmeyi başardı…’’
Ve yine yukarıdaki “Kelhur klanı” alıntısını, atalarımızdan ta bizlere kadar sözlü olarak ulaşan “Biz Kelhuruz/Em Kelhurina” saptamasını ve ayrıca değerli insan Ağrı Hamur’da yaşayan pısmamımız Fesih Cömertsoylu’nun Şikaki aşireti ve ağası Sim-ko ile ilgili anlatımlarını çok ciddiye aldığım için, aşiretimizle ilgili aşağıdaki geniş açıklamayı vereceğim.
1497 yılında Ümit Burnu’nun Vasco da Gama tarafından geçilmesi, diğer uluslar için olduğu kadar kendi coğrafyalarında o zamana kadar makul bir yer edinmiş, enerjik, çalışkan Kürt hal-kı için de feci bir olay olmuştur. Bu olay yaklaşık 250 yıl sürecek zorunlu iskânlara ve savaşlara neden olmuştu. Sıra Kürt coğrafyasını iki nedenle harap etmişti. 1-Ortadoğu’nun Safevi ve Os-manlı İmparatorlukları arasında bölünmesi ve Kürtlerin her iki devletin savaş hattının tam ortasında oluşu, 2-Uluslararası ticaret yollarının Kürdistan’dan geçen İpek Yolu’ndan denizlere taşınması, tarihin çehresini değiştirmiştir. Rota değişikliği Kürdistan’ı keskin bir ekonomik yalıtılmışlığa sürüklemiştir.
Ne var ki, Kürdistan’daki bu çöküşün nedeni salt ekonomik de-ğildir. Pers İmparatorluğu, Türki göçlerin ve alt üst oluşların ardından yaklaşık 400 yıl sonra ‘Safevi’ adıyla tekrar dirilmişti. Safevi hanedanlığının soyu ve Kürtlerle olan etnik bağıntısı hakkında bir şeyler söylemek gerekir. Bu hanedanın reisi, kutsal adamı, Şeyh Safî ed-Dîn’in ataları hakkında Safevi öncesi yegâne, dolayısıyla en güvenilir kaynak, İbn-i Bazzaz Er-debîlî’nin Saffat el-Safa adlı eseridir. Bazzaz Şeyhi daha küçük-ken, yani 1325 yılında ziyaret etmişti ve kitabını 1357’de, yani
 
 
Safevi işgalinden epey önce tamamlamıştı. Safeviler daha son-raki nüshalarda epey değişiklik (tahrifat) yapmalarına rağmen orijinal nüshada Safî ed-Dîn ve atalarının Kürt oldukları açık seçik ifade edilmiştir (Kasrawî, 1927). Bazzaz’a göre, Safî’nin Kürt atası Piroz Şah Zêrîn, 10. Yüzyılda büyük bir Kürt klanıyla birlikte bugünkü modern Suriye’nin Sincar bölgesinden göç edip, Hazar Denizi’nin güneybatısındaki Erdebil’in dağlık bölgelerine yerleşmişlerdi. Ayrıca Bosworth’un İslam hanedanlarının soy-kütükleri hakkında yaptığı inceleme şu cümleyle başlar: “Safeviler, Türkçe konuşmalarına rağmen büyük ihtimalle Kürttüler.” (Bosworth, 1967/172)
Pers ve Osmanlı imparatorlukları arasında, her iki imparatorlu-ğun oluşumu sırasında Alevi Kürtler Safevilerin, Sünni Kürtler ise Osmanlı’nın tarafını tutmuşlardı. Ağırlıklı olarak hafif silahlanmış atik savaşçılardan oluşan Safevilere karşı Osmanlılar ağır hareket eden, top yükü taşıyan piyadelerden oluşmaktaydı. Haliyle Osmanlı ordusu Pers ordusundan sayıca çok fazlaydı. Bu durumda Osmanlı ordusunun yolda giderken erzak tedarik etme zorunluluğu vardı. Osmanlı ordusu bu erzak tedarikini her iki ordunun savaş hattında kalan Kürdistan’dan sağlıyordu. Bunun üzerine Safeviler, “insanlardan arındırılmış” bölgeler stratejisini uygulayarak güç dengesini sağlamaya çalışıyorlardı. Daha az sayıda olan İranlıların hızlı hafif süvari birlikleri, bu in-sansızlaştırılmış bölgelerden geçerek hantal Osmanlı ordusuna ağır darbeler indiriyorlardı. Safevilerin bu başarılı baskınları için Kürdistan’ın insanlardan arındırılması (Osmanlıların lojistik desteğinin kesilmesi) gerekiyordu.
1524 yılında Safevi hükümdarı Şah İsmail’in ölüm haberi üzerine Kelhur klanına mensup Zülfikar Han, Safevilere karşı ayaklanıp Bağdat’ı ele geçirmeyi başardı. Safevilerin zorunlu iskânlarından mustarip olan Kürtler, bu hâkimiyet alanlarıyla birlikte Osmanlılara bağlandılar. Bu durum, Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın Irak’ı 1533 yılında kendi topraklarına katmasına ve Türklerin Irak’ı 1927 yılına kadar egemenlikleri altında tutmalarına neden oldu.
Safeviler tarafından Horasan’a sürülen Kürt klanları arasında, yani Güney Kürdistan’ın ‘deh pari’ bölgesindeki Zendler arasında, ortaçağdaki Eyyubi ve Büveyhi devletleriyle kıyaslanabilecek Kürtlerin son hanedanlığı doğdu (1750). Muhammed Kerim Xan tarafından kurulan bu hanedanlık, 1794 yılına kadar Kerim Xan tarafından yönetildi. Kerim Xan’ın hayırseverliği, al-çak gönüllüğü, yendiği düşmanlarına karşı tavrı, siyasetteki naifliği ve savaştaki kahramanlıkları, Selahaddiyn el-Ekradi
 
