Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) Başbakanlık kararıyla Olağanüstü Hal (OHAL) sürecinde yayımlanan 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) kapsamında TÜRKSAT üzerinden yayın yapan,aralarında Hayatın Sesi, TV10, Van Tv, Jiyan Tv, Azadi Tv, Zarok Tv ile Radyo Ses, Yön Radyo,Radyo Dünya'nında olduğu 20 civarında televizyon ve radyo kanalının yayını 28 eylül saat 20.00 itibariyle durduruldu.
Bu yazıyı kaleme alırken, İMC TV'ninde kapatılması gündemdeydi.
Hayatın Sesi kanal yöneticileri, kendilerine resmi bir bilgilendirme yapılmadığını, Başbakanlık emriyle OHAL kapsamında yayının durdurulduğuna dair bilgi edindiklerini belirterek, kısaca şu açıklamayı yaptılar:"Hayatın Sesi, sermayeye karşı işçi ve emekçilerin, gerici dayatmalara karşı laikliğin, savaştan nemalananlara karşı barışın, bütün ezilen ve sömürülen halkların sesidir! Hükümet, bu sese düşman olduğunu ilan etmiştir.
Hayatın önünde duramazsınız!
Tek sese biat etmeyeceğiz!"
Kürtçe çocuk ve masal, çizgi film kanalı olan Zarok Tv (çocuk tv) nin de yayını durduruldu. Yani, faşizm öyle bir noktaya geldi ki, artık kürtçe dilinden korktuğu gibi, masallardan hatta çizgi filmlerden korkuyor. Bu durum, faşizmin sonunun yaklaştığının bir göstergesidir!
Hele hele 24 saat Türkülerimizin çalındığı Yön Radyo'nun yayınının durdurulması hem akla ziyan hemde faşizmin Türkülerden korktuğunun kanıtıdır.
Büyük usta Nazım Hikmet bir şiirinde diyor ya :
Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson
İnci dişli zenci kardeşim
Kartal kanatlı kanaryam
Türkülerimizi söyletmiyorlar bize
Korkuyorlar Robson
Şafaktan korkuyorlar
...
Bu son yaşanan, muhalif televizyon kanallarının yayınını durdurma olayı açık ve net olarak göstermiştir ki, siyasi iktidar bir tane dahi muhalif yazılı, görsel ve işitsel basın istemiyor, özgür ve bağımsız,emekten - halktan yana olan muhalif basına tahammülü yoktur!
Erdoğan-AKP iktidar yetkililerinin (!) düşünceleri o kadar ayan - beyan ortada ki, bu açıdan niyet okumaya falan gerekte yoktur! Peki, bunlar ne istiyorlar? TRT'nin tek kanal döneminde olduğu gibi televizyonlar tek kanal olsun yada fark etmez isterse bin kanal olsun ama o kanallar bizim sesimiz, borazanımız olsun, yeterki, farklı bir muhalif ses olmasın!!!
İşte bu açıdan siyasi hükümet yetkilileri, muhalif medyanın varlığına katlanamıyor, sesini-soluğunu kesmek için OHAL koşulları fırsatçılığı ile hiçbir gerekçe göstermeden televizyon kanallarının yayınını durduruyor.
Birde sorsanız, bu tek tipleştirici, baskıcı faşist uygulamalarına karşın, kendi yönetimlerine anayasal - demokratik yönetim diyecekler, tabiki yersen!
Oysa, şu an yürürlükte olan(!) Anayasa'ya göre, "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti 26.maddede düzenlenmiş olup, anayasal güvence altındadır (!)
Düşünceyi açıklama ve yayma'nın en etkin yollarından biri de,medya kuruluşu olan televizyon ve kanallarıdır. Yurttaşların, en kolay, en rahat hatta en ekonomik düzeyde ulaştığı medya organı televizyon ve kanallarıdır. Bu kanalların yayınını durdurmak, halkın haber alma özgürlüğünü engellemek olup, bu aynı zamanda insan hakları bağlamında da bir suçtur! Kapatılan bu televizyon kanalları farklı toplumsal kesimlerin ve adını koyacak olursak, kürtlerin, alevilerin,demokratların, solcuların, sosyalistlerin hatta Zarok tv örneğinde olduğu gibi Kürt çocuklarının sesi-soluğu olan kanallardı.
Bu kanalların yayınını durdurmak yada kapatmak, "Basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı"nı da ortadan kaldırmaktır. Çünkü, kapatılan sadece televizyon kanalları değil, gasp edilen, halkın haber alma özgürlüğüdür!
Yayını durdurulan bu kanallardan ikisini yani Hayatın Sesi ve TV10'u değerlendirecek olursak, şunları ifade edebiliriz :
Hayatın Sesi televizyon kanalı, sömürülen işçilerin, emekçilerin, ezilen halkların, solun,demokratların,sosyalistlerin sesi olan bir kanaldır. Milyonerlerin değil, milyonların kanalıdır. Sizler, devlet ve siyasi hükümet olarak, solcuların, sosyalistlerin en küçük anayasal - demokratik hakları için meydanlara çıktıklarında mitinglerini, gösteri yürüyüşlerini hatta basın açıklamalarını engellediniz, coplarla, biber gazıyla, tomalarla saldırarak haklarını gasp ettiğiniz yetmezmiş gibi üstelik birde hiçbir gerekçe göstermeden Hayatın Sesi televizyon kanalının yayınını durdurdunuz.
