Malatya’nın Arguvan ilçesine bağlı Atmalılar Derneği Başkanı Mehmet Ali Başıbüyük, İnsan Hakları Derneği Malatya Şube Başkanı Avukat Murat Oral ve ben; Arguvan, Eymir, Kızık, Atma, Kömürlük, Bırik (Yoncalı) ve Yoncalı tasarı baraj alanı gezimize devam ediyoruz.
Dernek Başkanı Mehmet Ali Başıbüyük; aracı, bir yerde bırakmak zorunda kalıyor. Çıkacağımız dağa yol yok. Meşelerin, kayaların, diz boyu otların arasında yürümeye başlıyoruz. Kimi yerlerde belli belirsiz, çoban cılgaları var. Çağlayıp coşan, önüne gelen koca kayaları sürükleyen bir dere akıyor yanımızdan. İrili ufaklı balıklar kaynaşıyor hızlı akan bu derede. Derenin solundaki dağın dibinden bir su sızıyor dağa yerleştirilen borudan. Sızı pınarıymış. Romatizmal sızıları olanların ağrılarını dindirdiği söyleniyor bu suyun. Dağın dibinde biriken suda da pek çok kurbağa ve kurbağa larvası var. Vıraklayan, zıplayan kurbağalar şenlendiriyor dağları.
Sızı pınarının yakınına, dutların dibine bir taş kulübe yapmış Atmalılar Derneği yöneticileri. Yere yakın dallardan da dilek çapıtları sarkıyor. Atmalılar Derneği Başkanı Mehmet Ali Başıbüyük; insanların burada rahatça piknik yapabilecekleri, sızı pınarından yararlanabilecekleri ortamı hazırlamak istediklerini söylüyor.
Gür otların arasında elliye yakın sığır yayılıyor. Çoban Hüseyin Daşdöğen’le sohbet ederek dağa çıkıyoruz. Yukarıdaki mozzik (yaban armudu) ağacına yaslı tüfeği ve ağacın dalında asılı azık çantasının olduğu yerden dağlarla çevrili alanı seyrediyoruz. Ortasından dere akan, meşelerin bezediği dağlarla çevrilmiş geniş bir alan. Dağların birbirine yakın olduğu yeri kapatarak dağlardan çağlayıp gelen azgın suları, bu vadiye hapsetmeyi planlıyormuş halk adına karar veren yetkililer. Halka; topraklarınızın, evlerinizin, hayvanlarınızın, çocukluğunuzun, anılarınızın, tarihinizin, geçmişinizin sular altında kalmasına razı mısınız? Köksüz ağaç gibi başka diyarlara savrulmak, kurumak ister misiniz, diye sormuşlar mı?
ARGUVANLILARIN İSTEKLERİNİN HEP TERSİNİ YAPMAK…
Arguvanlılar, şimdiye kadar, Yoncalı barajı yapılsın, diyordu. Devlet adına iş yapmakla görevliler, baraj yapımını geciktirmek için ellerinden gelen engeli esirgemiyordu. Sonunda, canından usandırdıkları Bırik mezrasının bir avuç insanını isyan ettirdiler. Bırikliler, baraj istemiyoruz, bizi rahat bırakın artık, diye isyan ettiler. Bu kez DSİ yetkilisi, Yoncalı barajını iz kapsamından çıkardık. Müteahhitle yollarımızı ayırıp barajı yapacağız, diyor. Arguvanlıların isteklerinin hep tersini yapmak, devlet yetkililerinin ilkesi midir?
ATMANKİ DAĞLARINDA GEZEN GEYİKLER
Bu dağlarda keklik, tavşan, tilki, ayı, vaşak, dağ keçisi, hatta geyik olduğunu söylüyor Hüseyin Bey. Arapgir tarafından gelen arsız, saldırgan avcıların; bu hayvanları çoğalma dönemlerinde bile topluca katlettiklerini… Soylarını kuruttuklarını söylüyor ki…(Kırmamak için inanmış görünüyorum. En azından kendi adıma. Hadi, ötekiler neyse de geyik ne gezer buralarda, diyorum içimden.)
