Teslim Töre'nin -Altı Mayıs Ölümsüzlerine Mektubu

DENiZ`le şakalaşmayı, boğuşmayı... HüSEYiN’in tunç bir abide gibi hiç kıpırdamadan oturmasını, elindeki çakmağı evire-çevire dizine vurmasını, YUSUF’un sedirin üzerinde uyumasını, Hüseyin’in Yusuf’u göstererek, “siz gittikten beri işte böyle uyuyor” demesini hiç unutamadım.

Teslim Töre'nin -Altı Mayıs Ölümsüzlerine Mektubu
Bu size ilk mektubum.
Nasıl yazacağımı bilmiyorum...
 
Şimdiye kadar anmalarınızda hep bildiriler, makaleler yazdım. Aslında mektup yazmak içimden çok geçti, neden yazmadığım konusunda bir fikrim yok, belki de aşırı duygusal olur diye yazmadım. Ama artık sadece düşüncelerimi değil, duygularımı da ifade etmek istiyorum...
 
Aslında, silahlı mücadeleye ilk başladığımızda sizden sonraya kalıp, size mektup yazacağımı hiç üşünmüyordum. Zaten dağa ilk çıktığımızda, (bölgeyi bilen ben olduğum için) mermi azalınca mermi bulmaya, ekmek-yemek bitince ekmek-yemek almaya, katır lazım olunca katır almaya vb. gidip gelirken, SiNAN; “Teslim, galiba ilk gidenlerden biri sen olursun...” diyerek, ilk öleceğin ya da ilk ölenlerden birinin ben olacağımı belirtiyordu. (Tabi ki, bazı yerlere yalnız gitsem de genellikle yanımda bir kaç yoldaşla birlikte giderdim.)
 
Sinan’ın sandığının tersine ben, en geriye kalan ya da kalanlardan birisi oldum. İnanılmaz acılar çektim. Sinanlar Nurhak ta ölümsüzleştikten bir süre sonra o bölge asker doldu. Kaçan cip şoförü beni deşifre etti. Yakalanan günlükte benim için yazan “mucize” sözcüğü, jandarma komutanının kafa tasını attırmış; “yakalayıp o mucizenin anasını…” diyerek köyleri basıyor. O nedenle bir süre köylere inemedim. Ortalık biraz sakinleyince bir gece Kilise Köyü`n de babamın teyzesinin oğlunun evine gittim. Ağlayarak; “sen Teslim değilsin” dedi. Tutup beni aynanın karşısına götürdü. Baktım saçım-sakalım bembeyaz olmuş...
 
Çok korktum... Sonra öğrendim ki, büyük bir acı ve korku yaşayanların saçı-sakalı ağarıyormuş. Saç-sakal ağarmasının bilimsel nedenini öğrenince, yaşamış olduğum korku ve acının ne kadar derin olduğunu bir kere daha düşündüm. Onlarca yıl acılarla, korkularla illegal yaşadım, cezaevinde kaldım. Ama, o gün-bu gün ölümsüzleşmiş olan yoldaşların ölüm günlerinde, konuşuyorum, yazıyorum, acılarımı yeniliyorum, geçmişi bir film şeridi gibi gözümün önüne getiriyorum..
 
Çok, ama çok özledim sizleri...
DENiZ`le şakalaşmayı, boğuşmayı... HüSEYiN’in tunç bir abide gibi hiç kıpırdamadan oturmasını, elindeki çakmağı evire-çevire dizine vurmasını, YUSUF’un sedirin üzerinde uyumasını, Hüseyin’in Yusuf’u göstererek, “siz gittikten beri işte böyle uyuyor” demesini hiç unutamadım.
 
Nasıl seviyorduk bir birimizi, “sanki doğduk bir andan” gibi. O sevgi harmanı içinden siz gittiniz ben kaldım. İlk dönemlerde sizin kurtulmanızı sağlamak için bütün yoldaşlarla uğraştık. Hasan Ataol, Ergün Adaklı, Ahmet Niyazi Yıldızhan; Karşılığında sizin serbest bırakılmanız için, Jandarma Genel Komutanı Kemalettin Eken`i kaçırma eylemi yaptılar. Niyazi eylem yerinde Ölümsüzleşti, Hasan Ataol yaralandı... dolaysıyla eylem başarılı olamadı... Sonra, Ergun ve Hasan`ı Suriye ye götürdük. Sefer Şimşek`in yönetiminde ki bir ekip, Bulgaristan`a uçak kaçırdı... Karşılığında bırakılmanızı istediler. Eylem başarılı idi ama; Bulgaristan yönetimi hile ile Sefer Şimşek ve ekibini etkisizleştirip, eylemin sonuçsuz kalmasına neden oldu...
 
