ŞAH İBRAHİM VELİ OCAĞI YOLUNDA DELİ DİVANE OLAN BİR KADININ ÖYKÜSÜ 1

ŞAH İBRAHİM VELİ OCAĞI YOLUNDA
DELİ DİVANE OLAN BİR KADININ ÖYKÜSÜ


BİRİNCİ BÖLÜMÜ
Soluksuz kırk kıta mersiye okuyan, Ehlibeyit ve Şah İbrahim Veli ocağı hayranı; Uğruna ömrünü deli divane olarak geçiren köyümüzde bir kadının öyküsüdür.

Köyün en zengin ailesinin tek kız çocuğu olan ve Şah İbrahim Veli ocağının bir bilge dedesi ile tam evlenecekleri sırada kaderin cilvesine isyan eden; Dedenin ruhunun dahi peşini bırakmaz. Gece gündüz bir alemetini görmek için yanıp tutuşur ve Bol yıldızlı ve ay karanlığı bir gecede ruhunu titreten bir alemeti ile karşılaşır.

''...Bütün ruhlar arşa çıktı. Hiç birini gören varmı?...'' Köyün üç oluklu piğerinden o kadar güzel, ritimli ses çıkardı ki; İllede büyük oluğun çıkardığı sesi en az akan küçük oluk sanki nota'lıyormuş gibi güzelleştiridi. Değirmenin patırtılı ve uğultulu sesi dolunaylı gecelerde daha muhteşem olurdu, gözlerimiz dolunayda kulağımız değirmenin sesi ile ayrı bir ruh güzelliği katardı. Kimse bu sesten hiç rahatsız olmaz o sesin eşliğinde yorgun argın hondan harmandan gelenler dam başlarında derin uykuya dalırdı. Vaymı ki değirmen arıza yapsın sesi kesilsin uykudan uyanırlar ''..Ula değirmen arıza yaptı herhalde birden sesi kesildi...'' der uyuyamazlardı Ay karanlığı gecelerde bir kadın tebelleş olmuştu köy içine her gece ; Gece yarısı üç dört tane orta büyük taşı köy meydanındaki göle atar gölden ''..Cıroppp,cırroppp...'' diye ses çıkarır sonra gözden kayıp olurdu. Köy meydanına cepe konağın penceresindeki sekide yatan Manışın oğlu İsmail hemen pencereden başını çıkarır bu sese şaşardı. Gecenin payında öyle yankı yapardıki bu ses... Birgün hiç uyumadı İsmail emmi ,gacah tütünümü sardı pencere kenarında beklemeye başladı. Zekiye halaya da söğlemedi ..Gecenin o payında uyumamış sigara içerken gördüğü gocasına ''..İsmail uyhun gelmedimi sen bu saatte cuğara içmezdin ...'' dediğinde ''..Heç adam uykum gelmedi işte ..'' deyip geçiştirdi... Gece saat üç gibi olmuştu şafak atma yakındı uzun boylu esrarangiz kadın yine ilenerek çıkıp geldi..İsmail emmi soluğunu tuttu ,şişe dibi gözlüğünü taktı camdan elini duldaladı bahtı... Kadının gündüzden hazırladığı üç ocak taşını teker teker alıp tam köy gölünün orta kısmına savurdu...'' Cırrroppp..'' diye peş peşe üç ses yankılandı. Manışın oğlu İsmail bütün odaklanmasına ve gözlerini sıkmasına rağmen ne kadını tanıyabildi ne de tahmin edebildi.... ''..Ulan dedi o kadar seferberlik ,yıllarca askerlik yaptım elimden kuş kaçamazdı...'' nasıl tanıyamadım dedi cuğarasını söndürüp yatağa uzandı .Yaşlandım artık dedi ''..Gözümde gözlük olmasa kesin tanırdım..'' diye söğlendi.... Bu kadının amacı ne ? neden ay karanlığında günde göle üç taş atar bu akıl işi değil ,Şimdi bunu söğlesem taşları göstersem kimse inanmaz dedi ve uykuya daldı.... Tortor Hüseyin emmim sabah erkenden omuzunda kürek dudağında cuğara gölün başına geldi, kollarını çemirledi gölü açtı, kürek omuzunda aşağı dereye doğru yollandı.... Manışın oğlu İsmail emmi her gün gün doğma sıraları piğere varır orta oluktan elini yüzünü yıkar cebinden yağlığını çıkarır yüzünü siler... kapı önündeki sekide keyifle sabah kaçak tüttünü tüttürürdü... Aklına geldi gece ki olay, kalkıp gölün yanına vardı gölde iki karış su kalmış kadının attığı taşlar göl içinde ada gibi olmuştu......

