Arguvan’ın Yarı Tanrısal Güçleri
Rüstem BUDAK
Kenar, kıyı olan yerler görülmezler, dikkate alınmazlar ve sevilmezler. Onlar uzaktadır. Görmek, tanışmak, bilmek maliyetlidir. Sadece faydalanılmak ve itaat beklenir. Bu durum bir ilçe ve köy söz konusu olduğunda daha çok hissedilir. Arguvan ilçesi ve köyleri de bu coğrafyaya göre merkez dediğimiz İstanbul- Ankara- Malatya’dan uzakta bilinirler. Bu ilçe ve bağlı köylerin hizmet talepleri ve beklentileri merkez tarafından bilinmesi ve karşılanması uzun bir süreç alır.
Merkezin(devletin) taşrada temsilcileri vardır. Bu temsilciler kendilerine kanunen belirlenen sınırlar dâhilinde bulundukları sorumluluk alanında üzerlerine düşen görevi yapmakla sorumludurlar. Bu sorumlulukları kabul ederek bu topraklara gelen ve adı genel olarak bürokrat olarak bilinen temsilcilerin bulunuş sürecindeki düşünce ve eylemleri, onların gönderiliş amaç ve hedeflerinin üstüne çıkar. Buraya geldikleri andan itibaren onlar için varlık sebepleri değişir ve eylemlilikleri de buna paralel gelişir.
Arguvan’a gelen bürokrat kesiminin ilk ve öncelikli amacı bir an önce buradan gitmektir. Burası dışlanmış, değersiz ve anlamsız bir yerdir. Buradakiler hiçbir şeye layık olmadıkları için bunlar için bir şey yapma değmez. Tanınan süreyi doldurup gitmek için gelecek tayin emrine kadar süreyi doldurmak gerekecektir.
Zamanı doldurmak… Çünkü zorunlu bulunulan bu mekânda zaman kadar zor gelen bir şey yoktur. Günler, aylar, yıllar… Zamanı verimli şekilde asli vazifesine uygun değerlendirme yerine gerekli- gereksiz, anlamlı- anlamsız birçok meşguliyet alanı oluşturarak ve kullanılabilecek maksimum izin günleri geçirilerek vakit tamamlanmalıdır.
Halka hizmet için görevlendirilmiş üniformalı- üniformasız bürokratlar, halk ile mesafelerini daha ilk günde koyarlar. Halka yabanıl, uzak ve tahammül etmeye bile değer görülmeyecek varlıklar düzeyinde bakılır. Onlar ile görünmek, bilinmek, konuşmak, tanışmak varlığının asaletine ters düşecek işlerdendir. Onlar halkın muhtaç olduğu yarı- tanrısal güç ve mahiyettedirler. Halk onlara konumlarına göre davranmalıdır. Şapkasını karnına bastırarak, başı eğik önlerine çıkmalıdırlar. Saygılı ve derin bir itaat içeren bir dille isteklerini söyleyebilirler. Sadece dile getirebilirler, bunların karşılanma gereği ve hususu artık onlara kalmıştır. Onların yüksek iradeleri gereğini istedikleri zaman diliminde karşılar- karşılamaz. Bu noktada kimsenin de sorgulamaya hakkı yoktur.
Halk onları tanımaz, bilmez. Onların çok uzağındadırlar. Gökteki gelecek olanı Allah’a, yerden gelecekleri ise bunlara havale ederler. Onlar ne zaman gelir, görür, tanır ve bilirlerse. Karşısına çıkmaya, yolunu kesişmesini istemez. Onlardan gelecek hayrı, şerre tercih ederler. Bilmekte istemezler, bilinmekte istemezler. Uzak bir köşede kendi hallerinde yaşamlarını sürdürmeyi yeterli görürler.
