Medeni Kanunlar, insanların doğumundan ölümüne kadar tüm yaşam faaliyetlerini düzenleyen kanunlardır. Sosyal hayatta kişilerin birbirleriyle kurduğu ilişkilerin büyük bir kısmı, medeni hukuk içinde yer almakta ve medeni hukuk tarafından düzenlenmektedir. Bir toplumun kişilere verdiği değeri anlamak için Medeni Kanun’a bakmak yeterlidir.
Medeni Kanun 17 Şubat 1926’da yürürlüğe girmiştir. Türk Medeni Kanunu eski hukuk düzeninden tamamen farklı, çağdaş, laik ve yepyeni bir düzenleme ve anlayış getirmiştir. Medeni Kanunu’nun en belirgin yanı kişisel hak ve özgürlüklere kattığı anlamdır. Dönemin koşulları göz önüne alındığında, kadınlar açısından taşıdığı değer en önemli özelliğidir. Devrimci, laik ve demokratik yapısı ile kadınların eşitlik, adalet ve özgürlük mücadelesine sunduğu katkı çok önemlidir. Kadın erkek eşitliğine sağladığı katkı, eski mülkiyet anlayışı ve sisteminin tümüyle terk edilmesi, yenilikçi yapısı, yurttaş kavramanın altının çizilmesi, hiçbir sınıf ve zümrenin ayrıcalığını kabul etmemesi, birey ve toplum arasındaki dengeyi oluşturmaya çalışmasıyla, yaşadığımız coğrafyada örnek oluşturan toplumsal gelişime damgasını vurmuştur.
Medeni Kanun’un kabulünden bu yana geçen süre içinde kadınlar, kazanılmış haklarını daha ileriye taşıma mücadelesini hep sürdürmüşler, kadın birlikteliği ve gücü ile de ciddi kazanımlar elde etmişlerdir. Bugün geldiğimiz nokta da ise; kadın erkek eşitliğine inanmayan, kadın bedeni ve yaşamı üzerinde tahakküm kuran, kadınları toplumsal hayattan uzaklaştıran bir ideolojik saldırı ile karşı karşıyayız. Bu süreçte deneyimlerimizi paylaşmak, gücümüzü bir araya getirmek, ortak eylem ve ortak söylemde buluşmak oldukça önemlidir.
Medeni Kanun’un kabul edilişinin yıl dönümü olan bugün de; kazanılmış hakların korunması ve yeni hakların elde edilmesi mücadelesinde, üstümüze düşeni yapmaya ve haklarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bu yoldan asla vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.
ÖZGECAN ASLAN
Özgecan 3 gün önce bindiği dolmuşta yalnız kalınca tecavüze yeltenen cani dolmuş şoförüne karşı çıktığı için katledildi. Sonrasında yakılıp ormana atıldı. Bu olay tüm yurtta büyük üzüntü, utanç ve nefret duyguları yarattı.
Son yıllarda toplumda ayrımcılık, ötekileştirme ve nefret söylemi arttı. Linç kültürü yaygınlaştı. Kadınlara şiddet giderek arttı. Son 6 yılda 4 bin kadın öldürüldü.
Birileri hem de bu ülkeyi yönetenler söylemleri ile bu ortamın yaratılmasına yardım ettiler.
-Kadın erkek bir değildir dediler.
-Hamile kadın sokağa çıkmaz dediler.
-Kadın erkek eşit değildir dediler.
-Gülmek fahişeliktir dediler.
-Annenin diz kapağının görülmesinin tahrik edici olduğunu söyleyenler oldu.
En son Diyanet İşleri nişanlı çiftlerin el ele tutuşmasının uygun olmadığını söyledi.
Kadınlar olarak kadını ikinci sınıf vatandaş olarak gören, cinsiyet ayrımcılığı yapan bu zihniyete karşı mücadele etmeliyiz.
Güllü TUNÇER-CHP İl Kadın Kolları Başkanı