Can benim,

Düş benim,

Ellere nesi?

Haydi gel, Ay karanlık..

Fırtanalı bir güz gündüydü. Şerifin guyusu tarafından at üstünde biri dar akşam vakti köye geldi ,alel acele Memet Alinin oğlu Hüseyinin kapısına vardı .Atını evin çeğesindeki kazığa bağladı .At iri bacaklı ,anlında boncuk üstünde temiz bir palan ve renkli bir heğbesi , üzengiler vardı.

Manışın oğlu İsmail yukarıya konağa çıkmamış gonağın altında köy meydanına cepe iki pencereli odayı temizletmiş yaşlandım artık yukarı çıkamıyorum bu odada yatıp kalkacağım diye tutturmuştu.

Pencerenin önünden geçip giden atı görünce ''..Zekiye bir atlı geldi geçti o kimdii ...'' diye seslendi...

Zekiye hala kapıya fırladı atı köşkergilin çeğede bağlı gördü. Kızı Göğüle : ''..seslendi size gelen kimdi yavrum ..''
Gönül ablam; Damın üstünden

Emmim : Deli Yayla geldi guşudan ,diye cevap verdi Babası İsmail de işitti ...Deli Yayla gelmiş dedi kendi kendine söğlendi İsmail emmi......

İsmail emminin aklı fikri göle taş atan kadında kalmıştı, Acaba bu kimdi ? Niye köyün gölüne ''..Ay garanlık gecelerde üç taşı atardı ..'' Bu ne cesaretti ,Hele bir kadının o saatte ihtişamlı bir şekilde birşeyler mırıldanarak ,bir roman kahramanı gibi yürüyerek tam gölün ortasına taşları atar sonra sırra kadem basardı...Güldü kendi kendine ''..Çekirge bir sıçrar iki sıçrar..'' dedi ...bastonunu serili yatağın yanına koydu, pencerenin kenarından arada bir tam karşısındaki göle bakıp güldü...Bu sefer gözlerimden kaçamaz...Yaşlıyım ama o kadar değil ,Seferberlikteki askerlik günleri geldi aklına,Alhoğ Ali ile kebana eşeklerle askeri erzak taşırlarken Tahir çayı tarafından gelen iki atlı ermeniyi nasıl kovaladıkları aklına geldi...
Ay karanlık bir geceydi yine ,Tam beklerken yarı uykuya dalmıştı ,kadının bu sefer köy meydanına gelişini görmemişti

..Cırooopppp..''' Cırrrooop..'' sesi ile irkildi...

Ula bu ne iş demeye kalmadı: İki eşek, birinin boynunda örme yerlerde sürünüyor ucunda kazık olduğu sesten belli Şehenin bocu iti peşlerinden kıyameti koparırken,

Peşleri sıra bir at köy meydanına geldi iki ayak üstüne kalkıp karanlığı yırtarcasına kişnedi ''' ıhhhh hıhıhıhı ıhhhhhh..ıhhhh...'' gördüğüm üraya değil dedi ''..irkildi ..'' öyle bir korktuki ...hayatımda böyle birşey böyle korku yaşamadım dedi ....

