35 aydının diri diri yakılması 17 yıl önceydi. Sanki dündü. Sanki bugün… Çünkü:
Madımak katliamı devam ediyor
Sevgili Asım Bezirci, Metin Altıok, Behçet Aysan, Uğur Kaynar… Sevgili Nesimi Çimen… Sevgili Muhsin Akarsu, Hasret Gültekin, Mehmet Atay, Sevgili Asaf Koçak… Ve adlarınızı bilmesem de, tanımasam da, her daim içimizde yeniden yeniden kanayan güller gibi açan sevgili 35 insan… Aydındınız, sanatçıydınız, yazar çizerdiniz, emekçiydiniz, insandınız… Çocuktunuz, gençtiniz, yaşlıydınız…
Ortaçağda değildi, 17 yıl önce bugündü. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ndeydi. Ülkemin güzelim bir kentinde bir otele kıstırıldınız. “Şeriat isteriz”, “dinsizlere ölüm” haykırışları arasında tam sekiz saat boyunca uluyan, ellerinde sopalar, taşlarla yapıya saldıran, kıran, gözü dönmüş cahil bir güruhun şiddetine ve taarruzuna maruz kaldınız.
Sekiz saat boyunca, devletten, devletin kurumlarından, hükümetten, yetkililerden, yetkisizlerden, tanıdıklarınızdan tanımadıklarınızdan yardım istediniz. Israrla istediniz, imdat dediniz, yetişin dediniz, ölüyoruz dediniz, öldürüleceğiz dediniz. İstediniz, beklediniz, beklediniz, beklediniz… Sekiz saat boyunca beklediniz… Devletin güvenlik güçleri olayı seyretti. Yobazlar güruhu yapıyı ateşe verdiğinde de devlet seyretti. Yardım falan gelmedi. Sizler yanarken, dumana boğulurken, ölürken de imdada gelen olmadı.
(Devlet Başkanı Süleyman Demirel o akşam bir düğündeydi. Başbakan Tansu Çiller, sonradan “Çok şükür dışarıdaki vatandaşlarımızın burnu kanamadı” diye teselli bulacaktı! )
Madımak Oteli’ni saran ateşte ve dumanda sizler can çekişirken dışarıda sizi ateşe verenlerin arkasındaki beş bin kişilik güruh seyrediyordu… Seyredebiliyorlardı, çünkü siz onlar için “ötekilerdiniz...” “Ötekiydiniz…”
‘ÖTEKİLEŞTİRMEYİ’ ÖNLEMEK
Başlıkta “Madımak katliamı devam ediyor hâlâ” dememin nedenini açıklayayım:
O günden bugüne bu katliamın gerçek suçluları ortaya çıkarılmadı. Göstermelik mahkemeler... (Ankara’da izlediğim o duruşmalar insanlık adına en az katliam kadar korkunçtu! Allahüekber diye bağıran sanıkların fırlattığı cisimlerden korunmak için hâkimlerin, savcıların kürsülerin, sıraların altlarına saklanışlarını asla unutmayacağım!) Sanıklar yok sayıldı, çoğu beraat etti, kimi kaçtı, kimi de adeta ödüllendirildi. O provokasyonun gerisindeki güçler asla ortaya çıkarılmadı.
O günden bugüne ülkemde “ötekileştirme” süreci hızlandı. Bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi olmayan, bizim dinimizde, bizim inancımızda, bizim dünya görüşümüzde, bizim etnik kökenimizde, bizim gibi yaşamayanı “öteki”ne dönüştürdük. Bu ötekileştirme sürecini de kinle, nefretle suladık.
Ötekileştirmeyi önlemenin yolu… Bu kin ve nefretten daha çok kin ve nefret üremesini engellemenin yolu, geçmişle yüzleşmekten geçiyor.
YAPILMASI GEREKEN
2 Temmuz 1993’te diri diri yaktığımız 35 insanımızın her gün yeniden yeniden katledilmesini önlemek için, ilk elde yapılması gerek iki şey var:
1) Sivas katliamına ilişkin yeniden bir yargılanma süreci başlatılmalıdır. Olayda sadece oteli ateşe verenler değil, olayın gerisindeki güçler, provokatörler, seyirci kalanlar, sorumluluğu olduğu halde müdahale etmeyenler de ortaya çıkarılmalıdır.
2) Madımak Oteli’nin “Utanç Müzesi” “İnsanlık Müzesi”, “İnsan Hakları Müzesi”, adına ne derseniz deyin ama bir müzeye dönüştürülmesi…
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay bu konuda çok sözler verdi. Henüz bir ilerleme yok! Tek yapılabilen kebapçı dükkânının kaldırılması oldu.
Alevi çalıştayının da baskılarıyla Madımak Oteli’nin kamulaştırılması kararı alındı. Ancak mal sahibiyle komisyonlar arasındaki fiyat anlaşmazlığı ve pazarlıklar yüzünden iş henüz tamamlanamadı. (Ah bunu yazarken bile içim acıyor! Çoktan yapılması gerekirdi bu işlemlerin!)
Devlet Bakanı Faruk Çelik’in “Müze olursa, müzede kimler ne şekilde yer alacaklar” sorusuna Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan’ın verdiği yanıt, bence çok yerinde… Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, her ülkede örnekleri var, biraz ders çalışmak yeterli olacaktır. Ayrıca Eren Aysan’ın dediği gibi, o katliamda öldürülen insanların eserleri, yapıtları bir değil birkaç müze oluşturmaya yeter!
Bu müze, yalnızca ölülerimize saygıyı yaşatmak için değil, belleksiz bir toplum olmayı önlemek için kaçınılmaz!
Madımak Oteli’nin, insan hakları müzesine dönüştürülmesi, yalnızca o katliamda yitirdiğimiz insanlara borcumuz değil, gelecek kuşaklara da görevimizdir.
Tıpkı Metin Altıok’un dediği gibi: “Bir yarım umuttur elimizde kalan, / Göğüslemek için karanlık yarınları.”
Zeynep Oral
Cumhuriyet