Yine sizin kurtuluşunuzu sağlamak için, benim de başkası`nın da yapmadığını, belki de yapamayacağını MAHiR ve onunla birlikte KIZILDERE de ölümsüzleşen yoldaşlar yaptılar. Ömer AYNA ile irtibat halindeydik. Onu Suriye`ye götürmeye çalışıyorduk. O arada bize bir bilgi gönderdi. Sizin kurtarılmanız için, eylem yapmayı önermiş MAHiR...
 
Deniz`in > Mahir`e ; “o sadece konuşur “ dediğini, Mahir`in bunları duyduğunu biliyordum. O nedenle ÖMER den, önerinin iyice netleştirmesini talep ettim.
- “Çok net ” dedi.
 
Bizden, yani THKO’ dan Cihan ALPTEKiN’ ile Ömer AYNA eyleme katılacaktı. MAHiR`in katılacağı kesindi ama, ,diğerlerinin kim olacağı (doğal olarak) bizce tam olarak bilinmiyordu...
 
Biz den, eylem için gereken malzemeler isteniyordu. Onları zamanında yetiştirdik. Ayrıca, eylemden sonra ÖMER ile CiHAN`ı yurt dışına çıkartma planımız da devam ediyordu...
 
Ben, özellikle eylemden sonra MAHiR’i çıkartmayı da düşünüyordum. MAHiR çıkmayı reddetti. Ama ben yine de eylemden sonra ısrar etmeyi düşünüyordum...
 
O nedenle, eylemden sonra Türkiye ye gidecek ekiple geçmek için sınıra ben de gitmiştim. Eylemi radyoda takip ediyorduk. Çok kısa bir süre sonra izlerini hemen buldular ve hepsini imha ettiler...
 
İçlerinde sadece Ertuğrul Kürkçü sağ kurtuldu. Bu eylemden çok etkilendim. Benim için bir dönüm noktası olmuştu. Bizim, yani THKO’ luların yaptıkları bana doğal bir görev gibi geliyordu. O nedenle eylemin başarılı-başarısız, eksik-gedik yanlarını düşünüp tartışıyorduk, ama KIZILDERE eylemi ideolojik dünyamı çok etkiledi.
 
Çünkü biz THKO’ lular, eylemleri örgütümüz ve liderlerimizi kurtarmak için yapıyorduk. Bu da zaten varlık nedenimizdi.
 
* Peki, MAHiR ve yoldaşları bu eylemi neden yapmışlardı?
 
Sadece ve sadece insani nedenlerle… Üstelik de ikisi de silahlı mücadeleyi savunan, (THKO ve THKP/C) rakip örgütün liderlerini, faşizmin ölüm cezasından kurtarmak için...
 
Bildiğiniz gibi MAHiR, bir örgütün (THKP/C) lideriydi. Yanında eyleme katılan yoldaşları, örgütün yönetici kadrolarıydı. Bu sadece kişilerin değil, bir örgütünde imhası anlamına geliyordu. Ama, MAHiR ve yoldaşları insani değerler bütününün zirvesine çıkmışlardı.
 
Bu tümüyle insani boyutlu, insan değerli, insan gibi insan MAHiR ve yoldaşları`nın etiksel eylemine karşı: emperyalizm ve Gladyo, özel harpçı, Ergenekoncu uşakları, insan düşmanı, ahlak dışı, faşist mayalarını ortaya koydular...
 
Bir köy evine sıkışmış, kaçma, kurtulma şansı asla kalmamış, bir bayıltıcı gaz bombası atarak bile yakalanabilecek olan o insan güzellerinin tümünü imha ettiler.
 
Bütün bu eylemler emperyalizmi ve iş birlikçilerini cinayet işleme niyetinden vaz geçirmeye yetmemişti.
6 Mayıs ta , ölüm işkencesi yaparak, size kıydılar...
 
Benim gibi bir çok insanın içinde fırtınalar koptu...
Dünyamız karardı, kendimizi yalnız hissettik, ama MAHiR`in başını çekmiş olduğu, tümüyle `insani nedenlerle` yapılmış, tümüyle insani değer taşıyan Kızıldere eylemi, beni; Türkiye soluna insani bir boyut kazandıracağı, her şeye daha insani amaçlarla yaklaşmamıza ivme kazandıracağı konusunda çok umutlandırmıştı!...
 
* Hiçbir şey beklediğim gibi olmadı. Tam tersi oldu ;
 
Bizler, emperyalizme ve iş birilikçilerine, baş kaldırmış, hayır demiş, silahımıza sarılmıştık.
 
