Sultan KILIÇ
Hrant Dink, memleketi Malatya’da anıldı. Malatya Emek ve Demokrasi Platformu'nun çağrısıyla Emeksiz Kavşağı, Kız Meslek Lisesi önünde bir araya gelen kitle, "Yüzleşin, Hrant'la, Soykırımla" yazılı pankart açarak karanfiller ve Hrant Dink'in posterleri ile yürüyüşe geçti. Hrant Dink'in Malatya Salköprü Mahallesi'nde bulunan evine yürüyen kitle sık sık, "Faşizme inat kardeşimsin Hrant", "Hepimiz Hrant'ız hepimiz Ermeni’yiz", "Yaşasın Halkların Kardeşliği" sloganlarını attı. Grup, AKP il binasının önünden geçerken “İşte burası, it yuvası” şeklinde haykırdı.
Silahlı sabıkalı, tesadüfen mi oradaydı?
Yürüyüş güzergâhında Salköprü Mahallesi Boztepe Caddesi’ne ulaşan kitleye ara sokaktan çıkan dört beş kişilik bir genç grup silahlı saldırı girişiminde bulundu. Polis ekiplerinin müdahale ederek arama yaptığı şahıslardan birisinin üzerinden bir adet tabanca çıkması kısa süreli gerginliğe yol açtı. Silahlı kişinin yanında bulunan şahıslar tarafından, basın mensuplarının çekim yapması engellenmeye çalışıldı.
Etkinlik, Hrant Dink’in doğduğu evin yıkıntıları önünde gerçekleştirildikten sonra aynı gün Malatya Emniyet Müdürlüğü bir yazılı basın açıklamasıyla saldırının Hrant Dink’i anmak üzere yürüyen gruba karşı bir saldırı olmadığını bildirerek: “Grup, Hrant DİNK’ in doğduğu mekâna ilerlerken, grubun 20 (yirmi) metre önünde durumundan şüphelenilen ve kaldırımda yürüyen genç bir şahsın şüpheli davranışları dikkat çekmiş ve İlyas sokak girişinde şahsın belinden bir adet tabanca çıkarıp ara sokakta bekleyen bir arkadaşına vermeye çalıştığını görülmesi üzerine elindeki silah alınarak şahıs etkisiz hale getirilmiş ve yapılan üst aramasında; 4 (dört) adet av fişeği, 19 (on dokuz) adet menşei belirsiz hap elde edilmiştir.
Yapılan ilk incelemede silahın el yapımı tek kırma tabir edilen yivsiz bir silah olduğu ve ruhsatının bulunmadığı, üzerinde kimlik bulunmayan şahsın, E.T. isimli erkek şahıs olduğu, ayrıca GBT kaydından 20 adet adi suçlardan kaydının bulunduğu ve aranmadığı, yürüyüşü gerçekleştiren grupla hiçbir ilgisinin olmadığı ve etkinliğin yapıldığı bölgede iş yerinin bulunduğu anlaşılmıştır.
Şahıs gözaltına alındıktan sonra gerekli işlemler için ilgili birime intikal ettirilmiştir. Bu konuyla ilgili bazı basın yayın kuruluşlarında yer alan haberler gerçeği yansıtmamaktadır.” Olayın yürüyüş yapan gruba yönelik olmadığını bildirmiştir.
Türkçe, Ermenice, Kürtçe anma
Hrank Dink'in doğduğu evin önüne gelen kitle burada Hrant Dink'in posterinin yanına mumlar ve karanfiller koyarak Hrant Dink'in şahsında katledilen gazeteciler için saygı duruşunda bulundu. Saygı duruşunun ardından hep beraber Ermenice, Kürtçe ve Türkçe olarak Sarı Gyalin ağıdını ve Ahmet Kaya ile özdeşleşen Ağladıkça eserini seslendirdi.
Ardından Malatya Emek ve Demokrasi Platformu adına Malatyalı Ermenilerden Hüsamettin Kurultay, basın açıklamasını sundu. Hüsamettin Kurultay, 8 yıldır Hrant'ın arkadaşları, ailesi, dostları olarak halkların kardeş olduğu bir ülke için adalet istediklerini ifade etti.
"Hrant Dink'in katlinin arkasındaki gerçek faillerin ortaya çıkarılması için taleplerimizi yineliyoruz" diyen Kurultay, "Bugün hemşerimiz Hrant Dink'in katledilişinin 8. yılında Hrant'ın memleketi Aspuzu'da, Malatya'da yürüdüğü ve koştuğu sokakta, Boncuklu Sokak'ta bir kez daha katillerden hesap sormak ve sevgili Hrant'ı anmak için bir araya gelmiş bulunuyoruz." şeklinde konuştu. Kurultay, katılımcıların sık sık slogan attığı konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Hrant Dink’in, gazetesi önünde arkasından kurşunlatılarak öldürülmesinin üzerinde tam sekiz yıl geçti. 2007’den 2015’e, adalet beklentisi ve talebiyle geçen sekiz yıl. Takvim yaprakları 2015’i gösterirken, 1915'in yüzüncü yılı, Hrant Dink cinayetinin örtülmesinin, delillerin karartılmasının, katillerin korunup kollanmasının, devlet içindeki cinayet sorumlularının gizlenmesinin, mahkeme adı altında müsamere yapılmasının sekizinci yılı.
