Değerli Basın Mensupları
1 yılı aşkın bir süredir hapishanelerle ilgili olarak yoğun bir çalışma yürütmekteyiz. Bugüne kadar komisyonumuz tarafından 50'ye yakın cezaevi 106 kez ziyaret edilmiştir.
Bu cezaevlerinin nüfusu, 130 bini aşmış ve cezaevleri tutuklu ve mahkûmu ile Kilis’in, Tunceli’nin, Ardahan’ın ve Bayburt’un nüfusundan fazladır. Yani 81. vilayet Düzce, 82. vilayet hapishanelerdir.
Bizler CHP Cezaevi Komisyonu Üyeleri olarak maalesef dünyanın:
- En çok tutuklu milletvekili
- En çok tutuklu öğrenci
- En çok tutuklu avukat
- En çok tutuklu gazeteci
- En çok tutuklu bilim adamı
Ziyaret eden milletvekilleriyiz.
Hapishanelerde bu kadar tutuklu olmasının sebebi, AKP Hükümetinin izlemiş olduğu anti-demokratik ve baskıcı politikalardır. Bu politikalar sonucunda mitinge katılan öğrenciler, bu mitingi haber yapan gazeteciler ve onları, savunan avukatlar terör örgütü üyeliği suçlamasıyla tutuklu yargılanmaktadır.
Ziyaret ettiğimiz bu hapishaneler hakkında raporlar yayınladık. Bugün kapsamlı bir raporu sizlerle paylaşıyoruz. Bundan sonra da yeni raporlar hazırlamaya devam edeceğiz ve sizlerle paylaşacağız.
Bugün sizlerle paylaştığımız rapor, 28 hapishanede 96 farklı tutuklu veya hükümlüyle yüz yüze görüşülerek hazırlanmıştır. Yüz yüze görüşmelerden elde edilen datalar çözümlenerek hastalıklarla ilgili sayısal veriler oluşturulmuştur.
Rapor 100 sayfadır ve 8 bölümden oluşmaktadır. Raporun ekler kısmında, hapishanede yapılan görüşmelerin özeti ve görüşülen kişiler hakkında bilgi bulunmaktadır. Ekler kısmında ayrıca İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu’nun ve Türk Tabipleri Birliği’nin hapishanelerle ilgili görüşleri bulunmaktadır. Sırası gelmişken her iki kuruma da emeklerinden ve desteklerinden dolayı teşekkür ediyoruz.
Raporun hazırlanma sürecinde 28 hapishane ziyaret edilmiştir.
· 18’i hasta mahpuslar konusuyla ilgili olarak ziyaret edilmiş,
· 10 hapishane ziyareti ise hak ihlalleri, işkence, ölüm, yangın, taciz-tecavüz vb. iddialarını yerinde incelemek ve gözlemlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Değerli Basın Mensupları
Bu incelemeleri gerçekleştiren ekip,
Kimi zaman Pozantı
Kimi zaman Osmaniye
Kimi zaman Şakran
Ziyaretinde bulunmuştur…
Aynı zamanda bu ekip Pozantı’yı kapatan ekiptir.
Bu çalışmanın dışında CHP ayrıca 20'ye yakın cezaevi hakkında özel raporlar sunmuştur.
Bunlar;
1. KANDIRA 1 NOLU ve 2 NOLU F TİPİ VE BOLU F TİPİ CEZAEVLERİ
2. BAKIRKÖY KADIN KAPALI CEZAEVİ VE SİLİVRİ 8 NOLU KAPALI CEZAEVİ
3. BOLU F TİPİ CEZAEVİ
4. ESKİŞEHİR H TİPİ CEZAEVİ
5. SİNCAN 1 VE 2 NO’LU F TİPİ CEZAEVİ
6. MALATYA E TİPİ CEZAEVİ
7. MARDİN E TİPİ, DİYARBAKIR E VE D TİPİ CEZAEVLERİ
8. MUĞLA E TİPİ KAPALI CEZAEVİ
9. OSMANİYE T TİPİ CEZAEVİ
10. POZANTI CEZAEVİ
11. SİLİVRİ 5 NO’LU VE 4 NO’LU CEZAEVİ
12. SİNCAN 1 VE 2 NOLU F TİPİ CEZAEVLERİ
13. ŞANLIURFA E TİPİ HAPİSHANESİNDE
14. TEKİRDAĞ F-1 VE F-2, EDİRNE F TİPİ VE E TİPİ HAPİSHANELERİ
15. GEBZE CEZAEVİ
16. ASKERİ CASUSLUK DAVASI SANIKLARI RAPORU
Değerli Basın Mensupları,
İncelemiş olduğumuz cezaevlerinin genel şartlarına baktığımızda;
Zaman zaman bizim ziyaretlerimizle ve medyanın da bu konuda gösterdiği duyarlılıkla ülke gündemine ölüm, isyan, yangın, ölüm oruçları, taciz-tecavüz, işkence ve kötü muamele gibi başlıklar altında gelen hapishaneler meselesi köklü bir reformu gerektirmektedir ve bu reformun en acil boyutunu da hasta mahpuslar konusu oluşturmaktadır. Ancak tabi ki bu rapor özelinde yer verdiğimiz hasta mahpuslar konusu dışında cezaevlerinde çok çeşitli ve acil çözüm bekleyen sorunlar da bulunmaktadır.