Sizler ölümsüzleştikten sonra, emperyalizm ve işbirlikçilerinden çok bir-birimizi vurduk...
 
Çok sayıda devrimci kanı döküldü!... Onlarca parçaya ayrıldık ve birbirimize girdik. Bir-biri ile kapışan her fraksiyon, bir diğerini karşı devrimci ilan etti. O nedenle de, at-izi ile it-izi bir birine karıştı.
 
MAHiR’in kadroları ile birlikte, canlarıyla göstermiş oldukları, insanı öZNE yapma, bu temelde birleşme öğretisi, hiç birimiz tarafından özümsenemedi. Yaratılmış olan ve 20. y.yılın devrim tarihinin en insancıl, en hümanist, en etik değer taşıyan KIZILDERE EYLEMi; gerçek değerinde algılanıp, içselleştirilip, mücadelenin geleceği bu fenomen üzerine oturtulamadı...
 
Kan-can pahasına yaratılmış olan o yüce değer, yaşanan harcı merç içerisinde kaybolup gitti!...
 
Bir eylem kılavuzu, yöntem modeli, yeni bir sürecin miladı, uğruna mücadele etmiş olduğumuz sosyalizmin gerçek insancıl yüzü olarak değil, bir anma günü olarak değerlendirip, her yıl anarak geçip gittik...
 
Anlayacağınız; kanınızla, canınızla üretmiş olduğunuz o devasa değerleri, toplumsal ilerlemenin bir lokomotifi, bir kutup yıldızı, bir pusulası haline getiremedik.
 
Üretmiş olduğunuz o yüce değerleri, ancak kendimizi tatmin eden, bir fraksiyon liderliği vasfı kazandıran, birer fraksiyon yaratma malzemesi olarak kullandık!...
 
Öyle çok fraksiyon, öyle çok lider yarattık ki; örgütte, liderlikte bütün değerini kaybetti.
 
Sizden sonra, 12 Eylül 1980 de bir faşist cunta daha yaptılar. Bu cunta eliyle; emperyalizm, solu bitirme noktasına getirdi ve toplumun dokusunu değiştirdi.
Ondan sonra her şey daha da komikleşti...
 
Bazıları sol adına, yayınlarının logosuna DENiZ`in resmini koyarak, DENiZ`in İdam sehpasının altında;
- “... Yaşasın Kürt ve Türk halkının kardeşliği” şiarına rağmen, Kürt düşmanlığı yapıp,
- “Kürt bakkalından alış veriş yapmayın” diyerek, DENiZ adına ırkçı-faşist söylem ve politikalar geliştirdiler...
 
Bazıları ise sizin adınıza;
“ Gladyo,Kont gerilla, özel harp, TİT,” vb. gibi adlarla organize olan, "sizleri ölümsüzleştirip " (!), 68 kuşağını bitiren, daha sonra da adını “Ergenekon” olarak ifade eden, her cuntanın alt yapısını hazırlayan faşist cinayet şebekesi katilleri bile desteklediler...
 
12 EYLüL`ün yetiştirmiş olduğu ve kimini de rehabilite ettigi bazı kendine; “solcu, Marksist, sosyalist” diyen çevreler, kişiler, gruplar; en ufak bir devrimci değer bile üretmeden, sadece laf ebeliği yaparak sizleri; ”milliyetçi, küçük burjuva, Kemalist, şoven,”(!) olarak nitelediler...
 
Devrimcilik adına öyle sefiller türedi ki; ne değer, ne geçmiş, ne tarih tanıyorlar...
 
Bütün bunlar büyük bir talihsizlik oldu...
 
M. Ali Aybar, Behice boran gibi kadrolarla sol-sosyalist politikaya başladık, sizinle devam ettik...
 
Gele-gele dokusu bozulmuş, hormonlu, özel ve tüzel kişiliğini, ileriye yönelik perspektifini oluşturamamış olanlarla `yan-yana` geldik !...
 
Bunların " toplumcu"(!) duruşları ise;
- bir kısmı; sizin katilleriniz olan Ergenekoncuları destekleyen,
- bir kısmı; sol-sosyalist tarihini kanıyla yazmış olan sizlere, "eleştiri"(!) adına küfreden, tarihi kendisiyle başlatan...,
- kimisi de; İslam dinini bile emperyalizme pazarlamış,
gelmiş-geçmiş en simsar, en satılık işbirlikçi olan AKP yi destekleyen "insan" tipleri...
 
Neyse ki, benim bu son belirtmiş olduğum üç tarakların hiç birisinde bezim olmadı...
 