Sekiz yıldır olduğu gibi bugün de Hrant’ın ailesi, dostları, sevenleri, ilericiler, demokratlar, sosyalistler, Türkiye’nin demokratik, halkların kardeş olduğu bir ülke olması için mücadele edenler, yeniden “Adalet” istiyoruz. Hrant Dink’in katlinin arkasındaki gerçek faillerin ortaya çıkarılması için taleplerimizi yineliyoruz. Bugün, hemşerimiz Hrant Dink’in katledilişinin sekizinci yılında, Hrant’ın memleketi Malatya’da, yürüdüğü ve koştuğu sokakta, bir kez daha katillerden hesap sormak ve sevgili Hrant’ı anmak için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Arkadaşımız Hrant’ın doğduğu, ancak tahammülsüzlük sonucu yıkılan evinin bulunduğu bu boş alandayız.
Son yıllarda belki en çok kullandığımız saptamalardan birisi de Ortadoğu’da özellikle de Türkiye’de tarihin; dünyanın öteki ülkelerine göre çok daha hızlı aktığı” gerçeğidir. Ama bu hızlı akış içinde öyle konular var ki, etrafındaki olaylar hızla akarken o adeta tarihin akışına direniyor. “Hrant Dink’in katli davası” da tarihin akışının içinde “Akmayan bir damar” olarak, sekiz yıldan beri adeta başladığı günlerdeki yerinde; sadece cinayetin “ayak takımı” diyebileceğimiz “tetikçilerin” cezalandırılmasıyla (ödüllendirilmesi de diyebiliriz) sınırlı bir eşikte duruyor. Oysa daha ilk günlerinde Hrant Dink cinayetinin Rahip Santoro, Malatya Zirve Yayınevi Cinayetleriyle bağlantılı bir cinayet olduğu, Dink’in katillerinin Trabzon Jandarması, Trabzon Emniyeti,
İstanbul Emniyeti ve zamanın İstanbul Valisi Muammer Güler’in de içinde oluğu üst düzey yetkililerin teşviki, kol kanat germesi ve göz yumması ile gerçekleştirilen bir cinayet olduğu, olup biteni şöyle bir izleyenler için bile sır değildi. Ama cümle âlemin gördüğünü mahkeme görmedi; “Örgüt yok” deyip sadece tetikçi ve en yakınındaki iki kişiye “ödül gibi cezalar” vermekle yetindi.
Ne hikmetse Hrant Dink'in öldürüldüğü 2007 yılında Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi'nde amir olan şu anda ise Cizre Emniyet Müdürlüğü görevini yürüten Ercan Demir hakkında, Hrant Dink suikastına ilişkin "kamu görevlilerinin ihmali" olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında yakalama kararı çıkartıldı. Emniyet Müdürü Demir, savcılık tarafından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi ancak mahkeme yurtdışına çıkış yasağı koyarak Demir'i serbest bıraktı. Savcı Kökçü'nün itirazı üzerine Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği'nce Demir hakkında yakalama kararı verildi.
Hrant’ın katledilmesinin sekizinci yılına girerken savcılığın Ercan Demir hakkında böyle bir karar vermesi manidardır. Yine aynı emniyet amirinin Cizre’de ki icraatları neticesinde 5’i çocuk 7 kişinin öldürülmesi, durumun vahametini gözler önüne koymaktadır.
Aynı biçimde sekiz yıldan beri alanlardan bazen on binlerin haykırışlarına dönüşen talepler aynıdır:
“Adalet istiyoruz”, “Gerçek sorumluların yargı önüne çıkarılmasını istiyoruz!”
Elbette ısrar edeceğiz, yılmayacağız; gerçeklerin ortaya çıkması için Hrant’ın katillerinin layık oldukları cezaları alması için mücadelemizi sürdüreceğiz. Çünkü bu dava bir adalet arayışının yanı sıra Türkiye’nin demokratikleşmesi davasıdır. Bizler bu davanın muhatabını, bu katil zihniyeti çok yakından tanıyoruz.
“Dipsiz kuyular Ermeni, Süryani, Asuri, Keldani cesetleriyle doldu”
Bu katil zihniyete sımsıkı sarılan iktidar müptelalarına sesleniyoruz; “Sizler, 24 Nisan Çanakkale Savaşı kutlamalarıyla, düzmece yargılamalarla, Paralel devlet masallarıyla, sözde kulağını çektiğiniz tetikçilerinizi teşhir etmekle ve kilise imarına onay vermekle sadece kendinizi avutabilirsiniz; ama halkları artık asla avutamazsınız… Ya Hrant’la, Soykırımla yüzleşeceksiniz… Ya da varlığınızı armağan ettiğiniz katil zihniyet ile birlikte tarihin çöplüğüne süpürüleceksiniz!
24 Nisan 2015; büyük felaketin 100. yıldönümü yaklaşıyor… Tam 100 yıl önce işte o katil zihniyet yaşadığımız toprakları insansızlaştırmak, medeniyetsizleştirmek için iş başındaydı. Ermeniler sonu ölümle biten bir yolculuğa çıkartıldı. Fırat kan aktı, Yaşar Kemal’in de dediği gibi Fırat Nehri kan aktı. Dipsiz kuyular Ermeni, Süryani, Asuri, Keldani cesetleriyle doldu. 100 yıldır büyük felaket hep inkâr edildi. Hrant “İnkârı ikrarla değil idrakle aşabiliriz.” diyordu. O, her karanlığın sonunun aydınlık olduğuna inanıyordu. Bizler de bu gerçeklikten hareketle başta Hrant’ın katledilmesi ve Ermeni soykırımı olmak üzere yaşatılan bütün katliamlarla yüzleşilir, bir asırlık kanayan yara artık diner, halkların eşit ve özgür olduğu adil bir dünyayı hep birlikte kurarız.”
SULTAN KILIÇ