Yaptığımız tespitler sonucunda
Hapishanenin “tipine” veya hapishane idaresinin inisiyatifine bağlı olarak sorunlar çeşitleniyor.
· Bazı F tipi hapishanelerde su günün belli saatlerinde verilirken, başka bir F tipi hapishanede su sorunun olmadığını görüyoruz. Örneğin Silivri 1nolu cezaevinde mahkûmlara günlük 50 litre (110 saniyede doluyor) su verilmektedir. Bu suyun hepsiyle günlük temizlik, tıraş ve diğer ihtiyaçlar karşılamaları beklenmektedir.
· Başka bir cezaevinde su sorunu yerine günlük tıraş olma zorunluluğu ve olağandışı sakal gibi sorunlar gündeme gelmektedir.
· Bazı cezaevlerinde kapasite yetersizliği nedeniyle mahkûmlar üst üste ve hatta nöbetleşe uyumaktadırlar. (Bu durumun en dramatik sonucu Urfa cezaevindeki yangındır)
§ F tipi hapishanelerin bir kısmı hücrede bulunacak kitap sayısını sınırlandırırken, bazılarında ise yasaklı kitaplar listesi oluşturulmaktadır. Koğuştan koğuşa kitap alışverişi yapmak yasaklanmaktadır. Örneğin
bir koğuştan bir koğuşa kitap göndermek için kargo yolu kullanılmaktadır. Bir kitap 7,5 lira kargo parası verilerek yan hücreye 15 günde ulaştırılmaktadır.
· Sohbet süresi hemen her hapishanede farklı uygulanmaktadır. Silivri hapishanelerinde kalan siyasi mahpuslar ise bu haktan tamamen mahrum bırakılmıştır
· Yandaş medya serbest iken, mahkûmlar dilekçe vermelerine rağmen birçok yayın izlenememektedir (Yol TV, İmece TV, Hayat TV, Cem Tv bunlardan bazıları) TRT, ana akım medya ve muhafazakâr televizyon kanallarının dışında kalanlar fiilen yasaklanmış durumdadır. Belgesel yayını yapan televizyon kanalları da yasaklı kanallar arasındadır.
Bazı hapishanelerde günlük gazeteler geç verilmektedir. Bazı gazetelere yönelik sansür uygulanmaktadır. Örneğin, Kocaeli F Tipi hapishanesinde BirGün, Cumhuriyet ve Yurt Gazetesi ya verilmemekte ya da geç verilmektedir.
· Ziyaret edilen F tipi ve yüksek güvenlikli bütün hapishanelerde, hapishaneye ilk girişte çıplak arama yapılmaktadır (örneğin ayağında platini olan bir mahkûm x-ray cihazından geçerken sürekli öttüğü için, her giriş çıkışta çıplak aramaya tabi tutulmaktadır). Bazı hapishanelerde ise Oyuk Araması denilen bir uyguluma ile kadınlar cinsel organlarına ve erkekler makatlarına kadar aranmaktadır
Teknolojik araç ve altyapıya sahip hapishanelerde dahi bu uygulamaların sürdürülüyor olması kabul edilebilir bir durum değildir. Bu uygulama açıkça insan bedeninin dokunulmazlığının ihlalidir!!!
F Tipi hapishanelerde ayrıca hapishane içinde, revire giderken veya telefona giderken ayakkabı araması yapılmaktadır.