 
haddin Eyyubi) ile kıyaslanırdı. Kerim Xan asla ‘Kral’ unvanını kullanmadı, bunun yerine “halkın vekili” anlamına gelen “Wakîl el-Ru’ya“ unvanını kullandı. Ama halefleri Kerim Xan’ın bu meziyetlerinin çok uzağındaydılar. Zendlerin sonuncusu genç Lutfî Ali, İran’daki Qaçar hanedanlığını kurucusu Muhammed Xan tarafından yenildi ve korkunç işkencelerle öldürüldü (1797). Zendlerin en belirgin özellikleri, savaşlarda askeri seferlere kadınları da dâhil etmeleriydi. Kerim Xan’ın ilk gelini onunla birlikte Afganlara karşı omuz omuza çarpışmıştı. Bir başka belirgin özellikleri de kendileri Yarisani dinine men-sup olmalarına rağmen diğer tüm dinlere saygı duymalarıydı. Danimarkalı gezgin ve arkeolog Niebuhr da (1766) uzun bir ku-şatma sonrası Basra’yı işgal eden Zendlerin ardından Basra’ya girdiğinde şunları not etmiştir: “Sinagoglara, kiliselere ve çeşitli Müslüman mezheplerine ait hiçbir dini mekânın kutsallığına dokunmadılar.” Kurdukları hanedanlığın ortadan kalmasından sonra Zendler, tekrar sürgün edildikleri ve hanedanlık kurdukları Horasan’ı terk ederek ‘deh pari’ye, yani Hemedan’ın güne-yine geri dönerler.
Etmanekî aşiretinin Horasan kökenli olduğu yönündeki söylemin temelinde de bu tarihi gerçeklik yatar. 

ATAMA AŞİRET ADINININ ALINIŞI



Etmanekî ismi nereden gelir? Etmanekî aşireti hangi konfederasyona bağlıdır?
Mehrdat İzady’nin kaydettiğine göre, Şikakan (Büyük Simko Ağa’nın aşireti) konfederasyonuna bağlı “Otamanî” adında bir aşiret vardır. Bu aşiretin yerleşim alanları, tam da Horasan ve Hemedan yerleşimlerine uygun bir şekilde, Urmiye Gölü’nün kuzeybatısı ile Van gölü arasında kalan Dustan ve Qotur bölge-leridir.
“Otamanî” kelimesi büyük bir ihtimalle Arap alfabesinin “peltek s”sinin Latin transkripsiyonu olan “th” diftongunun yazım şeklidir. Yani “Othmanî”. Bu kelime “Osman” şeklinde teklaf-fuz edilir (“s“ harfi peltek okunur, yani dil, alt ve üst dişler arasına sıkıştırılıp peltek bir ses çıkarılır).
“H” sessizi, dilbiliminde yarım sesli kabul edilir (Arap alfabe-sinde “a” diye okunur) ve bu ses düşmeye en yakın sestir. Gü-nümüz Kürtçesinde Hesan/Asan (Kolay), Histerik/İstêrik (Yıl-dız ), Harê /Arê (evet) vb. kelimelerde de bu durum söz konu-sudur.
“H” sesinin Latin transkripsiyonundan düşmesinden sonra ke-lime “Otamanî” diye kaydedilmiş olmalı. Etmî/Etmanekî Aşireti Tarihi ve Röportajlar
 
 
BU bilgiler ışığında “Etmanî” kelimesinin “Osmanî “ kelimesinden evrildiği sonucu çıkabilir. “Osman” büyük ihtimalle aşi-retin en etkin en lideri olmalı (bu konu tartışmaya, araştırılmaya değerdir).
Sanksritçede ise “atman” kelimesi “bireysel ruh” anlamına gelir (Brahman, evrenin ruhu). Yukarıda söylenildiği üzere Horasan Kürtleri, yarisan inancına mensuptular ki, yarisanilerde reen-karne olan bir lider ruhu vardır. Bu ruh, kendini tamamlamak için bedenden bedene geçen bireysel bir ruhtur. Bu nokta da araştırmaya değer bir noktadır (Yarisanîlik ve Alevilik).
Kaynakça:
Niebuhr, CARSTEN Kurdes, 2. Cild (Kopenhag 1766)
Fraser, J Blaillie, Travels in Kurdistan and Mezopotamia (Lond-ra 1840)
İbn-i Bazzaz Ardabili, Safwat al-Safa, Yayına hazırlayan: Ah-med Kasravî (Tahran 1927)
C. E. Bosworth, The İslamic Dynasties (Edinburg; Edinburg University press 1967)
Safaristan, Arshak, Kurds on Kurdistan (Londra 1948)
Mehrdat İzady Kurds (172)
D. N. Mc KENZIE, Sanskrit DICTIONARY, Oxford is a trade mark of Oxford University Press (1971)
Perry, John Karim Khan Zand (Şikago, Chicago University press 1979)
NOT 1: Yukarıdaki alıntı, çok değerli bir dostumun olup, isim belirtilmemesi rica olunmuştur. Ancak kaynakları mevcut oldu-ğundan buraya alıyorum.
NOT 2: Yukarıdaki alıntıda anılan 1514, 1524, 1533 ve 1700’lü yıllarda aşiretlimiz Xorasan’da değildi. Şu an yerleşik oldukları yerlerde idiler. Yakın zamanların yazılı belgeleri, en uzak tarihe yavaş yavaş uzanıyor. Bundan da bizim aşiretin erken döndüğü sonucu çıkıyor. Belki de Etmî/Etmanekî aşireti 1472’deki Xorasan yolculuğuna hiç katılmadı. Ya da bir bölümü katıldı.

