TUTUKLU MİLLETVEKİLLERİ RAPORU AÇIKLANDI

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Manisa Milletvekili Özgür Özel ve Muğla Milletvekili Nurettin Demir’den oluşan CHP Cezaevi İnceleme Komisyonu, tutuklu milletvekilleri raporunu, grup başkanvekili Akif Hamzaçebi’nin de katıldığı basın toplantısıyla açıkladı.

TUTUKLU MİLLETVEKİLLERİ RAPORU AÇIKLANDI
DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI

Cumhuriyet Halk Partisi Cezaevi İnceleme ve İzleme Komisyonu (CHP-CK) Üyeleri olarak bugüne kadar,

-       haksız ve hukuksuz gözaltı ve tutuklamaları

-       uzun tutukluluk sürelerini,

-       gerçekçi kanıtlara dayanmayan iddianameleri
kamuoyunun gündemine getirmeye çalıştık.

Hukuk devletinin adım adım nasıl ortadan kaldırılmaya çalışıldığını göstermeye çalıştık. Bu duruma karşı durduk, durmaya da devam ediyoruz.

Tutsak hastalar, sendikacılar, avukatlar, gazeteciler, öğrenciler, bilim insanları ve milletvekilleri ile görüşmeler yaptık. Onların adalet çığlıklarını hazırladığımız raporlar ile kamuoyu ile paylaştık.

Cezaevi raporlarımıza ek olarak, 2012 yılında hazırlamış olduğumuz “Hasta Mahpuslar Raporumuzu” ve “Tutuklu Gazeteciler Raporumuzu” yayınladık.

Büyük bir utanç ile söylememiz gerekir ki, tüm ziyaretlerimiz sonrasında dünyanın en çok tutuklu öğrencisini, sendikacısını, avukatını, gazetecisini, bilim insanını cezaevlerinde ziyaret eden milletvekilleri olarak tarihe geçtik. Buna ek olarak, CHP-CK üyeleri olarak, “dünyada en çok tutuklu milletvekilini ziyaret eden milletvekilleri” olarak da ne yazık ki bir rekor daha kırdık.

Bugün sizlerle paylaşacağımız rapor, dünya parlamentolarında eşi benzeri görülmemiş ve daha önce hiçbir parlamento için hazırlanmamış bir rapor.

Ne yazık ki ilk defa bizler böyle bir Raporu hazırladık.

DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI

Hepinizin bildiği gibi Meclis 1 Ekim’de açıldı. Ama bundan önceki 3 Yasama yılında olduğu gibi yine eksik mevcut ile devam etmek zorundayız…

Yani, “MECLİS’İN YEDİ DAMARI TIKALI.”

·         Van Milletvekili Kemal Aktaş

·         İstanbul Milletvekili Engin Alan

·         Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan

·         İzmir Milletvekili Mustafa Balbay

·         Şırnak Milletvekili Selma Irmak

·         Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız

·         Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım

aramızda yine yok.

Çünkü onlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde olmaları gerekirken Türkiye Büyük Milletvekili Mahpushanesindedirler.

Tutuklu 7 milletvekili ve temsil hakkı büyük bir hukuksuzluk ile gasp edilmiş Hatip Dicle AKP’nin ileri demokrasi anlayışının sonucu olarak hala cezaevlerinde tutuluyor.

DOLAYISIYLA BU ÜLKENİN MECLİS’İNDE BARIŞ YOK.

Peki soruyoruz bizde, bu ülkenin meclisinde, üniversitelerinde, sokaklarında barış yoksa neresinde barış olur !!!

Bugün kelimenin tam anlamıyla halkımızın iradesi cezaevlerinde hapsedilmiş durumda.

Şu tespiti sizlerle paylaşmak istiyoruz:

Bugün, 7 Milletvekilinin cezaevinde bulunması Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sorunudur. Meclisimiz bir kez daha “kendi sorununu çözemeyen bir Meclis” olarak tarihe geçmiştir. Bu noktadan hareketle, sormak gerekiyor, kendi sorununu çözemeyen bir Meclis ülkenin herhangi bir sorununu çözebilir mi?

Bugün sizlerle ve kamuoyu ile paylaşacağımız raporumuzun alt başlığı “iradesi hapsolmuş bir ülkenin çığlığı”. Yüzbinlerce oyun sahibi 7 milletvekili Meclis’te yok. Bunun tek bir anlamı var: O da halkın iradesi 2 yıldır hapsolmuş. 2 yıldır çözülmeyen bir demokrasi ayıbı, dinmek bilmeyen bir adalet çığlığı var. Ancak iktidar körleri sağırları oynuyor.

Bugüne kadar halk adına yapıldığı söylenen duruşmalarda alınan kararlar ile yüzbinlerce seçmenin iradesi görmezden geliniyor ve milletvekili seçilmiş kişiler “kaçma şüpheleri” veya “delilleri karartma şüphesi” olduğu gerekçesiyle tutsak ediliyor. Anayasa’nın ilgili 83. Maddesi ile sağlanan “yasama dokunulmazlığı” hakkı ihlal ediliyor. Tüm çabalarımıza, tekliflerimize ve uyarılarımıza rağmen İktidar bu sorunun çözümü için tek bir adım dahi atmıyor.

DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI

Bizler açıkça söylüyoruz, bugün AKP’nin PARMAK DEMOKRASİSİNE mahkûm edilen Meclis, “Tutuklu Milletvekilleri” sorunu ile dünya siyasi tarihine geçmiştir. Dünya parlamentolarında bizim dışımızdaki hiçbir parlamentoda tutuklu milletvekili problemi yoktur.

Bizler seçildiğimiz günden beri bu hukuksuzluğu sonlandırmak için uğraştık. Siyasi tarihimize ve halen olgunlaşamamış demokrasi serüvenimize kara bir leke olarak geçen bu durumu çözmek için elimizden geleni yapmaya devam ediyoruz.