At sessiz bir şekilde taşlara çarpan nal sesinden; Kızıl memetin, Medetlerin Hasanın, evini geçti dikin aşağı kayıp oldu.
O gecenin üç tanığı daha vardı. Biri Kürt Yusup diğerileri Dişöğ Memeti ve Şehen Sevilmişti, Nice sonra sırrın beşinci halkasında anlayacaktı bu üç tanığı

Dilini dudaklarına götürdü ıslatmak için üst dudağı uçuklamıştı, gerneşti bir tuaftı ,cığara yakmak istedi vaz geçti..

Karşısında Kürt Yusup gille haceylin arada damların üstünden ellezin (İlyas Demir) dükkanına giden bir yol vardı, Kadın o ara yola kaçtı Atın görkemli kişnemesinden korkup Kürt yusup gilin damdaki pacanın arkasından başını uzatıp seyretti atın o muhteşem karanlığı yırtarcasına kişnemesini ve kayıp oldu.

Sabahleyin Memet Alinin oğlu Hüseynin sesi duyuldu ''..Ama ,ama ,Yaylanın Atı gaçmış ..'' deyince anladı İsmail emmi...
Atı ararlarken Deli Yayla İsmail emminin yanına geldi kapıdaki sekide hoş beşten sonra ...

Deli Yayla : Ben o atı Hekimhan pazarından aldım ,Şah İbrahim Veli ocağının dedelerini köylere taşımış yıllarca ,At yaşlıydı ama durumu anladım ,Atı adam serbest bıraktı ''..asla gaçmaz huysuzluğu yok ..'' dedi at yanıma geldi beni kokladı ,başını karnıma sürerek sanki benİ al der gibi...Bastım parayı aldım...Atın üzerindeki üzengiye ...dedenin oğlu yani atın sahabı Benim adımı yazdırdı...''...DELİ YAYLA...'' yazılıdır üzengide ,allah vere de onu alan olmaya diye içini çekti ,İsmail emminin sardığı gaçan tütünü iştahla içti..... Uykuda dahi yürüyorum Kalmaya sebep arıyorum Gidenleri hep görüyorum Gediyorum gündüz gece Deli Yayla yataktan fırlamış ''..Üzengi ,üzengi ..'' diye söğleniyordu.Saniye bacı : ''..Ey adam üzengi dediğin iki parça demir...'' diye peşinden seslendi... Yayla ;Manışların sekide İsmail emmi ile sohbet ederken guşluk vakti yaklaşmıştı Hüseyin emmi atı aramak için yollanırken ,Vayıs gile doğru yönelince :Manışın İsmail emmi geceki olayı anlatmadan ,''..Nal sesinden anladım ...'' dedi ..Titrek elinde bastonu ile işaret ederek değirmenin yolunu gösterdi.Bunun üstüne Hüseyin emmi yolunu değiştirip Bekci Alinin,Medetlerin evin arasından geçen uzun yola doğru yöneldi. Mehmet Alinin oğlu Hüseyin sabahleyin alel acele kardeşinin atının peşine düştü,Atın ya palanını alırlarsa diye düşünürken Deli Yaylanın üzengi deyip durmasını da aklına getirip ''..Adam üzengi demir parçası...'' dedi kendi kendine...Yaptırırım vartanın Yusup usta nasıl olsa adamım dedi....Tahirköy iki adımlık yol diye aklından bunlar geçip yürürken değirmeni geçmişti... Değirmeni tam geçmişti ki ; ''..Hiseyin,Hiseyin ..'' diye kısık bir ses duydu

.Gerisine döndüki ;Dişöğ Memet ,değirmenin kapısında .''..Nereye gediysin sabah sabah dedi ..''Hiseyin köyde en çok sevdiği insandı durumu anlatınca .Düşöğ Memet:Yav sabaha karşı köy içinde bir gürültü oldu ,Sonra nal sesi üstüne kapıya çıktım Bir at rehvan bir şekilde dikin aşağı gitti,sağından solundan demir sesi geliydi ,Kuyruğu sanki yanıyordu ışıl ışıldı şaştım kaldım ...'' diye tamamladı..

