ARGUVAN HABER
2018-11-01 18:40:08

CİMOĞ EMMİ'NİN HAZİN ÖYKÜSÜ

HÜSEYİN YALÇIN

01 Kasım 2018, 18:40

Şair,Yazar,Öğretmen,Avukat,Gazeteci,
Siyasetçi değerli hemşehrimiz ve de büyük değerimiz Şemsi Belli(saygıyla anıyorum!) "Arguvan Köylerinde Aylı Geceler" adlı şiirinde diyor ya : 

"...Burası Arguvan'dır gardaşım 
Haritalar üzerinde bir garip ilçe 
Çarşısı yok, oteli yok, yolu yok.
Yığma gibi eğri büğrü tepeler 
Sazı var,sözü var,dili yok..."




1970'li yılların ortası ve bozkırda bir ilçe. İlçe derken adı ilçe. Sağlı-sollu kerpiç damlardan oluşan dükkânların olduğu tek caddesi var ve küçük bir köy görünümünde. Ne elektriği var ne de evlerde su.Bir tek kerpiç dam içinde iki göz odadan oluşan bir tane postanesi var. Hemen hemen hiçbir evde telefon yok. Acil bir iletişim ihtiyacı olduğu zaman postaneden ya telgraf çekilecek ya da saatlerce santral başında bekleyip sıra geldiği zaman telefon edilecek. Hatlar ise sık sık kesiliyor. O dönem yanık Arguvan Türküleri'ne bile konu olan tozlu-dumanlı yolları...Şemsi Belli'nin de dediği gibi, "Haritalar üzerinde bir garip ilçe".

Kuraklık ve buna bağlı oluşan kıtlık. Zor ve dayanılmaz, kahrolası yaşam koşulları, yokluk,yoksulluk... Çocukluk döneminden hatırlıyorum ki, Kızılay, yoksul ailelere hem gıda hem de giysi, ayakkabı dağıtırdı. 
Hatta insanlar yeni bir elbise ya da giysi satın alıp giyindiği zaman şaka yoluyla "Kızılay malı mı? diye sorar ve takılırlardı. 
1970'ler Arguvan Merkez ve köylerden dışarıya göçün en yoğun yaşandığı yıllar. 
Bu yokluk ve yoksulluğu iliklerine kadar yaşayan ve göç edenlerden biri de Cimoğ emmi.

Esas adı Cumali ama herkes ona Cimoğ;
yaşıda bir hayli ilerlemiş olduğundan çoğu insan da Cimoğ emmi derdi. Cimoğ emminin,bir türküde de geçtiği gibi,kışın üzerinden hiç çıkarmadığı,epeyce eskimiş olan sakosu ve sekiz köşeli şapkası vardı.Yazın ise üzerindeki sakoyu çıkarır,
ceket giyerdi.Sürekli sarma tütün içtiği için de sağ el iki parmağı sapsarı gözüküyordu. Yaşı da bir hayli ilerlediğinden, kendini artık işe yaramaz olarak görüyor, bunu da zaman zaman dile getiriyordu. Cimoğ emminin karısınında yaşı bir hayli ilerlemiş ama çok dinç,çalışkan ve yiğit bir kadındı.Evin ve bütün çocuklarının sorumluluğunu üstlenmiş,canla-başla elin işinde çalışarak evin nafakasını sağlıyor.Evlatları için saçını süpürge eden,bir günden bir güne de yakınmayan ama yokluk ve yoksulluğu taaa yüreğinde yaşayan eli öpülesi emektar bir kadındı.Adı Fatma ama kimi Fatey Ana kimi de Fatey Bibi derdi.