Bugün yeni bir kanun teklifi ile AKP’nin bu konudaki samimiyetini bir kez daha ölçeceğiz.

Çünkü,AKP’nin Yargı Reformu için hazırladığı paketlerin hepsinin içi boş çıktı.

En son “demokratikleşme paketi” de öncekilerden farksız çıktı.

Ne ezilenlere, ne baskı görenlere, ne ayrımcılığa uğrayanlara,

Ne de yıllardır süregiden hukuk terörüne, hukuk katliamına bir çözüm üretemedi.

Onlarca gazeteci, sendikacı, bilim insanı, yüzlerce siyasetçi ve avukat, binlerce öğrenci ve en nihayetinde 7 milletvekili hala cezaevinde.

DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI

Milletvekilli seçildikten sonra, haklarında kesinleşmiş yargı kararı bile olsa cezanın infazı milletvekilliğinin sona erdiği aşama da devreye girmelidir. Bu noktadan, hareketle, yargılama süreçleri devam ederken milletvekillerinin cezaevlerinde tutulması hukuki olmaktan çok siyasetin doğrudan yargıya müdahalesinden başka bir anlam içermemektedir.

En temel hukuk ilkesi olan “iyi niyet karinesi” çerçevesinde, suçu kanıtlanana kadar kimse suçlu olarak görülemez. Yani, suçlu olduğuna karar verilene kadar herkes suçsuzdur.

DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI

Bizler soruyoruz:

·         Halkın iradesini temsil eden ve tüm Türkiye tarafından tanınan ve bilinen tutuklu milletvekillerinin tutuksuz yargılanmama sebebi nedir?

·         Parlamento çatısı altında siyaset yapmak adına halk tarafından görevlendirildiğinin bilincinde olan hangi milletvekili ülkeyi terk etmeyi düşünebilir?

·         Bugüne kadar gizli tanık ifadeleri, ortam dinlemeleri sonucu oluşturulmuş ve ev/ortam aramalarında toplanmış delillerin, milletvekilleri tarafından karartılabilmesi mümkün müdür?

İşte bizler, bu sorulara yanıt bulmak için, ortadaki bu büyük hukuksuzluk ile mücadele etmek adına “Tutuklu Milletvekilleri Raporunu” hazırladık.

Silivri, Sincan, Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa cezaevlerini tek tek gezdik.

Tutuklu Milletvekilleri ile yüz yüze görüştük.

Onların ağızlarından karşılarına dikilen hukuk terörünün boyutunu gözlemledik.

Raporumuz hazırlanırken halen cezaevinde olan, 2 yıl boyunca halkı temsil yetkisi gaspedilenve ancak bu yasama yılı başında yemin ederek görevine başlayabilen Sayın Prof Dr. Mehmet Haberal’ı da dâhil ettik.

Raporumuzu, Sayın Cumhurbaşkanına, Başbakana, Meclis Başkanına ve parlamentoda grubu bulunan siyasi partilere göndereceğiz. Ayrıca raporun İngilizce çevirisini de uluslararası kurum ve kuruluşlara, sivil toplum örgütlerine, AB Parlamentosuna göndereceğiz.

DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI

Bizler CHP-CK olarak cezaevleri hakkında bugüne kadar onlarca rapor hazırladık. Çok yalın ve tek bir tespitimiz var:

Türkiye öğrencilerden, gazetecilere, akademisyenlerden, askerlere, avukatlardan sendikacılara kadar toplumun hemen her kesimi için “dünyanın en büyük cezaevi” görünümündedir.

Aynı tanımlama milletvekilleri için de geçerlidir. Ülkemiz dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bu uygulama ile “dünyanın en büyük milletvekili cezaevi” olarak da tarihe geçmiştir. Bu durum hiçbir demokrasi anlayışına uymamaktadır. Bu durum ancak ve ancak ülkemizin AKP iktidarı ile tanışmış olduğu sığ demokrasi tanımına uygundur.

Tutuklu Milletvekili sorunu bugün hala Meclis gündeminde durmaktadır.

İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, bizlere yazdığı mektubunda bu durumu şöyle yorumluyor.

“Meclis’te dolayısıyla Türkiye’de “irade özgürlüğü sorunu” vardır.”

DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI

Bu sorun da ilk kez bu dönem ortaya çıkmıştır.

Bugün cezaevlerinde tutulan milletvekilleri; tutukluyken seçilen ilk milletvekilleri değillerdir.

Şubat 1950’de tutuklanan Mümtaz Faik Fenik, 14 Mayıs 1950 de milletvekili seçilince tahliye edilmiştir.

Temmuz 1957’de Osman Bölükbaşı hükümete hakaretten tutuklanmış ancak 1957 seçimlerinde Cumhuriyetçi Millet Partisinden milletvekili seçilmesiyle tutukluluğu sonlandırılmıştır.

Fadıl Akgündüz hakkındaki dolandırıcılık iddiaları nedeniyle 4 yıl 2 ay hapis cezası almış, tutuklama kararı çıkmasından sonra yurtdışına kaçmış ve kırmızı bültenle aranmaya başlanmıştır. Daha sonra 2002 seçimlerinde Siirt’ten bağımsız milletvekili olan Akgündüz’ün, seçilmesinin ardından hakkındaki tutuklama kaldırılmış ve 9 Kasım 2002’de Türkiye gelmiştir.

Sebahat Tuncel, örgüt üyesi olmaktan yargılandığı davada 9 aydır tutuklu iken, 2007 seçimlerinde bağımsız milletvekili adayı olarak seçimlere girmiş ve milletvekilliği seçilmiştir. Milletvekili seçilmesi ile 25 Temmuz 2007 tarihinde cezaevinden tahliye edilmiştir.