TV10 televizyon kanalı, aleviliğin inanç ve ibadet kaynaklı sorunlarıyla ilgili yayın yapan bir kanal olup, alevilerin medyadaki sesi ve soluğudur. Siz devlet ve siyasi hükümet olarak alevilerin sorunları karşısında üç maymunları oynadığınız gibi, Alevileri yok sayan, inanç ve ibadetleriyle dalga geçen, aşağılayan, hakaret eden alevilerin ibadethanesi olan Cemevlerinin yasal statüsünü tanımayan, zorunlu din dersleri ile alevi çocuklarını - gençlerini asimile eden, diyanetin fetvaları ile Alevileri sapkın olarak lanse eden, yeni açılan 3.köprüye tescilli alevi katili olan Yavuz Sultan Selim ismini vererek ayrımcı, ötekileştirici politikalara imza atttınız. Üstelik, bu da yetmemiş olacakki, Aleviler için kutsal ay kabul edilen Muharrem ayı ve orucunun başladığı ilk gün, Alevi kanalı olan TV10'u kapatmanız çok manidar değilmi?
Siyasi iktidarın, muhalif televizyon kanallarının yayınını durdurması, parti devleti kurarak siyasi, ekonomik, toplumsal bütün alanları dizayn etmesi, bütün hak ve özgürlükleri ortadan kaldırması, bütün muhalif kesimleri baskılaması, ezmesi, totaliter bir dikta rejiminden başka bir şey değildir!
Totalitarizm'deki amaç, bütün yetkileri tek elde toplayıp merkezileştirmek, parti devletine ve bir muktedire itaati-biatı gerçekleştirmektir. Bu açıdan en küçük muhalif ses bastırılır, susturulur ve yok edilmeye çalışılır. Bugün yapılmak istenen ve yapılan tam da budur!!!
Demokrasilerde, güçler ayrılığı ilkesine bağlı olarak oluşan, Yasama, yürütme ve yargı organlarının dışında 4.kuvvet olarak medya kabul edilir. Medya, 3 organı kamu yararı adına gözetler, denetler ve halkın haber alma özgürlüğü bağlamında, kamuoyunun çok farklı fikirlerle oluşumu yani çok seslilik açısından önemli bir görev ve misyon üstlenir?!!!
AKP iktidara gelir gelmez yaptığı işlerden biri de, medya diye adlandırılan bütün yazılı; görsel ve işitsel basını yani gazeteleri, televizyon kanallarını, radyo istasyonlarını kendi propagandalarını yapmanın, kendi seçmen kitlesini konsolide etmenin hatta muhalif kesimlerden oy devşirmenin aracına dönüştürerek havuz ve haram - yalan medyası oluşturdu. Emir ve talimatlarla basın, kendilerinin güdümünde bir borazancılar topluluğuna döndü.
Medya, dizayn edilerek AKP'nin yayın organlarına dönüştürüldü! Dönüştürülemeyecek olan bir yığın gazete, radyo ve televizyon ise kapatıldı, TMSF'ye devredildi yada kayyum atandı.Muhalif medyayı hizaya sokmak için ekonomik, mali baskılar uygulandı. Buna dayanamayan medya organları kapandığı gibi, geri kalanlarıda kendileri kapattılar. kendilerinin kalemşörleri olmayan, siyasi hükümeti eleştiren, halktan ve emekten yana olan onurlu gazetecileri, televizyon ve radyo propramcılarını ise kurumlarına baskı yaparak işten atıp, işsizliğe, açlığa mahkum ettiler.
Sizler siyasi hükümet olarak,çıkar ilişkisinde bulunduğunuz, ihale ve rant sağladığınız yandaş iş adamlarından topladığınız milyon dolarlarla havuz medyası, haram-yalan medyası kurarak, her gün onlarca yandaş gazetede aynı başlıklarla, büyük puntolarla kendi methiyenizi yaptırın, algı yönetimi sağlayın muhalifleri yerden yere vurun, her gün onlarca televizyon kanallarında sabahtan, akşama hatta gece yarılarına kadar bangır bangır bağırın, gazetecileriniz, televizyoncularınız bir muktedire kim daha çok biat eder yarışına girsinler, muhaliflere hakaret ve sövgüyü elden bırakmasınlar ama siz, kendi kısıtlı mali olanakları ile ayakta durmaya çalışan, işçinin, emekçinin, ezilenin, kürdün, alevinin, demokratın yani ötekileştirilmiş bütün toplum kesimlerinin sesini bir nebze de olsa duyurmaya çalışan, özgür ve bağımsız, objektif habercilik yapan muhalif televizyon kanallarının yayınını durdurarak yada kapatarak susturun!!! Ohhh ne ala....
Bu durum, OHAL fırsatçılığı olup, faşizmi ve dinci gericiliği tahkim etmektir! Ama hiç bir zaman faşizm ve dinci gericilik bu topraklarda kalıcı olamayacaktır.
Gün gelecek halka hesap vereceksiniz!
Bu böyle biline...
Umut ta kalın, dirençli olun.
Hüseyin Yalçın ( Sosyolog )
NOT : Bu makalem ekim 2016'da Malatya Son Nokta gazetesinde köşe yazımda yayınlandı.