Cimoğ emmi, konuşkan, sözü-sohbeti dinlenir bilge bir insandı.Okur-Yazarlığı yoktu ama çok gezip gördüğü için de çok şeyi bilirdi.İnsanları tanıma konusunda da epey tecrübeli olduğu gibi,kendiside sık sık bunu belirterek "Ben insan sarrafıyım" derdi.Cimoğ emmi Arguvan Merkezde oturuyordu.Köy arabasını kaçırıp da dışarıda kalan kimi görse fakir hanesine getirir,yedirir-içirir,ağırlar...Bu nedenle Cimoğ emminin çevre köylerde de çok ahbabı,dostu,seveni vardı.Arkadaş ve dost canlısı olup, evine gelen bir misafiri ağırlamaktan, onlarla sohbet etmekten büyük haz duyardı. 
En büyük zevklerinden biri Domino oynamak ve karşıdaki insanı utmak(yenmek).Ama yensede yenilsede hep çay parasını kendisi ödemek isterdi.Masasına oturan birini çay içirmeden de bırakmazdı. Dedikodu bilmez, kimsenin iyisine-kötüsüne karışma,kimsenin kalbini kırmayan gönül ehli bir insandı. 

Cimoğ emminin yedi çocuğu vardı.Bir büyük oğlan ile üç kızı evlenip herbiri ayrı yerlerde yuva kurarak yıllar önce evden ayrılmışlardı. Zaten Cimoğ emmi ve Fatey Bibi birazda evli çocuklarının yardım ve desteği ile yaşamlarını idame ettiriyorlardı. Cimoğ emmi ve Fatey Bibi yanlarında bununan üç çocukları ile iki göz kerpiç damda yaşıyordu. Evin,taş duvarla örülmüş küçük bir avlusu vardı ama yokluk ve yoksulluktan olsa gerek kapı yerine bir türlü kapı takamamışlardı. Evin,tavanı alçak küçük bir odası ve giriş sofa(hol)ile kiler, mutfak, banyo hatta zaman zaman yatak odası olarak kullanılan ve yörede "Bucakdamı"olarak adlandırılan bir göz odası daha vardı.Bu odanın zaten yarısını kaplayan alana tezek yığılmış olduğu için oda bayağı dardı.Bir davlumbazlı ocak var ki, her amaçla kullanılıyor.Ekmek yapılıyor, gaz ocağından tasarruf sağlamak için üçlü sacayağı üzerinde kuşgana(tencere) ile yemek yapılıyor. Banyo ise büyük Aliminyum ya da büyük naylon leğende yani teşt'te yapılırken, bir yandan da banyo esnasında teşt içinde su biriktikçe maşrafa ile bir teneke kovaya çekilip, dışarı dökülüyor.Evde elektrik ve su yoktu.Zaten o yıllarda Arguvan'da elektrik yoktu.Hiçbir evde de henüz Su yoktu.Aslında yalnız Cimoğ emmilerin değil,hemen hemen bütün ailelerin evleri ve yaşam koşulları birbirine benziyor,yokluk,yoksulluk ve sefalette eşitlik vardı!!!Cimoğ emmilerin evlerinde eşya olarak ne var diye sorarsanız,halk deyimi ile "Bir mitil, bir sitil" misali hiçbir şey yoktu. Birkaç döşek-yorgan, birkaç kilim, kap-kacak.Avuç içi kadar bile toprakları, tarlaları, ekip-biçmeleri olmadığı gibi, bırakalım malı-davarı, bir tek tavukları bile yoktu.Zamanında varmış ama...

Cimoğ emmi 2.Dünya savaşı sürecinde askere gidip dört yıl askerlik yapıp memleketine döndükten sonra babasından,anasından kalan miras yani mal-mülk adeta yağmalanmış ve sadece kala kala iki göz kerpiç dam kalmış.Cimoğ emmi böylesine fakir mi, fakir. Ama kendisi tabir yerinde ise,karıncayı dahi İncitmemiş olan güzel bir insan ve adam gibi adam.
Hayatta tek serveti dürüstlüğü ve tek bıraktığı miras da insani bütün güzellik ve değerler oldu. Herkes onu çok sever, sayardı. 

Cimoğ emmi,elinde para olduğu zaman kendi deyimi ile "aksata" yapar.Malatya'dan Çakı, Bıçak ya da Ayakkabı getirir ve sergi açarak satardı.Eli açık bir insan olduğu için kazandığı parayı bolca harcadığı gibi, bir malı bazen insanları kırmamak, gönüllerini hoş tutmak adına alış fiyatının altında zararına sattığıda oluyordu. Bütün malı satıp bitirdikten sonra da kendi kendisine söylenerek ve gülerek "Yine kârı kediye yükledik" derdi. 