· Bazı hapishanelerde sanatçılara, yazarlara, TBMM İnsan Hakları Komisyonu ve milletvekillerine hitaben yazılan mektuplara el konulmaktadır. Öyle ki hapishane yönetimleri tarafımıza sakıncalı mektup değerlendirme kararlarını yollamaktadır…
· Hastanelere ve Adli Tıp Kurumu’na sevkler çok geç yapılmaktadır. Kurum yavaş çalışmaktadır. Örneğin, sağlık durumu ciddi olan bir mahpus, ceza ertelemesi için gerekli olan raporu almak üzere başvurduğunda ancak aylar sonra heyet karşısına çıkabilmektedir... Örneğin, cezaevine girdiği günden beri ölümcül hastalıklarla boğuşan Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu hakkında Adli Tıp Kurumu adeta siyasi bir talimat almadan sağlık durumuna ilişkin yazılara cevap vermemektedir. Adli tıp kurumu açıkça ve net bir şekilde ayrımcı ve önyargılı tutum sergiliyor.
· Hapishanelerde sağlık hizmetinin en önemli halkalarından biri olan ilaç ve eczacılık hizmeti çağdaş ve bilimsel anlamda hiç verilmemekte hatta olumsuz yönde sonuçlar doğuracak şekilde eksik ya da hatalı verilmektedir. Örneğin 6 aydan uzun süre kullanılmaması gereken bir karaciğer ilacı hasta tarafından 6 yıldır kullanılmakta, bir başka hasta 3 yıldır tansiyon ilacı yerine şeker ilacı içmektedir.
· Hapishanelerde tek bir çeşit diyet yemeği çıkmaktadır. Modern tıp yirminin üzerinde diyet yemeği önerebilmekte iken tüm hastalara aynı diyet yemeğinin verilmesi son derece sakıncalıdır. Örneğin şeker hastasına haşlanmış patates diyet yemeği olarak verilmektedir. Özetle hapishanelerde diyet yemeğinin adı vardır, kendi yoktur.
· Ziyarete gelen yakınlar ve aileler, sıkı arama ve tacizlerle yüz yüze kalıyor. Ziyarete gelen kız çocukları ve kadınlar iç çamaşırlarına kadar aranıyor. Örnek: Sincan Cezaevinde İslami bir davadan dolayı yatan bir baba, kızını sırf bu aramalara muhatap olmaması için 5 yıldır görmemektedir. Açıkça mahpuslarla birlikte aileleri de cezalandırılıyor.
· Mahpuslar ailelerine uzak hapishanelerde tutuluyor. Ailelerine yakın yerlerdeki hapishanelerde kalma talebi çeşitli nedenlerle reddediliyor. Özellikle, siyasi mahpusların çoğu ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayanlardan oluşurken genellikle bu mahpuslar Tekirdağ gibi uzak illerde Karadeniz gibi uzak coğrafyalarda tutulmaktadır.
· Bazı cezaevlerinde Ceza İnfaz Koruma Memurlarının kıyafetine benziyor diye mavi gömlek giymek dahi yasak. Kırmızı renk sol örgütlerin propagandasını çağrıştırıyor diye, yeşil renk askeri kıyafete benziyor diye yasaklı durumdadır. Çamaşırdan, pantolona kadar bir veya birkaç kalemle sınırlandırılmış olan giysi sayısına ek olarak bazı renkler de yasaklanıyor.
· Cezaevlerindeki diğer keyfi yasaklara örnek vermek gerekirse;
o 2 taneden fazla kazak, gömlek, tişört yasak.
o 1 takım eşofmandan fazlası yasak.
o Kuru boya dâhil her türlü boya kalemi yasak
o 3 taneden fazla kitap bulundurmak yasak
o 2 çiftten fazla ayakkabı bulundurmak yasak
o Uhu, prit ve her türlü yapıştırıcı yasak
o Renkli kağıt yasak
o Türkü söylemek yasak
o Slogan atmak yasak
o Herhangi bir şeyi amaç dışı kullanmak yasak. Mesela; eski bir atletinizle yeri silerseniz, atleti amaç dışı kullanmış olursunuz. Yasak olduğu için ceza alıyorsunuz.
o Üç kişilik ya da tek kişilik hücrenin dışına asla çıkmanız yasak.
· Hapishanelerde, insanların suç tipine ve siyasi görüşlerine göre özel ayrımcılıklar da üretilmiş durumda. Örneğin Silivri Cezaevindeki mahkûmlar, sohbet hakkı, sosyal etkinlik ve kurs benzeri hiçbir etkinlikten faydalandırılmamaktadır. (Mustafa Balbay, Tuncay Özkan!)
