Toplumsal Bellek Platformu, devletin görevini yapmadığını vurguladı
‘Toplum sahip çıkmalı’
Evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu 1980’de öldürülen yazar, TRT prodüktörü Ümit Kaftancıoğlu’nun gelini Canan Kaftancıoğlu, “Ailelerin böyle bir mücadeleye girişimiş olması benim içimi çok acıtan bir durum. Bu insanlar toplumun aydınlık geleceği uğruna mücadele verdiler. Bu insanlara ailelerden çok kamuoyu ve toplum sahip çıkmalı.Toplumun aydınlanması için daha sağlam adımlarla önümüze bakabilmemiz için bu gerekli” diyor.
Toplumsal Bellek Platformu, ilk kez Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın tahliyesi nedeniyle bir basın açıklaması yaparak Ağca’nın ‘kahramanlaştırılmasını’ kınadı.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin davayı izlemek için bir araya gelerek, Dink’i öldüren tetikçilerin arkasındaki güce ulaşılmasını talep ettiler.
TBMM’ye gidip MHP hariç bütün partilerle görüşen aileler, Sabahattin Ali’den Hrant Dink’e dek 62 yıllık bir sürecin aydınlatılması için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması istemiyle dilekçe verdiler.
Aileler son olarak ağabeyinin gözleri önünde işkenceyle öldürülen İlhan Erdost için toplandı. Anayasa değişikliğinden yola çıkarak darbe sürecinin irdelenmesini istediler. Başvurularına karşılık somut bir adım bekleyen aileler, bu mücadelenin topluma yayılması için çalışıyorlar.
Canan Kaftancıoğlu, Toplumsal Bellek Platformu’nun aslında toplumsal bir yara olduğunu vurguluyor. Platformun oluşmasının ilerleyen süreçte sosyologlar, toplumbilimcilerce irdeleneceğini düşünüyor.
Devletin yetkili kurumları görevlerini yapmadıkları için bu ailelerin hak aramak için bir araya geldiklerine dikkat çekerek “Binlerle ifade edilen ölümlerde, keşke devletin yetkili kurumları görevlerini yapsalardı da bu aileler hak aramak için bir araya gelmek zorunda olmasalardı. Biz acılarımızı kendimiz yaşıyoruz, kimseden gözyaşı istemiyoruz. Sorumluları görevlerini yapmaya davet ediyoruz” diyor.
Toplumun her katmanının artık bu utançtan kurtulması gerektiğini vurgulayarak şöyle devam ediyor:
“Devlet bu utançla yüzleşsin ki geçmişteki karanlık tarihimizi aydınlatalım. Çocuklarımıza temiz bir dünya bırakma yolunda üzerimize düşen sorumluluğumuzu yerine getirelim. Gerçeklerin açığa çıkması noktasında ailelerin böyle bir sorumluluğu olmamalı. Ailelere çok fazla misyon yüklememek, yük bindirmemek gerekli.”
Kaftancıoğlu, faili meçhul cinayetlerin açığa çıkarılmasında medyaya da önemli görevlerin düştüğünü vurgulayarak basını şu sözlerle eleştiriyor:
“Medya, Meclis’e giderken bizi çok güzel takip etti. Sonrasında Meclis’e verdiğimiz dilekçemiz reddedildiğinde, reddedenlere ‘neden reddettiniz, bu söylemlerden sonra bu reddedişi nasıl açıklayacaksınız’ diye sormak yerine yine bu sorular bize soruldu.”
Ailelerin, kamuoyunun, TBMM’nin, yargının aynı noktadan hareket etmesini isteyen Kaftancıoğlu şöyle devam ediyor: “Biz diyoruz ki gerçekler ortaya çıksın kim incinirse incinsin. 62 yıllık süreçte karanlıkta kalmış bu cinayetlerin aydınlatılmasını istiyoruz. Herkesin çaba göstermesini bekliyoruz.”
Ders kitapları değişsin
Yargı boyutunun dışında ‘unutturmamaya’ yönelik çalışmalara da devam ettiklerini söyleyen Kaftancıoğlu, öldürülen aydınların eserlerini, düşüncelerini gelecek kuşaklara taşımayı hedeflediklerini ifade ediyor. Sabahattin Ali’nin Ümit Kaftancıoğlu’nun ve yitirilen diğer aydınların eserlerinin ders kitabı olarak okutulmasının önemli olduğunu dile getiren Canan Kaftancıoğlu, “Önümüzdeki kuşağın bu süreci doğru bir şekilde öğrenmesi lazım. Hangi tarih kitabımızda var bu dönem? Dönemin tarih kitaplarına girmesi için çalışmalar yapacağız” diyor.
Gözaltında, 8 Ocak 1996’da öldürülen gazeteci Metin Göktepe’nin ablası Meryem Göktepe de düşüncelerini şu sözlerle ifade ediyor:
“Ben de mücadeleye katılmak istiyorum diyen insanlardan bir sürü e-posta alıyoruz. Ortak acıları yaşamış insanlar açısından baktığımızda, en azından toplumda bir kıpırdanma olduğunu düşünüyorum. Meclis’e gittiğimizde, AKP, ‘iyi ki geldiniz, size ihtiyacımız vardı’ der gibiydi. Sanki, bir şey yapmak istiyormuş da bizi bekliyormuş gibi bir hava edindik. Sonrasında, biliyorsunuz, araştırma komisyonu kurulması istemimiz reddedildi. Bize resmi bir yanıt da verilmedi.”
‘Elimiz taşın altında’
1995’te gözaltına alındıktan sonra cesedi kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak’ın ablası Maside Ocak ise şunları dile getiriyor:
“Sabahattin Ali’den bu yana değişen hükümetlerin hiçbiri faili meçhul cinayetlerin takipçisi olmadılar. Bundan sonra belki bizim zorlamalarımızla bu gerçekleşecek. Ben inanıyorum ki, biz nasıl elimizi taşın altından çıkarmıyorsak, sokaktan geçen insanlar da bir gün bu kaygıyı taşıyıp kendi çocukları için o taşın altına ellerini sokacak.”
Cumhuriyet