MALATYA’DAN ÇIKIP YOLLARA DÜŞEN ERMENİLER (4)

Ben de bu ülkenin evladıyım. Her ne kadar ötekileştirilmeye zorlansam da, kendimi öteki görmedim. Askerlik de yaptım.

MALATYA’DAN ÇIKIP YOLLARA DÜŞEN ERMENİLER (4)
                        Dört yaşındayken anası Zaruhi’nin ölümüyle öksüz kalan, kendi söyleyişiyle hem öksüz hem yetim hem de Malatyalı Ermeni Garabet Orunöz de askerlik yaptı. Garabet’in güzel anıları da oldu. İçini acıtan anıları da bel eylemeyi becerdi zamanla…
 Malatyalı bir Ermeni’nin askerliği…
Ben de bu ülkenin evladıyım. Her ne kadar ötekileştirilmeye zorlansam da, kendimi öteki görmedim. Askerlik de yaptım, Sarıkamış Dağ Taburu’nda kursa da gittim, başarı belgesi de aldım.
Askerlik dönemimde 12 Eylül darbesi de oldu. Dağlara da yollandım, yollarda da nöbet tuttum. Verilen görev ne olduysa yaptım. Alayda benim Ermeni olduğumu bilmeyen yoktu. 
            Bu arada ilginç olaylar da yaşadım. Bir gün, nöbetçi subayı içtimada topladığı alaya şöyle seslendi: “ Arkadaşlar, yine Ermeni Asala militanları, bir konsolosumuzu vurmuş.  Aramızda Ermeni arkadaşlarımız var. Olmaya ki; biriniz onlardan herhangi birini rahatsız edesiniz. Onlar da sizler gibi vatani görevlerini yapmaya gelmiş vatandaşlarımızdır.” 
            İşte bu sözlerden sonra, etrafıma toplanan arkadaşlarım, sorular sormaya başladılar. Yahu Garabet, bu sizinkiler bizimkileri niye vuruyorlar? Hadi gel de çık işin içinden. Sizinkiler bizimkiler ayırımı, baştan başlamış oldu.  Muhabbete oturacağız  diye!  Bedava tarih dersi yok, hele bir demlik çay söyleyin ki anlatayım, dedim. Masanın etrafına toplandık, çaylarımızı da doldurduk. Kimseyi üzmeden… Beni en iyi anlayabilecek kişinin gözlerinin de içine bakarak… Hani 1915 yıllarında,  senin deden benim dedem ile kapı komşuyken,  bir gece aniden gelen emirle kadın erkek, çoluk çocuk,  toplayıp götürmüşler de, bir daha geri gelmemişler ya!
Derken, az ilerimizde duran bir Muşlu arkadaşın dikkatle bizi dinlediğini fark ettim. Muşlu, ula sende yanımıza gelsene deyip tam da yanıma aldım. Bir de tembihledim, ula Muşlu küfür etmeyesin, ben Ermeni’yim dedim. Muşlu;  hâşâ de ağabey yahu, sen hiç Ermeni olabilir misin? Bak senin de benim gibi etin var, kemiğin var, dedi. Ben de Muşlu, senin bildiğin Ermeni nasıldır, diye sordum. Gayet ciddi bir tavırla, Ermeni boynuzludur, dedi.
      Kuyruklu Kürt ve Boynuzlu Ermeni nasıl oluyor?
  20 yaşına gelmiş, Ermeni’nin boynuzlu olduğuna inanmış birini yalancı mı çıkaraydım? Ona öyle öğretilmiş ne yapsın? Benim de vardı boynuzum, askere gelirken kestirdim, deyince ayağa kalktı hemen kafamdan kepimi aldı. Saçlarımın arasından kesik boynuz izini aramaya başladı.  Bu sefer de boşuna arama, estetik yaptırdım, dedim. O nedir,  diyecek oldu. Ben sana sonra anlatırım, dedim. Sonra ahbap olduk. Kendisine Ermeni’nin boynuzlu olduğunu kimin öğrettiğini sordum. Okula hiç gitmemişti, hoca dedi. Hoca diye köyün imamından bahsediyordu. Hocanın babasının adını sordum, Abdullah’mış. İmamın dedesinin adını biliyor musun, dedim. Heçik  (Haçik, Ermeni ismidir) dedi. Şimdi ben ne diyeyim? “Yarım doktor candan, yarım hoca da imandan eder.” boşuna dememişler.
Okumuşuyla okumamışı arasında da  bir şey fark ettim. Askerlikten 28 sene sonra, “Türkiye’de Ermeni Olmak”  adlı bir söyleşiye dinleyici olarak gittim. İki profesör, konuştular, anlattılar, soru cevap kısmında bir şey sormak için korkak talebelere benzer, parmak kaldırıp durdum. Profesörün erkek olanı gördü parmağımı. Buyurun, deyince aramızda hiç Ermeni var mı, diye sordum. 150 kadar kişinin içinde bir tek kişi bile ses çıkarmadı. Ne yaptınız? Türkiye’de bir tane bile Ermeni bulamadınız mı ki kendi kendinize Türkiye’de Ermeni olmayı söyleşiyorsunuz, dedim. Ardından da biliyor musunuz, ben Ermeni’yim,  dedim.   Profesörlerden  bir  şikâyetim  olacağını, söyledim ve “İşlerinin insan eğitmek” olduğunu; ama “insanı iyi eğitemediklerinden”  bir insanın, bir başka insan için boynuzlu olabileceğini düşünebileceğini… Askerdeki Muşluyu anlattım.
 Profesörlerden erkek olanı: “Garabet hocam, aklınla bin yaşa. Ben de Kürt asıllıyım. Benim için de kuyruklu diyorlar. Bundan sonra ben de senin yaptığın gibi yapıp  kuyruğu kestirdim, diyeceğim.” dedi.
Aman hocam, hiçbir yerde söylemeyin, dedim. Niye, diye sordu profesör.  Ben boynuzları kestirdim deyince, Muşlu kepimi alıp kafamı açtı. Hocam, siz kuyruğu kestirdim, derseniz… dememle salon, kahkahadan kırıldı.
(Yazı dizisi sürecek.)
Sultan KILIÇ
 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER

banner40

banner45

banner57

banner39

banner44

banner56