· Farklı cinsel yönelimleri olan mahpuslara yönelik; Eşcinsel olduğunun ispatı için rapor isteniyor ve rapor alma sürecinde mahkûmlar pek çok onur kırıcı uygulamaya maruz kalıyor. Bu farklı cinsel yönelimleri olan mahkûmlar, etkinliklere katılmadıkları gibi güvenlik gerekçesi ile açık cezaevlerine gitmeleri engellenmektedir.
· Türkiye cezaevlerinde engellilere yönelik bir yapılanma yoktur. Örneğin klozet bulunmamaktadır. Bir cezaevinde tek ayağı olmayan bir mahkum dublex sisteminden dolayı düşerek diğer ayağını da kırmıştır.
· Hastanelerdeki mahkûm koğuşları ise iğrenç ve insanlık dışı görüntüler sergiliyor. Ayrıca birçok cezaevinde mahkûmlar kelepçeli muayeneye zorlanmaktadır.
· Birçok cezaevinde keyfi disiplin cezaları verilmektedir:
Örneğin mahkûmlara 10 gün değil 11 gün ceza verilerek infazları yakılmaktadır. 61 yaşında olan C.E 12 Eylül döneminde idam cezası almıştır. Yerel mahkeme 2 kez beraat vermiş ancak Yargıtay idam kararında ısrar etmiştir. Diyabet hastası olan C.E disiplin cezalarından ve katı uygulamalardan şikâyet ederek şunları söylemiştir:
“Burada herkesin infazını yakıyorlar. Yani ceza indirimleri ortadan kalkıyor. Üç kere disiplin cezası alınca infaz yanıyor. Hapishane idaresi ise cezalar konusunda çok cömert. Burada çok tuhaf yasaklar var. Mesela bir mektubun üzerine yapıştırılmış bir çiçek, bir gül yaprağı, hapishane güvenliğini tehlikeye soktuğu için içeri alınmıyor.” (C.E.'yi en son ziyaretimizde gırtlak kanseri olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz)
· 7 yıldır görüşme yasağı olan mahkûm bulunmaktadır (Fadime ÖZKAN, Gebze Kadın Cezaevi)
· Mahkûmlar, disiplin cezaları yüzünden, “tredmana” bağlı olan hiçbir sosyal faaliyet ve etkinlikten faydalanamıyorlar.
· Transfer için kullanılan ringler havasız ve dar. Mahkûmlar havasız kalıyor ve çoğunlukla kapasitelerinin üstünde mahkûmun içinde saatlerce bekletilmesi ile (Adliye’ye giderken ve mahkeme saatini içinde beklerken hayati risk ile karşı karşıya kalıyorlar.)
Yüz yüze görüşmeler ile tespit ettiğimiz bu insan hakkı ihlallerinin dışında mahkûmların bizleri göndermiş oldukları mektuplardan öğrendiğimiz de birçok şey var.
Cezaevlerini ziyaret etmeye başladığımız günlerden beri yüzlerce mektup yağdı meclise. Her gün mahkûmlardan mektup almaya devam ediyoruz Daha dün elimize ulaşan mektupta, çok açık insani bir talep var. Talep şu: ringlerin içinde beklerken mahkûmların ellerinin kelepçeli olmaması isteniyor. Zaten ringin içerisindeyken herhangi bir güvenlik açığının olmadığını hatırlatan mahkûm arkadaşımız, Van’dan İstanbul'a sevk edilirken yoldaki kazayı ve yanarak ölen mahkûmları hatırlatmaktadır. Bildiğiniz üzere ring aracının içinde yanarak ölen mahkûmların elleri kelepçeli idi.
Değerli Basın Mensupları,
Rapordan elde ettiğimiz bazı istatistikleri de sizinle paylaşmak istiyoruz.
· Ağır veya ölümcül hasta olan mahpusların 30-40 yaş grubu en büyük orana (%38) sahip. Bu gösteriyor ki ortaya çıkan hastalıklar yaşla alakalı değil.
· Hastaların yaklaşık olarak %54’ü birden fazla hastalığa sahip durumdadır. Bu durum gösteriyor ki hapishanelerde sunulan sağlık hizmetleri yetersizdir.