Ama, fraksiyonculuk kervanına ben de katıldım!...
Belli bir süre sonra fraksiyonculuktan uzaklaştım fakat,
çorbada benimde tuzum olmuş oldu!
 
Şimdi en geniş güçlerin birliği için çalışıyorum ama, henüz bir şey yapılabilmiş değil. Buna rağmen devam ediyorum.
...
Sizler neler yaptınız oralarda?...
 
Duyduğum kadarıyla MAHiR; KIZILDERE etiğini "tanrıyla tartışmış "!
O`na;
- “insanların ruhunu almak için, Azrail isminde bir melek yaratmışsın, neden zalimin öldürmek istediği mazlumları kurtarmak için de bir melek yaratmamışsın” diye sıkıştırıyormuş...
 
Çok sıkışmış olmalı ki "tanrı", MAHiR`e;
- “sınır tanımayan insan hakları savunucularını, sınır tanımayan doktorları, sınır tanımayan hukukçuları,
idam karşıtı sınır tanımayanları... kim yarattı? ” diye kaçamak yanıtlar veriyormuş...
 
DENiZ, sen, idamla yargılanmanız sırasında, üzülen arkadaşları teskin etmek için; “üzülmeyin, Yusuf’un babası cami yaptırma derneği başkanı. O bize öbür dünyada yerimizi hazırlar...” diyormuşsun. Peki, oldumu öyle bir şey; yerinizi hazırlamışmıydı?...
 
Ha unutmadan, size hukuk dışı bir şekilde, emir-komuta zinciri içinde ölüm cezası veren, bu ceza gereği, sizleri asarak ölümsüzleştirirken, büyük sadist, faşist bir hazla, ölümsüzleşmenizi seyreden, o`nun o faşist hazına karşı YUSUF’un;
- “...Ben, ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum! Sizler, bizi asanlar; şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz...” dediği, Ali Elverdi: şerefsizce yaşadı, ama gerçekten de onursuzca, ölümün girdabında boğuldu.
 
Siz de dahil, o kadar çok insanın hakkını, hukukunu yedi ki; yediği boğazında kaldı ve boğularak öldü...
 
Bu mektubumu ihbar kabul edip, Ali Elverdi’ yi karşılayarak; yargılayıp, o`nun adaletsizliğini, ahlaksızlığını, etik düşmanlığını, hukuksuzluğunu
teşhir ve mahkum etmeyi düşünürseniz, mutlaka MAHiR’ e de haber vermeyi unutmayın!... Bence, mahkeme başkanlığını MAHiR`e verirseniz daha adil bir davranış olur.
 
HüSEYiN’in idam sehpasının altında;
- “bu bayrağı, bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türkiye Halkına emanet ediyorum...“ dediği mücadele sembolü, hala halka mal olamadı!... Ya da yapamadık!...
 
Ben, yanınıza eli boş gelmek istemiyorum. Hiç olmazsa, HüSEYiN’ in halka emanet etmek istediği bayrağın, halkın eline geçmesi için çalışacağım...
 
Bu amaçla, yanınıza gelmeden önce; Kürtlerin ve Alevilerin solu ile, Türkiye sosyalistleri`nin, sol-sosyal demokratların birliğinin sağlanması, bir platform ya da koalisyon altında organize olmaları için elimden geleni yapıyorum ve yapmaya devam edeceğim...
 
Henüz somut bir şey yoktur fakat, bu konuda umutlu olduğumu belirtmek isterim.
 
Sizleri çok, ama çok özledim!...
Sizi hiç unutmamak, sürekli anmak için, isimlerinizi oluşturan bazı harfleri yan yana getirerek; SiDENUR YUÇE diye bir isim üretip kızıma taktım. Buna rağmen, yanınıza gelmek için hiç acele etmeyeceğim!...
 
Bize, Kürt-Türk halkına ve insan toplumuna çok önemli değerler bırakarak ölümsüzleştiniz...
 
Ben, belki de sizin gibi ölümsüzleşemem, ölürüm...
O nedenle, bırakmış olduğunuz değerleri gücüm oranında, insan toplumuna mal etmek için burada kalabildiğim kadar kalmaya çalışacağım.
 
Bırakmış olduğunuz değerleri ; yeteneğim ölçüsünde hayata geçirme arzu ve çabaları beni yaşama sıkı sıkıya bağlıyor. Anılarınız, mücadeleme güçlü bir ışık tutuyor ve kılavuzluk ediyor...
 
Hiç, ama hiç unutulmayacaksınız!...
 
Teslim Töre / 26.04.2010

 

Güncelleme Tarihi: 28 Kasım 2019, 08:08

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER

banner40

banner45

banner57

banner39

banner44

banner56