Âşık Ekberi, 14 Kasım 2020 Cumartesi günü aramızdan ayrıldı. Hak rahmet eylesin…
Asıl adı Ali Ekber Gülbaş olan Âşık Ekberi, köyümüz Ballıkaya’ya sıkça gelirdi. Özellikle de ziyaretlere geldiğinde mutlaka görüşürdük. Şah İbrahim Veli Ocağına bağlı olduğunu da sıkça vurgular, buradaki dedelerden ve dede âşıklardan söz eder, bazen de kimliğini çıkarır, doğum yerini gösterir, “Ben de Hekimhanlıyım ha” derdi. Çünkü nüfus cüzdanında doğum yeri Hekimhan yazılı idi…
1954 yılına kadar Uludere Arguvan ile Hekimhan arasında sınırdır. Batıda kalan Çavuş, Bozan, Kuşu köyleri Hekimhan’a bağlıdır. 1954 yılında Arguvan ilçe olunca bu köyler oraya bağlanır. Daha sonraki yıllarda da Maman, Musu, Tatkınık, Hakverdi gibi köyler Arguvan’a bağlanır. Ali Ekber Gülbaş’ın doğduğu yer Çavuş köyüdür.
Ekberi hakkındaki aşağıdaki yazımın temeli 1997 yılına dayanır. Süreçte bazı güncellemeler yaptım. Onun anısına yayınlıyor, saygıyla anıyorum.
“Deli Gönül Hangi Dala Konarsın?”
1972 yılında öğretmenliğe başladığım Urfa’da en çok uğradığım yerlerden biri de hemşerim Mehmet Gül’ün kapaklı pasajındaki kitapçı dükkânı idi. 1973 yılında buradan birkaç kitap almıştım. ‘Aşk ve Gurbet’in 1 yazarı, daha doğrusu şairi Âşık Ekberi idi. Asıl adı Ali Ekber Gülbaş olan Ekberi’nin kitabındaki Deli Gönül, altmışlı yılların ikinci yarısında Ali Ekber Çiçek tarafından TRT’de çalınıp söylenen bir deyişti. Seksenlerin başında ise Arif Sağ uzun hava olarak okumuştu. 1984 yılında Malatyalı Cemal Öztaş ise Ekberi’nin bazı şiirlerini türkü olarak kasete okumuştu. 2
1986 yılında Aşk ve Gurbet’in ‘İkinci Kitap’ olarak Malatya’da Gayret Matbaasında bastırırken Ekberi ile tanıştık. O sıralarda Gayret gazetesinin şiir köşesini de hazırlıyordu. Aslında önceden de tanıyordum, ancak ‘O’ olduğunu bilmiyordum. Aşk ve Gurbet’in kapağında uçuşan güvercinler, arka kapağında Ekberi’nin fotoğrafı ile birlikte Deli Gönül şirinin tamamı, arka iç kapakta da kendi kendisini tanıtan yazısı vardı.
“Çavuş köyü Arguvan ilçesinin yakın köylerinden olmasına rağmen bakımsız kalmış köylerden birisidir. Ekberi burada doğdu. Yıl 1940 idi...”
Daha sonraki satırlardan da şunları öğreniyoruz.
İlkokulu köyünde okur, ortaokulu okumak için Malatya’ya. Gider; şiir yazmaya burada başlar. Ortaokulu bitiremeyince Adana’ya pamuk toplamaya, oradan da İstanbul’a gider. Yaşamın tüm zorlukları ile karşılaştığı İstanbul’da çeşitli işlerin yanında matbaalarda çalışır ve âşıklarla, yazarlarla tanışır. Bu alanda çevresini genişletir. Derken, 1966’da Aşk ve Gurbet’i bastırır. Bu arada “Deli gönül hangi dala konarsın” diyerek şiirleri halkın kulağında yankılanmaya başlar. 1969’da TEKEL’e girer. 1970’de Malatya Tekel Başmüdürlüğüne memur olarak gelir. Şiirleri yerel gazetelerde yayınlanmaya başlar.
1984’ten sonra birçok yarışmaya katılır ve bazılarında başarılı olur. 1986’da emekli olur, Aşk ve Gurbet’in ikinci kitabını yayınlar. Müzikle de ilgilenen Ekberi, bazı gençlerin yetişmesinde etkili olur. Kaset yapım belgesi alır, Malatya’da uğraşılarının verimli olamayacağına inandığından bu işi İstanbul’da sürdürmeye karar verir.