Tarihimizde bu kadar örnek mevcutken, bugün hala milletvekillerinin tutuklu olması iktidarın yargıya açıkça müdahale ettiğinin göstergesidir. Ayrıca yargının da keyfi olarak hareket ettiğini göstermektedir.

DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI

Bugün halkın iradesinin özgür olmadığı ülkemizde “demokrasi yokluğu” çekilmektedir. Bugün çıkartılan tüm paketler ile paketlenerek rafa kaldırılan demokrasinin açlığını çekiyoruz.

Siyasi iktidar, “AKP’den olmayan” ve kendine muhalif olan herkesi adeta terörist olarak damgalıyor. Eski Genelkurmay Başkanı terör örgütü lideri oluyor, haber yapan gazeteciler “örgüt propagandası” ile suçlanıyor ancak HrantDink’i katledenlerin örgüt bağlantısı nedense bulunamıyor.

Gezi Parkı Eylemlerinde, Anayasal haklarını kullanan bireyler, “darbeye ortam hazırlamak ve devleti yıkma suçlamaları” ile karşı karşıya bırakılıyor. Halkın özgür iradesi ile seçmiş olduğu milletvekilleri ise “örgüt yöneticisi” olmakla itham ediliyor ve “kaçma riskleri” olduğu düşüncesiyle cezaevlerinde tutuluyor.

Gelinen noktada kimin terörist olduğuna kimin olmadığına karar vermek ise Başbakan’a kalıyor. Öyle ki Başbakan, cezaevlerinde tutulan belediye başkanları, gazeteciler, sendikacılar, öğrenciler, avukatlar ve bilim insanları için ortak bir söylem geliştirdi:

“Onlar öğrenci/gazeteci/belediye başkanı/avukat/sendikacı/bilim insanı/milletvekili vb.….. değil, terörist”.

Darbe döneminde asker tanklarının ve sıkıyönetim mahkemelerinin egemen olduğu bir Türkiye yaşadık. 17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşını büyütüp asan bir iktidar vardı.

Bugün polis TOMA’larının ve özel yetkili mahkemelerinin güdümünde yeşeren AKP diktatörlüğünü yaşıyoruz. Sokak ortasında gencecik insanlarımızı polis kurşunları ile gaz bombaları ile öldürülen bir iktidar karşımızda. Öyle bir iktidar ki ölülerimize bile saygı göstermiyor, cenazeleri 3 gün bekletiyor.

DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI

Tutuklu milletvekillerinin haklarındaki suçlamalar aynı.

·         Kemal Aktaş “siyaset akademisi sorumlusu” olmaktan

·         Engin Alan “Askerlik mesleğinden”

·         İbrahim Ayhan “İl başkanlığından”

·         Mustafa Balbay “gazetecilikten”

·         Hatip Dicle “DTKeşbaşkanlığından”

·         Mehmet Haberal “Bilim insanı olmaktan”

·         Selma Irmak “Belediye Başkanlığından

·         Faysal Sarıyıldız “Belediye Meclis Üyeliğinden

·         Gülser Yıldırım “ilçe yöneticiliğinden”

yargılanmaktadır.

YANİ TÜM TUTUKLU MİLLETVEKİLLERİMİZ, ÜSTLENMİŞ OLDUKLARI GÖREVLERDEN DOLAYI YARGILANMAKTADIR.

Tek Tek milletvekillerimiz hakkındaki iddialar ve haklarındaki deliller çok benzer ve tipik. Hepsi “özel yetkili mahkeme mantığı ve tekniğiyle” oluşturulmuş durumda.

Bul birkaç tane gizli tanık, ortam dinlemesindeki sözcükleri saptır, saçma sapan ilişkiler ağı kur, sonrasında al polis fezlekesini savcı iddianamesine dönüştür.

Bu mantıkla oluşturulmuş suçlamalarının bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

·         Yöneticisi oldukları siyasal partinin seçim çalışmaları, basın açıklamaları, mitingler, parti içi eğitim çalışmaları, seçim mitingi için pankart hazırlamak, partinin eğitim veren bir kurumunun açılışında konuşma yapmak,

·         Üyesi olduğu Partinin Parti meclis üyesini ağırlamak,

·         Merkez ilçe yöneticisi olduğu partinin il binasını düzenli olarak ziyaret etmek

·         Bölgede yaşanan ölümlerden sonra taziye ziyaretlerine gitmek

·         Türkçe, Kürtçe ve diğer dillerde müzik dinlemek

·         Bölgeye özgü kıyafetleri basın açıklamalarında eylemlerde giymek

·         Bir üst komutanlıktan gelen emire itaat ederek bir toplantıya katılmak

·         Suçlanan başka bir komutan ile akrabalık bağının bulunması

·         Gazeteci olarak devletin üst düzey yöneticileri; Cumhurbaşkanları, Yargıtay Başkanı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Siyasi parti temsilcileri, Kuvvet Komutanları, Rektörler ve öğretim üyeleri, Türkiye’nin en büyük sendikalarından birinin başkanı gibi kişiler ile görüşmek ve not tutmak.

·         Halepçe katliamını kınamak için protesto gösterisi düzenlemek

·         Yöneticisi olduğu partinin Genel Başkanı (Selahattin Demirtaş) ile görüşmek

·         TRT 6’yı Protesto ve Ana Dilde Eğitim isimli eyleme katılmak,

·         Fidan dikme kampanyasına katılmak

·         DTP üyelerince Demokratik açılıma katkı sağlamak amacıyla Mardin’de boş alana 2 adet çadır kurmak,

·         Bir Kongre’de sonuç bildirgesini okumak,

·         Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin organize ettiği 8. Diyarbakır Kültür ve Sanat Festivali’ne katılmak,

·         Diyarbakır Cezaevinde yaşanan işkence ve insan hakları ihlali hakkında yazılmış ama basılmamış kitap

Son bir delil daha söylemek isterim. Öyle bir delil ki tutuklu milletvekili Kemal Aktaş’ın kendisi de isyan ediyor.