Cimoğ emmi,her zaman olduğu gibi, yine Kahvehane'de "Domino" oynamış ve akşam üzeri eve gelmişti. Ev derken,iki gözlü kerpiç dam ve beş küflet burada yaşıyor,aynı oda da yiyip-içiyor,oturuyor...
Oda çok küçük olduğundan ancak dört yatak serilebiliyor.Ayrıca oda da taş ve kerpiç dolgu ile yapılmış bir divan var.
Büyük oğlan divanda yatıyor.Cimoğ emmi,diğer küçük oğlan yer döşeğinde,
Küçük kız ise yer döşeğinde anasının ayak ucunda yatıyor...

Cimoğ emmi,Sakosunu çıkardı.Sakosunun cebinden de her akşam eve gelirken çocuklar için aldığı sorma şekerleri ve küçük kesekâğıdının içindeki bir miktar Leblebiyi de bir köşeye bırakıp, içinde tezek yanan teneke sobanın başına geçip mindere oturdu. Yeni almış olduğu "Tekel Sarma Tütünü" açıp bir kısmını tabakasına koydu ve bir sigara da sarıp derince birkaç nefes çektikten sonra, 

"Hanım,çocuklar nerede?" dedi.

Fatey Bibi: "Herif, oğlanla, gız biraz soğra mektepten gelirler. Diğer büyük oğlanda it ayağı yemiş gibi, seyip seyip dolaşıyı.Ne zaman garnı acıhırsa o zaman eve gelir".

Fatey Bibi: "Herif, az iç şu zıkgımı. Ben ağ torpahla eğü perdahlıyım emme seniğ içtiğiğ zıkgımnağ duğarlar, tavan hemen gararıyı, yapdığım temizlik bişeye yaramıyı"


Cimoğ emmi: "Amannn, sende ille söyleneceğ...Neydem, nerde içem cığarayı?"

Fatey Bibi: "Herif, sağa içme deen yohğ, iç emme az iç şu soyhayı".

Derken hava biraz karardı ve Cimoğ emmi duvarda asılı olan gaz lambasını yakmak istedi. Bunu gören Fatey Bibi:

"Herif,daha erken.Hemi de gaz galmadı, biterse harhapan galır,malamat oluruhğ".

Cimoğ emmi bu söz üzerine gaz lambasını yakmaktan vazgeçti ve tekrar sobanın başına geçip mindere oturdu.Hava epey karardı ve teneke sobada yanan tezek ile oda biraz aydınlanır oldu. Bu esnada kız ve oğlan okuldan;onların arkasından da anasının deyimi ile it ayağı yemiş gibi, seyip seyip dolaşan büyük oğlanda gezmeden geldi. 

Fatey Bibi hemen gaz lambasını yaktı ve küçük Sofa'da(hol)bulunan çırayı da yakarak Bucakdamına geçti ve bir tencere Bulgur Pilavı,beş-altı tane ekşili ekmek ve birkaç kurusoğanı tepsiye koyarak yer sofrası kurdu. Genellikle öğlen, akşam öğünlerinde değişmeyen yemek menüsü de buydu. Bütün küflet sofraya oturdu.Büyük oğlan ise Pilavı görünce isteksizce sofraya oturdu ve kaşığın ucuyla pilavdan alırken:

"Bu ne ya, içimiz dışımız Bulgur Pilavı oldu,bıktım yaaa" dedi. 

Bunun üzerine Fatey Bibi: "Oğlum, çalış gazan da sağa istediğiğ yemeği yapam" dedi. 

Büyük oğlan: "Sanki iş varda çalışmıyorum, hani iş nerde?!".