Hüseyin çok iyi biliyordu ki ;Dişöğ Memet kerbelaya yalın ayak gidip toprağa el basıp yemin etmişti ve asla yalan konuşamazdı. Hüseyim emmi ,çemiylin kapı,Süleyman ağanın bahçasının etrafı ,Şerefin mezarının olduğu yerleri dolandı bulamadı atı,Loy dede gilin kapıya geldi .Dede çavuş gözle takip ediyordu ,Hiseyin birşey konuşmadan dede çavuş o tatlı dili ile ''..Sabah sabah ne ararsın Hiseyin..'' deyince durumu anlattı ,Dede çavuş parmağı ile işaret etti ''..At şafak sökerken Hasan Alinin mezarının ordan dereye endi ..'' deyince; Hiseyin emmi bu tarif üzerine hemen dereye yöneldi .Derenin en derin yerinde atı ve palanını gördü şükür diye içini çekti. Atın yanına yaklaştı at ayakta ve haraketsiz.''..Sanki yerde poh gohluyu...'' dedi içinden ,yanına vardı hiç tepki yoktu ,Başını yere eğmiş ağzında bir keven parçası ıslatmış düşmüş onu koklar gibiydi,Yular ipi yoktu eliyle başındaki yuları tutup başını kaldrdı şok oldu ''..atın iki gözü iki çeşme gibi ağlıyordu...'' Hayatımda ilk defa atın ağladığını görüyorum dedi benzi geçti diliyle dudaklarını yaladı bir tuaf oldu...Mehmet Alinin oğlu Hüseyin. Atın sırtında Üzengi yoktu sonradan aklına gelip fark etti.Atı başından tutmuş giderken yolda Süleyman ağaya rastladı.Süleymen ağa : Bu at kimin Hiseyin dedi .Hiseyin emmi olan biteni anlattı atın ağlamasına ise; Süleyman ağa ''..deli kerküç yemiştir hayvanı sancılandırıyı o kerküç ...'' diye seslendi az uzaklaşınca . Manışların sekide İsmail emmiyle oturan Deli Yaylanın tam önüne getirdi atı ..''..Aha atın ama üzengisi yoh ..'' dedi mahçup bir şekilde bunu söğlerken Manışların İsmail emmi: Gece köy meydanında iki ayak üstüne kalkıp piyere doğru kişneyen atı görünce utku tutuldu şaştı kaldı. Deli yayla üzengisini kayıp etmenin üzüntüsü ile atına binim Vayıs gilin evinin aradan kayıp olana kadar İsmail emmi gözle takip etti bir sigara yaktı ve olup bitenlere bir anlam veremedi ,sersemlemişti ama içinde bir güç konuşmasını engelliyordu.

Aslında İsmail emminin de ağzı sıkıydı.Rast gele hiç konuşmaz sır saklayan biriydi. Karamuğun gelini Tamam bacı (Tamam Kayhan) ikindi vakti kollarında kovalar suya gederken çeşmenin kendilerinden tarafı çeğesinde bir taş gördü,Taş siyah karınca yuvası kadar deliklerle kapılıydı ve büyük bir fasulyeye benziyordu ,ayağı ile taşı evirdi çevirdi^^.. ben bu taşı biryerde gördüm diye şaştı..'' söğlendi.suyu doldurup giderken bir daha çevrince taşta çok küçük bir mum parçası kalıntısı gördü.Benzi geçti çok derin düşündü taşındı eve gidene kadar. Bu olay olurken Şehen emminin Nazife bacı yani Manışların İsmailin kızı olur. Deli yayla kapılarından geçerken güle güle dedikten sonra bir kuş etrafta dolanıyordu .Deli yaylayı takibi bırakıp o kuşa yöneldi kuş hiç yere konmuyor uçurtma gibi havada asılı kalıp sadece kanat çırpıyor .''..Allah allah hayatımda ben böyle bir kuşu ilk defa görüyorum .'' dedi durumu Şehen emmmiye anlattı ,Şehen emmi çömelmiş şalvar peyiğinde cuğara sarıyordu..Nasıl ilk defa gördüm tarif edemiyorum deysin...Kuş kuştur ,gagası var ganadı var işte tarifi deyince Nazife bacı yemin etti..Bu yörede öyle bir guş ne gördüm ne duydum dedi.(Başlık resimdeki kuş) Aynı olayı aynı şekilde Emine sevilmiş bacı Hasan Şıhıma anlattı...Hasan şıh o kuşu köydekiler içinde ilk duyan ilk bilen bir insandı 1955 Yılında kerbela kafilesinde adını hatırlamadığı bir yaşlı insan başka bir kafileden Hasan şıhıma anlatmıştı ......