·         1980 döneminde Diyarbakır Cezaevinde yaşanan insanlık suçlarını, işkenceleri kitaplaştıran Aktaş, kitabı yayınlamadı. Yayınlamamış olmasına rağmen, bu basılmamış kitapta örgüt propagandası yapmasına delil olarak gösterildi.

Doğal olarak Aktaş soruyor:

“Bir ülkenin Başbakan’ı daha yakın bir zamanda Diyarbakır’ın göbeğinde, halkın karşısına geçip Diyarbakır Cezaevini işaret ederek “Ah… şu duvarların dili olsa da konuşsa!” demesini nasıl izah etmek gerekir? Demek ki onun konuşması bir gerçekliği ifade etmiyor. Çünkü onun bu çağrısında propaganda amaçlı bir suç yok. Fakat benim, yani bizzat bu vahşetin canlı tanığı ve yaşayanı olarak gördüklerimi, yaşadıklarımı yazmam suç delili oluyor?”

Sözlerime son verirken bir kez daha altını çizmek istiyorum.

Meclis Başkanlığı ve Meclis Başkanı “tutuklu milletvekili sorununu” adeta görmezden gelmektedir. Ancak ve ancak Meclis’in kendisinin çözebileceği bu sorunu, bu demokrasi ayıbını adeta yok saymaktadır. Meclis Başkanı sadece bir kere bayram tebriği göndermiş ve onların Başkanı değilmiş gibi davranmıştır.

Bu Rapor ile bu sorunu bir kez daha ülke gündemine getiriyor ve sorumluluğu olan herkese sorumluluklarını hatırlatıyoruz.

TUTUKLU MİLLETVEKİLLERİMİZ HAKKINDAKİ İDDİALAR VE ALEYHLERİNDE KULLANILAN DELİLLERE ÖRNEKLER

Tutuklu Milletvekillerimiz Hakkındaki iddialar ve aleyhlerinde kullanılanlarıdaha detaylı bir şekilde paylaşacak olursak şunları söylemek mümkün:

Tutuklu Milletvekili Van Bağımsız Milletvekili Kemal Aktaş

Hakkında suçlamalar hakkında kendi açıklamasını aynen iletiyoruz. Diyor ki Aktaş:

“Üyesi olduğum partinin tüm faaliyetlerine katılmam suç unsuru olarak gösterilmektedir”

Diğer milletvekillerimizin iddianamelerinde de aynı benzeri suçlamalar var. Katıldıkları, parti çalışmaları, basın açıklamaları, mitingler, yaptıkları konuşmalar, miting organize etmek için yaptıkları görüşmeler…

Diğer yandan Kemal Aktaş’ın hakkındaki delillere baktığımız da karşımıza şu çıkıyor. Başbakan’ın büyük bir beklentiyle hazırlayıp sunduğu ancak fos çıkan “demokratikleşme paketine” benzer yüzlerce pakete ihtiyacı ülkenin.

Bu ülke siyaset yapan ve milletvekili seçilen Aktaş’ın hakkındaki deliler demokrasimizin ve hukuk devletimizin içler acısı halini gösteriyor.

Aktaş’ın iddianamesinde

·         Okumak için bilgisayarına kaydettiği “Dinler tarihi, Felsefe, Anarşizm, Ekoloji, … “ vb. bir çok konudan oluşan ve herkesin internetten istediği an ulaşabileceği yazılar “örgütsel doküman” olarak adlandırıldı

·         ANF ve DİHA haber ajanslarının haberlerinin bilgisayarında bulunması “örgüt ajanslarını” takip ettiği yönünde yorumlandı.

·         Ziyaret ettiği taziyeler ve katıldığı cenazeler “suç” olarak gösterildi.

Örneğin tutuklu milletvekili İstanbul Milletvekili EnginAlan

Engin Alan, görev arkadaşları olan generaller ile ilişkisinin bulunması, konuşması, hatta akrabalık bağının bulunması ise iddianamede yer verilen deliller arasında gösteriliyor.

Diğer yandan Engin Alan, bir hakimin kendisine çıkabilir dediğini diğer bir hakimin tutuklu kalması gerektiğini söylemesini eleştiriyor. Alan diyor ki, “aynı hukuk fakültesinden mezun olan bu hakimlerin farklı kararlara imza atmasını anlamak mümkün değil.”

Engin Alan, kendisine yöneltilen suçlamalara ilişkin şu yorumu yapıyor:

“Benim suçlamadıkları hiçbir şey kalmadı. Korkarım Pargalı İbrahim’in boğulması olayından da ben sorumlu olacağım.”

Diğer bir Milletvekili ise Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan

Ayhan hakkındaki iddianamede yer verilen suçlamalardan bazıları şunlar:

-       Çatışmada ölen İbrahim Halil PARILDAR’ın cenazesinin Diyarbakır B. Şehir Belediyesine ait ambulans ile getirilmesi için Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nden ambulans istemesi,

-       12 Eylül’de yapılmış olan referandum ile ilgili olarak siyasi çalışma yapması,ve afiş, pankart ve döviz hazırlanması süreçlerini organize etmesi

-       Şanlıurfa BDP İl Teşkilatı’nın organize ettiği bir basın açıklamasında İl Başkanı olarak “16-17-Mart 1988’de Irak’ın Halepçe Kentinde Meydana Gelen katliam ile ilgili basın açıklamasını okuması (Burada özellikle vurgulamak gerekir ki İddianame metninde bu katliam “sözde katliam” olarak geçmektedir.)

