TARİHSEL SÜREÇTE KÜRT HALKI ve SURİYE COĞRAFYASI  

M.Ali Çabuk
     Kürt Halkının Suriye Coğrafyası üzerindeki yaşamı 5000 yıl öncesine kadar dayanır. Bu sürenin ilk yıllarından itibaren yazı icad olduğundan belgeler bunu bize ispatlamaktadır. Kürtlerin kurmuş oldukları Guti, Hurri, Mittani ve sonradan Med Devletleri Suriye’nin, özellikle de Suriye’nin Kuzeyi’nin bir diğer halklar ile Kürt coğrafyası olduğu tartışma kabul etmez. 

     Kürtler yaşadıkları yerlerde kendi öz inanaçları ile yaşarlardı. Bu inançlar Zerdüştlük, Alevilik, ve Ezdailik olup bir birini tamamlayan aynı kaynaklı dini inançlar idi.

      Kürtlerde Zerdüştlük ve Alevilik 5000 yıl öncesine kadar  bilinen bir gerçektir. M.Ö. 3000 yıllarında Mahabad ve öğrencileri altın sim ile 12 000 dana derisi üzerine Zerdüştlü ve Aleviliğin ilk temellerini atıyorlardı (Büyük İskender bu derileri yakmıştır, bu yazılardan çok azı günümüze kalmıştır.)  M.Ö. 2042 yılında vefat eden Haşeng (BIRAHİM) ise beş adet kitapçık bırakmıştır. Bu kitapçıkların üçü Aramice ve ikisi Kürtçe olan bu yazı kaynakları her ne kadar yok edildi ise de günümüze kadar etkileri kuvvetli biçimde yansımıştır. Bu yansıma Yunan, Mısır, Hint ve Çin uygarlılarının yansıması ile en çok kalmıştır. Çünkü dünyada felsefeyi ilk kuramlaştıran Halk Kürt halkıdır. Öyle şimdiki savunulduğu gibi Eski Yunanlılar değildir. Hititler ise Aleviliği dağa taşa işlemişlerdir. Hititler birilerinin dediği gibi ‘’kaybolan halk’’ değildir. Hiçbir halk kaybolmaz. Yeni belge ve bilgiler bulunup bilisel veriler geliştikçe Hititlerin Kürt oluşu açığa çıkmaktadır.

     M.Ö. 660 Yılında Zerdüşt adlı zerdeşt tarihsel süreçte olgunlaşan Kürt yaşam inancını kuramlaştırarak Zerdüşt dinini İranî Halkların resimi dini yapmayı başarmıştır.

     Sümerler zamanındaki inançlar, olgunlaşma süreci sonucunda HAQ ve DOĞA dini olarak da Alevilik Mezapotamya coğrafyasında Halkların inancı olarak devreye girmiştir.

      Semavi dinler ve diğer Uzak Doğu dinlerinin üzerinde Aleviliğin kısmi etkileri etkileri mevcuttur. Dünyadaki her inanç ve düşünce Mezapotamya Antik Kültürü’nün etkileri ile şekillenmiştir. Bir zamanlar pagan dinlerininin hışımına uğrayan Alevilik, Semavi Dinlerinin, özellikle Hırıstıyanlığın yaygınlaşması ile Hırıstıyan hışımına, Müslümanlığın gelişimi ile de Müslüman hışımına uğramıştır. Çok büyük bedeller karşılığında günümüze kadar ulaşabilen Alevilik, şu an tarihinin en büyük yok edilme tehlikesi ile karşıkarşıyadır. Dehşet bir asimilasyon programı  girdabına sokulan Alevilik özünde varolan barışçıl örgütlenmesini üst aşmaya ulaştırıp, büyük, barışçıl alt/üst oluşmunu yaşayabilmeli.

          GENELDE SURİYE, ÖZELDE AFRİN ALEVİLERİ
     Yukarıdaki kısa tarihsel tanıtım çabasından, yakın tarihe doğru yaklaşırken, Değerli insan, araştırmacı yazar, Suriye ve özellikle Afrin ve yöresini çok iyi bilen, 88 yaşındaki Ali Göçmen ile birlikte sohbet tarzı anlatım ile konumuza devam edeceğiz.

     -Sn Göçmen, Alevilik ile Nusayrilik aynı mıdır?