2000 yılında Aşk ve Gurbet’in üçüncü, 2009 yılında dördüncü kitabını yayınlar. 3
Şiirleri çeşitli dergilerde, kitaplarda yayınlanmaktadır. Bazıları ise Arguvan ağzı tarzında okunmaktadır. Şu şiirlerini örnek olarak verebiliriz.
Deli Gönül
Deli gönül hangi dala konarsın
Tutunacak senin dalın mı kaldı
Ahu feryat ile niçin yanarsın
Şu dünyada senin malın mı kaldı
Felek seni gaflet ile uyuttu
Eşin dostun ne var ise unuttu
Esti sam yelleri gülün kuruttu
Bülbülün konacak gülün mü kaldı
Yerin yok yurdun yok nerde kalırsın
Her yüze güleni dostun sanırsın
Bunca derdi sen üstüne alırsın
Dert çekecek senin halın mı kaldı
Ateşlere yanan ey dertli Ekber
Bu dünyanın sonu yalanmış meğer
Bir yârin var idi almış yâd eller
Candan başka senin varın mı kaldı
Hazan Var
Nasıl bekleyeyim gurbet yetişir
Yolum bekler gözlerini süzen var
Garip bülbül figan eder ötüşür
Bu yıl yine bizim bağda hazan var
Yanarsın da deli gönül yanarsın
Ayrılık şerbetin içer kanarsın
Zalim felek neden beni kınarsın
Ben neyleyim bu yazıyı yazan var
Ekberi’yem yar yoluma bakarsa
Yar hasreti yüreğimi yakarsa
Gece gündüz gözyaşlarım akarsa
Kara bağrım elbette bir ezen var
Yar İnsaf İnsaf
Gece gündüz hasretine yanarım
Merhametin yok mu yar insaf insaf
Yağan yağmur esen yelden sorarım
Yanıyor yüreğim kor insaf insaf
Bir kuru selama hasret eyledin
Düşmanlarım güler fırsat eyledin
Bu kadar mı benden nefret eyledin
Güzellerin affı var insaf insaf
Ta içten sızlıyor yürekte yaram
İyi olmaz vallah bu derdim verem
Bana dön yüzünü bir daha görem
Son görüşüm benim kar insaf insaf
Ekberi’yem acı gözüm yaşına
Aman yetiş salacamın başına
Gel de yaslan mezarımın taşına
Kara taştan halim sor insaf insaf
Vay Bana
Yüce dağlar yine duman kış olmuş
Ağlatmışlar nazlım gözün yaş olmuş
Al yanak nar dudak sararmış solmuş
Boynu bükük nazlı yârim vay sana
Sana dokunacak eller kırılsın
Hatırın yıkacak diller kurusun
Suna boylum seni tanrı korusun
Dili şirin gözü yaşlım vay sana
Ekberi der gözyaşını silmesin
Seni benden ayıranlar gülmesin sana
Söylen yara salacama gelmesin
Ara yerde kalan nazlım vay sana
Yalvarmayacağm
İstersen git istersen kal burada
Unutup bir daha aramayacam
Bir dilenci gibi elim havada
Daha minnet edip yalvarmayacam
Şu dünyayı sanki kendin yarattın
Kararttıkça kara bahtım kararttın
Ben yandım dedikçe ateşe yaktın
Daha güvenip bel bağlamayacam
Ekberi’nin el saldın sen bağrına
Sellere gitsem de gelmem çağrına
Senin gibi bir vefasız uğruna
Daha ahlar çekip ağlamayacam
Yanarım
Acep bir dağ var mı başı dumansız
Bir aşka düşmüşüm vakit zamansız
Yandım ateşine dinsiz imansız
Gece gündüz çağlar çağlar yanarım
Kapılmışım yağmurlara taşkına
Bir durağım yoktur döndüm şaşkına
Şuracıkta bir vefasız aşkına
Sular gibi çağlar çağlar yanarım
Ah çeker ağlarım halimi bilmez
Korkarım terk etti geriye gelmez
Daha bu sevdanın ateşi sönmez
Yüreğimi dağlar dağlar gezerim
Ekberi kuş konar mezar taşıma
Gayrı bakan olmaz gözüm yaşına
Ben yasım çekerim kendi başıma
Karaları bağlar bağlar gezerim
Ekberi’nin bestelenen ve özellikle Malatyalı sanatçılar tarafından söylenen şiirlerine örnekler erdikten sonra bazı şiirlerinden alıntılar sunalım.
