Yıl 1962, köyüm olan Göçeruşağı’nda ilkokul yoktu.
Babam muhtar idi. Askerden öğrendiği çatpat okuma yazması ile bir dilekçe dahi yazamıyordu. Köy bütçesini düzenleyemiyordu. Bütçe düzenlemesi için Şotik Köyünden olup, Kınık mezrasında oturan Haço’ya giderlerdi. Hani o asker mektubu geldiğinde okutmak için, okuryazarı olan bir köye gidilirdi ya işte o yıllar.
Babam ne zaman beni sevmek için kucağına alsa ‘’okutacağım bu çocuğu…’’ Derdi. Bir gün bana bir alfabe getirdi. ‘’Al bunu oku’’ Dedi. Bende babamın yardımı ile okudum ezberledim. ‘’100’e kadar say ‘ Derdi. Babamın yardımı ile sayardım. Onu da ezberledim. Türkçe bilmiyordum. Papağan gibi ezberliyordum. Bir gün bir defter bir kalem getirdi. ‘’Bu deftere bu kalemle yazı yazacaksın’’ Dedi. Ertesi gün defteri ve kalemi babamın önüne koyduğumda babam beni kötü azarladı. Oysa ben yazdım, defteri bitirdim diye babamdan ‘’aferin’’ bekliyordum. O gün yazı yazmanın defter karalamak olmadığını öğrenmiştim…
1962 Senesinin Eylül ayı olsa gerekti. Babam eşeğe bindi, beni de kucağına aldı.30 km mesafedeki Türkmen Köyü Yukarı Sülmenli köyüne vardık. Yukarı Sülmenli köyünde babadedemin amcası oğlu yaşardı. ‘’Aloğ gil ‘’ diye anılırlardı. Babam ‘’Bu çocuk burada okuyacak’’ Deyip, bana 5 tane halkalı şeker ve ikibuçuk lira da harçlık bırakıp, Göçeruşağı’na geri döndü. Türkçe bilmiyordum.Evde benden başka Kürtçe bilen de yoktu. Dünyam başıma yıkıldı sanki, acı acı ağlamaya başladım.
O gün, gün batımında koyunlarla beraber yaşlı ve topal bir adam da Aloğ Dedem gilin kapıya geldi.Ev halkıyla biraz konuştuktan sonra yanıma geldi, başımı okşadı, Kürtçe konuştu. Ben boşanan yay gibi başladım ağlamaya, ta ki Aloğ Dedem bana kızıncaya kadar. Aloğ Dedem ağlamayı yasakladı, Eve gittik, beni yanına oturttu. Evdeki ahali ile söyleşti, sertleşti. Yemek kondu, ben az yemiş olmalıyımki, az yemeyi yasakladı. İkinci kez kaşık salladım. Yatağımı misafir odasına, kendi yattığı tahta divanın yanına yaptırdı. ‘’Aloğ Dede ben okumayacağım, beni köyüme gönder ‘’ Dedim. ‘Bu sözü bir daha duymak istemediğini ve bu sözü de yasakladığını’ söyledi. ‘’Benim oğlum Hüseyinle yarın okula gidip, İsmail Eğitmen’e kaydını yaptıracaksınız’’ Dedi.
Ağlamak yasak olduğundan, o gece uyumadan önce gizlice ağladım.
Sabahleyin uyandığımda Aloğ Dedem yoktu. Eşi Aşur Nene Türkmendi, Kürtçe bilmiyordu. Kahvaltımı yaptırdı. Oğlu Hüseyin’in eline bir sitil yoğurt verdi. Okula gittik. Orta yaşlı temiz giyimli, otoriter görünümlü, gözlüklü bir bey ile konuştu. Belliki okul bu beyden soruluyordu. Çok büyük adamdı. Doğrusu korktum ama bana müşvik davranınca rahatladım. Benimle konuştu ama hiçbir cevap alamadı. Çünkü ne dediğini anlamıyordum. İşimizin olmadığını anlamıştım. Kayıt yapmadı. Bana değil ama orta yere kızdığı sesinden belli idi. Geri döndük evin yoluna girecektikki bir daha seslendi. İşte o anbilemediğim kelimelerin anlamını HİSETTİM, DUYDUM, ANLADIM, ŞİFRE ÇÖZDÜM ‘bir, iki, üç’ Dedim. Heyecanla ‘evet’ Dercesine başını salladı. Anlamıştım ‘’sayı say’’ demek istemişti. Aradan 56 sene geçmesine rağmen hala o an taptazedir hafızamda… 1, 2, 3, 4…63 dedim beni durdurmaya çalışıyorlardı ama durduramıyorlardı. Evet 63’te durdurabilmişlerdi.
İsmail Eğitmenim kaydımı yapmıştı.