     - Hayır. Alevilik ile Nusayrilik ayrı şeylerdir. Nusayrilik İslamiyetten sonra oluşan, çok koyu Ali Traftarlığıdır. Nusayrilikte Hz. Ali öncelikleri hakimdir. Nusayriliğin Alevilikle ilişkisinin olmadığı kadar, Şiiliğin de Alevilikle bir ilintisi yoktur. Ancak Alevileri Müslümanlaştırmak için egemenler Nusayrilik ile Şiiliği kullanmak istemişlerdir
       Alevilik ise bambaşka bir inançtır. Alevilik çok eski bir inanç olduğu gibi çok farklı kural, kaide, düşünce ve ritüeller üzerine kuruludur.

       -Kürtlerin Suriye’nin Kadim Halklarından bir olduğunu olduğu bilgisine sahibiz, ancak Anadolu’dan Alevilerin Suriye’ye gidişleri hakkında bilginize başvurmak istiyoruz.
      -Hay hay efendim…
        504  Yıl önce Yavuz Selinin katliamından kaçan Alevi Kürtler,çoluk çocuk, kadın erkek, genç ihtiyar Malatya, Urfa, Antep, Kilis üzerinden ( katliamda kaybettiklerinden başka) yollarda kayıplar vererek sık ormanlarla kaplı bir dağa ulaştılar. Dağın güney eteklerinde yerli Ezidi Kürtlerle karşılaştılar. Kurmanci Kürtçesi ile konuşan bu ırkdaşları ile kısa zamanda anlaşıp kaynaştılar. Osmanlı askeri kuzeyde uzaklarda kalmış, güneyde ki kısımlar güvenli diye yerleşmeye karar verdiler. Doğanın koruduğu ağaçları meyveleri ve otlarını yiyerek yaşamlarını sürdürdüler. Sonra yerli kürtlerdende yararlanıp hayvancılık ve tarımcılığa yöneldiler.
        Hatayın Kırıkhan ilçesinin doğusundan başlayıp Kilisin güneyine kadar uzanan bu dağın yöresine Kürtler  Çoye  Kurmenç, Araplar Cebel Kırat, Türklerde Kürt dağı dedi ve zamanımıza kadar sürdü yörenin ismi. Uzun yıllardan bu yana, Romalıların ( Bizans), Memlukların, Arapların askerleri gelip geçtikleri halde kalmamışlar,ilk olarak Kurmancı Kürtler burada yerleşerek yurt edindi Kürt Dağını.
             Yüz yıllarca hiçbir devletle ilgi kurmadan kendi aralarında karar ve kurallarla yaşadılar. Acı ve tatlı günlerini ezidi kürtlerle mutlu yaşayıp çoğaldılar.
     2 Yıl sonra ( 1516 ) Yavuz Selimin askerleri  Kürt dağının 60 km doğusundan geçip Halepte 80 bin Nusayri  Aleviyi öldürdükten sonra, Mısıra Memlukların üzerine yürürken Kürt dağı Kürtleri yeni saldırının dışında kaldılar.
         Yavuz Selim memlukları da yenilgiye uğratınca Suriyeyin Halep şehrine bağlı Kürt dağı da Osmanlı yönetimine geçmişti. Ancak Kürt dağı Kürtleri Devleti hiçbir zaman tanımayıp bağımsızlıklarını sürdürdüler.

       -Ezidilerin Afrin’de olmaları, Anadolu’dan kaçarak giden Kürt Alevileri cesaretlendirmiş sanırım.Doğru mu anladım efendim.

       -Cesaretlendirmez mi? Aynı dil, aynı kültür, aynı halk… Çok iyi komşuluk ilişkileri içerisinde yaşamışlar karşılıklı ticaret ve güven duygusu ile yaşamışlar.

          -Sizce Ezidiler ne zaman oralara yerleşmişler.

         -Orası Ezidilerin yani Kürtlerin Kalu Beladan bu yana vatanları. Kürtler çok sayıda devletler kurdu o toprakları da kapsayan… Suriye’nin birçok yöresinde Kürtler çoğunluk halde yaşıyorlardı.

        -Peki efendim,  Yavuz Sultan Selim baskısı ile kaçan Alevi Kürtler Kürt Dağında öylece kaldılar mı? Başka yerlere göç etmediler mi?