Aşiretimizin dili ise, değişik şekillerde telaffuz edilmektetir. Bu konuda aşiretlimiz, değerli pısmam Kocahal Hasan’ın görüşleri aşağıdadır.
“Kocahal Hasan aşiretimiz bir Kürt aşireti olduğu için doğal olarak Kürt dilinin gramerine uygun bir şekilde isimlendirilme-si gerekir. Aşiretimiz günümüzde Kürt dilinin Kurmanci lehçe-sini konuşmakta, ancak Kurmanci lehçesi bir kaç ağızdan oluş-Mehmet Ali Çabuk
 
 
makta olduğundan, aşiret mensuplarının uzun yıllar birbirinden uzak ve habersiz değişik bölgelerde dağınık yaşadıkların-dan, kelimelerin ifade edilmesinde doğal olarak farklılıklar meydana gelmektedir. Maalesef Kurmanci ortak eğitim dili ola-rak gelişmediğinden, bu farklı ağızların meydana gelmesi dilbi-limi açısından doğal bir durumdur. Burada şu hususu belirt-mekte yarar görüyorum, aşiretimizin bir kolunun halen İran’ın Urmiye ve Berandiz bölgesine yakın yerlerde yaşadıkları kaynaklarda bilinmektedir (bu konuda ciddi çalışmalar yapılmalı-dır). Bureda yaşayan aşiretimiz mensuplarının Kurmanci mi, yoksa Gorani mi konuştuklarını bilmemiz gerekiyor. İran Kürt-lerinin lideri Smayîl Aẍayê Şikak ya da Simko Ağa olarak bili-nen Kürt lider, 30 Haziran 1930 yılında İran hükümeti tarafından bir hileyle yakalanıp katledildi. Aşiretimizin de mensubu olduğu Şikak Kürtlerinin bu bölgede yaşadıkları bilinmektedir. Kürtçede isimler için çoğul eki olarak ÊN ve -AN eki kullanılır (hangi durumlarda -ên, hangi durumlarda -an kullanıldığı Kürt dili gramerinin geniş bir konusudur. Ayrıca Kürtçede isimler yalın, eklemeli ve birleşik olarak üç kısımdır. Eklemeli isimler ise ön ekli ve son ekli olmak üzere ikiye ayrılır. Aşiretimizin is-minin -yalın haldeki tüm kullanımlar göz önüne alındığında- ETMİ ya da ATMİ olduğu görülmektedir. Bundan sonrakilerin ek olduğu görülecektir. Kürtçede bir isim sesli ile bitip çoğul eki -an ya da -ên gelirse araya "y" harfi konulur. Yani ATMİ = AT-Mİ-Y-AN olur. Bununla birlikte bazı bölgelerde aşiret mensup-larının ATMANKİ/ETMANKİ ya da ETMANEKİ/ATMANEKİ olarak isimlendirildikleri de bilinmektedir. Kanaatimce AT-MANKİ VE ATMANEKİ aynı ismin farklı söylenişidir ve sadece ağız farklılığıdır. Kürtçede "Ki" hem isim eki hem de zarf eki olarak kullanılmaktadır. Kürtçede "Î" hem isim eki hem de aidiyet eki olarak kullanılır. Her dilde olduğu gibi, Kürtçede de ko-nuşma ve yazı dili birçok yerde farklı şekilde ortaya çıkmaktadır. Daha önce de değindiğim gibi, Kürtçe eğitim dili olarak kul-lanılmadığı için ve aşiretin mensupları dağınık yaşadıkları için, bir kısım ağız farklılıkları gayet normaldir. Dikkat edilirse her halükârda aşiretin isminin köken olarak aynı olduğu görülmek-tedir. Bu konuda kanaatimce Kök ATMİ/ETMİ’dir, diğer söyleniş biçimleri, yani ATMAN/ETMAN = (ATMİ-Y-AN/ETMÎ-Y-AN), ATMANEKÎ/ETMANEKÎ = (ETMÎ-Y-AN-KÎ/ATMÎ-Y-AN-KÎ) ATMANÎ/ETMANÎ = (ETMÎ-Y-AN-Î/ATMÎ-Y-AN-Î) Kürt dilinin gramerine uygun ağız farklılıklarıdır. Bu konuda daha detaylı ve bilimsel bilgisi/belgesi olanların fikirlerinden faydalanmayı isterim.’’
 
