Ergenekon davası tutuklu sanıklarından Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun trafik kazasında yaşamını kaybeden oğlu Emir Hilmioğlu’nun cenazesi dün Kocatepe Camisi’nden kaldırıldı. Cami avlusunda, bir hayatın genç yaşta sona ermesinin verdiği hüzün kadar Prof. Dr. Hilmioğlu’nun acı gününde dahi katlanmak zorunda kaldığı zor tutukluluk koşullarına genel bir isyan duygusu hâkimdi.
21 yaşındaki oğlu Emir’in cenazesine katılmak için Silivri Cezaevi’nden “izinli” olarak olarak çıkan. Ergenekon davasından yargılanan Prof. Fatih Hilmioğlu, kendisine taziye ziyaretinde bulunan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na, hâlâ suçunun ne olduğunu bilmediğini anlatırken, çok ilginç bir benzetme yaptı. Hilmioğlu, “Nazi zulmünden kaçan bilim adamlarına kucak açan Atatürk’ün Türkiyesi’nde şimdi bilim adamları cezaevlerine atılıyor” sözleriyle gelinen durumu özetledi.Hilmioğlu, taziyeleri, annesinin Ankara’daki evinde kabul etti. Hilmioğlu’nun ziyaretçileri arasında Kılıçdaroğlu da vardı. Elinde oğlu Emir’in fotoğrafları, yanına gelenlere gösteriyor, “Bakın benim oğluma” derken içindeki isyan taşıp gözyaşı olarak fışkırıyor: “Allahım, çocuklarıma, aileme bir şey olmasın, benim canımı al diye yalvarmadım mı? Neden böyle oluyor? Suçum bu ülkeye hizmet etmek miydi?”
Kılıçdaroğlu, Hilmioğlu’nun evinde bir gece bile kalmasına izin verilmemesini eleştirince yakınları “Hâkim kararı değil, jandarmanın kararı” derken Hoca, “Yasalar böyle” diyerek üzerinde durmadı. Ancak Fatih Hoca doluydu, belki de acıların en büyüğü olan “evlat acısı”nı unutabilmek için başka bir acıyı dile getirdi, Silivri yargılamalarını. Fatih Hoca, Silivri’deki hukuksuzluğu, yaşadığı dramı, öğretim üyesi alışkanlığıyla tane tane şöyle anlattı:
Kan kusmak mı gerekiyor?: 5 yıldır insanlar neden tutuklu olduklarını bilmiyor, suçlarını bilmiyor. İnsanlık dramı yaşanıyor. Ben Silivri’de mahkemede kan kusan insanlar gördüm. İnsanların tahliye edilmesi için kan kusması mı, kanser mi olması gerekiyor?
Nazi kamplarından sonra en büyük dram: Silivri’de yaşananlar, Nazi kamplarından sonraki en büyük dram. Nazi zulmüne uğrayan bilim adamlarına Atatürk’ün Türkiyesi kucak açmıştı. Hatta Einstein mektup yazmıştı bilim adamları için. Şimdi geldiğimiz noktaya bakın ki Atatürk’ün Türkiyesi’nde bilim adamları cezaevine atılıyor. Mehmet Haberal, günde 3 karaciğer nakli yapıyordu. Sağlıklı, dinamikti. Ama Haberal, cezaevinde 3.5 yılda 20 yıl yaşlandı.
Suçumuz ne?: Mahkeme duvarı diye bir deyim var. Benim babam avukattı, kardeşim de avukat, ben mahkeme duvarını onlardan öğrenmedim ama Silivri’de öğrendim. Mahkemede söylüyoruz, “Suçumuz ne?” İddianamedeki iddiaların tümünü çürütüyoruz, anlatıyoruz. Karşımızdaki bize sadece “Siz suçunuzu bilirsiniz?” 5 yıldır hiçbirimiz neyle suçlandığımızı bilmiyoruz.
Savcı hesap vermeli: İddianamelerin hesabı sorulabilmeli. Eğer o iddianamelerin hesabı savcılardan sorulursa, o zaman 2 bin 500 sayfalık iddianameler hazırlanamaz.
Kılıçdaroğlu ise Silivri’de yargıçların önyargılı olduğunu belirterek “Kafalarında cezaları bile biçmişler” dedi. Kılıçdaroğlu, Hilmioğlu’nun “savcılardan hesap sorulması” görüşüne katıldığını belirterek “Savcılarla avukatlar eşit olmalı” dedi
Basından