        -20. Yüz yılda Orta Doğu: İngilizler ve Fransızlar tarafında paylaşılırken Suriye de ( Hatay dahil ) Fransızların payına düşmüştü. 1918 de Suriyeyi teslim alan Fransızlar, Haleb e bağlı Kürt dağı Kürtleri ile ilgilendi. Dağın eteğinde akan ırmağın yanındaki arazinin plan proje ve parselasyonunu yapıp ırmağın ismine izafeten Afrin ismi ile ilçe merkezi, yaparak Kürt dağı ve eteğindeki köyleri de ona bağladı.

        Fransızlar halkın yaşam tarzına ve dinine karışmıyorlardı. Gerek Osmanlı Devleti ve gerek  Suriye nin Arap Sünni Devletinin baskısı ile Kürt dağı Halkı siyaseten Sünniliği kabul etti ancak dışarda Sünni gibi görünüp içeride Alevi gibi yaşamlarını sürdürüyorlardı.
    Afrinin yakınında ‘’Mome Bate ‘’ adında biri yurt kurmuş, zamanla Atmalılar başta olmak üzere birçok aşiretlerden de kimselerin katılımı ile büyük bir köy halini almıştı. Köye de ‘’Mamo Bate’’ adına izafeten Mobat Dendi. Diğerleri Devlete karşı Sünni gibi göründükleri halde Mobatlılar Aleviliğinde direndiler ve ibadetlerini Anadolu Alevileri gibi sürdürdüler. Hatayla birlikte Kırıkhan da Suriyeden ayrılınca Sinamilli dedeleri Kırıkhandaki babam vaıstası ile Afrine gidip Mobatta ibadeti yürütüyorlardı.
   Kilis Suriyeden ayrıldıktan sonra, Afrinlilerin tek ekonomik bağ kurduğu yer Halep oldu. Halebin Şıh Mahsut mahallesinin çoğu Afrinlidir.
                            
                       ATMî ve SİNEMİLLİ AŞİRETLERİ

    -Sn. Göçmen, Momé Bate (Mobat) şimdi büyük bir ilçe olup Atmi ve Aşiretlilerin yaşadığı bir yer. Anlatımınızdan bu çıkıyor. Peki başka yerlerde de Atmi ve Sinemilli Aşiretliler yaşamıyor muydu?

    -Atmi ve SinemilliAşiretleri daima yanyana olmuşlardır. Daha önceleride sanırım konferede yaşıyorlardı. Suriyede de çok yakın ve iç içe yaşadılar.
     Atmi ve Sinemilli Aşiretleri Mobat’ta, Afrin’de, Kobani’de, Humus’ta, Halep’in Türkmen Mahallesinde de Alevi Türklerle, Ayrıca Palmira-Benyas’ta, Şam’ın Kürt Mahallesinde, Ürdün’de Ve daha başka bir çok yerde yaşamışlardır. Şu anda da hala yaşıyorlar.

      -Sn. Göçmen bu değerli bilgiler için çok teşekkür ediyorum. Sanırım Alevi Dedeleri bir Kültür elçisi gibi Anadolu’dan çıkıp Suriye toprağında cemler yaparak, Aşiretlilerin asimile olması önünde bir engel teşkil ediyorlardı.

       -Ben çok iyi hatırlıyorum. Kırıkhan Suriye’den ayrılıup İskenderun Livasına bağlandığında, Maraş’tan gelen sinemilli Mamo Dede önce bizim evimize, yani Kırıkhan’a gelirdi. Ve Kırıkhandan da Suriye’ye Taliplerini ziyaret etmeye giderdi. 
        Evet, Alevi dedeler Anadolu’dan Suriye’ye geçerek, bir kültür elçisi gibi bilgilerini Suriye deki Taliplerine ulaştırırlardı Bu çok önemli bir görev idi ve yapılıyordu. Bu konuda Alevi Dedelerin hakkını teslim etmemiz lazım…