 ATMA AŞİRETİ’NİN DAĞILMA SÜRECİ

Aşiretimizin dağılması 1255 yılından sonra olsa gerek. Çünkü Hülagü’nün Kürdistan’a yönelişi bu tarihte başlar.
Aşiretimizin dağılmadan önceki yerleşim yeri; a) Mehşed ve Kirmanşah (Horasan’dan kasıt bu olmalıdır), b) Urmiye ve Berandiz (Dutsan ve Qotur) olma ihtimali yüksektir.
Aşiretimiz ilk yurdundan dağılırken iki kola bölünüyor. Bir kol Ağrı yönüne yöneliyor ve Ağrı ilinin çeşitli yerlerine dağılıyor. Diğer büyük kol ise Urfa’ya yöneliyor.
Urfa’ya geldiklerinde 1240 çadırdan ibarettirler. (Kaynak: Ali Bozdağ)
Etmî/Etmanekî Aşireti on iki mal/ev (boydan) ibarettir.
Bu mal/evler (boylar) şöyledir ve hâlâ aynıdır:
1-Qarıkon,
2-Qavon (Kabalar)
3-Xallıkon (Haydarlı)
4-Kıziron
5-Ağcon
6-Révyon
7-Qotyon
8-Turuşon
9-Sadakyon
10-Zetkon
11-Mağıkon
12-Karahasan (Hasane Raş)
Karahasan, bu boylara yöneticilik yapan dedemizdir.
Urfa’da aşiret tekrar iki kola bölünüyor. Hatta Urfa’da kalanlarla beraber üç parça oluyor.
Şöyle ki;
a) Bir kol Urfa’da, özellikle Bozova ve Siverek’te kalıyor.
b) Bir kol doğuya yöneliyor. Bu kolun öncüleri Bitlis ve hatta Van’a kadar dayanıyor. Yönetici kesim Kasrik’te yerleşiyor.
c) Urfa’dan ayrılan üçüncü büyük kol ise kuzey doğuya yönelerek, Keban-Maden yaylalarını tercih ediyorlar. Ancak bu yolculukta Xortan ayrılıyor, Hortoğlu köyüne yerleşiyorlar.
d) Çok sonraları Süleyman Ağa’nın Etmî aşireti ile Kozan İsyanı’nı bastırmasından sonra, Kırıkhan, Kobani, Halep ve Suriye’nin diğer bölgelerine de yerleşmişler. Mehmet Ali Çabuk
 
 
Bu dağılışın 1255 yılından sonraki herhangi bir yılda olması la-zım.
Keban ve Maden arasına yerleşen aşiret kolunun en az seksen ve daha fazla sene buralarda kaldığı belli. Çünkü Dulkadiroğul-ları Beyliği 1339 yılında kuruluyor. Bu kol Nurhak Dağları’nda yaylamak üzere ikinci bir göçe girişiyor. Yazları Nurhaklar’da, kışları da Besni taraflarında barınıyor. Besni civarına göç ettikle-rinde Dulkadiroğulları Beyliği egemendir. 

ATMA AŞİRETİ’NDE YÖNETİM

Dulkadiroğulları Beyliği, Etmî/Etmanekî Aşiretine  bir alt beylik statüsü verir. Aşiretin görevi vergi toplamak, isyan bastırmaktır. Aşiret, sahip olduğu statüden dolayı çevresinde sivrilir ve itibar görür. Zaten savaşçı bir ruh ve fizyonomiye sahip olan aşiretliler, Dulkadiroğulları Beyliği için biçilmiş kaftandır. Nurhak Dağları’nın bol yaylamsı, havası, suyu yaşamlarını güzelleştirmektedir.
Zaman geçtikçe Urfa’da kalanları ve Bitlis’e kadar giden pıs-mamlarını unuturlar. Zaten nereye gidip yerleştiklerinden de habersizdirler. Aralarındaki iletişim kopmuştur. Birbirlerini kaybetmişlerdir.
Aşiretin büyük gövdesi Besni, Gölbaşı, Elbistan yöresinde ya-şamış. Asıl gövde bu coğrafyadadır. Malatya’ya gidip yerleşenler, bu coğrafyadan Xallıkon, Turuşon, Zetikon ve biraz da Qawon boylarından koparak gitmişler. Antep’e, Suriye’ye gi-denler ise her boydan kollardır. Antep ve Malatya’ya yerleşenler, kültürel olarak hiçbir zaman ana gövdeden kopmamışlardır. Birbirlerini unutmadıkları gibi, birbirlerinden daima haberdar olmuşlardır. Hatta geliş gidişler de vardır.
Etmî/Etmanekî Aşireti hep devlet yanlısı olmuştur. Dulkadiroğulları Beyliği döneminde ve Osmanlı döneminde, Cumhuriyetin kuruluşunda ve Cumhuriyet dönemlerinde devletin yanında durmuştur. İsyanları bastırmada kullanılmışlardır. Osmanlı döneminde isyan bastırmaya gidişlerden sonra geri gelmeyen ya da geldikten sonra Orta Anadolu’ya gidip yerleşen çok Êtmî/Êtmanekî vardır. Tabii devletin sürdükleri de var. Ayrıca Süleyman Ağa döneminde Kozan İsyanı’nın bastırılmasında, Cumhuriyet’in kuruluş aşamasında Maraş ve Antep’in ve hatta Urfa’nın kurtarılmasında aşiretin büyük fonksiyonu vardır. Öte taraftan Rusların Bitlis Deliklitaş’ta püskürtülmesinde Smail Ağa’nın çok büyük fonksiyonu var.
Gerek Dulkadiroğulları Beyliği döneminde, gerek Osmanlı dö-neminde Êtmî/Êtmanekî Aşiretlilerinin cesur, zeki, cengâver oldukları kayıtlara dahi geçmiştir. Örneğin Malatya Atmé Jor  
 