Manışın oğlu İsmail :Dolunaylı günler başladığı için rahat düşüp uyuyordu ama aklı fikri ay karanlığı günler ve sır dolu bu kadındaydı.Neden olup biteni kimseye anlatamıyordu bu duruma kendisi bile şaşıyordu.... Uykuları kaçıyor bunun nelere alemet olduğunu bir türlü çözemiyordu, çok zekiydi aslında para pul işine onun kadar kafası çalışan yoktu ama bu ''..bu sır ..'' işe gelince kimse işin içinden çıkamıyordu.

Gitti Canımın Cananı Bizi Bıraktı Yaralı Ben Bu sırdan ölür isem Babam Kazsın Mezarımı Dişöğ Memet :Değirmenin önünden geçen ,gözü ile fark ettiği şeyi yakalayamadı ama ''...Atın kuyruğu yanıyordu ışıl ışıldı...'' dedi sadece ,az ileride Arzının gızının bahçası dedikleri yerde at bir soluklandı,Bir saat hiç kıpırdamadan durdu tam orta yerde bahçe kapısının önünde... Kürt Daşöğ (Gögöğ halanın bitişiğinde oturan ve evin sahabi) Atı fark etti ,At kapının önünden geçerken Mehmetciğin sesi geldi yan tarafta aşağıdan ''Ellere galasın gurtlar yesin seni ...'' dedi bunu at için değil ,başka birşey için bağırdı ama bedduasıyla atı ve emaneti korudu. Daşöğ :Ürperdi attan uzaklaşıp evine kaçtı. Sonra Çemiylin evlerinin altından , Süleyman ağanın bahçesinin üstünden geçerken Mehmetcik gözünün birini sıkarak bahçeden atı sadece seyretti. Hasan Ali dedenin kabrinin ordan ektir tarafından gelen derenin içine girdi... Kürt Cümüğin oğlu Seydo ,Ermeni Hamliğin(Hassoğların büyük tarla) tarlasının üst tarafında ,Yani Çütcü sadığın tarlasının sonunda sürüyü toparlarken atı fark etti ,dereye endi atın sırtındaki üzengileri tam el uzattı alacakken ''Seydoğğğğğğ..'' Seydoğğğğğ...'' diye ince uzun bir tiz ses geldi ,aslında seydonun gencecik hayatına mal olacak bir beladan uzaklaştırmak isteyen bir babanın feryadıydı bu ''..yani ben ölem de sen ölme.'' (Yn) demek istiyordu babası Kürt Cümöğün sesiydi .... Öksüz Seydo :Nereden bilecekti ,şifreyi çözemedi ve Seydooo :Bu olayın üzerinden bir süre sonra Ambarcık tarafında çoban durdu ,katırın üzerinde üzengileri ve olayı yavaş yavaş çözmeye başladı ,''...Nasıl paslı demirler gece ateş böceği gibi ışıldar,Bunu benden başka kimse görmez gören olsa söğler hiç duymuyorum....'' diye kafaya takmıştı.1200 Davarlık kocaman sürü o üzengili katırın etrafında üçler eşkına üç halka olmuştu ,sisli bir bahar mevsimi sonu ve boz bulanık akan tohma suyunun sadece kenarına vardı ...kendini suyun içinde buldu