Bütün bu olan bitenler ve sofradaki konuşmalardan sonra Cimoğ emmi:

"Tamam tamam anlaşıldı, biz bu memlekette, öz be öz memleketimizde garnımız doyup, yüzümüz gülmüyü, bu gedişle de yüzümüzüğ güleceği yohğ. En eyisi mi gene Adana'ya getmek. Benim Adana'da tanıdık ahbaplarım, dostlarım var. Onlara söyleyem bize bir ev dutsuğlar. Ben eskicilik-demircilik yaparım, böyük oğlan çalışır, gız ile oğlanda okula geder..."

Önce sofrada bir sessizlik oldu.Herkes birbirine bakarak kim ne düşünüyor diye merak ederken, Fatey Bibi konuşmaya başladı:

"He valla herif doğru söylüyüsüğ,çohğdan beridir gazancığı yemiyim.Gazancığı yemesem gözüm açıhğ gedeceğim. Dediğiğ gibi sen eskicilik yaparsığ, zaten daha öncede yapdığığ,bildiğiğ iş. Böyük oğlanda ne iş bulsa çalışır,geçinip gederiz. Hemi Adana'da bolluh bereket var. Burada galsak noğlacak saki. Aha geldim gediyim eliğ işinde canım çıhğdı.İnsanı garın tokluğuna çalıştırıylar. Çalışmasam hepimiz acımızdan öleceğik.Onuğ bunuğ yardımı ile neree gadar gedecek bu iş.Elden gelen öğün olmaz,o da vahdında gelmez"...

Fatey Bibi, konuşmaya devam ederek:

"Zamanında Adana'ya pambıhğ toplamaya az mı geddik geldik herif.Keşke o vahıtlar Adana'ya yerleşseydik. Bu sefer sebat edip galahğ Adana'da. Arguvan'da neyimiz galacak, pin gibi iki göz kerpiç damdan başga. Adana fakir yatağı.Başımızı sohacahğ bi ev bulduhmu geçinir gederik çoluh-çocuğh..."

Analarının-Babalarının bu konuşmaları üzerine çocuklarda şehir görme,şehirde yaşama heyecanı ile bir sevinç oluştu ve ana-babalarının sözlerini onaylar anlamında "yaşasın" diye el çırpmaya başladılar. 

Fatey Bibi: "Eeee herif, ne zaman gedeceğik Adana'ya?"

Cimoğ emmi: "Bağa galırsa en uygun vahıt okul gapandığında, gız ile oğlan yaz tatiline girdiğinde hemen gederik".

Fatey Bibi: "He valla herif, en uygun vahıt da bu" 

Yokluk,yoksulluk içinde koca bir kış ve nihayet ilkbahar da biter.Haziran ayına girilmesi ile okullar kapanır ve çocuklar da karnesini alır. Yavaş yavaş ev eşyaları toplanır.Döşek-yataktan oluşan birkaç Balya yapılır ve ihtiyaçları olan kap-kacak da birkaç çuvala konulur. 

Fatey Bibi: "Herif,Adana'ya nası gedeceğik, neyneğ gedeceğik?"

Cimoğ emmi: "Buradan Malatya'ya Arasa'ya (Buğday Pazarı) ya da hayvan pazarına gedecek olan bir gamyon ayarlarım. Gamyon ya direk ya da yükünü boşaltdıhdan soğra bizi Tren garına bırahır. Yükü trene yükler, trene biner gederik"

Fatey Bibi: "Eyi o zaman eliği çabuhğ dut herif,ehmal edme"...

Ve bir-iki gün sonra Gevrenni,şimdiki adıyla Akören köyünden Dımbıdı'nın Kamyonu,Içinde bir köşede birkaç mal-davar ile mahalleye girer ve Cimoğ emminin evinin önünde durur. Kamyonu gören konu-komşu Cimoğ emmilerin Adana'ya göçeceğini bildiğinden toplanarak eşyaların yüklenmesine yardım ederler. Veee komşularla vedalaşma anı...

Cimoğ emmi: "Gomşular, hakgığızı helal ediğ...Sizden doyup incinmedik emme gel gör ki, bu fakir memlekette ne garnımız doydu ne de yüzümüz güldü. Hele bir gedelim Adana'ya bahalım noğlacak..."

Komşular: "Güle güle gediğ Cimoğ emmi.
İşiğiz, gücüğüz irasgele.Bizde sizden doyup incinmedik. Siziğ gibi güzel gomşuyu çohğ arayacağıhğ...

