Bir yeri, insanı, vatanı anlamak için gurbete mi düşmeli hep?
Veya anladıklarımız yaşanan gerçeğin neresine tekabül eder.
İnsan dünya gurbetine çıkalı Allah’ı arıyor, kaybettiği cennetini özlüyor. Hayatı boyunca bu gurbeti sona erdirecek adımlar atmakta, sözler söylemektedir. Yalnız kaldığında birden uzak kaldığı şeyleri anıyor, arıyor. Şahit olduğu bir söz onu diyar diyar gezdiriyor, yüreğine en onulmaz yaralarını deşiyor. Dinlediği türkü onu hatıraların izinde uzun bir yolculuğa çıkarıyor. Yaşanan her şeye tekabül eden bir olay, insan ortaya çıkıyor.
Ben nerdeyim şimdi.
Bu imge zihnimde büyüdükçe büyüyor. Yaşadığım hayat değil de gerçek o hatıralarda saklı gibi duruyor. Bu memleketler, şehirler beni gün geçtikçe azar azar boğuyor. Çıkmak lazım ama kendimize sardığımız sorumluluklar bizi buraya hapsediyor. Hapis sürdükçe özlem artıyor. Geldiğim bu yer ait olmak istemediğim, olamayacağım bir yer… Geldiğim an, çıkmak istediğin an iken şimdi gitgide şartlar denilen muamma beni daha çok bağlıyor.
Biliyorum o mekânlara vardığımda, özlediklerime dokunduğumda bitecek bu büyü. Bir hafta geçmeden hayal ettiğim her şey tuz buz olacak. Aradığımı bulamayacağım. İnsanlar olmayacak, sesler kesilecek, yerler mühürlenecek. Varlık âleminde her şey bomboş kalacak. Bu karşılıksız durum beni yeni yolculuklara çıkaracak. Yeni gurbetler beklerken beni, bu sarmal içinde nasıl çıkacağım bilmiyorum.
sabah uykusunun mahmurluğu ile bir meşe ağacının altında uyuyakalmak…
bir sabah güneşini selamlamak…
bir bahar günü akar serin sulardan içmek…
bulgurlaşmış karlardan yemek…
yemlikleri, gızerleri, bivokları, kengerleri topraktan çıkarıp yemek…
yaptığımız Hellinlerde yabanda küçük evler yaratmak…
otlattığın hayvanları akşamüzeri sulamaya götürürken onların coşkulu çabalarını izlemek…
baharda koyunların kuzuları, keçileri oğlakları ile akşam kavuştuklarında o soğuk ve yalnız coğrafyaya en güzel seslerini vermeleri…
köyün deresinde büyük barajları tanımadan bilmeden ismini koyduğumuz Baraji Mamke’de yıkanmak…
derede tuttuğumuz balıkları pişirip yemek…
bahçelerden üzüm, vişne, sebze aşırmak…
seslerimizin yankılandığı ve yalnızlığımıza eşlik ettiği vadilerde yüksek sesle türkü söylemek…
diğer köylerden gelenlerle tanışmak…
bazen onlarla kavga etmek…
çobanlık yaparken dudakları kurumuşçasına susamak…
belimize sardığımız ve annemizin çökelek ile yağdan yaptığı çomağımızı serin havada yemek…
derin vadilerde yuvarladığımız taşların ardından bakakalmak…
bir harman yerinde savrulan sapların eriyip tükenmesini seyretmek…
yeni bir hozana bırakılan hayvanların yanında olmak…
buğday tarlasını biçip yorgun bedeni gölgeliğe bırakırken, soğuk bir ayranın verdiği gücü hissetmek…
keklik seslerini dinlemek…
yeni çıkan kekliklerin seke seke yürüyüşlerini izlemek…
taşlarla- ağaçlarla kendimize küçük evler yapmak…
köyler arası maç yapmak…
okul bahçesinin tozlu sahasında en iddialı maçlar yapmak…
geçip giden toprak yollarda giden arabaların bıraktığı toz bulutunun ardında bakakalmak…
bahar yağmuruna yakalanıp, önce ıslanamamak için kaçacak yer arayıp bir yere sığınma ümidini kaybederek teslim olmak ve iliklerine kadar ıslanmak…
köyün mezarlığına gömülen sadece bedenler değil umutlar, hüzünler, hayaller ardından uzun bir ağıt yakmak…
sıcak günlerin ardından yağan bir yaz yağmurunda kavrulmuş toprak kokusunu ciğerlere çekmek…
Yaşanan neydi?
Bir hayal miydi?
Özlenen, hiç unutulmayan, hep çocukluk hayalleri…
Bu izler dışında yaşanan bir şey yok mu? O yıllardan sonra onlarca yıldır yaşıyorum. Okul hayatı, evlilik, çocuklar… Ama geride kalan sadece Güveçli’nin toprağına yapışmış hayaller… o hayallerin şahidi topraktan ve binalardan başka bir şey kalmadı.
Geri dönmek… Kavuşmak ne zaman? Sürgünü mü ne zaman tamamlayacağım? Hiç olmayacak ve başka bir kuşağa taşınmayacak bu derdimi ne yapayım? Geri dönmek hatıraları diriltmiyor. Belki geleceğe bırakarak yeni kuşaklarla beraber bir köprü kurmak. Tükenmiş bir halde değil diriltici nefeslerin, yaratıcı iradelerin var olduğu hal ile dönmek. Bir muştu getirir, kayıp halkayı bulmuş gibi dönmek.
Arguvan’dan çıktığım bu gurbet daha ne kadar sürecek?
Uzayıp giden, yolları karmaşıklaşan hayatta ne zaman ve nasıl döneceğim…