Okula başladım ama laldım. Herkes Türkçe konuşuyordu hiçbir cevap veremiyordum. Göğsüm sıkışıyordu heyecandan. İsmail Eğitmenime hayrandım. Çünkü ‘o çok büyük adamdı’ Bana özel davranıyordu. Türkçeyi pratize davranışlarla bana öğretmeye çalışıyordu. Bir gün benden bir şey istedi ama ne istediğini bilemedim, anlayamadım. Sonra yanımdaki arkadaşıma birşeyler söyleyince, arkadaşım bir türkü söyledi. Aynısını benden istediği belli idi. Bende Kürtçe bir kılam söyledim. O kılamı da hala unutmadım. ‘’Kılımcino, kılımcino/ La malaxa bezarbino (Kilimciler, kilimciler/Pazarlama için evlerinden yüklenenler)
Doğrusu alkışlandım J Tenefüse çıkınca öğrenciler başıma musallat oldular. Tekrar türkü istiyorlardı. Bende söyledi. Bunu gören 2. 3. 4. Ve 5. Sınıflar da toplandılar söyledim Kürtçe türküler…
Öğrenciler de hala tam çözemedim ya bana silgi ve kalemlerini hediye olarak verdiler. Ancak bu kalem ve silgi verme işi sanırım ‘’Sen Türkçe bilmiyorsun, biz seninle arkadaş olmak istiyoruz ama anlaşamıyoruz. Bak işte seni seviyoruzki kalemimizi, silgimizi sana veriyoruz’’ Demek istemişlerdi.
Bazen o yıllara giderim ve İsmail Eğitmenim’in bize uygulamalarını anımsarım. İsmail Eğitmenime hayranlığım tazelenir. Düşünüyorumda İsmail Eğitmenim beni tüm öğrencilerle kaynaştırmak için bana Kürtçe türkü söyletti. Belki de o davranışı ile beni kazandı, kişiliğimi su yüzüne çıkararak siliklikten kurtardı…
Açılmıştım, okul hoşuma gitmeye başlamıştı. İsmail Eğitmenimin ‘Aferinleri’ beni müthiş motive ediyordu. Kasım ayında okuryazar olmuştum ve babama mektup yazmıştım. O mektubu Sarı Bektaş soğuk bir kasım akşam üzerisi dambaşında toplanan köyün erkeklerine okumuştu. Herkesten ‘Aferin’ almıştım. Babam o akşam üzerisi çok mutlu olmuşmuş. 1963 baharında benim yazdığım bir yazı Arguvan İlköğretim Müdürlüğünün panosuna asılmıştı. J Burada biraz şımarmama izin verin J
Çok iyileşmiştim. İsmail Eğitmenim çok yazı ödevi verirdi. Ben ise bu kadar ödevi gereksiz görürdüm ama hergün ödev kontrolü yapardı. Verdiği ödevin son cümlesini okuyup imzalardı. Ben ise İsmail Eğitmenime hile yapmayı bile öğrenmiştim. Biraz yazdıktan sonra son cümleyide yazardım, İsmail Eğitmenimden imza ve ‘aferin’ alırdım. Beni afetsin Eğitmenim ama pişman değilim. J
Ertesi sene Yukarı sülmenli’de değilde Eymir Köyünde Henoğ bibimin evinde iki sene okudum. 4. Ve 5. Sınıfları da köyümde okudum.
O yıllarda yatılı ortaokul sınavları ve de öğretmen okulu sınavlarını kazanmak çok önemsenirdi. Sınavlar merkezi sistemle değil de yerelde yapılırdı. Yani bir başka deyiş ile İl bazında sınavlar yapılıp değerlendirilirdi. İlkokulu bitirdikten sonra yatılı ortaokul sınavı için Malatya’da sınava girdim. Hayatımda test kağıdını (form) sınav esnasında görünce şaşırdım. Hep yazılı sınava alışmışım, test bilmem, görmemişem, duymamışam, şaşkalmışam… J Sınav esnasında bir görevli öğretmene seslendim. ‘’Cevapları nereye yazacağım?’’ Deyince, öğretmen de şaştı. ‘’Sen hiç test olmadın mı?’’ Dedi. ‘’Hayır’’Dedim ve ‘’Oku birinci soruyu ‘’ Dedi, okudum. Sorular dört şıklıydı. ‘’Şimdi şıkları oku ‘’Dedi, okudum. ‘’Sence hangisi doğru?’’ Dedi, bende doğru bildiğimi söyledim. ‘’O şıkkı işaretle ‘’ Dedi işaretledim. Altı soru şıkkı işaretleyinceye kadar başımda bekledi. Şaşkınlık ifadeleri kullandı. Gitti ama yarım saat sonra yine geldi. Daha çok şaşkınlık ifadeleri kullandı.
Sıkı durun bakayım.
O sene Yatılı Ortaokul sınav birincisi kimdi biliyor musunuz? Evet Mehmet Ali Çabuk idi, yani bendeniz Malatya birincisi idim.
Bakıyorum da inanmayanlar var. İnanın çünkü öğretmenim Battal Baki Çıplak ve Babama Malatya Valisinden teşekkür yazısı çıkmıştı. Babam vefat etti ama öğretmenime Allahtan uzun ömür diliyorum.
Bazen eğitimde çok önemsemediğimiz bir davranış bile bir öğrenciye ÇOK ŞEY kazandırır. NE DERSİNİZ İSMAİL EĞİTMENİMİN BANA SINIFTA ÖZELLİKLE KILAM SÖYLETMESİNE.
İsmail Eğitmenim IŞIKLAR İÇİNDE UYU
01.05.2017/mehmet ali çabuk
yöremizin en uzun soluklu eğitim emekcisi ve yöre diliyle i̇smail efendi̇si̇ olan emmi̇mi̇ kaleme alan öğrenci̇si̇ sayin mehmet ali̇ çabuk a mi̇nnettarim ,o güzel yazisi i̇le yaşanmiş o yoksul ve heyecanli günleri̇ tasfi̇ri̇ni̇ oldukca güzel yapip bi̇zi̇ hüzünlendi̇ri̇p gülümsetti̇ği̇ i̇çi̇n saygilarimi yolluyorum