''...İçinden bir ses ''..Deryaya doğru ..! deryaya doğru,Seydoğğğğğ...!..'' Bu babasının sesiydi boğulacağını anladı ,sadece iki damla göz yaşı ,Aharon (abdulvahap ) dağındaki ışığa doğru gittiğini fark etti.. Katırın üstündeki üzengileri aşağı parçikenden olup başka bir sürüyü güden Derejan aşiretinden bir kürt : İnce Bekir aldı o da çobandı yıllık ücretle çalışıyordu .,o Yazlıhan yakın bir köyde oturuyordu, Bu üzengi yıllar sonra ''..Töre...'' aynı ocağın dedelerine hizmet etmiş kiraladıkları bir atın (ehil at olduğunu diziyi seyredenler çözerler) dizisindeki atın üstündeki üzengide ''..DELİ YAYLA..'' Yazılıydı kayıtlarla sabittir.

Bu acı olay olurken bütün köyü derin üzüntü ve acıya boğarken sırlı kadın çok suskundu, Ağlıyor ve her şeyin farkındaydı Sakallı Atöğ dede sessiz sedasız hemen nerdeyse hiç evinden dışarı çıkmayan kerbela kafilesinin dedelerinden biriydi.Çok mütevazi sade bir yaşamı vardı ve çok ehlibeyit kitapları okurdu,Herkes başına toplanırdı, Şubat ayı ve Hızır günleriydi,birden yerinden kalktı ayakkabılarını giyerken Şaha hala (eşi ) Sadık nereye ? diye sorunca: Canım sıkıldı beni bir ter bastı; Şaha hala gorhtu. Tekrar Sadık nereye? deyince Manışların İsmailin yanına gader gedecem cevabını aldı. Şaha bir anlam veremedi fazla da üstelemedi ama çok garibine gitti başını büktü. Manışların sofadan içeri girdi .Zekiye hala şaştı: Hoş geldin Atöğ hayırdır deyince ;İsmail evdem mi ? diye sordu evede dedi odanın kapısını açınca İsmail emmi beklenmedik bu ağır misafiri görünce önce çok neşelendi ama saverken elleri titredi ve benzi geçkindi ve çok durgundu. Niye diyecek olursanız: Atöğ dede hızır günlerinden, sohbet açıp iki saatlik sohbetin içinde hiç durduk yere İsmail emmiye öyle bir soru sordu ki ;İsmail emminin iç dünyası bir anda karmakarışık oldu. Atöğ dede sohbetin tam en demli yerinde ve ortasında ,sohbetle de uyumlu olduğu ki :Hızır aleyselamdan onun atından ve hikmetlerinden bahsedilen yerde İsmail dedi ve yutkundu kısık sesi ile ''..Önemli olan atı görmek değil ,Üstündekini görmektir...'' Deyince :.... İsmail zerre kadar sır kadının peşindeki olup biten şeylerden hiç ama hiç bahsetmemişti ...Atöğün bu cümlesinin üzerine birden köy meydanına gözü ile dönüp bakıp dondu,Pencere ile atın iki ayak üstüne kalkıp kişnediği yer sadece üç metre mesafedeydi . Atöğ bu bakıştan, donmadan rahatsız oldu .İsmail kendine gelip cümleyi tekrar edip yanlış anlayıp anlamadığını Atöğ!e teyit(doğrulama) yaptıracaktı İsmail içini çekti,cebinden çıkardığı peşkir parçası ile şişe dibi gözlüğünü silip gözüne takıp Atöğe: gözlerini büyüterek ve titrek bir şekilde sordu : Atöğ dede demekki ''..Atı görmek önemli değil önemli olan üstündekini görmek..'' diye sorunca Atöğ hiç teredüt etmeden tekrar edip heee eylee İsmail deyince Az daha sohbet eden Atöğ :İsmail bana musade dedi ve Ayağa kalktı .Kapıyı İsmail emmi açtı ,bastonu elinde dışarıya kadar eşlik etti, hanemize gine beklerim dedi ve Atöğ : ''..Gün ikindi oldu..'' diye mırıldandı ,ama yakalayamadı (yakalayamaması hepimiz çok derinden üzecek keşke yakalasa ipin ucunu bir tutsa yeter ..yazarın notu) Sır kadın ;Gül mustafanın ziyaratın orda ,Memelin bahçaların altı yani ; Alhanoğlunda bir badem ağacı vardı aslına o ağaç değildi zıyaratın bekçisiydi ,sadece ağaç gibi durur muhteşem çiçek açar bademlerini çoluk çocuğa dağıtırdı (Kaynak Atöğ dede ) Bu badem ağacı tortorların Mehmet Çavuşundu onun hakkıydı . Sır kadın bunları hep biliyordu ,Badem ağacının dibinde biraz oturdu ,Bademler çağlaydı hep .Sadece bir tane alıp yedi, Sonra kalktı yürüdü yürüdü ,gül Mustafayı (ziyaret) geçti yokuşu çıktı ozan Musanın bahça duvarından içeri baktı ve beklerken ozan Musa tam yanına gelip: Dur senin emanet var dedi ama dedi ...Sır kadın Aması ney Musa diye sitem etti...''..Ben bu Gülyağları koparmaya hiç kıyamam ama ..'' dedi, ve ekledi Sen Miyese'min ..'' .. sın

