''Geldiğiniz yoldan, durduğunuz dardan, çağırdığınız pirden şefaat göresiniz.''
Yıl 1965 Ocak ayı. Öğleden sonra başlayan kar yağışı akşama doğru sanki elekten boşanırcasına yoğunlaştı. Karın şavkusu akşamın alaca garanlığını bir tuaf yaptı. Sanki dolunay ışığı gibi hoş bir aydınlık, ufuklarda ise yoğun sis vardı. Damları kürüyen İböğün oğlu Turan, garşı gonağın başında kar küreleyen Hasan Şıh’a seslendi: Ektir tarafına baharak, Gabır Ardında Gürgür Dede ile zakir Çil Aziz geliyi diye seslendi. Dedenin geldiğini köyde herkes bir birine haber verdi. Dede, “Hacı Mamoğlarda gonahlayacaah” dediler, Perşembe akşamı (Cuma akşamı derler) cem için hazırlıklara başlanacak.
Danesi gün Tortorların Bekteş Emmimin çift mağlı sekili odası süpürülüp soba kuruldu yerlere hasırlar serildi. Seyit çavuşun; Uzun desenli keçeleri serildi, Manışın oğlu İsmail gilin şeherden aldıkları yüznumara löküs ilk defa cem odasını aydınlatacaktı. Gazyağı doldurulup odanın hezenine çaktıkları çiviye asacaklardı. '' Hasan Şıh: ''Löküs eyi olacak lambanın ışığında olmuyu '' dedi.
Bütün hazırlıklar bitti. Postlar yere atıldı dedenin yeri hazırlandı. Zakir çil Azizin üç püsküllü bağlaması duvara asıldı. Köyde evlerin bacalarıdan bol duman çıkmaya başladı, akşamları cem için lokma olarak gerirecekleri kömbeler kor ateşe gömülmüş, dedenin sofrası hazırlanmış yanında küçük sofrada iraggısı, meze olarak leblebisi, çekirdeksiz üzümü portekeli, alması, narı ve ayvası, cem için hazırlanan lokmalarda zakir ile dedenin önünde…
Cem için gözcü olarak Şemen Emmi ile Süleyman sevilmiş palahlının eteğinde Tahirköy yoluna bahacaklar, cenderme veya ışık gördüklerinde zamanıyla dedeye ve cem eden canları haber verecekler, cem eden canlar ise gözcülerinin sayesinde içleri rahat cem ve niyazlarını yapacaklar.
Cem başlamadan az evvel carcısı, meydancısı, süpürgecisi, sakası ve gözcüsü ve rehberi dedenin başına toplanmışlardı. Himmet ve duasını aldılar. İrabanın gelini Satı carcı oldu, Eyüp çavuş Meydancı, Tortorların Sadık Saka, Mehmet Çavuş gapıcı, Medetlerin Ali rehber Kurbancısı Pala Vahap…
Çok geçmeden çift mağlı cem odası dolup taştı. Arka tarafta Manışlardan gelen Koç İböğün oğlu Turan ve Pala Vahap kesip hazırladılar. Dışarıda yağan kar diz boyu içerideki löküsün aydınlık ışığı pencerelerden karın üstüne daha hoş bir yansıma yapıyor.
Alvarlı Gürgür Dede gür ve tok sesle duasını okuyor "Nazınızı niyazınızı hak kabul eyleye! Görgü cemimiz hak hukuk cemi ola! Allah-Muhammed-Ali gele, yardım eyleye! Gerçeğe hü, mümine ya Ali!"
Gürgür Dede cemin görgü cemi olduğunu ve görgü ceminin de ne olduğunu anlattıktan sonra, zakir Çil Aziz üç düvaz okudu. Dede zakirden sonra duasını etti, ardından Selman-ı Pâk görevini yapan Hüseyin Göksu (Sirli) el yıkamak şekliyle dürüstlüğü, temizliği, doğruluğu sembolize eden görevini bittirdikten sonra, hizmet başladı.
İçeride kadınlar ve erkekler ayrı oturmuş, Zakir Çil Aziz’in “Turnalar” deyişi ile yavaş yavaş “Allah Allah” sesleri toplu ve gür bir biçimde tavana vuruyor. Zakirin elindeki bağlamanın püskülleri sallanıyor, Zakir Çil Aziz döşü yıpranmış bağlamasının döşüne vurdukça cemaat hareketleniyor, şapkasını dizinin üstüne alan zakir, dedenin verdiği demden aldıkça yanakları kızarıp coşmaya başlıyor.
Yine dertli dertli iniliyorsun
Sarı turnam sinen yaralandı mı
Yoksa ciğerlerin parelendi mi
Hiç el değmeden ben iniliyorsun
Turnalar semahı cemin ortasına doğru başlıyor. Deli Mamoğun Hanım Bacı, peşinden Eyüp Çavuşun Hacöğ Bacı, Sirli Hüseyin Göksu, Ataşağanın Yeter Bacı, peşinden babam Tortorların Sadık, Ataş Ağa, Tüle Vahap Emminin Şaharban Bacı, Memöğ Emminin Tamam Bacı nasıl da özenerek ayak uclarına basa basa, Zakir Çil Aziz'in bağlamasının telleri sanki konuşuyor. Zakirin yanakları kıpkırmızı, kendinden geçip “hü hü” dedikçe şapkası dönmüş başında, işliğinin iki düğmesi açılmış, curasının döşüne vurdukça semah edenler coşuyor, ille de pervane semahı herkesi hayran bırakıyor...
