Ağvan Dut Festivali’ne gitmişken beldeyi dolaşıp halkı dinlemek amacıyla köyün içinde dolaşıyorum. Malatya’nın Doğanyol ilçesine bağlı Ağvan (Gökçe) beldesinin üst yanındaki bir bahçe içerisinde, yerleri oturarak süpüren bir yaşlı bibinin yanına varıyorum. Sohbete başlıyoruz, elimden tutup konağın ikinci katına çıkarıyor beni.
Memikler, Zülfolar, Dursolar, Pampikler, Veyseller, İrbaham Hocalar, Ağcabekler, Tanikler, Gurdo Hallolar, Dervişler, Eşrefler, Heyrolar, Haççeler, Sunallar, Çöğrükler… Sayıyor Ağvanlı yaşlı bibi, köyündeki sülaleleri lakaplarıyla. Nerede, hani, kim kaldı bunlardan geriye, diye hayıflanıyor. Gözleri doluyor geçmişe yolculukta.
Gâvur malında hiçbir gün huzurumuz olmadı, yüzümüz gülmedi
Gelmişten geçmişten konuşurken bu bibiden de buraların Ermeni mülkü olduğunu öğreniyorum. Ağlayanın malı, gülene hayır etmezmiş. Ermenilerin mülklerinde hiçbir zaman huzurumuz olmadı. Gâvur malının üstünde huzur bulamadık. Bir evimiz iki olmadı, evlerimiz depremde yerle bir oldu, arazi için kardeş kardeşi öldürdü. Gâvur malında hiçbir zaman huzur bulamadık, diyor yaşlı bibi.
Bir komşumuz vardı adı Nazmiye, Ermeni’ydi. Gitmemiş, Müslüman’la evlenmişti. Çok becerikliydi, pek çok çiçeği toplardı bahar gelince. Çiçeklerin karışımından damızlık ( yoğurt mayası) yapar verirdi bize. Nazmiye işimize çok yarardı. Çok ağlardı, şu aşağıda çok güzel bahçeler var Çöğrükler, oralar hep Nazmiye’nin babasıgilinmiş. Anlatır ağlardı, Nazmiye’nin Ermenice adını bilmiyorum.
Ben çocuktum, ailem anlatırdı. Bir söylenti yayılıyor köyde, Müslümanlar bayram namazı için camiye toplanınca Ermeniler, Müslümanları öldürecek diye. Bunun üzerine Müslümanlar toplanıp Ermenileri öldürüyor. Köyün dışında bir mağaraya kaçıp doluşanları da mağarada kıstırıp öldürüyorlar.
Ermenilerle biz Müslümanların hiçbir husumeti yokmuş. Kız alıp kız vermişiz. Hökümat emir vermiş, hiç anlamam öldüreceksiniz, demiş. Kapı bir komşusunu öldürmüş Müslümanlar. Mallarını da Ermenileri öldüren Müslümanlara vermiş hökümat. Açlık, yoksulluk var. Mal için hısım oldukları kapı komşuları Ermenileri öldürmüşler. Bu topraklar lanetli. Hiçbir gün yüzümüz gülmedi. Köyü terke zorlananlar da giderken beddua etmişler; bize yâr olmayan size yâr olmasın demişler.
Bayram ziyaretine gelen komşularından bir kadın; ben milliyetçiyim. Evet, köyümüz Ermeni köyü ama; Müslümanlar Ermenileri öldürmüş olsalar bile siz bunu söylemeyin. Dışarıdaki Ermenilere çanak tutmayın. Haklıymışız diyerek mallarını isteyecekler, diyor.
Yaşlı bibinin gelini dayanamıyor. Mal için her şeyi yaparlar, üstelik de yoksulluk baştan aşmışsa. Sen çocuğunu kardeşine verir misin? Ermeniler, sürgün yollarında çocuklarını hiç tanımadıkları Müslümanlara emanet etmişler, vicdanlarına bırakmışlar. Öldürülmediyseler ciğerparelerini niye vermişler başkalarına? Benim amcam, babamı bir karış toprak için vurdu. Ermenileri niye öldürmesinler mal mülk için?
Hem sadece 1915’te öldürmekle kalmamışlar ki Ermenileri, daha sonraki yıllarda da kesmişler diyor
Ağvan’ın da Ermenice olduğunu ve ‘ağıt yakılan yer’ anlamına geldiğini ekliyor gelin.
Biraz daha deşiştirsek altından dönmelik bile çıkar, diye düşünmeden edemiyorum. Canını kurtarmak için din değiştirerek Müslüman olan Ermenilerin, eskiden beri Müslüman olanlardan daha keskin olduklarını görmüşlüğüm var. Sonradan, can kaygısıyla Müslümanlaşan Ermenilerin torunları, atalarının ibadet şekillerini; kendilerini kabul ettirmek, kendilerini gizlemek için yaptıklarını bilmeden, gerçekten o şekilde tapındıklarını sanarak, dönme olduklarını da bilmeden aşırıya kaçarlar. Belki bu köydekiler de dönmedir, diyeceğim; ama Ermenilerin topraklarını, evlerini, bahçelerini onları öldürerek gasp etmişiz. Bu nedenle de hiçbir zaman huzurlu yaşayamadık diyen yaşlı bibinin sözleri geliyor aklıma.
“Kooperatif soyuyor bu kez de bizi”
Bu yıl ilk kez festivali düzenlenerek tanıtımı yapılmak istenen ünlü Ağvan dutunun ekim ayının yarısında elbette kurusundan söz ediyoruz; ama tazesinden pestil ve pekmez de yapılırmış.
Dutlar silkelenmez, ağaçların dibine kendiliğinden dökülür. Ağaçların dibinde, alaca gölgede, ot ve toprağın üstünde kurumsayan dutlar; üç dört günde bir tek tek elle toplanır. Toplanan bu kuru dutlar, alaca gölgelik bir alana yığılır. Doğrudan güneş altında kurumaya bırakılan dutlarsa kararır.
Ağvan’da çekirdekli dut vardır, çekirdeksizler küçük ve tatsız olur. Dutları biz toplarız, bizden alan tüccarsa bizden aldığının bir buçuk katına satar. Pekmezde, pestilde, kayısıda da durum aynı. Kayısımızda ailece çalışmasak, kayısıdan elde ettiğimiz para, işçi ücretine yetmez diyor Ağvanlı üretici. Kooperatif kursanız, aracıya soyulmasanız, diyorum. Bu kez de kooperatif bizi soyuyor, diyor.
Köyde hayvancılığa uygun arazi olduğu halde her evin kendine yetecek kadar hayvan beslediğini… Arıcılığınsa, kayısı çiçeklerine atılan kimyasallarla sonunun getirilmek üzere olduğunu öğreniyorum. ‘Arıların sonu, insanların da sonu olacaktır’ sözünü hatırlıyorum ister istemez.
Adına festival düzenlenerek tanıtımı ve değerine pazarlanması umulan Ağvan dutu, siyasilerin gösterilerinin gölgesinde kalıyor. Köylünün pekmezi, pestili, kayısısının da aracılarca yok pahasına alındığı gibi…
sultankilic44@hotmail.com
Ağvan’ın dutları da Ermenilerden mi kaldı? (2)
Paylaş