          ATMİ ve SİNEMİLLİ Aşiretleri tarihsel süreçlerinde birlikte yaşamışlar. Bu yakınlıkları bir tez ile incelenmeye değer. 
         Bundan sekizyüz sene evel bile beraberliklerine dair söylenceler var. Daha da önemlisi her iki aşiret beraber aynı rotaları takip ederek kader birliği yapmışlardır.
         Belki de Atmi ve Sinemilli Aşiretleri birbirinden kopan iki büyük aşirettir. Yoksa bu uzun yakınlık dönemi nasıl oluşsundu ki.
         Aşağıya konu ile ilgili bir alıntı alayım. Çünkü gerçekten çok önemli,
       ‘’
 Maraş kolundan derlediğimiz bir rivayete göre,
Sultan Sinemilli, Horasan'dan Anadolu'ya Koca Seyit, Mir Seyit, Seyit Mençek ve Musa Hardi adlarındaki zatlarla birlikte gel-miştir. Bunlardan ilk üçü, Ağuiçenler ocağının aynı adla anılan üç kolunun atası kabul edilen kişilerdir. Musa Hardi ise aynı söylenceye göre Maraş yöresindeki Atmalıların atasıdır.
İbrahim Sinemillioğlu ile özel görüşmenin kayıtları / 2005 Yazı
Yukarıdaki alıntıyı, KIRK BUDAK dergisinin 6. Sayısında, AY-FER KARAKAYA'nın, Av. İBRAHİM SİNEMİLLİOĞLU'undan aldığı kayıtlıdır.’’

                         ATMİ ve SİNEMİLLİ Aşiretileri halkı kendi aralarında çok evlilik yaptıkları gibi AĞA AİLELERİ de çok evlilik yapmışlardır.
           Atmi ve Sinemilli aşiretlerinin yakınlığı ile ilgili ikimci bir örnek daha vermek istiyorum. 
           1. Dünya Savaşından sonra emperyalist işgaller oluşunca Atmi Ağası Yakup Hamdi Paşa ile Sinemilli Ağası TAPO AĞA beraber hareket ederek kader birliği yapıyorlar. Her ikisi silahlı kuvvetlerini birleştiriyor, sırt sırta vererek savaşıyorlar.

         Bir üçüncü örnek vermeden geçemeyeceğim. 
         Altı yıl önce Atmi Ağası Sn. Ali Bozdağ ile röportaj yaparken ilginç bir anlatım ile karşılaştım. Sn Bozdağ dediki ‘’ Bizim Bozdağ Ailesi Sünnü ama genellikle Ağa kişi bir Alevi kadın ile evlenir. Ve bu kadın bazen de Sinemilli Aşiretinden olup, Alevi evliliğidir.’’ Deyince araya girmiştim ‘’Neden Alevi kadın alıyorsunuz Ağanıza?’’ ‘’Çünkü Aşiretin yarısı Alevi’’ diye cevap vermişti bana. Ben tekrar sorduğumda ‘’Peki ama Sinemilli Alevi kadın tercihiniz neden?’’ diye sorunca da ‘’ Atmi ve Sinemilli Aşiretlerini birbirinden koparmamak için’’ diye cevap vermişti bana. Başka bir soru da sormuştum Sn Ali Bozdağ’a ‘’Peki Atmi Aşiretinin yarısı Alevi Yarısı Sünnü, İlk önceleri bu aşiret Sünnü müydü yoksa Alevi miydi?’’ Diye sorduğumda hiç tereddüt etmeden Önceleri Aşiret Halkının tümü ALEVİ idik. Aşiretin selameti için yarısı Sünnüleşti ama sala kopmadık birbirimizden.

        Atmi Aşiretinin ALEVİ DEDESİ YOKTUR. Adıyamanda olduğunu duydum. Ama madem var ise neden hiç sesi çıkmadı.ATMİ AŞİRETİNİN DEDELİĞİNİ SİNEMİLLİ AŞİRETİ DEDELERİ yapar. Sinemilli dedelerimiz AĞUİÇEN OCAĞINA BAĞLIDIRLAR.