Cimoğ emmi, Fatey Bibi ve çocuklar komşularla vedalaşarak, Cimoğ emmi kamyonun şoför mahalline, Fatey Bibi ve çocuklarda kamyonun kasasına binerek yüklerin üzerine oturdular. Kamyon, düdüğünü çalarak hareket etti. 
Yerlerinden, yurtlarından ve o güzel komşularından ayrılmanın vermiş olduğu hüzün ile Fatey Bibinin ve çocukların gözlerinden damla damla yaşlar akmaya başladı. Cimoğ emmi de çok hüzünlenip bir sigara yakıp,derin bir nefes çekerek, bir daha hiç göremeyeceği içine doğmuş gibi, komşularına,içinde koca bir ömür geçirdiği iki göz kerpiç evlerine,çevreye bakarak içinden,"Bozatlı Hızır yar ve yardımcımız olsuğ" diye bir dua mırıldandı. 

Ve birkaç saat sonra kamyon Malatya Tren Garı'na yanaşarak birkaç Balya ve birkaç çuvalı indirdiler. 

Cimoğ emmi ve ailesi Trene binerler.Yol uzun ve her istasyonda da uzun bekleyişler.
Yol için kendilerinin ve komşuların hazırlamış olduğu kömbe,sacüstü ve tavada yağla kızartılan hamur yiyecek yani bişi yerler. Nihayet Adana Tren garına varırlar. Cimoğ emmilere Adana'da ev tutan arkadaşı istasyonda beklemektedir. 
Hemen ayaküstü hal-hatır sorduktan sonra,iki tane Atarabası ayarlayıp,birkaç Balya ve birkaç çuvalı Atarabasına yerleştirip,kendileride yüklerin üzerine oturmak suretiyle yola koyulurlar. Önceden kiralanmış olan eve varırlar. Ev,içinde emme-basma Tulumba ve narenciye ağaçlarının olduğu bir avlu içindedir. Ev,ahşap yapıda, içten bölmesi olan iki küçük odadan ibaret. Giriş odasından küçük bir ahşap merdiven ile üst kat odaya çıkılıyor. Bahçede bir banyo ve tuvalet var ama ev sahibi ile ortak kullanılıyor. 

Fatey Bibi: "Herif, memlekette iki göz kerpiç damda canımız çıhğdı.Bula bula bu ufahğ eğümü bulmuşlar".

Cimoğ emmi: "Amannn, satın alacahğ değilik ya kiracıyıhğ. İleride elimizde-ağucumuzda para olursa daha geniş bir eve çıharıhğ hanım" 

O akşam hem yol yorgunluğu hem de uykusuzluğun vermiş olduğu halsizlik nedeniyle erkenden yattılar. Güneş doğar doğmaz Cimoğ emmi ayaküstü bir şeyler atıştırmak suretiyle kahvaltı yaptı ve eskicilik-demircilik yapmak için kendisine el arabası bir tabla satın almak için evden çıktı. Birkaç hurdacı dükkân ve deposuna uğradı. Nihayet, elden düşme, ucuz,üç tekerlekli bir tabla aldı.Topladığı eski eşyaları ve hurdaları satacağı dükkân ve depolarıda ayarlayarak eve geldi...

Cimoğ emmi, sabah erkenden kalktı ve avluya bırakmış olduğu üç tekerlekli tablasını alarak mahalle mahalle, sokak sokak dolaşarak: "Eskiciii! Demir, Bakır,
Aliminyum...eskileri alınır, eski eşya alınır.Eskiciii!"diye bağırarak akşam üzeri tablayı tıka-basa doldurduktan sonra önceden anlaştığı bir hurdacının deposuna doğru yol aldı. Hurdacı, eski eşyaları türüne göre ayrı ayrı tartarak parasını peşin ödedi. 
Eli çoktan beri para görmeyen Cimoğ emmi çocuklar gibi sevinerek eve doğru giderken içinden "Çohğdan beridir Şarap içmiyim, gendime bir Buzbağ Şarabı,çoluk çocuğada gazoz,çerez,yeecek bişeyler alam" dedi ve nevalesini alarak eve geldi. 
Şarabı gören Fatey Bibi:

"O ne herif, bir bu eksikdi, gazancığı,çoluk-çocuğuğ nafagasını Şaraba mı vereceğ?!"

