Ağır sırt çantalarının altında bile çevresindekilere gülümseyebilen dört konuk… Ellerinde çalgı aletleri; dillerinde, gönüllerinden coşan şarkılarıyla Malatya’dalar. Malatya’nın kütüğe çevrilen çınarlarının altına oturup başlıyorlar çalmaya, söylemeye.
Giyimleriyle, şarkılarıyla farklılar. Dilleriyle, fiziksel görünümleriyle farklılar. Malatya’ya konuk gelmişler.
Hani, saldırıya uğrayan, çaresiz bir varlık vardır. Karşı koyamaz hücumlara. Saldırıları hafifletme çabasıyla; savuşturma çabasıyla hep gülümser ya… Acı, umarsız bir tebessümdür dudaklarındaki. Gözlerindeyse müthiş bir korku, aşağılanmışlık vardır. İşte bizim müzisyen turist konuklarımızın duruşları, bakışları böyleydi.
Malatya’da sırtlarındaki ağır çantalarını hangi kütük çınarın dibine koyup da çalıp söylemeye başlasalar, cengâver zabıtalarımız yetişiyor. “Hadi hadi kalkıp gidin buradan. Kalabalık etmeyin. Eve eve..” Onlar da şaşkın ve çaresiz sırtlıyorlar çantalarını, düşüyorlar Malatya’nın eskiden heybetli çınarlarının olduğu caddelerinde dolaşmaya. Ama zabıta takipte… Zabıtaya göre müzik eşittir kalabalık, gürültü…
En son, bu sevimli grupla ayakkabıcı pazarının arkasındaki dibek kahve kokularının olduğu yerde vedalaştık. Selamlaştık, gülümsedik karşılıklı. İzin isteyerek fotoğraflarını çektim. Vedalaştık. Buruk bir gülümsemeyle sırtlarını dönüp Şire pazarına doğru gittiler.
Sahi, Malatya Belediyesi, zabıtalarına hizmet içi eğitimi verirken insanlık dersi de veriyor mu? Farklılıklara tahammül etmenin ve farklılıklara saygı duyarak birlikte yaşamanın güzelliğini de öğretiyor mu?
Sultan KILIÇ - Malatya