Mesai saati denilen kutsal zaman içinde büyük görev icrası gerçekleştirmiş gibi kasılır, devinir. Artık gönül rahatlığıyla büyük çoğunluğu Malatya’da olan evlerine gitmek için araba saati beklenmeye başlar. Çevre, köy ve mahalleye çıkma oktur. Arguvan’a gelen üstten alta kadar büyük çoğunluk bürokratların köylerden haberleri yoktur. İsimlerin bile bilmezler. Orada yaşayanların dertleri onlar için önemli değildir. Zaten çok kısa zaman sonra gidecektir. Onların yolu var mı? Suyu akar mı? İhtiyaçları giderilmiş mi? B u bölge için ne gibi projelere ihtiyaç bulunmaktadır? Yürütülen projeler ne derece yerine getirilmektedir? Bölge şartlarında kalkınma için neler yapılabilir? Bu soru ve sorunların onlar için önemi yoktur. Sormaya bile değmez. Toprak kokan köylünün içine çıkılmaz. Kapı önlerinde bile görülmek istenmezler. Çoğu olağan suç potansiyeline sahiptir. El uzatmak değil belki sert nitelikli her araç ile defetmek daha evla görülür. İlçe olunduğu 1954 yılından bu yana hizmetleriyle, kişiliğiyle iz bırakmış kaç isim sayılabilir. Hepsi daha baştan unutulmak istendikleri için hiçbir varlık göstermezler- göstermek istemezler. Ellerinden gelse hayat kronolojilerinde yer vermezler.
Merkezin yarı tanrısal güçlerinden pay almaya kalkışan yerel temsilcileri cardır. Seçimle temsiliyet sağlamış onlarca kişi ve grup. Halkı ve insanları kendilerince onlarca sınıfa ayırırlar. Adamları olanlar- olmayanlar, sevdikleri- sevmedikleri, yarım kalmış hesapları olanlar- olmayanlar, kendi kabilesinden, köyünden, akrabasından olanlar- olmayanlar, kendi mezhebinden olanlar- olmayanlar, kendi etnik kimliğinden olanlar- olmayanlar… O kadar çok sınıfsal tanım ve ayrım vardır ki bunların bileşkesinden en ortak yerde bulununcaya kadar beklemek zorundasınız. Yoksa sizin anlam ve değeriniz yoktur. Onlar gerçekte temsil ettikleri halkın sorunlarına deva olmak değil kendi çıkar alanlarına devşirecekleri fırsatları kollarlar. Küçük hesaplar için büyük savaşlar verirler. Onlara iletilecek talepler karşılında onlarca diyet istenir. Diyeti ödenmemiş hiçbir talebin karşılığı gelmez. Merkeze iletilmez. Verecekleri hizmeti kendilerinin yüksek güç ve iktidarlarından devşirdiklerini düşünürler. Onların iki dudağı arasına sıkışmış, midelerinden icazet almamış hiçbir söz dışarı çıkmaz.
Köylerde ki yerel temsilciler zaten konuşmak usanç, umutsuzluktan kırılmış durumdadırlar. Var olan durumu kabul edip yaşamaktan başka bir beklenti içinde değildirler. Ne dilekçe yazacak birikimleri, ne dert ifade edebilecekleri sözleri vardır. Merkezin yarı tanrısal güçleriyle ortak çıkarlar kesiştiğinde belki bir pay alabilmektedirler.
Bu topraklarda bulunanlar özdeşliğini kurmadıkça, benliğini- mesaisini bu yerlere vakf etmedikçe, sahip olduğu ön yargıları kırmadıkça, sömürü değil hizmeti esas almadıkça uzak bozkırın derin yalnızlığı devam edecektir. Son insan gidinceye kadar… Bu toprakları terk edinceye kadar… Artık bir ilçe hüviyeti taşıyacak bir nüfus ve altyapıdan yoksunluğun sorumluları olan yarı tanrısal güçler sahip oldukları imkânlardan artık bir küçük köy olan Arguvan için bir şey devşirseler… Belki henüz geç kalınmış değildir…