-       Şanlıurfa BDP İl Başkanı olarak “BDP Urfa siyaset akademisi”nin açılış programındakonuşması,

Aramalarda bulunan ve bunların dışında Ayhan aleyhinde kullanılan ise şu şekilde;

-       İl Başkanı olarak Parti Genel Başkanı ve Grup Başkanvekilleri ile yapmış olduğu görüşmeler

-       Mustafa Karasu’nun Mezopotamya Yayınlarından çıkan “Radikal demokrasi” isimli kitabı

-       ZanaFargini tarafından hazırlanmış İstanbul Kürt enstitüsü tarafından basılmış Türkçe-Kürtçe Sözlük

-       “Kurdi-Der için ihtiyaçlar”, “Özgür Demokratik yerel yönetimler”, “Örgütlü Toplum Ve Demokratik Katılımcılık Tutum Belgesi” gibi başlıkları olan bilgisayar çıktıları

-       Örgütü övücü ve propagandasını yapıcı nitelikte ağıt, dilek ve şarkıların olduğu notlar

Sayın Ayhan’ın hakkındaki delilleri incelediğimizde karşımıza çıkan şu:

Kürt bir siyasetçi olarak siyasi çalışmalarınızda kullanmak üzere hazırlamış olduğunuz notlar bu şekilde suç unsuru olarak kabul edilebiliyor. Bir yerel belediyeden düzenleyeceğiniz basın açıklaması ise organizasyon yardımı talep etmeniz suç oluyor. İl başkanı olarak yaptığınız basın açıklaması ve hatta basın açıklaması yapılırken odada sergilenen kitap ve dergiler suç unsuru haline dönüşebiliyor.

Diğer bir tutuklu milletvekili ise İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Balbay.

Öncelikle Raporumuza Önsöz yazdığı için sizlerin huzurunda buradan kendisine teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Eline ilk ve son kez 1982 yılında silah aldığını ve onu da askerde aldığını söyleyen Balbay hakkındaki suçlamalara delil olarak gösterilenler bir gazeteci olarak Cumhurbaşkanları, Yargıtay Başkanı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Siyasi parti temsilcileri, Kuvvet Komutanları, Rektörler ve öğretim üyeleri, Türkiye’nin en büyük sendikalarından birinin başkanı gibi kişiler ile “bir gazeteci olarak” yaptığı görüşmelerdir. Bu nedenle kendisine bir önceki Raporumuzda yer vermiştik.

Gazeteci olarak yaptığı görüşmelerden ve faaliyetlerden dolayı tutuklanan 34 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Balbay, karşı karşıya olduğu hukuksuzluğu şu sözlerle yorumluyor.

“5,5 yıldan beri yargılama hiç yapılmamış gibi 5,5 yıl önce savcı ne dediyse 5,5 yıl sonra aynısını diyorlar.”

Ayrıca, Balbay’ın 8 Yıllık Süreyi Kapsayan Delillerin Notlarının bilgisayar ortamında 3,5 Dakikada ve Aynı Anda Oluşturulduğu Boğaziçi Üniversitesi bilirkişi raporuyla ispatlanmış olmasında ve raporda bu notların delil olarak kullanılamayacağı belirtilmesine rağmen aleyhine kullanılmaya devam edilmiştir.

Balbay hakkındaki iddialar hakkında ise şunları söylüyor:

“Benim için “Balbay, suçu 2005’ten önce işlemiş” diyorlar. Ama ben yıllardır gazeteciyim. Yıllardır aynı anlayış ile gazetecilik yapıyorum. Şimdi yaptığım bu gazeteciliğin 2005 e kadar olan kısmı suç, 2005’ten sonrası suç değil. 2005 e kadar hükümeti devirmeye teşebbüs etmişim, diğer zamanlarda etmemişim. Ama Balbay aynı gazeteci Balbay.

Kendisini ziyaret ettiğimizde hakkında verilen cezanın adeta matruşka gibi olduğunusöyleyen, Balbay, “Benim için bilgisayarımdan çıkarıldığı söylenen notlardan 4 suç çıkardılar. Her bir suçun içinden de 4 tane suçlu Mustafa Balbay çıkardılar. Yazdıklarımla hükümeti devirmeye çalışma suçundan 16 yıl, bu yazdıklarımı dayandırdığım belgeleri bulundurduğum için 9 yıl, bu belgelerin içindeki adı geçen kişilerle ilgili haber yapmaktan 7 yıl, buradaki kişilere ait verileri bulundurmaktan, yani kişisel verileri açığa çıkartmaktan da 2 yıl 8 ay ceza aldım. Gazeteci aynı gazeteci. Yapılan haber, yazılan kitap aynı. Suçun içinden suç, gazetecinin içinden suçlu çıkarıyorlar. Bilgisi, belgesi olmayan gazetecilik olur mu? Öyle yapılırsa, buna gazetecilik denir mi?  Demiştir.

Tarafımıza gönderdiği mektupta ise Balbay, tarihimizde daha önceki örnekleri hatırlatmaktadır. “Türkiye’nin yakın tarihinde hapisteyken milletvekili seçilen herkes serbest bırakıldığı halde ilk kez bunun tersine karar verildi.” diyen Balbay, “Mahkeme tutukluluğa devam kararı verirken Anayasa’yı “özgürlükleri kısıtlayıcı” yönde yorumlamış ve şu iki gerekçeye kararda yer vermiştir: 1) Milletvekili seçilmesi yurtdışına kaçma ihtimalinin ortadan kalktığı anlamına gelmez. 2) Serbest bırakılması öteki tutuklu sanıklara karşı eşitsizlik olur”.

Balbay’ın tutukluluğu hakkında bu iki gerekçe milletvekillerimizin cezaevlerinde tutulmasının adeta ortak gerekçesi.