Cimoğ emmi: "Yohğ hanım yohğ. Eylesine aldım birez demlenem hepisi bu.Hergün değil, arasıra içerim o da işlerim eyi olursa tabi..."

Cimoğ emmi o akşam bir çilingir sofrası kurdu.Epey Şarap içtikten sonra efkârlandı ve eli kulağa atarak dertli bir Arguvan Türküsü söylemeye başladı ki, hemen Fatey Bibi:

"Herif fazla bağırarahğ söyleme, gonu-komşu irahatsız olur.Burası Arguvan değil, eliğ yabancı memleketi. Kimseniğ huyunu-suyunu bile bilmiyik..."

Cimoğ emmi: "Türküden irahatsız olan varsığ olsuğ, insan Türküden,hele de Arguvan türküsünden irahatsız olur mu heç! Boşverrr..."

Fatey Bibi: "O sağa göre eyle herif".

Cimoğ emmi: "Sağa bişey söyleemmi hanım".

Fatey Bibi: "Söyle herif söyle, ne deecekseğ de bağham"

Cimoğ emmi: "Daha geleli gaç gün oldu bilmiyim emme şimdikden Deherköyü gözümde tütüyü. Ürüyalarıma giriyi.Bizim neyimizeydi bu yaşda eliğ gurbet ellerine gelmek. Ah ulan fakirlik gözüğ çıha...Bula bula bizimi bulduğ" diyerek duygulandı ve belli etmemek için elini kaşlarının üzerine, alnına koyarak birkaç damla gözyaşı döktü.
Durumu fark eden Fatey Bibi:

"Üzülme herif, elden ne gelir. Saki ben öksemedim mi eğümüzü,gomşularımızı...
Helbet bir gün durumumuz düzelirse gene elimize,yurdumuza dönerik".

Cimoğ emmi: "Hanım,gece-gündüz Allağa yavğlarıyım ki, benim canımı senden öğce ala. Allah, benim ömrümden ala da sağa vere..."dedi ve duygulanarak elini ıslak gözlerine adeta perde yaptı. 

Fatey Bibi: "O nası laf herif! Allah ağzığdan ala. Seni başımızdan egsik etmee.Sen,
arğhamızda dağ gibisiğ, seniğ gölgeğ yeter. Bu laf neyiğ nesi şimdik, bu lafı neee eddiğ?"

Cimoğ emmi: "Neeesi var mı hanım. Ben daha bir yaşındayken anam ölmüş. Anasız böyüdüm, analığımdan da heç mi heç irazı da değildim. Uşahğlar ana olmadan permeperişan oluyu. Onuğ için her vahıt deyiyim ki, ben senden öğce ölem..."

Fatey Bibi: "Yohğ yohğ herif, genede eyle deme. Kimiğ öleceği Kimiğ galacağı belli olmaz. Epey içtiğ herif, galhğ yat. Vahıt da epey geçti, sabağınağ erken galhacağ"der ve yataklarını serer yatarlar. 

Adana'ya geleli henüz birkaç hafta olmuştu. Cimoğ emmi, tablanın yükünü Hurda deposuna boşalttıktan sonra yorgun-argın eve geldi. Küçük oğluna seslenerek: 

"Oğlum, sen eğümüzüğ edresini bir kağıda yaz ver ki, cüzdanıma goyam".

Küçük oğlu: "Baba,adrese ne gerek var, sanki kayıp mı olacaksın..."

Cimoğ emmi: "Eyle deme oğlum. Düyneniğ binbir türlü işi var. İnsanoğlunun başına her iş gelir. Niyneğeğ, sen yaz bağa ver. Ufak bir kağıt parçası,bağa zararı ne.Cüzdanımda durur"

Bu söz üzerine küçük oğlu, evlerinin açık adresini bir kağıt parçasına yazar ve Cimoğ emmiye verir. Cimoğ emmi de cüzdanına koyar. 