           AĞUİÇEN OCAĞI

       ‘’Ağuiçen’in  doğum  ve ölüm tarihleri tam olarak bilinmiyor. Asıl adı Seyyid Temiz'dir. Ağuiçen, 1221 Moğol işgalinden sonra  Anadolu’ya  göç edenlerdendir.  Ağuiçen'in dedesi Seyyid Lokman Perende'dir. 1221  veya  1222  tarihlerinde  Erdebil'de  vefat ettikten sonra onun torunları  Anadolu'ya  göç ettiler. Saltuklu ulularının  anlattıklarına  göre Karadonlu Can Baba da Seyyid Temiz'in  kardeşidir. Seyyid Temiz (Ağuçan), kardeşi Seyyid Can'la birlikte gelip Elazığ'ın Sün Köyü’ne yerleşti. Onların soyağaçları, Ebu’l Vefa kanalıyla  İmam Zeynelabidin'e ulaşır. Anlatılanlara ve eldeki verilere göre,  yerleştikleri  bu bölgenin  beyleri, onları sınamak için  kendilerine bir fincan  ağı (zehir) sunar. Seyyid Temiz; ağıyı içip bir damlasını  harcamadan, parmağından gerisin geri fincana akıtır. Küçük kardeşi Seyyid  Can da  ağıyı içip topuğundan gerisin geri fincana akıtır. Ondan sonra  bu kardeşler ve soylarına "Ağuiçenler" ya da  "Ağuçanlar"  denmiştir.
Ağuiçen kardeşler,  Baba İshak İsyanı’na katıldılar.
Bu kardeşlerden Seyyid Can, 1246'dan sonra (muhtemelen Hacı Bektaş ile birlikte)  Sulucakarahöyük'e gitti.  Seyyid Temiz'in dört oğlu oldu.  Koca Seyyid, Köse Seyyid,  Mir Seyyid, ve Seyyid Mençek.  Koca Seyyid, Elazığ’ın Sün Köyü’nde yatmaktadır. KocaSeyyid'in soyu, Elazığ Sün Köyü, Erzincan Ardos ve Erzincan-Ilıç-Nordan  Köyü'ne yerleşti. Bir kol da Molla İbrahim'in evlatlarından, Güzel ve Hasan Arslanoğlu adıyla Amasya’nın Göynücek ilçesinin Tencirli Köyü’ne geldi. Seyyid  Temiz' in diğer çocukları,  Köse Seyyid, Mir Seyyid, ve Seyyid Mençek, Çemişkezek Ulukale Köyü'ne  yerleştiler. Seyyid Mençek'in bir kolu Çorum'a ve Tencirli Köyü’ne geldi. Söylencelere göre Köse Seyyid Ulukale Köyü’nde çobanlık yaparken, Ulukaleliler yol açmak için büyük bir kaya ile uğraşmaktadır. Çoban oradan geçerken, oradakiler ona takılır. “Çoban; senin ulu bir soydan geldiğini söylerler, haydi kerametini göster de  bu taşı yuvarla” derler. Çoban da gelip kayanın bir tarafından tutar; “Ya Hızır!” deyip taşı yuvarlar. Ulukaleliler şaşırır. Kimileri,  “Bu evliyadır”; kimileri, “Ermiştir” veya “Derviştir”  der.  Ağuiçen'li Çoban olan Köse Seyyid, Ulukale'nin başındaki  Sekel Yaylası’nı  geçip Kozuk Yaylası’nın başına gelir. Orada dinlenmek için uzanıp yattığında olduğu yerde Hakk’a  yürümüştür.
Çemişkezek  13. yüzyıl sonlarında Saltukluların eline geçti. Saltuklular burada Melkişan Beyliği'ni kurdular (“Saltuklular” adlı kitaba bakınız). Ulukale, Çemişkezek'in bağ bahçesi çok olan güzel bir köyüdür. İşte bu sıralarda  Seyyid Temiz’in oğulları Köse Seyyid, Mir Seyyid ve Seyyid Mençek, Dersim'e göçüp  Ulukale Köyü’ne yerleşirler.  Köse Seyyid;  köyün kuzeyinde bulunan Karpan Dağı’ndaki Sekel Yaylası veya ona bitişik olan kuzeyindeki Kozuk Yaylası'nda iken Hakk’a yürür. Mekânı Kozuk Yaylası’nın başındadır. Daha sonra, kardeşi Mir Seyyid de orada Hakk’a yürümüş, mekânı da orada kurulmuştur.
Orası Ağuiçen Yatırı olarak bilinir.Yakın tarihe dek, oralara yaylaya çıkanlar tarafından ziyaret edilip üzerinde kurbanlar kesilirdi.
Daha sonra, Seyyid Mençek Hozat'ın Karabakır (Bargini) Köyü'ne yerleşti. Ağuiçen'in oğluSeyyid  Mençek'in Karabakır Köyü'ndeki türbesi, hâlâ yöre halkı tarafından  önemli bir ziyaretgâh olarak görülüp ziyaret edilmekte ve üzerinde kurbanlar kesilip mumlar yakılmaktadır. Ağuiçen ve Saltuk ulularının  nesilden nesile aktardıkları kadarıyla,Ağuiçenler, Seyyid Lokman aracılığı ile Seyyid Ebu’l Vefa'ya, Seyyid Ebu’l Vefa aracılığı ile de  İmam Zeynelabidin'e ulaşır. ‘’ https://kureysan-talibi.tr.gg/A%26%23286%3BU-%26%23304%3B%C7EN-OCA%26%23286%3BI.htm
 