 
kolunun, Sivas’a bağlı Alacahan’a yerleştirilmesi için Padişah tarafından ferman çıkarılmıştır. Çünkü Alacahan eşkıyadan geçilmez olmuş ve devlet bunlarla baş edememiştir. Fermanda şu ibareler vardır: “Atmalı aşiret halkı cesur ve cengâver olup, Alacahan’daki eşkıyanın hakkından gelebilir. Bu nedenle Alacahan’ın Atmalı aşiretine yurt olarak verilmesi ve Atmalı aşiret halkının Alacahan’a yerleştirilmesi…”
Ferman Osmanlı arşivindedir.
Atmé Jor kolu bir heyet ile Padişah’ı ziyaret eder, gitmek istemediklerini, yurtlarından memnun olduklarını söyleyip, aflarını isterler. Padişah da kabul eder.
Aşiret hayvancılığı hakkı ile yapar. Bu alanda yetenekleri çok gelişkindir. Dabak hastalığı tüm imparatorlukta salgın halinde yayılınca, Osmanlı, aşiret erkeklerini veteriner olarak her tarafta görevlendirir.
Belli bir dönem, Saray’ın et ihtiyacını da Êtmî/Êtmanekî Aşiretlileri sağlar.
Aşiret kadınlara çok değer verir. Bu, antik Kürt döneminden kalan bir yaşam biçimi olsa gerek. Ağa soyundan yetişkin erkek olmayınca koca aşirete ağalık yapan kadınların varlığı düşün-dürücüdür. Boz Ağa’nın hanımı buna en güzel örnektir.
Aşirette ağalığa onay vermek vardır. Öyle her isteyen ağa olamaz. Ağa olabilmek için on iki boyun temsilcilerinin onayı gereklidir. Bir itiraz dahi engeldir ağa olmaya.
Ağalık bir dönem sıra ile yani periyodik bir dönüşüm ile her boydan (BAV) insan tarafından yapılırdı. Yani on iki boy sıra ile ağalık yapardı. Sıra Zetikanlı KOSAYİ OTMİYON’da iken, ağa bir suç işliyor. Suçu ziyan eden bir ineği idam ederek (asarak) öldürmektir. Bunun üzerine her boydan (BAV) bir temsilci toplantı yapıp, ortak kararla, Ağa Kosayi Otmiyon linç ediliyor. Ye-rine de Hasani Reş soyundan ağa seçiyorlar. Seçtikleri ağa sarışın imiş. Kürtler sarışın insanlara ‘bozo/bozık’ derler ve ağaya da BOZ AĞA diyorlar. Böylece şimdiki Bozdağların ağalığı başlıyor. Hâlâ da öyledir. Bozdağlar Alevi-Sünni ayrımı yapmadan ağalık yapmışlardır.
Aşiretin bu büyük gövdesi, on iki boyunun altısı Alevi diğer altı boyu ise Sünni/Hanefi’dir. Ancak asla bir çekişme veya ayrım olmamıştır. Yavuz döneminde her tarafta Alevi kıyımı olmuşken Êtmî/Êtmanekî Aşiretinde olmamıştır. Bunun sebebi aşire-tin yarısının Sünni olmasına bağlanamaz mı?Mehmet Ali Çabuk
 
Aşirette mahkemeye, karakola gitmek yoktur. Her iş aşiret hu-kuku dâhilinde çözülürdü. Ağanın başkanlığında her boyun ileri geleni toplanır, dava görülür ve on iki boy temsilcileri tartışır, karar için oy kullanırdı. Dava hakkaniyet içerisinde sonuçlandırılırdı. Olay nerede, hangi boyda ise, orada toplantı yapılır, ifadeler alınır, temsilciler jüri görevi görürdü.
Hani derler ya “İngiltere’de sekiz yüz sene önce demokrasi veya hukuk vardı” diye, işte Kürtlerde de beş bin yıl önce demokrasi vardı. Hak-hukuk vardı. Bu öyle bir halk ki, ineği asarak idam eden ağasını “Senden ağa olmaz, sen bir katilsin” diyerek linç etmiş, hayvanın dahi hakkını korumuş, bunu yaparken de on iki boyun ortak kararı ile hareket etmiştir. Bırakalım insan haklarını, hayvan haklarını bile binlerce yıldan bu yana korumayı başarmış bir halktır söz konusu olan…
Mahkemede on bir boyun temsilcilerinin kararı geçerlidir. Ağanın bu kararı bozma veya etkileme hakkı yoktur.
Dulkadiroğulları Elbistan’ı yönetim merkezi olarak kullanmaya başlayınca, aşiret de Pazarcık ağırlıklı olmak üzere, Elbistan, biraz da Göksun civarlarına yerleşir. Adıyaman’da çok az çadır kalır. Şunu özellikle belirtelim ki, Êtmî/Êtmanekî Aşireti nivqoçabar değil, tam qoçabardır. Tam qoçabarlık 1930 yılına kadar devam etmiştir. Bazı aileler hâlâ nivqoçabar olarak yaşıyorlar.
Dulkadiroğulları Beyliği’nin 1522 yılında yıkılmasından sonra, Osmanlı, Etmi/Atmaneki Aşireti’nin sahip olduğu paye ve gö-revlere dokunmaz, aynen devam etmesini ister. Osmanlılar da aşiretin gücünden askerlik ve kaliteli hayvancılıkta yararlanır.
Nüfus hızla çoğalmakta, Osmanlı Devleti bu büyük aşireti hiç aklından çıkarmamakta, yakın durmakta, aşirete isyan bastırtmakta, kısacası aşireti yakınında tutmaktadır.
Özellikle Süleyman Ağa’nın Kozan İsyanı’nı bastırmasından sonra, aşiretten bazı insanlar, Süleyman Ağa’nın gücünden yararlanarak, Suriye’nin değişik yerlerindeki bereketli yaylak ve kışlaklara yerleşiyorlar. İlk önceleri kışlamaya giden aşiretten bazı aileler, sonraları Suriye’nin Çit-ü Çimen, Hama ve Humus, Rakka, Kobani, Kürt Dağı yörelerine yerleşmişlerdir.
Êtmî/Êtmanekî Aşiretlileri böylece Türkiye’de Yozgat’tan Ağ-rı’ya, Erzincan’dan Humus’a kadar dağılmışlardır. Ayrıca İran ve Irak’ta da yaşadıklarını biliyoruz. 