Tarafımıza gönderdiği mektupta Balbay çok çarpıcı 4 hak ihlalinden bahsediyor. Bu hak ihlallerinin ise ülkemizde özgürlükleri nasıl kısıtlandığına örnek gösteriyor. Balbay’ın cümleleri şöyle:

·         Mesleki faaliyetlerimden terör suçu üretilerek BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ihlal edilmiştir. Tüm gazetecilere yönelik bir tehdit oluşturulmuştur.

·         Mesleğimi özgürce sürdürmem, bildiğim doğruları halka yansıtmam engellenerek İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ihlal edilmiştir.

·         Yukarıdaki iki ihlal beraberinde HALKIN BİLGİ EDİNME HAKKINI ihlal etmiştir.

·         Milletvekili seçilmeme hukuk önünde hiçe sayılmış, MİLLİ İRADENİN MECLİS’E TAM YANSIMASI ENGELLENMİŞTİR. Demokrasinin en önemli kuralı ihlal edilmiştir.

Bu rapor hazırlanırken hala tek kişilik hücrede tutulmaya devam eden Balbay, görüşmelerimizden birinde ülke siyasetine yönelik çarpıcı bir tespiti şu cümlelerle ifade etmiştir:

“Diktatörlük bir kişinin milyonlarca insana hükmetmesi değil, milyonlarca insanın bir kişinin diktatörlüğünü kabul etmesidir.”

Diğer bir milletvekili Şırnak Milletvekili Selma Irmak

Ailesinin ve yakınlarının, tutuklandığını mahkemeden değil basında öğrendiğini söyleyen Irmak dosyada gizlilik kararı olmasında rağmen haklarındaki iddiaların ve isimlerinin basın da çarşaf çarşaf yayınlandığını söylemektedir.

Irmak’ın hakkındaki tüm suçlamaları ve ne ile suçlandıklarını öğrenmeleri ise 1,5 yıl sürdü.

Irmak ve diğer tutuklular hakkındaki iddianame 7552 sayfadan ve yüzlerce klasör ek delil dosyalarından oluşuyor.

Suçlamalar arasında en ilginç olanı ise Irmak’ın partinsin yani BDP’nin Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile yapmış olduğu bir görüşme. Bu görüşme aleyhine delil olarak kullanıyor.

Sayın Irmak, seçilmiş insanların içerdeolmasının, AKP Hükümetinin demokrasiye bakış açısınıgöstermek açısından önemli olduğunu düşünmektedir.

Diğer bir milletvekili Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız

Sayın Faysal Sarıyıldız, diyor ki “Tutuklu Vekiller Skandalı Siyasal İradenin Gaspıdır”

“Kürt halkının meşru demokratik talepleri kabul görmediği sürece yüzyıllık tarihsel haksızlık ve siyasal gasp bitmeyecektir. Dolayısı ile sadece tutuklu vekillere “özgürlüğün” bir lütuf olarak sunulmasını da asla kabul etmediğimizi vurgulamakta yarar var.”

Sayın Sarıyıldız’ın aleyhinde kullanılan suç unsurları şöyle,

-       Şırnak ilinde TRT 6’yı Protesto ve Ana Dilde Eğitim isimli eyleme kayılmak

-       Cizre İlçesinde kurulan taziye çadırını ziyaret etmek,

Sarıyıldız’a göre “…siyasi parti çalışmaları, sivil toplum örgütleri, sendikalar, siyasi partiye bağlı akademiler, demokratik basın ve çevreci hareketlerin faaliyetleri iddia makamları tarafından çarpıtılmış gerekçelerle illegalize edilmeye çalışılıyor”

Milletvekili seçimleri için 2 aylık seçim çalışmalarının ile yasa dışı KCK üyesi olmasına delil olarak gösterilen Sarıyıldız’ın iddianamesinde

-       basın açıklamalarına katılmak,

-       parti meclis üyesini ağırlamak,

-       taziye ziyaretinde bulunmak,

-       seçim mitingi pankartı hazırlamak vb. çalışmaları aleyhinde kullanılan deliller.

Yaşananlar ihmallerin ötesinde bir hukuk katliamı olduğunu düşünen Sarıyıldız  “Gözaltı aşamasından yargılama sürecine kadar hukuki prosedürün işletilmediğini söylemektedir”.Sarıyıldız’a göre “Hukuk birsilaha dönüştürülerek farklı düşünceleri, demokratik talepleri, daha yaşanılır bir ülke arayışınıbastırmak ve sindirmek için kullanılmıştır. Yani yargı siyasallaşmıştır.”

Bu nedenle Sarıyıldız demektedir ki; “Devletleşen AKP Kürt siyasal hareketi içinde yer alan insanlardan açık bir şekildeahlaksızca intikam alıyor.”

Cezaevine konulduktan 1 yıl sonra ilk kez mahkeme önüne çıkan Sarıyıldız, “Emniyetmerkezlerinde yasal olmayan bir şekilde hazırlanan kurgu, çarpıtma ve yöneltilen sorular,yazım ve isim hataları dahil mahkemede kelimesi kelimesine savcı iddiası olarak karşımızaçıkmıştır” diyerek iddianamelerin nasıl kes-kopyala-yapıştır yöntemiyle hazırlandığının altını çizmektedir.

Diğer bir milletvekili Mardin Milletvekili Gülser yıldırım

Tutuklu olmasından dolayı milletvekilliğimi yapamadığını söyleyen Yıldırım “halka hizmet veremiyorum. Aldığım oyların hakkını veremiyorum. 54 bin oy aldım. İçerde olmama değil, aldığım oyların karşılıksız kalmasına üzülüyorum.” Diyerek tutuklu kalarak kendisine verilen oylar yok sayıldığının altını çizmektedir.

Yıldırım, ‘Dosyasında hiç bir şey suç unsuru olarak gösterilemeyeceğini ifade ediyor ve cezaevinde kalmasının sebebi olarak halkın oyları ile seçilmiş bir milletvekili olmasını gösteriyor.