         Ağuiçen ocağını alıntıladıktan sonra tekrar Değerli insan Sn. Ali Göçmen ile beraberiz. Ali Göçmen Bey her ne kadar Kırıkhan’a bağlı Aktepe köyünde doğdu ise de Afrinlilerle aynı kaderi yaşamıştır. Kırıkhan İskenderun Livası’na, İskenderun da Halep Vilayetine bağlı idi Sn. Göçmen dokuz yaşında iken Hatay’ın Suriye’den ayrılarak önce bağımsız sonrada Türkiye ye bağlanması ile T.C. vatandaşı olmuştur, ama akrabalarının çoğu Suriye tarafındakalmıştır. Özellikle Afrin, Şam- Kürt Mahalesi, Humus, Halep Şıx Mahsut, Palmira –Benyas gibi yerlerde çok sayıda akrabaları, Aşiretlileri Atmiler ve dostları Sinemilliler kaldılar. İçsel burukluk yaşandı ve o burukluk şimdi hala devam ediyor.

          -Sn. Göçmen Afrin’in şu anki durumu hakkındaki düşüncenizi alabilir miyiz?

          -     Suriyenin içinde savaş patlayınca tek güvenli yeri Afrin ve dolayısı ile Kürt dağı idi. Böyle olunca 100 bin e ulaşamayan Afrinin  nüfusu 500 bini aştı. 50-60 sene öncesine kadar Afrin ve köylerinde Kürtlerden başka kimse yokken, sonra Araplar da gelmeye başladı. 360 köyü olan Afrinin 60 köyde Araplar, 300 köyde de Kürtler oturmaktadırlar.
    Türkiyenin topu,tüfenği,tankı,ucağı,insansız hava aracı ve 30 bin askeri ile öncülük edip Afrine girdiği ÖSO,iktidardaki mevcut Alevi Arap yönetimine düşman olduğu gibi, Kürtlere de düşmandır. Türkiyenin tek yöneticisi 504 yıldan bu yana sahip olduğu Kürtleri Afrin ve dolayısı ile Kürt dağından çıkarıp yerlerine ÖSO cu Arap Sünnileri yerleştirmeyi tasarlıyor. 504 yıl önce Anadoludan kaçıp acımasız bir yolculuktan sonra bulabildikleri yurtlarından

          -Sn. Göçmen Akraba, dost ve ahbaplarınızın Suriye tarafında kalmaları üzerinizde nasıl bir etki yaptı?

          -Kötü bir etki bıraktı. O kadar kötü ki hiç sona ermiyor. Hiç düzelmiyor. Öz insanların başka bir memlekette kalıyorlar, sen onlardan kopuyorsun ve de düzelme umudu yok. Ben her fırsatta akrabalarıma koştum. Onlara güç ve morel verme çabalarım ömür boyudur.

          -Asimilasyon konusunda Sizin yaşanmışlıklarınız varsa onları dinleyelim. Lütfen buyrun…

          -Anadoludakilerde olduğu gibi, buradakiler de Osmanlı topraklarında yaşıyorlardı. Eski geleneklerini sürdürmeye cesaret edemedikleri gibi, Müslüman dininden de haberleri yoktu.
Ürettikleri malları pazarlamak için Kilis ve Halep’ tüccar olarak gidiliyordu Ancak bu tüccar takımı Halep veya Kilis’e gittiklerinde diğer bütün tüccarların camiye gidip namaz kıldıklarını görüyorlardı. Kendilerinin Alevi olduğu duyulursa mallarının satın alınmayacağını bildiklerinden dolayı Camiye gidip şeklen namaz kılıyorlardı. Şeklen diyorum çünkü dua ve namazın kılınışını bilmiyorlardı. Sadece diğerlerine uyuluyordu. Ancak bu bir adımdı. Birinci adımdan sonra ikinci adım gereklidir. İkinci adımda da yavaş yavaş dua  ve namaz öğrenmek idi. Böylece süreç içerisinde asimilasyon gerçekleşiyordu.

