Başbakan ve beraberindekilerin Somali’ye yardım ziyaretini anlatıyorlar. Başbakan, susuzluktan iki çocuğunu kaybeden anneye baş sağlığı dilerken duygulandı. Başbakanın eşi, açlıktan çocuğunu kaybeden annenin elini tuttu. Duygularına zor hâkim oldu. Başbakanın kızı, çocuklarla tek tek ilgilendi. Çocuklara yemek dağıttı. Başbakanın yanında götürdüğü şarkıcıyla heykel taklidi yapan bilmem kim, aç Somalilileri eğlendirdi.
Sürpriz yağmur, aç Somalilileri coşturmuş. Oynamaya başlamışlar. Başbakanın eşi ve kızı da aç Somalililerle el ele tutuşarak oynadılar, diyecekler diye beklerken… O şarkıcı mankenleri götürmelerinin nedeni anlaşılıyor hemen. Oldukça besili oldukları görünen, vücut hatları, aldıkları kilolardan beli olmaz hale gelen Somalili kadınlarla başbakanın Türkiye’den götürdüğü manken şarkıcılar, şaklabanlık yaparak eğleniyorlar.
Her şey düşünülmüş: Ellerinden tutanlara, yemek dağıtanlara, hatta şaklabanlıklarla onları güldürenlere kadar.
Başbakana, Türkiye’de de aç susuzlar var. Önce Türkiye’dekileri gör, diyenlere başbakan, ta Somali’den oturaklı yanıtını veriyor: “Gelin de Somali’yi görün.”
Sayın başbakan, uçağınızda yer vardı da, davet ettiniz de kim gelmedi? Tüm Türkiye gelirdi halkın ortak bütçesinden harcamalarla. Somali’ye taşınırdı millet. Biraz da onlar, el tutar, yemek dağıtır, şaklabanlık yapar, duygularına hâkim olamazdı.
İyi güzel de şu soruyu soran mı yok, ben mi sağırım. Yıllardır aç susuz olan, kıtlık yaşayan Somali halkı nasıl çoğalıyor? Çocuk yapma gücünü nereden buluyor bu aç insanlar? Yoksa aç insanların çocuk yapma istekleri ve güçleri doruklara mı tırmanıyor? Aç kalacaklarını bile bile niye bu kadar çocuk getiriyorlar kıtlıktan kırılan dünyalarına?
Yardımların en hayırlısı, uzun vadelisi, köklü çözümü gibi görünüyor bence kısırlaştırma. Dünyaya gelmiş olan çocuğa elbette kayıtsız kalınamaz. Çocuklar, açlık ve susuzlukla boğuşan Somali dünyasına nasıl getiriliyor, niye getiriliyor? Bir de bu yönüne değinseniz.
Medyamız yağlıyor, acındırıyor. Sunucular, en pes, yatak odası sesleriyle sunuyor. Çocuğunu kaybeden ananın elini tuttu. Ne kadar olağanüstü bir davranış! Çocuğunu kaybeden ananın elini kimseler tutmazmış da bir tek başbakanın duyarlı eşi tutmuş sanki.
Türkiye’de de pek çok ana gözyaşı döküyor. Gencecik Türk ve Kürt gençleri toprağa veriliyor. Türk ve Kürt analarının tarifi imkânsız acıları, yeri göğü kaplıyor. Anaların acıları öyle yoğun ki, içine itildikleri savaş onlara göre öyle anlamsız, öyle hayâsız ki… Ellerinin tutulması bile artık umurlarında değil.
Sultan KILIÇ sultankilic44@hotmail.com