Onsekiz maddeden oluşan anayasa değişikliği ile Başkanlık Sistemi'ne,daha doğrusu tek adam rejimine geçişi öngören paketin mecliste onaylanmasıyla birlikte, REFERANDUM sürecine girildi.
Bu referandum'un OHAL koşullarında yapılması ve AKP hükümetinin, devletin bütün kaynaklarını, olanaklarını, örtülü ödenekleri kullanarak"evet"propagandası yapmış olması, HAYIR cephesinde bulunan ve çok kısıtlı olanakları olanlara karşı birtakım engellemeler, saldırılar, şiddet, baskı yapıldığı gibi,hem başbakan hemde namusu ve şerefi üzerine tarafsız olacağına dair yemin etmiş olan Cumhurbaşkanı, HAYIR diyecek olanlara birçok ithamda bulundular hatta hakaret ettiler.
Bütün bunlar gösteriyor ki, referandum süreci, eşit koşullarda,adil bir şekilde geçmedi.
16 nisan referandumu sonuçlanıp, sandıklar açılırken,devletin ajansı olan ve kamuoyuna tarafsız -objektif bir anlayış ile haber vermesi gereken Anadolu Ajansı, ilk sonuçları manipüle etmek suretiyle, "evet"i HAYIR'dan açık ara öndeymiş gibi gösterdi.
Bu manipülasyona, yandaş medyanın satılmış şahısları da katılarak, "HAYIR'cılar"ın moralini bozarak, sandık başlarından ayrılmasını amaçladılar ama bu defa bunu başaramadılar.
Referandum'a gölge düşürmek,sonucun şaibeli olmasını sağlamak için YSK devreye girerek,kendi seçim yasalarına aykırı olan,anayasal bir suç oluşturan bir işlem yaparak, yaklaşık iki buçuk milyon mühürsüz oyu geçerli saydı!
Oysa, YSK seçimlerin güvenliği ve adil olmasını sağlamakla görevli anayasal bir kurumdur (!)Aynı YSK 2014 Yerel Yönetimler seçiminde, Van'ın Güroymak ilçesinde 30 Mart 2014’te yapılan seçimi,1 (bir)zarfta mühür olmadığı için AKP'nin itirazı üzerine,seçimin tekrarlanmasını karara bağlamış ve seçim haziranda tekrarlanmıştı.
Şimdi, soruyorum: "Oyunun kuralları, önceden belirlenmiş olduğu ve herkesin de bu kurallara uyması gerekirken, oyun devam ederken kural değiştirmek, hangi mantık, hangi vicdan, hangi akılla açıklanır?"
Bu karar, referandum sonucunun meşruiyetine gölge düşürdü. Bu sonuç ile YSK, "evet" oyunun, HAYIR'dan birkaç puan ile önde çıkmasını(!)hem Türkiye hemde dünya kamuoyuna inandıramadı çünkü,var olan seçim yasası yok sayılmak suretiyle tarafsız olması gereken YSK taraf tuttu.
Olayın, daha da vahim olan yanı ise, bütün sandıklar açılmadan, sayım ve itirazlar devam ederken, başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın alelacele balkon konuşmaları yapmış olmaları.
YSK'nın, referandum sonucunu şaibeli hale getirdiği gibi, adeta bu şaibe’yi kanıtlayan ise, Cumhurbaşkanı'nın sarfettiği deyim oldu. Cumhurbaşkanı dedi ki:"Atı alan, Üsküdar'ı geçti".
Bu deyimin anlamı şu:"İş işten geçti, fırsat kaçtı, yapılacak şey kalmadı".
Oysa, bir devletin meşruluğunu sağlayan adaletle hükmetmek, bir hata, bir haksızlık varsa fırsatçı davranmadan onu düzeltmek suretiyle,haklı olanın hakkını teslim etmektir! Bu hakkı teslim ederken "zaman" gözetmemektir...!!!
Devleti, devlet kılan, hak ve hukuka bağlılık, yurttaşlara güven vermek,varolan, yürürlükte olan yasalara yurttaşların uymasını sağlamak olduğu gibi, kendisininde uymasıdır. Yoksa, o devlet, değil anayasal-hukuk devleti, aşiret devleti bile olamaz.
Türkiye'ninde üyesi olduğu AGİT(Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı)yayınlamış olduğu referandum raporunda özetle:"referandum sürecinin,eşit olmayan koşullarda yürütüldüğünü,demokratik seçim için hukuki altyapının yetersiz olduğunu, YSK'nın mühürsüz pusulaların kabul edilmesi kararıyla ilgili olarak da,son anda yapılan değişiklikler, oy sayım sürecindeki çok önemli bir güvenceyi ortadan kaldırdığını belirti".
Cumhurbaşkanı ise, vermiş olduğu bir mülakatta, AGİT temsilcilerini terörist olmakla itham etti.