· Sindirim sistemi hastalıkları ise %70’lik oranla birinci sıradadır. Bu gösteriyor ki beslenme en ciddi sorundur ve hastalıkların başat nedenidir. Ayrıca stresin etkileri de bu bağlamda düşünülmelidir.
· İşkence veya ölüm oruçlarından dolayı oluşan kalıcı hastalıkların oranı da dikkat çekicidir. Gözaltında veya hapishanede uygulanan işkence sonucu hastalık sahibi olan insanların oranı % 5,6’dır. İşkencenin kalıcı bir hastalık nedeni olması hem cezaevi koşullarını hem de demokrasimizi sorgulamamız gerektiğine işaret etmektedir.
Değerli basın mensupları,
Bugün kamuoyuna duyurduğumuz raporun konusu yani hasta mahpuslar meselesi hapishaneler meselesinin en yakıcı sorunudur. Ölümü bekleyen insanların olması, ölümü bekleyecek zamanlarının olmaması sözle tarif edilebilecek bir durum değil. Biz bu fotoğrafı defalarca gördüm. Gözleri kapanmadan memleketlerini görmek isteyen pek çok insan hala hapishanelerde, hala bekliyorlar. Beklemeye ömrü yetmeyenler oldu. Kanser hastası olduğu bilinen ve ömürleri günlerle sınırlı insanların gökyüzüne, deniz sesine ve ailelerine hasret gitmesini hiçbir vicdan kabul edemez. Kabul ediyorsa vicdan denilemez. O halde ölümcül hastaların cezalarını erteleyecek ve tedavi süreçlerini hızlandırıp kolaylaştıracak adımlar bir an önce atılmalıdır.
Değerli Basın Mensupları,
Hapishanelerle ilgili tek sorun tabi ki hasta mahpuslar değil.
Hasta mahpusları kurtarmayı düşünmek önemli bir çabadır ancak hastalık üreten koşullar ortadan kaldırılmadığı sürece sorunu çözmek de mümkün olmayacaktır.
Beslenme, barınma, ısınma ve hijyen koşullarında yaşanan sorunlar hapishaneleri hastalık üreten merkezlere dönüştürmüştür. Bu hastalıklar ise insan yiyen canavarlara dönüşmüştür. Hasta mahpuslar sorunu da bu bağlamda ele alınmalıdır. Hapishane koşullarının mutlaka iyileştirilmesi gerekir. Asgari düzeyde insani koşulların sunulması bir lütuf değildir. Devlet bu koşulları mahpuslardan esirgememelidir.
Değerli basın mensupları,
Hapishanelerle ilgili olarak en yakıcı bir diğer sorun ise tecrittir. Kanlı bir operasyonla hayatımıza sokulan F Tipleri bütün olumsuz hapishane koşullarına, insanın insansızlaştırılmasını eklemiştir. F Tipi hapishaneler hücre hücre bölünmüştür, her hücrede insanlar bulunmaktadır; ancak F Tipi hapishaneler insanların birbiriyle iletişim kurmaması için inşa edilmiştir. F Tipi hapishanelerde insanların en küçük iletişim girişimleri bile cezalandırılmaktadır. Bu cezalar için kanunlar yapılmıştır. Bu tip hapishaneler temel insan haklarına aykırıdır ve dünya üzerinde ne yazık ki F Tipi modelini uygulayan tek ülke Türkiye’dir. Avrupa ve Amerika’da yıllarca denendikten sonra terk edilen bu hapishane modeli toplum tarafından da kabul edilmemiştir.
Önemle belirtmek istediğimiz diğer bir konu da cezaevlerinde yaşanan ve dile getirdiğimiz bu sorunlar bakımından 4. Yargı paketinin hiçbir düzenleme ve iyileştirme içermediği hususudur.
Cezaevi koşulları bir ülkenin aynası ve aynı zamanda insan haklarına gösterdiği önemin bir göstergesidir. Uygar bir devlet, mahpusu cezaevinde türlü hak ihlallerine ve işkencelere maruz bırakmaz.
Biz CHP Cezaevi İnceleme ve İzleme Komisyonu olarak
· yaşanan hak ihlallerini,
· hukuksuzlukları,
· eziyetleri,
· her ceza evine göre değişen keyfi yasakları,
insan hak ve özgürlüklerinin ihlali olarak görmeye devam edeceğiz. Ta ki kapsamlı, insan haklarına yaraşır bir cezaevi reformu yapılıncaya kadar…