ARGUVAN HABER
2017-06-24 20:56:05

MEKTUP,BİR YÜREKTEN, BİR YÜREĞE YOLCULUKTUR!

HÜSEYİN YALÇIN

24 Haziran 2017, 20:56

Mektup selam söyle benden sılaya 
Söyle benim için eller ağlasın 
Gözü yaşlı düştüm gurbet ellere 
Uzaktır aramız yollar ağlasın 
...
Yukarıda,bir bölümünü yazmış olduğum türküyü,özellikle radyoda, Ali Ekber Çiçek'in sesinden dinlemişsinizdir!

Sizleri bilmem ama benim çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın içinde, hem radyo'nun hemde mektup'un ağırlıklı bir yeri vardı diyebilirim. Radyo günlük yaşamımın bir parçası,mektup ise ayda üç -beş defa karşılaştığım yani,ya yazdığım yada okuduğum bir iletişim aracıydı. 

İletişim teknolojilerinin gelişmesinin doğal bir sonucu olarak birçok yazılı,işitsel, görsel iletişim araçları günlük yaşantımızın ayrılmaz bir parçası haline dönüştü. Günün her saatinde yazılı, sesli, görüntülü olarak iletişim kurma olanağına sahibiz. Özellikle akıllı cep telefonları, tabletler, dizüstü yada masa üstü bilgisayarların yaygın olarak yaşamımıza girmesiyle,sosyal medya alanlarının artmasıyla,artık mektup nerdeyse unutuldu ve nostaljik tarzda bir iletişim aracına dönüştü yada artık bizler öyle algılıyoruz. 

Türk Dil Kurumu'na (TDK)göre nostalji:Geçmişte kalan güzelliklere olan özlemin duygusu ve bu duygunun baskın bir duruma gelmesi, geçmişseverlik, gündedün olarak tanımlanıyor. 

Insanların en yaygın iletişim aracı mektup olduğu,sıladan, gurbete;gurbetten, sılaya mektupların yazıldığı dönemlerde, iletişim olanakları kısıtlı, arada aşılmaz dağlar, uzak yollar, mesafeler vardı ama insanların yürekleri birbirlerine çok yakındı.Şimdi ise, günün her saatinde, isterse dünyanın bir ucunda olsun, yazılı,sesli ve görüntülü iletişim kurmak olanağı var.Bu defada, iletişim ve ulaşım teknolojilerine bağlı olarak adeta dünya küçüldü,insanlar birbirine yakınlaştı ama insanların yürekleri birbirinden uzaklaştı. Bu durum, çağımızın en büyük paradoksal çelişkisidir. Bir yanda müthiş bir iletişim olanağı, bir yanda ise iletişimsizlik hali. 

Mektup, sıladan, gurbete; gurbetten, sılaya en içten duyguları, düşünceleri, saygıyı, bağlılığı, samimiyeti, sevgiyi, aşkı, özlemleri, hayalleri, umutları ve her şeyden önemlisi de insan yüreklerini birbirine taşırdı. Mektup, bir konuşma, dertleşme, sarılma, ağlama, gülme yani insana ait olan bütün duyguların rengi ve adıydı. 

Mektup,sadece bir kâğıt parçası ve zarftan oluşan bir iletişim aracı değil, içine bütün duyguları sığdıran yüreklerin insan sıcaklığı ve özlem ateşi, umudun aydınlığı, bekleme ile oluşan sabrın sınavıydı. 

Mektup, duyguların kalem ve kağıtla buluşması, duyguların, zarf içinde saklanarak, korunarak bir yürekten, bir yüreğe ulaşması için, özlemle, umutla, sabırla bir yolculuğun başlamasıydı...
PTT dağıtıcıları, postacılar, yalnızca bir kağıt parçasını adrese teslim eden görevliler değil, bir insandan, bir insana özlem ve umut taşıyan, yürekleri birbirine kavuşturmak gibi bir misyon sahibi insanlar olup, o resmi kıyafetleri ile elindeki mektubu uzattığında ve kimden geldiğini söylediğinde, o an bir duygu-düşünce harmanı oluşur, harmanı savurmak için zarf açılır,mektup defalarca okunur ve saklanırdı. 

Mektup ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra, isterseniz sizlere mektuba dair bazı anekdotlar aktarayım. 

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarım, Malatya-Arguvan'da yani doğup, büyüdüğüm memleketimde geçti. O dönem ülkemizin ekonomik ve teknolojik koşullarına bağlı olarak sıladan, gurbete; gurbetten, sılaya tek iletişim aracı mektuptu diyebilirim. Evlerde hemen hemen hiç kimsede telefon yoktu.Postahane'den telefon ile görüşmek ise hem maddi olanaklar açıdından hemde telefon Santralinde bağlantı için bir hayli beklemek gerektiğinden, iş yine mektup yazmaya kalıyordu.Telgraf ise,önemli ve acil bir durumda kısa not geçmek için kullanılan bir ileşim aracıydı. Tabiki, telgraf da mektubun yerini tutmadığı için, tek ve zorunlu iletişim aracı mektup oluyordu. 

