GÜZELLİK BAŞA BELA İMİŞ (İKİ YÜZ YILLIK ÇINAR AGACI)

Kim bilir, çınar ağacının uzmanları, böyle budanmanın daha mı uygun olacağını söylediler dersiniz? Çınarın tepesini neden kütüğe çevirdiler? Çınar ağaçları böyle mi budanır? Doğru budama, uygun budama böyle mi olur? Uzmanlar, açıklama yapsalar da biz de dersimizi alsak…

 GÜZELLİK BAŞA BELA İMİŞ (İKİ YÜZ YILLIK ÇINAR AGACI)
                             Tekel’in duvarı boyunca ağaçları kesmişlerdi ya. Bu konuda yılların gazetecisi, Malatya’yı çok iyi bilen, değerli bir ağabeyimizle sohbet ediyoruz. O sakin, dingin sesiyle “ gızıma diyem” diye başladı anlatmaya, ben de her zaman olduğu gibi ağzım açık dinledim onu. Ağaçları kesme konusunda biraz da Malatya Belediyesi yetkililerine hak vermek gerektiği konusunda bana örnekler verdi. Benim haklı sitemlerimin yanında onların da haklı oldukları yönlerin olduğunu örnekledi.
Malatya’yı çok seven gazeteci ağabeyimiz, kent merkezinde geniş yapraklı ağaçların değil de küçük yapraklı ağaçların olması gerektiği konusunda ikna edilmiş, bana da bunu aktardı. Ben de bitkibilimci ve şehir planlama uzmanı olmadığım için söylenenlerde haklılık payı olabilir, dedim ve uzun süre sustum. Her gün kent merkezindeki ana caddeleri dolaştım. Boylu boyunca yere devrilmiş, kökleri bir yanda dalları başka yanda can çekişen ağaçları, içim sızlayarak ziyaret ettim. Sustum, sustum; ama bugüne kadarmış suskunluğum.
Dörtyol’da yere serilmiş, kökleri açıkta gencecik ağacı; gövdesi yaralanmış, asırlık çınarları gördüm. Esnafın sızlanmalarını dinledim. Üstelik geniş yapraklıydılar, kent dokusuna uygun değildiler, çınarları bu yüzden kestik, diye gerekçe sunanlar, kestikleri çınarların yerine yine geniş yapraklı çınar dikmişler. Bu durumda, kimse üstüne alınmasın da ben alayım bunu üstüme, aklıma bir fıkra geldi. Ağa ile marabası, traktöre binmiş tarlaya gidiyorlarmış. Giderken, ağanın aklına, marabaya bir oyun oynamak gelir. Bu sırada da yolun ortasında hayvan dışkısını görür, marabaya: “ Bak, seninle bir iddiaya girelim. Şu yolun ortasında gördüğün pisliği yersen, bu traktörü sana veririm.” der. Maraba, içinden, bunun çok iğrenç, zor bir şey olduğunu; ama ömrünce hayal bile edemeyeceği bir zenginliğe bir anda kavuşacağı düşüncesini geçirir. Çok istemese de peki, der ve pisliği yer. Ağa da : “ Al traktörü, helal olsun, başardın.” der ve traktörü marabaya verir. Maraba çok sevinir traktöre sahip olduğuna; ama pislik yediğini de bir türlü hazmedemez. Biraz yol aldıktan sonra maraba, ağaya döner: “ Ağam, şimdi bu traktör benim, değil mi?” der. Ağa da elbette, der. Maraba: “ Ağam, bak yolun kenarında pislik var. Bu pisliği yersen, traktörü sana veririm.” der. Ağa, traktörü durduk yere, bir iddia uğruna kaybettiğine zaten bin pişmandır. Dıştan belli etmese de böyle bir teklife sevinir. Pisliği yer. Maraba, traktörü ağaya verir. Sonra da: “ Ya hu ağam, mademki traktör yine senin olacaktı, biz niye yedik bu haltı? ” der.
Tekrar söylüyorum, kimse alınmasın bu fıkradan. Bu fıkra benim için söylenmiştir, öyle varsayın. Esnafla da konuştum. “ Çek abla çek, şu çınarların fotoğrafını da çek. Hepsini kepçeyle yaraladılar. Gece saat on ikiden sonra bu caddelere gelebilseniz, iş makineleriyle ağaçların nasıl parçalandığını görürsünüz.” diyor. Daha önce de söylediğim gibi, Malatya esnafı sesini en alt perdeden tutarak, gizliden gizliye yakınıyor. Belediye yetkililerine hesap sormak şöyle dursun, belki de açıktan teşekkür bile ediyor bence. “ Ne yapıysın abla, tükanımı mı gapattıracahsın?” diyorlar ve gizliden gizliye yakınırken açıktan memnunmuş gibi görünmeyi çıkarlarına daha uygun buluyorlar.
İyi o zaman, hayırlı ve de mübarek olsun. Daha ne istiyorsunuz, “Malatya Belediyesi çalışıyor”, “Her Şey Çevre ve İnsan İçin”, “Malatya güzelleşiyor” siz memnunsanız ben de memnun olayım bari. Mademki memnun olacaktım, niye yazdım bunca yakınmayı, sitemi, eleştiriyi? Madem başa dönecektik, niye yedik bu haltı? Bakın, bu fıkra tam da benim içinmiş, değil mi?
Bir de Hacı Abdi Mahallesi’ndeki iki yüz yıllık olduğu tahmin edilen koca çınarı güzelleştirdiler ki sormayın. Kuru dallarını kestik, yarasını temizledik, yaralarını ilaçladık, diye açıklama yaptılar. İyi, güzel; buraya kadar iyi etmişler. Peki, ağaçların tepesi tıraşlanır mı? Ben uzman değilim. Kim bilir, çınar ağacının uzmanları, böyle budanmanın daha mı uygun olacağını söylediler dersiniz? Çınarın tepesini neden kütüğe çevirdiler? Çınar ağaçları böyle mi budanır? Doğru budama, uygun budama böyle mi olur? Uzmanlar, açıklama yapsalar da biz de dersimizi alsak…
 Kent belleği, tarihin tanığı, anıların ve zamanın somutlaştığı çınarımız, bundan sonra gökyüzüne hasret kalacak sanırım. Tepesi tıraşlanan ağaçların, o da kurumazsa, yanlardan sürgün verebileceğini tahmin ediyorum. Çınarın dibine epeyce menekşe dikmişler ama. Gökyüzüne hasret kalacak ya, bari yüzü yerdeyken menekşelere dert yansın tarih çınar. Acı tatlı günlerini menekşelere anlatsın. Gökyüzünde ne işi var bizim koca çınar ağacının? Bu kadar da güzelleşmesin canım… Yalnız, Malatya da çok güzelleşiyor. Bu kadar güzellik, başa bela olmaz mı?
 
Sultan KILIÇ                                                                       [email protected] 




 

SULTAN KILIÇ

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER

banner40

banner45

banner57

banner39

banner44

banner56