Aklınız varsa dostlarım
Ölün fakat hastalanman
Bütün cümle gardaşlarım
Ölün fakat hastalanman
Hastalanmak, hele de derman bulamamak ölümden beter...
İşçi, esnaf, emekli ve diğer çalışanlar zam ister de şair zam isteyemez mi?
Bunca yıl oldu ki şiir yazarım
Beş kuruş zam bile vermedin bana
Şikâyetim senden ey devlet baba
Beş kuruş zam bile vermedin bana
Devlet babadan beş kuruş zam bile alamayan şair halkın durumunu, sorunlarını yazmayıp da ne yazacak?
Bir fotoğraf gördüm gazetede dün
Halkımızın hali işte bak diyor
Mezarlığı mesken tutmuş ölmeden
Nasıl yazmam ciğerime tak diyor
Öğretmenlere...
Anam gibi babam gibi
Öğretmenim öğretmenim
En yakın akrabam gibi
Öğretmenim öğretmenim
Ve geleceğimizin umudu gençliğe...
Okuyup öğrenin fen ile ilmi
Neden kahvelerde yaşasın gençlik
Kuvvetli olanı silah mı dil mi
Masada savaşın başarsın gençlik
Ülkemizi tarihi ve turistik yönleriyle tanıtan şiirinde turistlere çağrı yapar...
Turist kardeş sen gel gez gör göz ile
Tarifi mümkün değil söz ile
Türk tarihi, Kurtuluş Savaşı, Anadolu, gelenekler...
Ve ve kayısı ile Malatya...
Yeşil dal üstünde sarı mı sarı
Mikrobun düşmanı vücudun yarı
Dünyanın kaysıda tek ümit varı
Altın kıymetinde malın Malatya
Ruhsati, Sümmani, Emrah, Karacaoğlan gibi şairlerin etkisinde kaldığı görülen Âşık Ekberi’nin 8 ve 11 hece ölçüleri ile yazdığı şiirlerinin yanında tekerleme biçimindeki 6’lı heceyi kullandığını da görüyoruz
Demire kömüre
Fazladan ömüre
Sömüre sömüre
Demedim mi zam var
Sözü yine Ekberi’ye verelim:
“Ozan gönlü bu, gözünü budatan esirgemez, eğriye eğri doğruya doğru der. Hak bildiğinden hayatı pahasına olsa asla ayrılmaz...”
Ekberi’nin şiirlerinden yararlanarak kendisine seslenelim:
Ekberi’den Ekberi’ye
Sevdalandı yazdı, ayrıldı yazdı.
Sevdiğinin kaşına, gözüne yazdı,
Yalan sözüne yazdı.
Kendi dertlerini unuttu,
Halkın dertlerini kendine dert edindi.
Çocuklara, gençliğe nasihatte bulundu.
Zamane siyasetçilerine taşlamalar yazdı.
Eşi, dostu onu unuttu,
Feleğin gafletine kapıldı.
Tutunacak dalı yoktu,
Deli gönlü bir dala konamadı.
Yeri yok, yurdu yok,
Gurbet eli mesken tuttu.
Sam yelleri gülün kuruttu,
Bülbüller konacak dalı kalmadı.
Her yüze güleni dostu sandı,
Kendi dertlerini unuttu,
Her derdi üstüne aldı,
Sanki dert çekecek hali vardı.
Eller alınca nazlı yârini,
Kendi oldu kendi dostu.
Dünyanın sonu olmadığını,
Ateşlere yanınca anladı. 4
Onun “Deli Gönül”ü de Ruhsati’nin “Deli Gönül”ü gibi unutulmayacak, kendi deyimi ile halkın kulağında yankılanacaktır.
1 EKBERİ (Ali Ekber GÜLBAŞ): Aşk ve Gurbet-Birinci Kitap, Yeni Savaş Matbaası, İstanbul 1966
2 Doğan GÜMÜŞBOĞA, sahibi olduğu Çilem Bant Stüdyosunda Cemal Öztaş’ın okuduğu kasette yer alan türkülerin tamamına yakınının Ekberi’ye ait olduğunu belirtir.
3 EKBERİ (Ali Ekber GÜLBAŞ): Aşk ve Gurbet-İkinci Kitap, Gayret Matbaası, Malatya 1986
4 Malatya 1997