ATMA AŞİRETİ ve YAKIN TARİH

Mondros Mütarekesi’nden sonra, Doğu ve Güneydoğu’da dolaşan, Kürt hayranı İngiliz Binbaşı Noel için Êtmî/Êtmanekî Aşi-reti büyük önem arz eder. Bu nedenle Sırıklı Yaylası’nda, Yakup
  
Hamdi Paşa’yı ziyaret eder. Silah ve cephane vereceklerini söyler, Sinemilli kaynı Tapo Ağa ile zaten birlik olduklarını, Kürt devletini kurmaları gerektiğini anlatır. Yakup Hamdi Paşa’nın ise bir özelliği vardır. Karşısındakini dinleyen ve baş sallayan, mimikleri ile konuşan, meramını bazı hareketlerle anlatan, pek konuşmayan, çok zeki bir ağa imiş. Başı ile söylenenleri sürekli onaylamasını Binbaşı Noel “Evet” olarak algılar. Oysa Yakup Hamdi Paşa, “Konuş, seni duydum/anlıyorum” demektedir. Sırıklı Yaylası’nda misafirlerine on yedi çeşit yemek ikram ederler. Bu da aşiretin yemek kültürünün zenginliğine işaret eder. Hatta Binbaşı Noel, “On yedi güzel yemek ikram edildi, her şey bir yana, o dağın başında ikram edilen tatlıya hayran kaldım” demekten kendini alamaz.
İngiliz Binbaşı Noel, anılarında Yakup Hamdi Paşa için “Çok zeki ve çok tehlikeli bir insan” demektedir. Çünkü Paşo Ağa ve kayınbiraderi Tapo Ağa, Binbaşı’yı kandırarak silah almışlardır. Sonra da Sivas’ta yapılan kongreye (4 Eylül 1919) bağlılık telgrafı çekmişlerdir. Noel’den silah temin edip etmediklerini bil-miyoruz fakat İstiklal Harbi’ne destek verdikleri bilinmektedir. Ayrıca bağımsızlık mücadelesine destek vermek amacıyla 15 Eylül 1919’da Pazarcık Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kuranlar arasında yer almışlardır.
Milli Mücadele yıllarında Fransızlarla Ermeniler birlikte hareket etmiş, bölgedeki Ermenilerin lideri olan Agop Hırlakyan, Engizek yaylasında komşusu olan Tapo Ağa ile irtibata geçmiş, kendilerini desteklemelerini istemiştir. Tapo Ağa ve eniştesi Yakup Hamdi Bey (Paşa Yakup), çadırda Fransız ve Ermenilerle görüş-tükten sonra dışarı çıkarlar. İkisi de Fransız görüşmeciler ile Agop Hırlakyan'ın tekliflerinden rahatsız olduklarını, böyle bir teklifin kendilerini rencide ettiğini, bu nedenle Agop Hırlakyan’ı ve Fransızları öldürmek istediklerini… Ancak bu kişilerin çadırlarında misafir olmalarından ve geleneklerinde misafir öl-dürmek bulunmadığından bunu yapmadıklarını, görüşmecilere tekliflerinin yanlış olduğunu, Milli Mücadele’nin yanında olmanın namus meselesi olduğunu söylemişler, Fransızlar ve Er-meniler geri yollanmıştır. Pazarcık’a giden ve Atmalı aşireti reisi Yakup Hamdi’ye ve Sinemilli aşireti reisi Tapo’ya para götüren ve Fransız işgalini kabul etmesi karşılığında onlara jandar-ma komutanı olacaklarını söyleyen Agop Hırlakyan’ın damadı Karlozoğlu Osep’in de (Ohannes) Yakup Hamdi tarafından ya-kalanıp Kuva-yı Milliye’ye teslim edildiği haberi alınmış, saflar belirginleşmiştir.
Yakup Hamdi Paşa, Fransızlara pusular kurar, silah, mühimmatlarını ganimet olarak alır ve binek hayvanlarını ellerinden alır. Günü geldiğinde de dört yüz adamı ile Maraş’a yönelir. Maraş’ın kurtuluşunda en büyük paya sahiptir. Maraş’ın kurtuluşundan sonra Yakup Hamdi Paşa, sayıları kat be kat artan adamları ile Urfa cephesine yönelmekte ve Urfa’nın kurtuluşunda da pay sahibi olmaktadır.