           - Anlıyorum. Alevinin ürettikleri haram idi ve alınmazdı.

          -Evet, bunun için de şimdi de olduğu gibi Sünnüleşmek lazımdı. Ama Köyünde Kürtçe’den başka dil bimez, dışarıda ise hiçbir dil bilmez.       Laldır…
          Xalil Axa ve Şéx İsmaililer:
          Xalil Ağa adında biri Kürt Dağında onlarca silahlı adamıyla dolaşmaya başladı. Ticaretten çok da zengin oldu. Ama halkın malını da kimseye ucuza kapattırmadı. Xalil Ağa vefat edince , bütün serveti seyisi olan Şéğ İsmail’e kaldı. Böylece Ağalık da Şéx İsmail’e geçmişti. Şéx İsmai’den sonra Ağalık , oğlu Ahmet’e geçti. Ahmet’te gittiği şehirlerde şeklen namz kıldı. Ancak Halil Ağanın kıldığı namazdan kuşkulanılması Ahmet Ağaya fena dokundu. Türkiye’den kaçıp gelen bir suçlu olan İbrahim Xalil takma adlı biri Kuran biliyordu. Onu alıp Kürt Dağına götürdü ve ‘’çok derin hoca ‘’ olarak tanıttı. İbrahim Xalil Kürtçe bilmez, Halk da Türkçe bilmez. Kürt Dağında cami yoktur. Halk namaz kılmaz ve oruç tutmazdı. İbrahim Xalil eski bir kiliseyi camiye çevirdi ve halkı namaz kılmaya ve oruç tutmaya ikna ettiği gibi dualar da ezberletti.
        Ağa arada bir İbrahim Xalil ile halk arasında tercümanlık yapıyordu.
        İbrahim Xalil dua ile hasta iyileştirmeye öszde başlamıştı ve arkasından ‘’gidecek onları cenete götüreceğini vaad etmeye başlayınca halk ağayı bırakıp Şéx ünvanını alan İbrahim Xalil’in peşinden gitmeye başladı. Ağa , Şéxı evden kovduysa da, Şéx dilediği eve misafir oldu. Çok sayıda evlilikler yaparak tamamen halkın gözdesi oldu.
       Şéx gençleri örgütleyerek ‘’ağaların mallarının halkın malı olduğunu’’ iddia ederek, zenginden alıp fakire dağıtmaya başlayınca tamamen egemen oldu. 
       Kürt Dağında Sünnüleşme başlamıştı. 
       Zamanla Atmilerin Mobatlı yerleşkesinden başka bütün Kürt Dağı sünnüleşti.

      -Sn Göçmen Çok ilginç bir yaşanmışlık anlattınız. Var mı benzer örnekler?

     -Kırıkhan’ı çevreleyen köylerin çok büyük bir kesimi Alevilikten, Sünnülüğe dönmüşlerdir.
      Reyhanlı – Kırıkhan arasındaki topraklara yerleşen, Hatay Devleti’ne Başkanlık, TBMM üyelik yapan Murat Sökmen ve Mursalılar (yalnız Tayfur Bey ve çocukları Sökmen soyadını almıştır. Diğerleri Mursalıoğlu soyadı ile anılırlar aslen Alevidirler.
       Uzun süre ‘’Falay’’ ve Kılıçoğulları aileleri Kırıkhanda Belediye Başkanlığı yaptılar. Her iki aile Aleviliğini inkar ederek asimile oldu.
      ‘Müslüman olmayana ekmek yoktur’ zihniyeti, hor ve hakir görme her tarafta asimilasyonu hızlandırmıştır. 

       -Çok teşekkür ederim, Amcamız, Çınarımız Sn. Ali Göçmen, bu saygın yaşta beni kabul etmeniz bilginizi sunmanız büyük ir fedakarlık... Söyleyecek son sözleriniz varsa memnuniyet duyarız.

    
- ‘’Ko ölmek endişesin, aşık ölmez bakidir, 
        Ölmek senin nen ola, çün canın ilahidir. ‘’

       -Harika bir ‘’son’’ yaptınız. Ellerinizden öpüyorum.

       -Herkese selam olsun…



     09.04.2018/mehmet ali çabuk

 

 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

banner40

banner45

banner57

banner39

banner44

banner56