Aylardan Temmuz...Bilirsiniz, Adana'nın sıcakları meşhurdur! Hem yakıcı hem de boğucu sıcaklar. O gün daha sabahın ilk saatlerinde sıcaklar bastırmaya başladı.
Cimoğ emmi, kahvaltı yapıp, bir sigara sarıp yaktıktan sonra tablayı daha avludan çıkarır çıkarmaz, " Eskiciii! Demir, Bakır, Aliminyum...eskileri alınır, eski eşya alınır.Eskiciii!" diye bağıra bağıra evlerinin sokağını aştı. Mahallelerde, sokaklarda tablası ile epey dolaştı ve ikindi vakti tablanın üzeri tıka-basa eski eşyalarla doldu. Tabla doldukça da sürmek haliyle zorlaştı. Cimoğ emmi, her zaman olduğu gibi, tabla dolduğu için Hurda deposuna boşaltıp, parasını aldıktan sonra evine gidip dinlenecekti. Hem yaşının vermiş olduğu halsizlik hem de yakıcı ve boğucu Temmuz sıcağı Cimoğ emmiyi epeyce yordu. Tablayı sürerken özellikle yokuşlarda tık nefes kalıyor ve arasıra tablayı bir köşeye çekip, gölgesine oturup dinleniyordu. 

Cimoğ emmi, epey dinlendikten sonra kalktı ve tablanın başına geçti.Araç trafiği çok yoğun ve kalabalık bir caddeden karşıya geçip, az ilerde bulunan Hurda deposuna yükünü boşaltıp, parasını aldıktan sonra evine gidecekti. Dikkatlice bir soluna, bir sağına baktı ve tablasını hızla sürmeye başladı. Son hızla gelen bir kamyon.Cimoğ emmi ne geri ne de ileri kaçabildi. Kendisi bir yana, tablası ve üstündeki eski eşyalar bir yana savruldu. İş işten geçtikten sonra kamyon fren yaparak durdu. Çevrede bulunan insanlar hemen Cimoğ emminin başına toplandılar. Biraz sonra da Ambulans geldi ve Cimoğ emmiyi ağır yaralı olarak Hastaneye götürdüler. 

Herşey Cimoğ emminin içine doğduğu gibi, böyle bir olay yaşayacağı da içine doğmuş olmalı ki, küçük oğluna evinin adresini yazdırıp cüzdanına koymuştu. Hastanede görevliler, Cimoğ emminin cüzdanındaki adresi bularak ailesine haber verdiler. Tam yoğun bakıma alınacağı anda Cimoğ emminin karısı ve çocukları gözyaşları içinde Hastaneye gelerek Cimoğ emminin başında bir halka oluşturdular.
Fatey Bibi,Cimoğ emminin iki elini avuçlarının içine aldı.Kan-revan içinde kalmış olan Cimoğ emminin yüzüne bakmaya dayanamadığı için,başını öne eğdi ve hiç kıpırdamadan dakikalarca öylesine durdu.Gözlerinden akan yaşlar,eteğinin üzerinde aynı noktaya düştüğünden, eteği adeta su içinde kaldı. Cimoğ emmi,açmakta zorlandığı gözkapaklarının altından mahsum mahsum karısına ve çocuklarına bakmaya çalışırken yoksulluğu,yaşadığı iyi-kötü günleri,o güzel memleketi,komşuları,iki göz kerpiç damı,Adana'ya göç ediş ve komşularla vedalaşma anı...bir film şeridi gibi gözlerinin önünden akıp geçti.
Cimoğ emmi,son dakikalarını yaşadığını bildiğinden olsa gerek,kan-revan içinde kalmış olan yüzünde dayanılmaz hüzünlü bir bakış ile ev küfletine dönerek:

"Beni Deherköyü'ne(Arguvan)...diyerek,son cümlesini tamamlayamadan,son nefesini verdi.

Umutta kalın, dirençli olun. 


Hüseyin Yalçın (Sosyolog)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.