Bu olaylar olurken, Êtmî/Êtmanekî Aşireti Kabalar Boyu Beyi Mılla Mehmet Karayılan (Marireş), koyunlarını satarak aşiretli-sinden belli sayıda adamı silahlandırarak, Antep’te mücadele vermiştir. Katıldığı her çatışmayı kazanan ve Fransızları yıpra-tarak yenilmelerine ortam hazırlayan Marireş, Antep’te şehid düşmüştür. Şimdi Antep’te heykeli vardır.
Maraş, Antep ve Urfa’da bu olaylar olurken, Qasrik merkezli Êtmî/Êtmanekî Aşireti Ağası Smail Ağa ve oğlu Mamed Ağa, aşiretlilerinden oluşan silahlı adamlarla Rusları Deliklitaş’ta durdurmayı başarırlar. Ruslarla yaptıkları savaşta galip gelen Smail Ağa ve oğlu Mamed Ağa’ya Mustafa Kemal tarafından madalyalar verilir.
Qasrik, Van, Bitlis, Baykan, Kulp, Mardin, Urfa ve nispi olarak da Muş ve Batman’da yaşayan Êtmî/Êtmanekî Aşiretlilerinin yönetim merkezidir.
Qasrik Köyü, dağa yaslı şirin mi şirin bir köy...
Qasrik ağaları, aşiretimize yakışır şekilde yaşamışlar, aşiretimi-zin kültürüne önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Hiçbir zaman alan olmamışlar, hep veren olmuşlardır. Yiğitlik-leri ve fedakârlıkları ile anılmışlardır.
Mamé Eli Etmanekî gibi, doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm Etmî/Etmanekîlilerin sahiplendiği efsane bir liderle onur duymak Qasrik’in hakkıdır.
Eskiden yeniye Qasrik Ağalarını sıralayacak olursak; 1- KOÇÉ, 2- KOÇÉ’NİN OĞLU ŞERO, 3- ŞERO’NUN OĞLU DAHO, 4- DAHO’NUN OĞLU ELÉ, 5- ELÉ’NIN OĞLU MAMÉ, 6- MAMÉ’NIN OĞLU HACI SMAYİL, 7- HACI SMAYiL’İN OĞ-LU HACI MAMED, 8- HACI MAMED’IN OĞLU HACI XÉREDDİN (MAMÉ ELÉ’NIN 3. KUŞAK TORUNU), 9- (MAMÉ ELÉ’NIN 4. KUŞAK TORUNU) HACI XÉRED-DİN’NİN OĞLU YENİ LİDER HASAN AÇIK.
Qasrik merkezli Êtmî/Êtmanekî kolu yedi bavdan/babadan oluşur. ‘Bubav’ adı Maraş kolunda boy olarak söyleniyor. An-cak doğrusu ‘bav’dır. Ayrıca ‘mal’ da denir. Qasrik kolu ‘mal’ da diyor.
 
 
YAŞADIKLARI BELDELER
(OSMANLI ARŞİVLERİNE GÖRE)
 
Darende,
Rakka (Suriye),
Malatya,
Maraş,
Arabgir Sancağı,
Keban Mâdeni (Malatya),
Sivas,
Trabzon,



Of Kazâsı
Ebistan
Siverek
Ankara Sancağı,
Arabgir Sancağı
Çirmen Sancağı,
Keban Madeni Kazası (Harpırt Sancağı)
Erzurum Eyaleti,
Diyarbekir,
Kars,
Çıldır
Kangal
Aşudi Kazâları (Darende),
Turgud Kazası (Konya Sancağı)
 
 
CUMHURİYET DÖNEMİ
(GÖÇ EDİLEN ŞEHİRLER HARİÇ 

KAHRAMANMARAŞ
Karacasu kasabası, Abbaslar, Tevekkelli (?) köyleri


Afşin köyleri
Kaşanlı, Oğlakkaya(sı), Türkçayırı, İncirli, Çomudüz, Örenli,Haticepınar, İnci köyleri
Elbistan köyleri
 Kalaycık, Atmalıkaşanlı, Sevdili,İkizpınar(ı) (Çopur), Hasanalili (Hasanali), Topkırankale (Tapkırankale, Dervişçimli, Günaltı, Topkıran (Tabkıran/Tapkıran), Türkören, Karahasanuşağı,Yalıntaş köyleri
Pazarcık köyleri
Yumaklıcerit kasabası,Ganidağı Ketiler, Taşdemi, Harmancık, Göçer, Hasankoca, Sadakalar, Karahüyük Akcalar (Akçalar), Kizirli (Kizir),Tilkiler, Kızkapanlı, Tetirlik, Turunçlu, Çöçelli, Yukarı Höcük,  Memişkahya, Damlataş (Kurtdere), Çolakali İğdeli (Cimikanlı, Türkoğlu, Çakallıçullu köyleri.


