AŞIK SADIK BABA SİTESİ AÇILDI

Hekimhanlı "Aşık Sadık Baba" adıyla bir site açıldı. Sitenin işlevini Halk Ozanları Kültür Derneği Danışma Kurulu Üyesi Araştırmacı-Gazeteci Süleyman Özerol üstlendi.

AŞIK SADIK BABA SİTESİ AÇILDI
Hekimhanlı Aşık Sadık Baba ile ilgili çalışmaları izlemek, belgelemek ve duyurmak amacıyla Halk Ozanları Kültür Derneği ve Ankara'da bulunan Hekimhanlı derneklerin iş birliği ile çalışmalar başlatıldı. İlk iş olarak da "Aşık Sadık Baba" adıyla bir site açıldı. Sitenin işlevini Halk Ozanları Kültür Derneği Danışma Kurulu Üyesi Araştırmacı-Gazeteci Süleyman Özerol üstlendi.

Sitede nelerden söz edilmesi gerektiğini şöyle sıralayalım:

* Sadık Babanın Yaşamöyküsü
* Şiirlerinden Örnekler
* Hakkındaki Kitaplar 
* Hakkındaki Yazılar
* Resimler
* Fotoğraflar
* Güvenç ve Karözü Fotoğrafları
* Hakkında Yazılan Şiirler
* Deyişleri ile ilgili kayıtlar videolar
* Notaya Alınan Deyişleri
* Hakkındaki Haberler
* Siteye Destek Verenler


Sayfada bir hafta içinde derlenerek yayınlanan yazılar aşağıda gösterilmiştir.

10 Kas 2014: Âşık Sadık Baba Kimdir?
11 Kas 2014: Sadık Baba
11 Kas 2014: Sadık Baba
11 Kas 2014: Sadık Baba
12 Kasım 2014: Hekimhanlı Sadık Baba (XVII. Yüzyıldan Günümüze Malatyalı Âşıklar)
15 Kas 2014: Hekimhanlı Âşık Sadık Baba Etkinliği

Öneriler olursa değerlendirilecektir.
Sitemiz Sadık Baba ile ilgili çalışmaları olanlara açıktır. 
BİR TEKKE VE TASAVVUF ŞAİRİ
SADIK BABA (1784 –1839)

Esas adı Hüseyin olan Sadık Baba, 1784 yılında Malatya’nın Hekimhan ilçesine bağlı Güvenç köyünde dünyaya gelir. Sadık Baba’nın annesi Kara Fatma, babası Kurada (Hurda) Ali’dir. Dedesi Hüseyin’in Erdebil Tekkesinden Elbistan’ın Kantarma köyüne, oradan da Malatya’ya geldiği rivayet edilmektedir.

Hayatı yoksulluk içerisinde geçen Sadık Baba, Hacı Bektaş Dergâhı’na gidene kadar hiçbir eğitim almamıştır. Burada tasavvuf ve tekke kültürüyle beslenen Sadık Baba, Arap alfabesiyle okuma yazmayı öğrenir ve şiirler yazacak kadar ilerletir.

On beş yaşında babasını kaybeden genç Hüseyin daha sonra yaşanacak bir kıtlık nedeniyle köyünü terk eder. Sivas Kangal’ın Ulaş nahiyesinde Karagavur lakabıyla tanınan varlıklı bir Ermeni’nin yanında azap (yanaşma, mevsimlik çiftlik işçisi) olarak çalışmaya başlar. Deyişler söylemeye de bu yaşlarda başlar. Burada başına bir gün ilginç bir olay gelecektir. Sıcak bir yaz günü köylülerle toplu halde değirmene buğday öğütmeye giderlerken dönüşte Sadık Baba kağnısında uyur; kağnı konvoyun en arkasında kalır. Mandalar da kağnıyı aniden Karagöl’e doğru çekerler. Sadık Baba gürültüyle aniden uyanır ki ne görsün kağnıyla birlikte gölün ortasında duruyor. Telaşlanmadan, gayet sakin bir şekilde mandalara “hoo” der ve kağnıyı kıyıya çeker. Sonradan durumu fark eden köylülerden bazıları, olaya şaşkınlık içerisinde tanıklık ederler. Önden gidenler durumu ağasına iletirler. Ermeni ağası hemen atına atlar ve göle doğru yola çıkar. Yarı yolda Sadık Baba ile karşılaşır. Gördükleri onu da hayrete düşürür: Kağnı ve mandalar çamur içerisinde olmasına rağmen Sadık Baba ve un çuvalları kupkurudur. Birlikte eve dönerler ve ağası onu karşısına alarak konuşmaya başlar:

“Oğlum Hüseyin işte senin senelik azapcalığın. Sen Hakk’ın sevgili bir kulu olmalısın. Bir gün sana sinirlenip kötü bir laf edersem, Tanrı beni affetmez. Vebalini üzerime alamam” der ve işine son verir.