Gitme turnam gitme nerden gelirsin
Sen nazlı canana benzersin turnam
Her bakışta beni mecnun edersin
Tabibe Lokman'a benzersin turnam
Çarkta;
Yemen ellerimden beri gelirken
Turnalar O şahı, şahı görmediniz mi?
Hava üzerinde semah dönerken
Turnalar O şahı, şahı görmediniz mi?
Aman turnam Aman Ali misin sen
Yoksa Hünkâr Bektaş Velimi sin sen.
Ali sevilmez mi, hey, hey deli misin sen.
Cemin son aşamasında diz çökmüş erkeklerin ellerini ve kollarını kenetleyerek Ali Rıza Bilgen, Hacı Mamoğ, Hasan Şıh, Hüseyin Kaya, Ataşağa daha onlarca canın toplu olarak söğlediği tevhit…
Bugün bize pir geldi
Gülleri taze geldi
Önü sıra Kamberi
Ali Murtaza geldi
Eyvallah şahım eyvallah
Hak lailahe illallah
Eyvallah pirim eyvallah
Adı güzeldir güzel şah
Manışlardan getirilen löküsün ışıkları kızarmaya başlaması haznesindeki gazın bittiğini işaret ederken cem'inde sonuna gelinmiş, lokmalar dua ile dağıtılıyordu, lokmalarını alanlar Gürgür Dedenin gür sesiyle, “Koğsuz gaybetsiz evine varan, hazıran, gaiban, piran, civanan, üçler, beşler, yediler, kırklar kerem-i evliya. Allah eyvallah. Cümle gerçekler demine hü dost” diyerek okuduğu duayı, “Allah Allah” diye karşılık verip bir yandan da hızmatcının ayakkabıları hazırlayıp dizmesi ile ayakkabılarını giyenler sessiz sedasız dağılıyorlardı.
Kışla köyünden Haydar Emmi, “Burdaki cemden sonra cem sırası bizim ben zakiri alıp kışlaya köye gediyim cem için hazırlıh yapacağız diye, Zakir Çil Aziz dedenin goluna girip gecenin bir payında yola düşerler. Gar diz boyu, Garaca yolundan aşacaklarına kevenli yolundan aşıp yolcu gediğinden, elleböğün düşeğinden çukur harmana doğru yol alırlar nice sonra uzaktan şeher ışıklarını gören Zakir Çil Aziz, ''Ula Haydar burası Gışla yolu değil, garşıda şeher ışıkları görünüyü'' deyince yanlış geldiklerini anlarlar. Elleri ayakları donmaya başlayan Haydar ve Aziz Emmi çareyi yakınlarındaki lodayı (Üstü topraklanmış saman yığını) oyarak içine girmekte bulurlar.
Sabah olup da “Kışla’dan Haydar ile Aziz gelmedi” demeleri üzerine panikleyen köylüler köyün izcisi ve bu işlerin ustası Tüvsiz İsmail Şengül’ü haberdar ederler. Elinde değnek, izi takibe başlar, köylüler nefeslerini tutarak izlerler. Kevenli Tepesinin etrafında dolanıp izi bulunca da çok sevinirler. İsmail Emminin Yolcu Gediğini işaret etmesine kimse inanmazsa da İsmail Emmi yemin eder, köylüler peşinde Elebböğün Düşeğinden, Kanlı Piyerden Gızıl yokuşa gadar giderler. İzi bir süre kayıp etse de Üçortağın derede tekrar izi bulur. “Çukurharmandaki lodaları dolanın, bunlar ancak buralara sığındıysa yaşıyordur” demesi üzerine, Vahap Emmim Çukur Harman’da Süleyman Ağanın tarlasındaki lodanın güney cepesinde savrulmuş beyaz samanları görünce goşar, ikisi bir birine sarımlış, gurşahtan aşağısı nerdeyse donmuş yarı baygın bulunurlar. Köyden gelen atlarla, saman haşalarına konulup pendek yapılarak köye getirilirler. Sıyırlıkta gurluh içine gömülen Zakir ve Haydar Emmi on saat sonra kendilerine gelince iccah herle içirilerek mutlak bir ölümden kurtarılırlar.
Bu acı hikâye yıllarca anlatılır şakalara ve öğütlere konu olur. Çil Aziz Dede zakirimiz 2000 Yılında hakka yürür. Yani bu olaydan 35 yıl sonra tam beş yıl hak aşkına her gün oruç tutarak ve döşüne kadar inmiş aksakalıyla göçüp gitti... Haydar Emmi ile Aziz Dede ışıklar içinde yatsınlar. Cem sonunda yaşanan bu anıyı yazmadan geçmek imkânsız…
1965 yılında köyümüzde yapılan cemi fazla ayrıntıya girmeden doğal şekliyle o günün havasını vererek; toplanış, yapılış ve dağılışı içten ve doğal olarak anlatmaya çalıştım. Birbirinden güzel dualar, sohbetler ve semahlarla yapılan bu doğal ibadet şeklini genç kuşaklar elbette ki merak ediyorlar. Bugün cem evlerinde sembolik olarak yapılan cemler ne kadar gayret edilirse edilsin altmışlı yılların o doğal içten ve samimi cemlerini tam yansıtmadığı bir gerçektir.
Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum…
FOTOĞRAFTAKİLER: Gürgür Dede-Nuri Dede/Sirli-Hüseyin Göksu/Yusuf Çavuş Dede
Kaynak: Süleyman Özerol
ALİ HIDIR YILMAZ 8 Yıl Önce
çok güzel hazirlanmiş ve anlatilmiş.ellerinize sağlik.