Konuşurken, keskin gözleri devreye giriyor Çoban Hüseyin Taşdöğen’in. Planlansa ancak bu kadar olur. Karşı dağa, büyük mağaranın üstündeki küçük mağaranın soluna, dağın yüzüne dikkatle bakın, diyor. Gerçi ben herkesten çok sonra görebiliyorum. Sütlü kahverengi, karınları beyaz bir çift geyik, mağaranın önünde geziyor. Çoban arkadaş, içeride de büyük olasılıkla yavruları vardır. Sürüyle inip vadiden su içen geyikler, yeniden dağlara çıkıyor, diyor. Bizde bir telaş, bir sevinç… Fotoğraf çekiyoruz, kameraya kaydediyoruz. Çekimlerimiz, geyiklerin mağaraya girmesiyle sona eriyor. Elimizde fotoğraf ve kamera kayıtları olmasa, rüya gördüm sanacağım. Yol boyu, gördüğüm ineklere imreniyordum, ne güzel yerlerde yaşıyorlar diye. Şimdi de çoban arkadaşa imreniyorum. Harika bir doğada ve ender bulunan hayvanlara yakın yaşıyor diye.
Bu kadar güzel, değerli, doğa harikası geyiklerin yuvalarını; içlerine çamur ve su doldurarak işgal etmeye kimin hakkı olabilir? Açgözlülüğümüzle hayvanları katlederek kendi sonumuzu hazırladığımızı bu yetkililere nasıl anlatacağız?
BARAJ MODASI SALGINI
Bu baraj modasıyla sadece insanları ve hayvanları mı yurtsuzlaştırıyoruz? Tüm meşeler, türünün son örneği çiçekler de yok edilecek. Tarihi ipek yolu üzerindeki muhteşem taş köprü de sular altına gömülecek.
Bu alanda bir de kesme taşlardan örülmüş kemerli köprü var. Köprünün üzerine beton köprü kondurmuşlar. Beton köprü, çok çirkin duruyor; ama en azından o muhteşem eseri korur. Suların altında bırakılmazsa, gerekirse çirkin beton köprü, estetiği olan tarihi köprünün üstünden kaldırılabilir. Yapıştırılmamış iyi ki. Köprüyü de görüntüledikten sonra güneye doğru yola koyuluyoruz.
1976’da, bu alana hâkim olan tepeye karakol temeli atılmış. Karakolun ilk katının tavanı da örtülmüş. Hatta bir kat daha yapılması planlanıyormuş. Öylece bırakılmış karakol binası. Karakola yol da yapılmış. Şantiyedeki işçiler, yolumuza asfalt dökmediler. Yetkililerden şantiye yoluna asfalt istediğimde bana yolu ne yapacaksın; hepi topu iki kişisiniz, dediler. Tek kişinin ihtiyacı olmuyor mu yola? Sanki çok kişi olsak yolu yiyeceğiz, diyordu. Atmalılar Derneği Başkanı Mehmet Ali Başıbüyük de: “Atmalılar İlköğretim Okulu’nu yapmak istediğimizde bize, boşuna masraf ediyorsunuz diyorlardı. Buraya karakol ve yol yapılması boşuna değil de ne peki? Bakın, karakol ve karakola yol yaptılar. Yıllardır böyle harap yıkık. Bunlar boşuna masraf olmuyor; bizim eğitim yuvası okulumuz, boşuna masraf oluyor devlet yetkililerine göre.” diyor.
Boşuna yapılan karakolu da keklik sesleri arasında görüntüledikten sonra Kömürlük’e gitmek üzere yola çıkıyoruz.
Gelecek bölüm: Devlet, insanları arasında ayrım mı yapıyor?
Sultan KILIÇ