Yıldırım, BDP olarak tüm siyasi faaliyetlerinin KCK’nınçalışmaları olarak gösterildiğini ifade ettikten sonra “BDP merkez ilçe başkan yardımcısı olarak BDP İl binasına gitmesinin dahi suç gösterildiğini söylüyor”

Suç Unsuru Teşkil Ettiği İddia Edilen Eylemler

·         Mardin ili Merkezinde “değişik illerde DTP (Demokratik Toplum Partisi) ilbinalarına yapılan aramalar ve bu aramalarda gözaltına alınanlara destek olmak amacıyladüzenlenen oturma eylemine katılmak.

·         Mardin ili Cumhuriyet Meydanında “DTP’ye yönelik gözaltılarıprotesto etmek” amacıyla gerçekleştirilen basın açıklamasına katılmak

·         Oturma eylemine katılmak, Özel İdareMüdürlüğü önünde yapılan basın açıklamasına katılmak,

·         Mardin ili İkinci Cadde üzerinde demokratik açılıma katkıda bulunmak için düzenlenen etkinliğe katılmak,

·         Mardin ili Demokratik Toplum Partisi (DTP) Mardin İl Teşkilatı organizesindeT.S.K. tarafından yapılan operasyonların durdurulması ve barış sürecine katkıda bulunmakamacıyla “Ya Onurlu Bir Barış Ya Demokratik Onurlu Direniş” sloganı ile gerçekleştirilenbasın açıklamasına katılarak basın metnini okumak,

·         DTP üyelerince Demokratik açılıma katkı sağlamak amacıyla Mardinili Merkez 2. cadde üzerindeki boş alana 2 adet çadır kurmak,

·         “Yol haritamızı istiyoruz” “Ya onurlu bir barış ya demokratik bir direniş”“adil, eşit, özgür ve demokratik bir ülke” ibarelerinin yazılı olduğu, pankartların ve havan mermisi ile ölen Ceylan ÖNKOL isimli kız çocuğunun resminin asıldığı bir ortamda basın açıklaması düzenlemek

Diğer bir tutuklu milletvekili Diyarbakır Milletvekili Hatip Dicle

Diğer milletvekillerimizden farklı olarak Sayın Hatip Dicle, haksız ve hukuksuz yere milletvekili iptal edilmiş bir siyasetçi olarak cezaevinde tutuluyor.

Sayın Dicle, başvurum sırasında beni veto etmediler. O zaman etselerdi, başka bir arkadaşımız seçime girerdi ve aldığım 86.000 oy boşa gitmemiş olurdu.

Hatip Dicle hakkında söyleyeceklerimiz ve hakkında delil olarak kullanılan suçlamalar, ülkemizde ifade özgürlüğünün kitapta yazan cilalı bir laf olarak kaldığını gösteriyor. Demokratik bir hukuk devleti nasıl olmaz sorusuna güzel bir yanıt oluyor.

Dicle hakkındaki deliller

·         Demokratik Toplum Kongresi’ne katılması düşünülen bazı öğretim üyelerinin ve siyasilerin isimleri ile bu isimleri davet edecek şahısların yazılı olduğu, üzerinde «Diyarbakır Barosu» ibaresi olan mavi defter, ile “Diyarbakır B.Belediyesi» ibaresi bulunan mor renkli not,

·         Demokratik Toplum Kongresi’nin eş başkanı olmak ve sözcüsü olarak Kongre’nin planlanmasında ve düzenlenmesinde rol almak,

·         Demokratik Toplum Kongresi’nin daimi meclisi üyesi olmak

·         26-28 Ekim 2007 tarihleri arasında, Diyarbakır’da düzenlenen Demokratik Toplum Kongresi SONUÇ BİLDİRGESİ’Nİ okumak,

·         01.09.2009 tarihinde “Onurlu Bir Barışa Evet” mitingine katılması ve konuşması


TUTUKLU MİLLETVEKİLLERİNİN CEZAEVİNDE YAŞADIKLARI SORUNLAR VE HAK İHLALLERİ

Cezaevlerinde milletvekillerinin karşı karşıya kaldıkları şu şekilde sırlamak mümkün:

·         Koğuşlarda kapasitelerin üstü mahpus bulunması: Örneğin 8 kişilik koğuşlarda 27 kişi, 22 kişilik koğuşta 45 kişi kalınıyor. Ayrıca “16 kişilik koğuşlarda 40’a yakın insan tutulunca kimi koğuşlarda merdiven altında, lavaboda, mutfak masası üzerinde yatmak zorunda kalınırken kimi koğuşlarda da vardiya halinde yatmak zorunda kalınıyor.

·         Milletvekili yakınları taciz düzeyinde aranıyor. Rencide edici, onur kırıcı, ince arama yapılıyor. Çıplak aramalarda kadınlar iç çamaşırına kadar aranıyor.

·         Banyo için yeterli miktarda su verilmiyor. Sıcak su sıkıntısı ile birlikte hijyen ciddi bir problem.

·         Kışın ısınma, yazın serinleme sorunu mevcut.

·         Yılda bir kez her tutukluya verilmesi gereken nevresim parayla satılıyor.

·         Kürtçe yayınlar, Kürtçe yazılan mektuplar emniyete götürülüp uzun süre (bazen aylarca) el konuluyor

·         Her türlü demokratik eylem ve tepki, keyfi disiplin cezasıyla sonuçlanıyor ve sürekli soruşturma açılıyor.

·         Revire çıkmak üzere verdikleri dilekçeler ya kayboluyor ya da haftalar sonra cevaplanıyor. Hastane sevklerimiz ayları bulduğu için doğru dürüst bir tedavi uygulanmıyor. Çoğu zaman ağrı kesici ilaçlarla geri gönderiliyorlar.

