Toprağımızın en bereketli yanı hiç kuşkusuz türkülerimizdir. Yöreye özgü uzun havalarımız yanında Alevi inanç kültürünün deyişleri de Arguvan için özel bir öneme sahiptir. Bir tohum şimdi binlerce çiçeği tohumlamış haldedir.
Böylesi bir hazineye karşılık ne güzel etmişiz; ne güzel etmişler de –kim akıl ettiyse doğru etmiş- türkülerden kurulu bir festival ortaya çıkmış. Bildiğiniz gibi festivaller iç göçün yaygın olduğu Türkiye’de gurbete gidenlerin sılaya karşı bir vefa gösterisine dönüştü. Bu, salt bizim türkü festivalimiz için geçerli değil elbet… Ürün festivalleri, doğa ve yayla festivalleri, kültür festivalleri hep gurbette olanları, kendi sılasında özlem ve vefa duygusuyla birleştiren ortamlara, şenliklere bürünerek yozlaşmaya karşı bir sete, karşı duruşa dönüşmektedir.
Bizim türkü festivalimizin de böyle bir anlamı var; gurbeti sılaya taşımak, sıladakini gurbetçiyle buluşturmak. Türküleri birlikte dinlemek, türküye ve sanatçıya birlikte eşlik etmek. Türkülerin yeşerdiği memleketin sorunlarını da kendine dert edip konuşup tartışmak, köylere geziler düzenlemek, sergiler açmak da festivalin kapsamında.
Artık türkünün festivali olur mu olmaz mı tartışması çok geride kaldı. Ve maksat bir araya gelmek, birlikte bir şeyler yapmak ya da yapılan bir şeylere tanıklık etmekse türkülerden kurulu bir festival bal gibi oluyormuş, bunu birlikte yaşadık ve gördük.
Türküden festival olur mu olmaz mı tartışmasından kalkıp bugün 28-29 Temmuz’da 13.sü yapılacak olan festivalin kapısına dayandık. Şöyle geriye doğru gidip baktığımızda festivalin birincisinden bu yana etkinlikler daha profesyonelce bir organizasyona evrilmiş ve belli bir aşamadan sonra ise festival “Uluslarlararası Arguvan Türkü Festivali” gibi iddialı bir isme imza atar olmuştur. Böyle bir iddiayla hareket edilmesi bile bir festival organizasyonu için az şey değildir. Kaldı ki iddianın altı boş da kalmamıştır. Olanaklar ve ilişkiler ölçüsünde başka ülkelerden halk müziği grupları ya da etnik kültüre dayalı müzik yapan kimseler festivalde yer alarak uluslararası olmanın içeriğine önemli
katkı sunmuşlardır. Ve festivale bu ülke sanatçılarından kimler gelmiş, kimler geçmiştir. Hepsinin gönlünde de bir Arguvan sıcaklığı oluşmuştur.
Festivalin ilk başladığı yıllardan (ilk festival yılı 2003) bugüne doğru bir baktığımızda yöremize has ağza dayalı türkülerin ülkemizin dört bir yanında daha iyi tanınıp, bilindiğini; ulusal ve evrensel müzik değerleri ve normlarına uygun olarak yeniden üretildiğini görmekteyiz. Bu da hem hemşerilerimiz için, hem insanlık kültürü için gurur verici bir şeydir.
Her etkinliğin kendine göre bir takım eksiklikleri, hataları mutlaka olur. Memnun edilen kimseler yanında memnun kalmayanlar da olur. Organizasyon planlandığı, programda yazıldığı gibi tıkır tıkır da gerçekleşmeyebilir. Ama önemli olan tüm bunların; eksiklik ve hatalara dayalı eleştirilerin etkinliğin kendisini gölgeleyecek, varlığını tartıştıracak bir düzeyde olmaması gerektiğidir. Ben bunları gördüğüm, edindiğim izlenimler çerçevesindeki eleştirel yaklaşımlara dayalı olarak söylüyorum. Festival bizimdir, Arguvan adınadır. Eksiklik ve hataları da festivalin kendi varlığı içinde yapıcı bir unsur olarak kabul etmemiz gerekir. Burada bir parantez açmakta da yarar var. Ülkemizde her şey güllük gülistanlık i değil elbet. Hatta festival gibi şenlikler dahi siyasi iktidarın baskılarından, onun yarattığı iklimden nasibini almış; zaman zaman kesintiye de uğramıştır. O yüzden kendi içinde bir direnç damarı geliştiren festivaller siyasi erkin çok da hoşuna giden bir şey değildir.
Türkülerin 13 kezdir buluşmasına, çoğalarak yayılmasına baştan beri emeği geçen herkese teşekkürler.
Açın kucağınızı türküler toprak kokusu/türküler gurbet acısı/sıla hasreti/türküler çorak gönülde umut kırmızısı/türkü gele hoş gele