Sadık Baba köyüne geri döner. Annesi ve iki ağabeyiyle Karaözü’ye göçerler. Burada Elif adında bir kızla evlenir. Osman ve Elif adında iki çocukları dünyaya gelir. Karaözü’de deyişler söyleyerek günlerini geçiren Sadık Baba’ya bazı köylüler içten içe bir kin beslerler ve araları iyice sertleşir. Durum o kadar ileri gider ki, bir Cem toplantısında Malatya’dan gelen dedeye şikâyet ederler. Dede, peyk (haberci) yollayarak Sadık Baba’yı Cem’e davet eder. Haberci Sadık Baba’yı cemaatin gözünde küçük düşürmek için haber vermeden geri döner. İkinci haberciyi gönderir. Onun da sokakta ayağı kayarak yere düşer ve dizi kanar. Durum Sadık Baba’ya malum olur ve Cem’e gelir. Dede, kendisine iki haberci yolladığını, niçin gelmediğini sorar. O da kimsenin kendisini çağırmadığını, hatta ikinci habercinin düşüp dizini kanatması olayı olmasa yine gelmeyeceğini söyler. Ardından da kanı şahit olarak gösterir. Dede cemaate döner: “Artık bununla uğraşmaktan vazgeçin” der ve Sadık Baba’yı Hacı Bektaş’a davet eder.

Hüseyin’e Sadık Baba unvanı dergâhta, çelebilerden Hamdullah Efendi tarafından verilir. Dergâh’ta tamamen olgunlaşan Sadık Baba tekrar Karaözü’ye döndüğünde şöhreti artmış, deyişleri ozanlar tarafından çalınır söylenir olmuştur.

Hacı Bektaş’ta kendisine yardımcı olan, asıl adı Ahmet olan Babo Dede, Sadık Baba’yı kendi köyü Başak’a davet eder. Karısı ve çocukları kendisiyle gelmek istemeyince, onları bırakarak Başak’a gelir. Burada Babo Dede’nin çocuklarına ders veren Molla Bektaş tarafından karşılanır. Kendisini küçümsediğini sezen Sadık Baba, yaşça ondan büyük olan Bektaş’a: “Ben senin gibi hocanın önünde Besmele çekmedim. Hak beni ağından okuttu.” diyerek havasını bozar. Molla Bektaş: “Eyvah, bunun ilmi benimkinden ileride” deyip Sadık Baba’ya kalpten bağlanır.

Sadık Baba bir müddet sonra Molla Bektaş’ı da alarak, doğduğu köy olan Güvenç’e gelir. Sadık Baba’nın sır katipliğini yapan Molla Bektaş, bacısı Meryem’i Sadık Baba ile evlendirir. Molla Bektaş ile günlerinin çoğunu büyük bir bölümü tek odalı, toprak damlı, yarı karanlık bir odada geçirirler. İkili, burada sohbet edip, deyişler söyleyerek kemençe çalarlar.

Sadık Baba 1839 yılında elli beş yaşındayken ölür. Bugün mezarı, Güvenç’in güneybatı yamacındaki köy mezarlığının orta bölümünde bulunmaktadır.

Her canın bir sevdası var serinde
Benim sevdam daim şalda abada
Vefa olmaz zamanenin yarinde
Hak’ka kail değil gözü obada

Nefs-i şehvet galip olsa bir kula
Arifler kelamın almaz bir pula
Hak’kı zikreyleme yalan dil ile
Hake mahsus olmaz gönlü kabada

Ademdir Hüda’nın dem-i devranı
Ademdir seyreden arş-ı rahmanı
Ademde buldular Hakk’ın ihsanı
Sakın ol kimseye etme ifade

Ademi yarattı Hak da bahane
Behre mendeyledi saldı cihane
Lütfu ihsan etti kula dehane
Adem oldu yine Hak’ka esabe

Uzak yakın deme diren katare
Erişe Haydar’dan derdine çare
SADIK der, yok deme sendeki vare
Ben de yok diyenler kaldı dışarda

Ser: Baş, kafa.
Nefs-i şehvet: Bir şeyi sevip ziyadesiyle isteme.
Arif: İrfan ve marifet sahibi
Zikr: 1- Anma, hatıra getirme. 2- Ağza alma, adını söyleme.
Hak: Tanrı.
Hüda: Tanrı.
Dem: 1-Soluk, nefes. 2-Gözyaşı.
Devran: Zaman, devir.
Arş-ı rahman: Kamil insanın kalbi
İhsan: Lütuf, bağışlanan şey…
Behre: Pay, nasip, kısmet…
Mend: Eklendiği sözcükleri “li” anlamı koyar (behreli: kısmetli, nasipli).
 Lütf-u ihsan: Bağış, bağışlanan, iyilik.
Dehan: Ağız.
Es’ab: Daha veya pek zor.

Kaynak: Ahmet ÖZERDEM: "Sadık Baba" adlı kitabından

Süleyman Özerol

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER

banner40

banner45

banner57

banner39

banner44

banner56