·         Karavana usulü gelen yemeklerin içinden çivi, tırtıl, sinek, kıl, saç vb. çıkıyor.

·         Milletvekillerine verilen “Unutmayınız “ kartının cezaevine sokulmasına izin verilmiyor.

·         Soda ve çiğ yumurta yasak, koğuş veya oda değiştirilmesine ise izin verilmiyor.

·         Bir grip virüsünün tüm cezaevinde yayılması 2-3 günde gerçekleşebilmektedir

·         Hastaneye sevk edilen hastalar bazen 6-7 ay sonra götürülmektedir.

·         Küçük bir kanal tedavisi ile kurtarılabilecek bir diş için, hastaneye aylar sonra gidilmesi sebebiyle, genelde diş çekilmek zorunda kalınmaktadır.

·         Günde 1 ya da 2 sefer yarım saatliğine verilen su ihtiyacı karşılamamakta, ciddi temizlik sorunlarına neden olmaktadır.

·         Sohbet hakkının sınırlanması (2,5 saat)

·         10 kitap sınırlaması dolayısıyla kitap bulundurmalarının engellenmesi

 

Bazı Milletvekillerinin Cezaevi Koşullarına Dair Yorumu

Faysal Sarıyıldız

“İlkel esir kampı koşullarını aratmayan Mardin Cezaevi’nde kaldığım 3 buçuk yıl boyunca her türlü gayri insani dayatma ile karşılaştık.”

“Üç yıl boyunca gittiğimiz mahkemeler ayrıca işkenceye dönüşmektedir. Cezaevi ringlerinin standartlara göre olmayışı, 50’e yakın tutuklu veya hükümlünün her seferinde neredeyse üst üste yığılarak taşınması, en önemlisi de mahkeme günü boyunca ellerimiz kelepçeli olarak tutulduğumuz Adliye Binasındaki hücrelerin havasız, kirli ve dar olması açık bir işkenceye dönüşmektedir. Söz konusu durumu birçok kez mahkemede dile getirmemize rağmen en ufak bir çözüm geliştirilmemiştir.

Sarıyıldız, Yakın dönemde yaşamış olduğu bir hastane sevkini ise şu cümleler ile anlatmaktadır:

-       “Hala hastaneye götürülürken tutuklu vekiller dahil, tüm siyasi tutsakların elleri

kelepçeli olduğu halde ayrıca bir asker de harici bir kelepçeyle daha tutsağın koluna bağlanmaktadır. En son 17 Eylül 2013 tarihinde götürüldüğüm Diş Hastanesinde hasta koltuğuna oturtuluncaya kadar ellerim kelepçeli, bir er de koluma başka bir kelepçeylebağlı, sağımda, solumda, önümde uzman bir çavuşun emrindeki askerlerle götürüldüm.Uzman Çavuş’a “Ellerim zaten bağlı, ayrıca bir askeri bağlayarak rencide etmenize gerekyok. Milletvekiliyim, kaçacak değilim.” Dediğimde oldukça soğuk bir tavırla “Benim içinfark etmez, bana böyle emir verildi, ben de uygulayacağım.” şeklinde cevap verdi.”

Sarıyıldız bu tip muameleler ile karşılaşmamak için hastaneye gitmeyi reddettiğini de eklemektedir.

Engin Alan

Meclis Başkanlığının birkere bile iletişime geçmediği milletvekillerimiz adeta kendilerini yok sayan bu yaklaşımı eleştiriyorlar. Örneğin Sayın Engin Alan’ın, Sağlık Bakanlığı tarafından kendisine verilen “adım ölçeri” cezaevinde kullanmasına izin verilmiyor. Sayın Alan diyor ki, “obezite ile mücadele adına Sağlık Bakanlığı tarafından ücretsiz dağıtılan “adım ölçeri” içeride kullandırmıyorlar, “Dalga geçer gibi ‘adım ölçer’ gönderiliyor sonra da kullandırmıyorlar.” yorumunda bulunmuştur.


İZMİR MİLLETVEKİLİ MUSTAFA BALBAY’IN EŞİ GÜLŞAH BALBAY’IN KONUŞMA METNİ

CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay'ın eşi Gülşah Balbay, "Altını çizmem gereken birkaç nokta var. Tutuklu vekiller raporu Türk demokrasi tarihinin yazılı bir utanç belgesidir. Hükmen tutuklu vekil eşi olarak çok büyük bir üzüntüyle dinledim. Demokrasi nedir hep birbirimize sorarız. Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu halkın temsilidir. Temsili demokrasinin ne kadar demokrasiyi yansıttığı tartışmalıdır ama parlamenter demokrasilerde halkın temsili ön koşuldur. Demokrasi paketinin içeriğinde alfabeye q, w, x harfi eklenmek isteniyor ama Mardin, Şanlıurfa, Şırnak vekili tutuklu, bunun neresi inandırıcıdır? Mecliste ne kadar farklılık olursa ve bu farklılıklar kendilerini eşit bir şekilde ifade edebilme şansı bulurlarsa orada demokrasi vardır. İktidara sesleniyorum farklı seslerden lütfen ürkmeyin, mecliste muhalif seslerin çokluğundan korkmayın, sesler ne kadar artar ve eşitlik sağlanırsa gerçek demokrasi de ülkemize gelir. Bir an önce bu ayıbın sonlandırılmasını, tüm tutuklu vekillerin özgürlüğüne kavuşmalarını diliyorum. CHP tutuklu vekil konusunda üzerine düşen görevi yapmıştır, sıra diğer siyasi partilerin genel başkanlarında ve milletvekillerinde ve iktidardadır. Gelin ilk sıraya tutuklu vekilleri koyun, vekilleri özgür bırakarak Türkiye'deki demokrasi sorununun çözümüne başlayabiliriz" ifadesini kullandı.

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER

banner40

banner45

banner57

banner39

banner44

banner56