MALATYA
Dilek kasabası

ARAPGİR’E BAĞLI, ATMÊ JER KÖYLERİ:
-Horun, Odabaşı, Mamafil, Deregezen, Balcan, Kebiran, Kılican, Rutopon, Esıkon, Şerek, Akkon, Müşadiye Kurmanc, Tocan, Sattıkon Pırmiş, Ispayon, Tocyon, Malyon, Karıkon, Omıkon,

Doğanşehir köyleri
Polat, Topraktepe, Harapşehir, Beğre, Gövdeli


Darende köyleri
Günpınar (Aşudı), Akbaba, Melikler, Günerli, Borandır, Üçpınar, Hacolar, Kavaklar, Tıllolar, Göynük, Ağılyazı köyleri

Kuluncak köyleri
Karıncalık, Kızılmağara, Kömüklü, Temüklü Köyleri
Hekimhan köyleri
 Kurşunlu kasabası

Arguvan köyleri
 Kadabela, Şotik, Bırik, Sığırcıuşağı, Göçeruşağı, Alhasuşağı, Gökağaç, Kömürlük, Kuruttaş, Kınık köyleri
           
 GAZİANTEP
Nurdağı köyleri
Atmalı, Hortlar, Sakçagözü, Şatırhöyük, Araban, Yaylacık, Hasanoğlu köyleri
 ADIYAMAN
Besni köyleri
Karalar (Karkon), Atmalı Köyleri
           
Gölbaşı
Kösüklü
 
SİVAS
Gürün köyleri
Akdere, Kılıçdoğan, Böğrüdelik, Karadoruk, Dürmepınar, Güldede, Alacamezar, Mahgen, Karakuyu köyleri       

Divriği köyleri
Atmalıoğlu Köyü
Kangal köyleri
Karamehmetli ve Oğlaklı Köyleri
   
Ulaş köyleri  
Örenlice (Sert Mahmut) Köyü
Şarkışla köyleri
Sarıkaya Köyü
 
YOZGAT
Sorgun köyleri
Gökiniş ve Çekerek köyleri
            
 
ŞANLIURFA
Bozova köyleri (29 köy):
Koçören, Yoğunburç, Sülüklü, Horzum, Güzelkuyu, Kırkmağara, Tekyamaç, Bezirci, Sayıburç, Öğütçü, Yoğunburç,  Sülüklü, Horzum, Yeni,Fatmakuyu,Aşağı Gülveren, Zorova, Taşlıdere, Bagerikebir, Kesmetaş, Cıbır, Seyitören, Güllüce,Çarmelik, Eshabe, Serket, Avlak, ve Vızık
 
ERZİNCAN
İliç köyleri
Atma ve Kemah köyleri


PASUR, KULP İLÇESİ
Gunde Delite,  Delite Mezarları, Serban, Şafilnurt, Vartinok, Goma Vartan, Safilmurta Emer, Çemé Şairan, Masirto Gund, Herbat, Gund Eskar, Mezra Rındık, Xuruç, Pasur Navçe, Delito Masirto, Xuruç Eskar, Delîte, .Masirto, Eskar,  Xuruç Gund ve ayrıca mezralar



MARDİN:

Heştırek Köyü ayrıca Midyat Ve Nusaybin merkezde yaşayan Atmankiler ve ayrıca çok sayıda köylere azarazar dağılanlar var.

VAN ÇALDIRAN:
Şalya.. Kaşım..Kel..Kelexane..Yekmale..Çaçur...Teqız köyleri.
BAYKAN ATMANEKİLERİ KÖYLERİ
Kasrik, Kermate, Bocan, Destomin, Şikârın, Mıllon, Çemçavuş, Tahteraş, Tuti, Kika, Nérvan, An-cırné, Qanixıyaré, Gıné, Gayina, Bela, Gundo, İnges, Hingır.

ARAPGİR’E BAĞLI, ATMÊ JER KÖYLERİ:
-Horun, Odabaşı, Mamafil, Deregezen, Balcan, Kebiran, Kılican, Rutopon, Esıkon, Şerek, Akkon, Müşadiye Kurmanc, Tocan, Sattıkon Pırmiş, Ispayon, Tocyon, Malyon, Karıkon, Omıkon,

Ağrı İli Hamur, Patnos, ve Eladağ’da 62 Atma köyü vardır. Malazgirt ilçesinde karakaya Köyü vardır. Adı burada anılmayan ve ulaşamadığımız bir çok Atma köyü varlığını bilmekteyiz. En çok Atmalı İstanbul, Ankara, İzmir Bursa gibi kentlerde vardır. Yerel şehir merkezlerinde de Çok sayıda Atmalı vardır. Örneğin sadece Antepte 270 bin Atmalı olduğu bilinmektedir. Yurt dışında 125 bin Atmi ailesi vardır. Büyük şehirlere ve Batı Anadolu’ya göç eden çok büyük nüfus vardır.İran, Irak ve Suriye’de çok sayıda yerleşkeleri vardır.
                                       10.05.2018/Mehmet ali çabuk 

NOT: Konuyu yorumlarınızla zenginleştirmeniz dileğimle.



 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

banner40

banner45

banner57

banner39

banner44

banner56