Bahçe sanki cennetin bir köşesiydi ,Muhteşem gülyağılar duvar dibinde adam boyu olmuş bakımlı ve yaprakları sallanıp adamı karşılıyorlardı ,açıkca insanla konuşuyordu çiçekler ve gülyağılar.... ''..Hem emanet deysin hem vermeye nazlanıysın ..''dedi güldü sır kadın iki gülyağını bahçe duvarından elini uzatıp aldı ama Musa bu gülleri ağlayarak verdi ? Sır kadın neredeyse Gülyağları geri verecekken Ozan Musa : ''..Ben gülyağılar için ağlamadım ,Miyese'nin dediği birşeyi yaşadım şu an duygulandım onun için diye ekleyince: Sır kadın iki dudağını ala bildiğine büzdü gözlerini iki kat büyüttü şaşkınlıktan. Birini kulağına takıp köy içine geldiğinde Şüpelendiği için kara taşı kimseye çaktırmadan aldı Şerifin kuyusun başında taşların altına tam gömmüştü ki ; Mercan hala kapıya çıkınca elindeki gülleri kuyuya attı ... Mercan: ''..Gız neydiysin guyuya ney attın ..'' diye bağrınca kızgın bir şekilde .İkiside eğilip yarı dolu kuyuya baktı iki gülyağı ,Sır kadın '' Guyu gohuyu gül attım ki gül gohusu gele...'' Mercan diye gülümseyip ,Mercan halayı sakinleştirdi ve sırdan uzaklaştırdı . kapattı kapağı.... Halbu ki :Kuyunun etrafındaki taşların içinde ;Koynunda getirdiği ve Karamuğun gelini tamamın korkup eline almadığı ve irkildiği sır taşı taşların arasına kattı o taşı ,Karamuğun gelini fark etmese ve sır kadın şüpelenmese idi o taş göle atılacak sonra Yolcu gediğin dereye savrulacaktı.Kara direğin altındaki taşı ,daha sonra : Tüvsiz İsmailin Döndü hala bir şafak vakti Şerifin guyusunun başından alıp ,Abdal Musa nazargahındaki yığılı taşların arasına ağlayarak kattı..../...


İki bölüm halindedir haftaya ikinci bölümü okumanız dileğimle... sevgi ve saygılar yolluyorum.
 

 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

banner40

banner45

banner57

banner39

banner44

banner56