Ayrıca, başbakan ise, anayasanın 34. maddesinde geçen "Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir"ibaresine karşın, oylarının gaspedildiği ki, öyledir! düşüncesiyle, anayasal ve demokratik haklarını kullanarak, bu durumu protesto eden yurttaşları tehdit ederek, hiçbir gösteriye izin vermeyeceğiz diyor. Zaten,AKP hükümeti, yıllardır anayasal - demokratik hakların(!)kullanılmasını, polis marifetiyle engelliyor. O halde Başbakanı, dürüstçe, bu ülkede anayasal hak ve özgürlükleri ortadan kaldırdıklarını ifade etmeye çağırıyorum. Ama kendi siyasal taraftarları isteseler, günün yirmidört saati gösteri yapabilirler. Işte, bunların eşitlik anlayış ve zihniyeti bu.
Daha öncede yazdığım gibi, dünyada örneği bile olmayan ucube tek adam rejimi,var olan baskı-zulüm düzenini daha da tahkim edecektir! Halk arasındaki bir söylemle ifade edecek olursak, "Perşembenin gelişi, çarşambadan bellidir".
YSK;referandumun iptal talebini görüşerek, bir üyenin dışında, bütün üyelerin onayı ve oy çokluğu ile reddetti.
Zaten, kendilerinin yapmış olduğu usulsüzlüğü kabul etmelerini beklemek,safdillik olurdu. Anayasa Mahkemesi'nede iptal başvurusu yapılacak ve olumlu sonuç alınmazsa, iç hukuk süreci tamamlanarak AİHM'e başvuru yapılacağı bildirildi.
Aslında, bu referandum'un şaibeli hale gelmesinin, hileli bir yoldan yani, YSK'nın mühürsüz zarfları geçerli saymasından Kaynaklandığı ayan - beyan ortada! YSK'nın göstermiş olduğu keramet ile(!)sandığa HAYIR olarak girmiş olan oy'ları,mühürsüz olan ve EVET olduğu bilinen iki buçuk milyon oyu geçerli sayarak,sandıktan EVET olarak çıkarmak suretiyle bir mucize gerçekleştirdi. Yani,YSK,keramet ehline erdi(!)Keramet:akıl - mantık ile açıklanamayan, doğa olaylarına, hayatın akışına aykırı olan ancak bir inanca (!)bağlı olarak gerçek kabul edilen olaylara keramet denir ve oluşan sonuç ise mucizedir(!)
Kısacası, bu referandum'da, özde HAYIR,YSK'nın sözünde ise EVET kazandı.
işin gerçeği şu ki, bu referandum'da halk, adeta bir karpuz gibi, tam ortadan ikiye bölündü.
Varolan, toplumsal ve siyasal kutuplaşmanın ise ivmesi arttı. Şaibeli bir referandum ile geçilmek istenen yeni siyasal yönetim sistemi, rejim değişikliğini bu ülke kaldır(a)maz. Zaten, bunun referandum'a sunulması bile demokratik anlayış çerçevesinde kabul edilemez. Çünkü, topluma vadedilen, demokratik bir rejim değil, denetimsiz yetkiye sahip otoriter, totaliter bir rejim oluşacağı için meşru değildir!
Bu anayasa değişikliğinin içeriğine baktığımız zaman, emperyalist bir proje olduğu ve "tek adam" için hazırlanıp, dayatıldığı ortada. Sistemin yürürlüğe girmesinede iki buçuk yıl yani 2019 Kasım ayı olduğuna göre, halkımızın dediği gibi, "kime niyet, kime kısmet". Bu sisteme "evet" diyerek onay verenler belkide, hiç sevmedikleri bir "başkan" ile karşılaşabilir. Işte, o zaman, son pişmanlık fayda etmez! Sistemin ne getirip,ne götüreceği üzerine düşünmeden, araştırmadan, bir öngörü oluşturmadan,hareket ettiklerini, hatta kandırıldıklarını işte o zaman çok net olarak anlarlar ama iş işten geçmiş olur.
"Evet" cephesini oluşturan geniş kitleler, yani her etnik, milliyet, din, mezhep, siyasi görüş, felsefi anlayış ve yaşam tarzına sahip olanlar, ülkenin nüfusunun yarısından çok olanlar, referandum sürecinde göstermiş oldukları işbirliği -dayanışma ve motivasyonunu, önümüzdeki iki buçuk yıl devam ettirmek suretiyle, her kesimin desteğini alabilecek olan ortak bir adayı "başkan" seçebilirler ve bu pekâlâ mümkündür!
Umut ta kalın, dirençli olun.
Hüseyin Yalçın
Sosyolog
NOT : Bu makalem Nisan 2017'de Malatya Son Nokta gazetesinde köşe yazımda yayınlandı.