Bizim mahallede, belli bir yaşın üzerindeki büyüklerimiz, yaşlılarımız, o dönemin koşulları çerçevesinde çoğu okur-yazar değildi. Haliyle, mektup yazdırmak yada gelen bir mektubu okutmak açısından okur -yazarlığı olan bir kişiye ihtiyaçları vardı. O kişide daha çok ben olurdum. Lise,ortaokul hatta ilkokul döneminde, mahallemizde birçok komşumuzun mektubunu yazar ve gelen mektupları da okurdum. Yazdığım mektuplar hem mektup yazdıranlar hemde mektup yazılmış kişiler tarafından beğenilirdi hatta mektup yazdırmak ve okutmak konusunda bayağı bir abonem olmuştu! Bende, yardım etmek, yardımcı olmak düşüncesi ve mektup yazmaktan manevi bir haz almak nedeniyle, hem mektup yazmaktan hemde okumaktan mutlu olur, çocuk aklımla bir gurur ve Kıvanç duyardım. 

Mektup yazmaya başlamadan önce,mektup yazdırmak isteyen kişiye ne söylemek istediğini sorar ve mektubu yazıp bitirdikten sonra okurdum. Şayet, yazdırmayı unuttuğu bir şey olur ve mektup bitiminden sonra aklına gelirse, not olarak mektuba eklerdim.Sonra, mektubun sağ alt köşesine tarih atar ve gururla,mektubu yazan olarak adımı-soyadımı yazardım 
Her mektup bitiminde ise "ellerine sağlık, çok güzel oldu" demek suretiyle adeta minnet duygusu ifade ederlerdi. Işte, bu sözler beni mutlu etmeye yeterde artardı bile. 

Şimdi, aklımda kaldığı kadarıyla, bir başkası adına yazmış olduğum bir mektup örneği vereyim:

Mektubun elimize geçti, çok memnun olduk. Bizlerde seni memnun etmek için bu mektubu yazıyoruz. 

Satırlarıma başlamadan önce selam eder hasretle gözlerinden öperim.Nasılsın, iyimisin?İyi ve rahat olmanı bizleri yaratan Cenabı Allah'tan dilerim. Bizleri soracak olursan, hamd olsun,bizlerde iyi ve rahatız. Bir düşüncemiz varsa o da sizlersiniz. 

Bu giriş parağrafından sonra iletilmek istenen ne varsa yazılır. Bu mektup örneğinde "biz" "siz" gibi çoğul takısı kullanıldı çünkü mektup yazdıran kendi ailesi adına hemde mektup yazılan kişi ve ailesi adına yazılan bir mektup. 

Mektup da selam kısmı bir hayli yer tutuyordu. Mektup yazdıran kişi ve onun ailesi, mektup yazılan karşı tarafa ve ailesine selamlar iletir, kimi gözlerinden, kimi yanağından, kimi ellerinden;kimi her iki ellerinden öper,mektup yazılan kişinin kimi arkadaş ve komşularının baki selamları iletilirdi.

Mektubuma son verirken tekrar selam eder, gözlerinden öperim. Mektubuma acele cevap beklerim cümlesi ile mektup bağlanırdı. Mektup yazılan kâğıt düzgün bir şekilde ikiye katlanır ve zarfın içine konulduktan sonra, zarfın kenarı dil ile hafifçe ıslatılmak suretiyle kapatılır ve üzerine adres yazıldıktan sonra sıra postahane'ye götürüp göndermek kalırdı. 

Postahane'de mektup pulu alınarak, pulun arkası dil ile hafiften ıslatıldıktan sonra,adresin yazılı olduğu zarfın arka yüzünün sağ üst köşesine yapıştırılır, parmaklar ve elin yan tarafıyla iyice bastırılır ve görevli memura verilirdi. 
Böylece, mektubun bir yürekten, bir yüreğe yolculuğu başlamış olurdu. 
Yurt içi gönderilen mektuplar yaklaşık bir haftada;yurt dışına gönderilen mektuplar ise yaklaşık iki haftada ancak ele geçerdi. 

Sizlerde, sevdiğiniz bir insana mektup yazmak suretiyle, bir yüreğe yolculuk yapmak istemez misiniz?!!!
isteriz dediğinizi duyar gibiyim. Eeeee, hadi o zaman ne duruyorsunuz!
Hem unuttuğunuz güzel bir şeyi yapmış hemde nostaljik bir duygu yaşamış olursunuz! Eeee, daha ne olsun.

Hani, bir türküde geçiyor ya :"Bir selam sal sabah olsun" diye...
Bende, diyorumki: "selamınızı mektupla salın, gönlü olsun".


Umut ta kalın, dirençli olun. 

Hüseyin Yalçın 
Sosyolog 


NOT:Bu makalem haziran 2017'de, Malatya Son Nokta gazetesinde köşe yazımda yayınlandı. 
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.